Özgür basın davasında taleplerin alınması sona erdi. Avukatlar, müvekkillerinin sadece gerçekleri yazdıkları ve Kürt oldukları için yargılandıklarını, dosyanın polisler tarafından hazırlandıðını ve tüm ifadelerin hukuka aykırı olduðunu belirterek, tüm müvekkillerinin tahliyesini talep etti. ANF muhabiri Ýsmail Yıldızın 7 aylık çocuðunu yakından görme talebi ise mahkeme tarafından reddedildi.
Silivri'de bulunan Ýstanbul 15. Aðır Ceza Mahkemesi'nde görülen Kürt gazetecilerin duruşmasının son oturumunda avukatların talepleri alındı. Duruşmayı aralarında Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkanı Barry White, ÇGD Başkanı Ahmet Abakay, CHP Milletvekili Ýlhan Cihaner'in de bulunduðu çok sayıda kişi izledi.
Türkiye'de özgürlükler etrafında büyük mayınların olduðunu belirten avukat Baran Doðan, "Siyaset yapın deniliyor ama tutukluyorsunuz. Avukatlara 'avukatlık yasası' var deniliyor; ama avukat savunma yapınca, basına 'basın özgürlüðü var' deniliyor ama gazetecilik yapınca tutuklanıyor. Bugün bu mayın tarlalarına karşı cezaevlerinde açlık grevleri başlatıldı" dedi. Mahkeme Başkanı Ali Alçık'ın Sulh Ceza Mahkemesi hakimi iken Türkçe ve Kürtçe bildiði halde yayıncı Mehdi Tanrıkulu'na Kürtçe tercüman saðladıðını hatırlatan Avukat Doðan, "Hazırlanan anadilde savunma yasasının yasal hiçbir yanı yok. Bu yasa düzenlemesi anadilde savunma hakkını getirmiyor. Bu yasayla oyun oynanıyor" dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesi üzerine yürütülen tartışmalara deðinen Doðan, bu konunun tartışılacak bir yanının olmadıðını, hukuki olarak sorunun çözülmesi gerektiðini söyledi. Avrupa Ýnsan Hakları Mahkemesi (AÝHM) kararlarında yer alan basın özgürlüðüyle ilgili örnekler veren Doðan, "Şu anda yargılanan gazeteciler Türkiye'de medyanın yapamadıðını, veremediðini veren gazetecilerdir. En güzel örnek, Roboski katliamıdır. Bu vahşete medya saatlerce sessiz kalıp talimat beklerken, bunlar yazdı çizdi" şeklinde konuştu. Hazırlanan iddianamenin sadece savcı tarafından hazırlanmadıðının, polis dilinin de iddianamede olduðunu belirten Doðan, "Ýddianamede suçlamaların delilleri aranmıyor. Uzun uzun iddianameyi okudum, ha hukuku buldum ha bulacaðım diye; ama ne yazık ki bu iddianamede hukuk yok" sözleriyle savunmasını tamamladı.
GAZETECÝ OLDUKLARI ÝÇÝN SERBEST BIRAKILAMALARI GEREKÝYOR
Ardından konuşan Avukat Tamer Doðan ise, iddianamede yargılanan gazetecilerin gazeteci gibi davranıp ülkeyi karalamaya çalışan örgüt mensupları gibi lanse edildiklerine dikkat çekti. Doðan, "Müvekkillerimiz kimyasallarla yakılan HPG'lilerin cenazelerinin haberlerini yaptıkları için yargılanıyor. Oysa kimyasal kullanımı uluslararası sözleşmelere göre yasak ve eðer kimyasal kullanılmışsa suç işlenmiştir. Bu bir gazeteci için bir haberdir" dedi. Avukat Doðan, savunmasını yaptıðı sırada tutuklu olarak yargılanan gazeteci Zeynep Kuray'ın avukatına verdiði bir belgeye mahkeme heyetinin jandarmalar eliyle el koyması dikkat çekti. AKP iktidarı öncesi Türkiye'de 30 olan tutuklu gazeteci sayısının 100'ü aştıðına dikkat çeken Avukat Doðan, "Bu yüzdendir ki Başbakan Erdoðan konuştuðu bütün kürsülerde, 'onlar gazeteci deðil, tecavüzcü ve hırsız' yalanına sıðınıyor" dedi. Yaygın medyanın geçmişte gazeteci Hrant Dink, sanatçı Ahmet Kaya için yaptıkları hedef gösterme haberleri ile ilgili hiçbir tazminatın ödenmediðine dikkat çeken Doðan, "Bu güne baktıðımızda roller deðişmedi. Hala polis bazı belgeleri servis ediyor, medya hedef gösteriyor ve savcılar iddianame hazırlıyor. 2000'li yıllarda yapılan açlık grevleri için de medya 'sahte oruç' benzeri haberler yapıyordu bugün de aynısını yapıyor. Bu gazeteciler yargılanıyor çünkü bunlar, Pozantı'yı, Roboski'yi, faili meçhul cinayetleri ve işkencecileri yazan kişiler" dedi. Doðan savunmasını ise şu sözlerle sürdürdü: "Bu gazeteciler, kaçma şüphesi olduðundan veya yeterli delil olmadıðından deðil, gazeteci oldukları için serbest bırakılmaları gerekiyor." Doðan son olarak, açlık grevleriyle ilgili müvekkillerini mahkemenin dinlemediðini hatırlatarak, açlık grevlerinin taleplerinin Adalet Bakanlıðı'na sunulmasını talep etti.
