Barzani-Erdoğan buluşması Öcalan’ı işaret etti-Cahit Mervan
Barzani-Erdoğan buluşması Öcalan’ı işaret etti-Cahit Mervan
Barzani-Erdoğan buluşması Öcalan’ı işaret etti-Cahit Mervan
Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin iki günlük Amed gezisinden AKP hükümeti istenilen düzeyde verim alamadı. Beklentiler düşük kaldı. Günlerdir AKP medyasının şişirmesine ve Şıvan-Tatlıses ikilisinin ‘show’una rağmen iktidar kanadının Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı yeni bir merkez yaratma çabası esas itibariyle gerçekleşmedi. Gerçeğin dünyasının Amed’te, Kürdistan’da başka olduğu görüldü.
Özellikle Kürdistan kamuoyunun Barzani’nin gezi programının ilk açıklandığı haline itirazı hem hükümet kanadında, hem de Federal Kürdistan yönetiminde etki yaptı. Çok geçmeden gezi programı değiştirildi. Kısmı değişiklik yapılmak zorunda kalındı.
GEZİ PROGRAMI SON ANDA DEĞİŞTİ
Başta ne Türk başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, ne de Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin Amed Büyük Şehir Belediye Başkanını Osman Baydemir’i ziyareti gündemde değildi. Ancak Kürt siyasi hareketini dışta tutan böylesine bir gezi beklenenden daha çok tepkiye yol açtı. Bu nedenle gezinin başlamasına 48 saat kala yürütülen ‘protokol diplomasisi’ sonucu ‘uzlaşma’ sağlandı. Bu, olmamış olsaydı Barzani Kürdistan’ın kalbinde sadece Türk başbakanı, bakanlar ve bazı marjinal gruplarla görüşmüş olacaktı.
Böylesine bir tablonun ortaya çıkması Barzani açısından olduğu kadar, onun bu gezisinden büyük yarar sağlamayı düşünen AKP iktidarı içinde tam politik yıkım olacaktı.
Çünkü Barzani gezi öncesi Rojava devrimini hedef alan açıklamasıyla zaten kırılgan olan ortamı daha germişti. Bu açıklama talihsiz olduğu kadar, Rojava, Suriye ve bölgenin gerçek parametreleriyle de uyum içinde değildi.
Bir kez açıklama ustaca kalem alınmamış, hatta yazım hatalarının bolca olduğu, ama daha çok ‘Türk dostların’ gönlü hoş olsun diye yapılmış bir açıklamaydı. Ankara’nın Kürtlerin bu parçada dişe dokunur bir statü elde etmemesi için gösterdikleri yoğun çabaya açıktan destek amaçlı bu açıklamada Barzani’nin ileri sürdüğü gerekçelerin de elle tutulur yan yoktu.
Barzani Türkiye ziyaret öncesi aslında pratik olarak bir öneme sahip olmayan bu açıklama ile güncel olanla stratejik olanı birbirine karıştırmıştı. Bir anlamda PYD’yi düşman ilan ederek kendi kendisine Türkiye ve bölge siyasetinde elini kolunu bağlamış oldu. Ayrıca tehlikeli bir şekilde bir anda Kürtler arası ilişkilerde yüksek düzeyde gerilim oluşmasına yol açtı.
GEZİNİN MERKEZİNDE ÖCALAN VARDI
Öte yandan Türkiye ve bölge siyasetinde ‘değerli yalnızlık’ içinde olan Erdoğan ve AKP’nin dört elle Barzani’ye sarılmaları da gözden kaçmadı. AKP’nin bu yeni ‘hamlesi’ Kürdistan kamuoyunda kuşkuların artırmasına yol açtı. Kamuoyu haklı olarak Barzani’nin ziyaretini bir seçim yatırımı olarak gördü. Halen de öyle görüyor. Bu ziyaretin seçimlerle alakalı yanını ‘açılış töreni’ olarak adlandırılan, ancak bolca Türk ve AKP bayraklarının olduğu, bindirilmiş kıtalarla yapılan ‘ortak’ mitingde gördük.
Ancak bu gezinin merkezinde KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan, O’nun başlattığı barış ve çözüm süreci, bu süreçle iç içe geçmiş Rojava Kürdistanı’nın geleceği ve enerji meselesi yer aldı.
Barzani ziyareti başlamadan önce AKP medyası, Erdoğan’ın başdanışmanı, Ankara’da oturup Kürdistan ‘sahasına’ ilişkin elle tutulur bilgi ve gözlemi olmadan analiz yapanlar bu gezi ile birlikte çözüm sürecinde yeni bir ‘muhatabın’ doğacağını iddia ettiler.
