'Barış süreci kesintisiz bir eylem hali olacak'
'Barış süreci kesintisiz bir eylem hali olacak'
'Barış süreci kesintisiz bir eylem hali olacak'
Gazeteci yazar Berat Günçıkan, “Nasıl bir barış?” sorusuna, “Kürtler ne istiyorsa, ben öyle bir barış istiyorum” yanıtını veriyor. Bu sürecin çok uzun ve zorlu bir süreç olduğunun altını çizen Günçıkan, barış sürecini kesintisiz bir hareket ve eylem hali olarak görüyor ve “Barış, bu eylem sürecinde şekillenecek” diyor.
2008 yılında düzenlenen bir panelin konuşmacılarından biri olan yazar Berat Günçıkan, “Medya, bebek katili Abdullah Öcalan şeklinde bir söylemi kullanamaz” dedi. Ertesi gün Zaman gazetesinin manşeti “Cumhuriyet yazarından şok açıklama: Öcalan bebek katili değil” oldu. Benzer içerikteki haber televizyon kanallarında, internet sitelerinde ve Vakit gazetesinde yayınlandı. Söz konusu konuşma, Cumhuriyet gazetesinde de Günçıkan için “istiklal mahkemesi” kurulmasına neden oldu. Sonunda Cumhuriyet Dergi'deki işine son verildi.
O günlerde Günçıkan'a yönelik siyasi linç kampanyası başlatan gazetecilerden bazıları Akil İnsanlar Komisyonu'nda. Bazıları da köşelerinde “çözüm”den dem vuruyor.
Günçıkan, röportajlarını, yazılarını Mesele Dergisi'nde okurlarıyla buluşturmaya devam ediyor.
Uzun yıllardır medyada ilkeli duruşu ve etkili kalemiyle ezilenleri, ötekileştirilenleri anlatan Berat Günçıkan, müzakere sürecine ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.
Ana akım medyada manşetleri görüyorsun. 3-5 ay öncesinin savaşçı dilinden eser yok. Ne dersin medya barışçılaşıyor mu?
Medyanın barışçı olduğunu düşünmüyorum. Bu haberlerin tamamı ktidarın yönlendirmesiyle yapılıyor. Üstelik Kürtleri düşünerek de değil, iktidarın barıştan istediği neyse, çıkarları neyi gözetiyorsa, medya da onu gözetiyor. Çünkü bağımsız bir medya yok; holdinglerin elinde. Sermaye kendi çıkarları doğrultusunda bir barışı dile getiriyor, bu da hükümetin barışı aynı yerde buluşuyor. Kürtleri görmeyen bir barış bu aslında. Kesinlikle Kürtler kazandı. Barış sürecine getiren Kürtlerin 30 yıllık savaştaki dirençleri oldu. Sonunda iktidar da baş edemeyeceğini anladı. Bunun dışında gözardı edemeyeceğimiz uluslararası planlar da söz konusu. Sermaye ve iktidar bu çözümden yana. Medya da sermayenin bir parçası olarak bunu değerlendiriyor. Örneğin Cengiz Çandar Reyhanlı'daki patlamayı, "Böyle bedeller olur" gibi bir yaklaşımla hafife aldı. İnsanı hiç umursamayan bir yaklaşım. Üstelik barıştan yana dil kullanıyor. Güney Afrika sürecini inceledi, yazdı. O liberal mantık insanı hiçe sayan bir noktaya gelebiliyor. Özetle, medya yarın rüzgar başka bir yönden estiğinde savaşcı dile dönebilir.
Medyanın bu yayınlarının kazandırdıkları yok mu?
Kişiselleştirerek bir örnek vermek durumundayım. 3 yıl önce medya “Abdullah Öcalan için bebek katili yazamaz” dediğim için Cumhuriyet gazetesindeki işimden atıldım. Kemalistler dinciler ve faşistler birlikte tavır aldılar. Zaman, Akit, Yeni Çağ ve Cumhuriyet okurlarının bir kısmının blok dayanışmasıyla işimden oldum. Şimdi o medyadan Akil İnsanlar Heyeti'nde olanlar var. Bu dil medyanın değil, sistem böyle istediği için dilini barışa çevirdi. Dil burada tutulabilir mi? Evet. Kadınların, muhaliflerin barış sürecine dahil olması belirleyici olacak.