Avukatlar, yargılanan gazetecilerin hepsinin açlık grevinde olduðunu belirterek, mahkemeden her insanın görevi olduðu gibi duyarlılık göstermesini ve bu konuda üzerine düşeni yapması gerektiðini dile getirdi. Ayrıca açlık grevlerinin Adalet Bakanlıðı'na bildirilmesini istedi. Dosyadaki delillerin hukuka aykırı olduðunu, müvekkillerinin sadece yazdıðı haberlerden dolayı "örgüt üyesi" ve "örgüt yöneticisi" iddialarıyla suçlandıðını belirten avukatlar, iddianamedeki hukuksuzluklara dikkat çekti.
Avukat Senem Doðanoðlu, DÝHA Yazı Ýşleri Müdür Fatma Koçak'ın kadın haberlerinin suç delili olarak sunulduðunu, savcının Koçak'ın Kürt kadınlarının "sözde tecavüze uðradıðı" yorumunu yaparak Koçak'ı suçladıðını belirtti. Avukat Nuran Aslaner DÝHA Muhabiri Nilgün Yıldız'ın delil olarak sunulan 11 haberinde polis şiddeti olduðunu, bu şiddetten dolayı Yıldız'ın deðil o polislerin bulunarak yargılanması gerektiðini söyledi. Avukat Feyzi Çelik, müvekkili Oktay Candemir'e ait olduðu belirtilen ve el konulan bilgisayarın arkadaşı Remzi Coşkun'a ait olduðunu; ancak bilgisayarın Candemir'e ait olduðu gibi muamele yapıldıðını söyledi. Avukat Cemil Özen, yargılamanın tamamında Kürtlerin dili ve varlıðının yargılandıðını söyledi. Özen, müvekkili Mehmet Emin Yıldırım'ın Vedat Kurşun'a diş fırçası, jilet, radyo götürmesinin suç delili olarak gösterildiðini hatırlattı. Avukat Murat Ergin, müvekkili Haydar Tekin'in iddianamede örgüt hiyerarşisi içinde Azadiya Welat gazetesinin altında "Diðer" olarak tanımladıðı gruba girdiðini söyledi. Avukat Nazan Yaman, iki polisin 19 Aralık'ta hazırladıðı bir tutanaðın kullanıldıðını belirterek, bu polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Gizli tanıkların ise bahsettikleri toplantılarda yer aldıðını dolayısıyla gizli bir yanlarının kalmadıðını ifade eden Yaman, bu tanıkların açık kimlikleriyle dinlenmesini talep etti.