Daha da ileri giderek Türkiye’nin Kürt sorununu çözmek için Öcalan, KCK ve BDP’ye ihtiyaç kalmayacağını, bu işlerin Barzani ile kotarılacağını söyleyip durdular. Belki de bu geziyi planlayanların amacı buydu. Ancak bir şeyi istemekle, onun hayat bulması arasındaki diyalektik bağlantıyı en açık biçimde bu gezide gördük.
Gezinin ilk gününde yapılan açılış töreninde konuşan Federal Kürdistan Başkanı Mesut Barzani ve Türk başbakanı Tayyip Erdoğan barış ve çözüm sürecine ilişkin konuştular. Konuşmalar somut olmaktan çok geneldi. Kulağa hoş gelen sözlerdi. Barış ve çözüm sürecinin esas aktörü bu konuşmaların her kelimesine ve cümlesine damgasını vurmuş olsa da, ismi her iki lider tarafından da dillendirilmedi.
Halbuki barış ve çözüm sürecini başlatan ve yürüten bir güç ve irade vardı. Bu sürecin bir muhatabı vardı. Onun bir adı ve kimliği vardı. Bu yok sayılarak, görmemezlikten gelinerek, dahası onun yerine ikame edecek yeni bir ‘gücü’ görücüye çıkarmak akıl karı değildi. AKP’nin bu oyunu da 24 saat içinde Kürdistan gerçeği karşısında boş çıktı.
Herkesin sorduğu ve merak ettiği sorunun yanıtı ise bir gün sonra geldi. Yani hem Mesut Barzani, hem de Erdoğan bu gezide daha nereye kadar Öcalan’ı görmezlikten gelecek ve yok sayacaklardı?
ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ ARTIK KAÇINILMAZ
Nitekim bu tutumdan ikinci gün vazgeçildi. Barzani Amed Büyük Şehir Belediyesini ziyaret ettikten sonra yaptığı açıklamada barış ve çözüm sürecinin her iki aktörüne ve tarafına açıktan vurgu yaparak teşekkür etti. Barış sürecini başlattıkları için ‘Erdoğan ve Öcalan’ı takdir ettiklerini’ vurguladı. Ve bu ‘sürecin arkasında’ bulunmaktayız, dedi.
Barzani açıktan ve anlaşılır bir şekilde Erdoğan ile yaptıkları görüşmenin sonucunda, bir anlamda her ikisi adına Öcalan’ı işaret etti. Yani Öcalan’ı işaret etmeden, onun meşru muhatap ve müzakereci olduğunu görmeden bu sürece verilecek desteğin toplumda bir karşılığın olmadığını gördü.
Öte yandan kim ne derse desin Türk Başbakanı Tayyip Erdoğan’da hem ilk gün, hem de ikinci gün açılış törenlerinde yaptığı konuşmada esas olarak Öcalan’ı muhatap aldı. Birçok cümlesinde bunu bulabilirsiniz. Öcalan’ın ismini zikretmeden onun 21 Mart 2013 Newroz’unda açıkladığı tarihi manifestosuna bir anlamda gecikmişte olsa yanıt verdi.
Sonuç olarak Barzani-Erdoğan buluşması bir kez daha kalıcı barış ve Kürt sorununun demokratik çözümü için Öcalan’ın stratejik rolünü ortaya koydu. Onu işaret etti. Öcalan olmadan bu sürecin bir santim dahi ilerlemesinin mümkün olmadığı daha net anlaşıldı. Bu nedenle iki günlük gezi biterken en çok konuşulan ve atıf yapılan lider Öcalan oldu.
Erdoğan’ın başdanışmanının hale şunlar şunun baskısıyla düğüne gelmediler, şu şarkıyı söylemediler, şu mendili sallamadılar türünden ‘halklar ilişkiler’ çabası bu gerçeği değiştirmiyor.
Türkiye’nin geri dönülmez bir yola girdiği kesin. Ancak bu yol hile ve kurnazlıkları kaldıracak durumda değil. Erdoğan’ın alması gereken şey çok basit: Barış olacaksa bütün Kürtlerle olacak. Rojava devrimine karşı bir barış olmaz. Veya Kuzey Kürdistan’ın ret ve inkâr edildiği, statüsüz kaldığı bir barış olmaz. Ve en önemlisi Barzani ile Amed’te kucaklaşan Erdoğan, Kürdistan’da en etkin ve yaygın hareketin lideri Abdullah Öcalan’ı daha fazla İmralı’da rehin tutamaz. Bu gezinin en önemli sonucu bu olsa gerek.