Onlar bu sürece dahil olup iktidarın değil, Kürtler olmak üzere muhaliflerin istediği bir barışı hayata geçirmesiyle medya da eski savaşcı diline dönemez.
Türk medyasından ünlü isimler de olmak üzere gazeteciler Kandil'in yolunu ezberledi artık. Bu ilgiye ne diyeceksin?
Nazan Üstündağ'ın bir sözü var; normalleşme. Gazeteciler gördüklerini okura sunuyorlar, toplumda dil değişmeye başlıyor. Örneğin toplumun algısında Abdullah Öcalan “bebek katili” olmaktan çıkıyor. Kandil ya da Murat Karayılan, özne olarak toplumun içine giriyor. Gazetecilerin bu gidip gelmeleri ve kamuoyuna yansıtmaları dönüştürücü olasilir. En azından normalleştiriyor. Bizden çok uzakta birileri değil, bize yakınlaşıyorlar.
BÜTÜN DİNAMİKLER POPÜLERLEŞMEYE DÖNÜK
Normalleştiriyor elbette. Buna katılıyorum. Ancak, yine öze dokunmayan, magazinel bir havayı da yarattı.
Artık toplumun algısı artık. Bütün dinamikler popülerleşmeye yönelik. Toplumsal algı, bellek o popülerlik üzerinden gidiyor. Bundan çok fazla huzursuz olmamamız gerekir.
Ben huzursuzum açıkçası.
Eğer biz “Nasıl bir barış istiyoruz”un mücadelesini sıkı bir şekilde yürüttüğümüz takdirde ne kadar popülerleştirmek istenirse istensin, bunu başaramazlar.
Medyadaki yayınlarda mesele sadece HPG'nin sınır dışına çekilmesine kilitlenmiş durumda. Sanki sınır dışına çekilmeyle bu mesele bitecekmiş gibi bir algı yaratıyor.
Medya bunu yapmaya çalışıyor ancak bu iktidarın yaklaşımı. Medya iktidarın çıkarlarından barış sürecine bakıyor. Kürtlerin hak mücadelesi açısından baktığı yok. Ancak bizim Kürtlerin ve muhaliflerin istediği barışın peşine düşmemiz lazım. Dilimizi ne kadar güçlendirip taleplerimizi öne sürürsek, diğerlerinin barış talepleri ya da içini boşaltma çabaları da boşa gidecektir.
Nasıl bir barış istiyorsun?
Kürtler ne istiyorsa, ben öyle bir barış istiyorum. Bunun da çok uzun bir süreç olduğunu biliyorum. Barış sürecini kesintisiz bir hareket, eylem hali olarak görüyorum ve eylem sürecinde şekillenecektir.
Barış sürecinde en temel kavramlardan biri 'hakikat'. Hakikat bize ne kazandıracak?
Birbirimizi anlamamızı kolaylaştırabilir. Birbirimizi anlamamız için hakikat önemli. Ortada bir barış havası esiyor ama altan alta her iki taraf için de süren şey: ötekileştirme. Diyarbakır'a en son gittiğimde küçük bir çocuk, 'Sen Türk müsün, Kürt müsün?” diye sordu. “Türk'üm” deyince yüzünü ekşitti. Kendim için de çocuk için de endişelendim. Bu bir suçlama değil. Bu savaştan nasıl mağdur olduğumuzu görürsek, anlatabilirsek, barış mücadelesinin önünü açabiliriz. Hakikatleri konuşmak böyle bir yolu açabilir. Ama sadece hakikate bağlı kalmak ve sadece vicdanları rahatlatmakla sınırlı kalabilir. Orada donabilir süreç, birbirimizi anlarız, ağlarız geçeriz.
Tam da sormak istediğim bu... Hakikati görüp, gösterdikten sonrası ne olacak?