Avukat Several Ballıkaya da dosyadaki hukuksuzluklara dikkat çekerek, bu dosyanın "çamur at izi" kalsın mantıðıyla hazırlandıðını söyledi. Soruşturmayla ilgili tüm işlemleri polisin yaptıðını, bunlara bir de yorum yaptıðını, savcının ise bunları sorgulamadan suçlama yaptıðını söyledi. Aleyhe delillerin bile tam olarak toplanmadıðını, yurt dışına giriş çıkış kayıtlarının yanlış yazıldıðını, haberlerin delil olarak kullanıldıðını, Abdullah Öcalan ile avukatlarının yaptıðı görüşmelerin kayıt altına alındıðını ve bu dosyaya konulduðunu belirten Ballıkaya, bunun hukuksuz olduðunu, hiçbir avukat ve müvekkil görüşmesinin dinlenemeyeceðini söyledi. Bu görüşmelerin dosyadan çıkarılmasını isteyen Ballıkaya, "Özgür Gündem gazetesi bombalandı, çalışanları öldürüldü, en aðır bedelleri ödedi. Ama bitmedi gerçek yürüyecek" dedi.
Ballıkaya, iddianamede "terörist başı", "terör örgütü elebaşı" kelimelerinin kullanıldıðını ve hukukta böyle kavramların yer almadıðını belirterek, bunların dosyadan çıkarılmasını istedi. Avukat Ramazan Demir, gazeteci Çaðdaş Kaplan ve Ömer Çelik'in tamamen haber içerikli görüşmelerinin ve haberlerinin delil olarak gösterildiðini belirterek, savcının Kaplan hakkında, haberlerinin gazetecilik faaliyeti dışında olduðuna dair yorumunu da iletişim profesörlerine havale ettiðini söyledi.
GERÇEÐE KURŞUN SIKILMAZ
Son olarak söz alan avukat Sinan Zincir, özgür basın geleneðinin sloganının "Gerçeðe kurşun sıkılmaz" olduðunu belirterek, "90'larda Başbakan'ın emriyle kontrgerilla tarafından katledildiler, binaları yakıldı. Müvekkillerimiz bedenlerini ölüme yatırdı. Bu gemide ya hep birlikte kazanacaðız ya da birlikte batacaðız. Onlar Türkiye halkları için Apê Musalarını, arkadaşlarını şehit verdiler. Faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, yıkmaları gördüler ve yazdılar. Katledilen bir coðrafyayı gördüler, yazdılar. Bu acıları görenlerin yaptıðı haberler engelleniyor. Bu geleneðin anlayışında zaten Kürt sorununun müzakereyle çözülmesi anlayışı vardır. Şimdi bunun için bedenlerini ölüme yatırdılar. Yayın çizgilerinde de bu var" dedi. Bugünkü Özgür Gündem gazetesini açan Zincir, hala haberlerin yazılmaya devam ettiðini belirterek, "Yine Kandil Daðı'na gidecekler, PKK gerillalarıyla röportaj yapacaklar, Kolombiya'ya gidip FARC gerillalarıyla röportaj yapacaklar. Onlar Tuzla tersanelerinde ölen işçinin, Ermenilerin, Ezidilerin, Kürtlerin, Türklerin sesi. Zindana tıkıldılar ancak orada da hak ihlallerini yazmaya devam ettiler. AKP ve Recep Tayyip Erdoðan tarafından rehin alındılar" diyerek tahliye talep etti.
BÜYÜYÜNCE ALÝ DEDE BABAMI SERBEST BIRAK DÝYECEK
Daha sonra ANF muhabiri Ýsmail Yıldız söz alarak, kızının 7 aylık olduðunu; ancak onu göremediðini söyleyerek, en azından askerin çocuðunu tutarak yanına kadar getirip yakından görmesini saðlamasını istedi. Yıldız, Mahkeme Başkanı Ali Alçık'a, "Çocuðum ilk olarak 'dede' demiş. Muhtemelen ikinci sözü 'Ali' olacak. Hem dedesinin adı, hem de sizin adınız 'Ali'. biraz büyüyüncede 'Ali dede babamı serbest bırak' diyecek" dedi. Yıldız'ın bu talebi mahkeme başkanı tarafından, konunun cezaevi idaresiyle ilgili olduðu gerekçesiyle reddedildi.
Mütalaasını veren savcı Ýsmail Işık ise, açlık grevleri ve dosyadaki delilerin çıkarılmasına ilişkin daha önce karar verildiði için yeniden karar verilmesine gerek olmadıðını belirterek, tutuklu gazetecilerin kuvvetli suç şüphesi, kaçma şüphesi ve adli kontrolün yetersiz kalacaðı gerekçesiyle tutukluluk halinin devamını istedi.
Mahkeme heyeti ara karar için deðerlendirmeye çekildi.