Barış gelsin de?! - Özgür Aslan

Barış gelsin de?! - Özgür Aslan

O süreçte “barış gelsin de…” diyenlerin başında gerillalar geliyordu. Barışa kurban vermeye hazır insanlar olarak görülen gerillalar bir dönem gerçekten de böyleydiler. Ama artık gerillalar da sürecin karşılıklı bir iyimserlikle sürmesini yeterli görmüyorlar.

 

Erken gelen bahar gibi erken bir barış havası esiyor ülkede. Ama bilirsiniz, tadında, deminde güzeldir her hava.

Yok, insanın doğaya zulmünün ürünü olan küresel ısınmanın yarattığı iklim değişiklikleri değil sözüme konu. Daha yakın, daha güncel…

Doğanın insan psikolojisi üzerindeki etkisinden midir nedir, erken gelen bahar gibi erken bir barış havası esiyor tüm ülkenin üzerinde…

Yıllarını savaşla, ölümle, kanla geçiren bir ülkenin insanı olunca haliyle en ufak barış ihtimaline bile yatırabiliyorsun ömrünü. “Barış gelsin de…”

 

“Barış gelsin de…” demek pek tabii iyi bir temenni. “Bedel de ödesek barışın gelmesinden memnunuz” olarak da yorumlanabilir.

Fakat bir tehlikeye de açık kapı bırakıyor bu düşünce. Yeni bedeller verme ihtimaline!…

Bence “Barış gelsin de her şeye razıyım arkadaş” dayılanmalarına gerek yok. Çünkü ortada barış namına henüz bir şey yok.

Tamam, bir görüşme trafiği, en azından basına yansıdığı kadarıyla bir iyi niyet beyanı var taraflar açısından. Fakat bunun takvime bağlanmış bir yol haritası şeklinde işlediği algısının yanlış olduğu da ortada.

Sonuçta iki taraf arasındaki görüşmelerden ibaret olmayan bir süreç gerçeği söz konusu. Bizim, barışı isteyen ve “barış gelsin de” diyen herkesin barışın önündeki engellere yönelik tepki ve duyarlılığını göstermesiyle ilerleyebilecek bir süreç bu. Barışa kasteden, tahrik ve teşhire yönelmiş her tür girişim ve politikayı bertaraf etmemiz gereken bir süreç.

Kürdistan’da yaşanan savaş gerçeği karşısındaki duyarsızlık bunun en açık göstergesi durumunda. Çok normal bir uygulamaymış gibi gelen ve fakat insan yaşamlarıyla ölçülen kimi pratikleri görmemekteki ısrar, barışın bir daha gelmemecesine gitme zeminini de oluşturuyor.

ANF’de sıkça yazılıyor, özgür basın geleneğini takip eden televizyonlar bas bas bağırıyor. Gerilla alanlarına yönelik uçak ve top saldırılarının hız kesmeden sürdüğü muhabirler ve HPG yetkililerinin açıklamaları aracılığıyla kamuoyuna duyuruluyor.

Fakat iyimserliğin rüzgarına kendini kaptıranlar “canım, rutin şeylerdir”, “arada olur böyle şeyler” diyerek Türk ordusunun saldırılarına karşı sessizliklerini koruyorlar.

...

Nerede yaşadığı anlaşılamayan bazı kesimler, milliyetçi hassasiyetleri koruma adına Türk ordusunun ara sıra göstermelik saldırı düzenlemesinin normal karşılanması gerektiğinden dem vurabiliyorlar.

Fakat Türk ordusu gerillaların yaşamına kastederek bu saldırıları düzenliyor. Eğer bu saldırılarda herhangi bir kayıp yaşanmıyorsa bu, gerillaların geliştirdikleri tedbirlerden kaynaklanıyor. Yoksa Türk ordusunun “göstermelik” saldırılar düzenlediğinden değil.

Böylesi bir yanılgılı iyimserliğin tarihi tekerrür ettirme ihtimali oldukça yüksek. En azından daha önceki süreçlere benzer bir “umutta dibe çakılma” yaşanabilir.

Hatırlayalım. İki aylık yoğun bir savaş süreci ardından HPG 13 Ağustos 2010 tarihinde bir ateşkes ilan etmiş, uzatmalarla birlikte 2011 yılının yaz aylarına kadar sürmüştü. Bu ateşkesin sonlandığı tarih olarak gösterilen Silvan Çatışmasına dek ateşkes pozisyonunda kalan gerillalara yönelik saldırılar hiçbir suretle durmamış, yaklaşık 60 civarında gerilla yaşamını yitirmişti.

O süreçte “barış gelsin de…” diyenlerin başında gerillalar geliyordu. Barışa kurban vermeye hazır insanlar olarak görülen gerillalar bir dönem gerçekten de böyleydiler. Ama artık gerillalar da sürecin karşılıklı bir iyimserlikle sürmesini yeterli görmüyorlar.

Silvan çatışmasında gerillalar sadece kendilerini korumuştu. Alana düzenlenen onlarca operasyon ardından gerilla kendini savunmak zorunda kalmış ve Silvan çatışması böyle olmuştu.

Fakat medya 13 Ağustos 2010 tarihi itibarıyla gerillalara yönelik saldırıları, operasyon ve bombardımanları ve de bu saldırılarda yaşamlarını yitiren gerillaları gündemine almadığından tüm kamuoyu geçen süreci yanlış anlamıştı. Ateşkes sürecinde 60 civarında gerillanın yaşamını yitirdiği kamuoyu tarafından gündeme getirilmediğinden, gerillaların Silvan operasyonunda neden kendilerini savunmaları gerektiği de anlaşılamamıştı.

Newroz’da ateşkes ilan edilecek, bilmem ne zaman gerillalar geri çekilecek iyi temennilerine yine kulak kabartalım fakat gerillalara yönelik saldırıları da görelim.

Şu anda bile Medya Savunma Alanları’nda yeni saldırıların hazırlığını yapan İHA’ların keşif faaliyetleri göz önüne getirildiğinde buradan hiç de “barış gelsin de…” diyesi gelmiyor insanın...