Barış meselesine bir mücadele süreci olarak baktığımız zaman o dediğim noktada dondurmayabiliriz. O hakikatlerin bir daha yaşanmamak üzere bir anlatımı olmalı. Hakikatin ya da hakikat komisyonunun, o karanlık girdabın herkesi nasıl çektiğini görüp gösterebilirsek, iki tarafa da anlatırsak, mücadelenin kendisi diye tanımladığım barışa faydası olabilir.
Bu dönemde kritik soru: Barış nasıl toplumsallaşacak? Senin yanıtın ne?
Barış, eylemin ta kendisidir dediğim şey bu. Bu barışı Kürt sermayesi ile birlikte oluşturmayacağız. Emekçilerin, ezilenlerin ittifakını kurmak gerekiyor. Bunun için de anlatmaktan ve eylemden başka bir seçeneğimiz yok. Ancak bu süreç içerisinde beni tedirgin eden bazı sosyalistlerin aldığı tutum. Bu süreci Kürtler adına bir teslimiyet olarak görenler var. Bu endişelerde haklı da olabiliriz ancak bu süreci bir mücadele süreci olarak gördüğümüz zaman sürece dahil olup, niyetleri bozabilir ve barış dilini kurabiliriz. Uzunca bir zamandır sol hareket iyi bir varlık gösteremedi. Kürt hareketinden esinlendik ancak onlar kadar güçlü bir model bu tarafta oluşturamadık. Bu barış süreci emek mücadelesi için de çok güçlü bir zemin oluşturabilir. Bu süreçte tüm emekçilere, birlikte nasıl ezildiğimizi, nasıl sömürüldüğümüzü anlatabiliriz.
Barış İçin Kadın Girişimi'ni takip ediyorsun ve kadınlara, “doğuya gitmedin, barışı batıda kadınlara anlatın” şeklinde bir çağrın var.
Yıllardır söylediğim şey bu. Uzunca bir zaman Diyarbakır'a gitmedim. Utanıyorum çünkü. Kürt kadınının bu savaştan nasıl yaralandığı, neleri kaybettiği ortada. Ancak şunu da belirtmeliyim ki, Kürt kadını bu savaş sürecinde kimlik de kazandı. Çok güçlü hayran olunacak bir kimlik üstelik. Kadın gerilla için değil kentteki Kürt kadını için de böyle. 1993'deki kısa sürebi barış sürecinde, öncesinde sokağa çıkan kadınlar evlere çekilmişti. Şimdiki barış sürecinde bunu yapmaları mümkün değil. Kiminle konuşursanız konuşun, müthiş bir algılama gücü ve ifade etme gücü var. Hayatın her alanında politikler ve bu kadınlar bir daha eve dönmeyecek.
Kadınlar, Batı'da Türk kadınlarına anlatmalı barışı. Buna katılıyorum. Ancak bir de kadın gerilla gerçeği var. Onların bu savaş sürecinde taleplerinin görünürlüğü için batıda kadınlar neler yapmalı?
“Batıya anlatalım” derken bu söylediğini de içeriyor elbette. Kadınlar neden dağa çıktı? Devlet baskısının yanı sıra erkek baskısına karşı da dağa çıkanlar oldu. Dağda hem kadın olarak kimlik kazandığını hem de mücadelesinin bir kısmını da ataerkil sisteme, erkeğe karşı da verdiğini anlatmak gerekiyor. Ama bütün bunların batıda yapılması gerekiyor. Şimdi zemin çok uygun. Devlet ve medya savaşçı ağzını kapatmışken, kadınlara anlatmalıyız. Elbetteki masa başında bunları söylemek çok kolay. Bir yerlere gidildiğinde provokasyonlar, saldırılar olacaktır. Ancak, sendikalar, diğer toplum örgütleriyle kadınlar bir hareket başlatıp yaygınlaştırabilir.
Berat Günçıkan’ın yapabileceği nedir bu süreçte?
Barış İçin Kadın Girişimi’nde hakikat komisyonunda ve göç komisyonunda yer almak istiyorum. Gazeteci olarak yapabileceklerim var. Barış süreci de aslında benim neler yapabileceğimi şekillendirecek.