Bayık: ABD ve Avrupa desteğini çekmeli

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Türkiye ile bir barış ve demokratik çözüm sürecinin başlaması için Türkiye'nin arkasındaki ABD ve Avrupa desteğinin çekilmesi gerekir” dedi.

Mevcut AKP-MHP iktidarının olduğu Türkiye'de Kürt sorunu konusunda barışçıl ve demokratik bir sürecin gelişemeyeceğini belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, şunları ifade etti: “Bu iktidar, Kürtleri soykırıma uğratıp Kürdistan'ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmek istiyor. Türkiye, ABD ve Avrupa’dan destek alıp savaşına meşruiyet kazandırdığı müddetçe soykırımcı politikasını ve saldırılarını sürdürür. Mevcut AKP-MHP iktidarı gitmeden de Kürt sorununun çözümünde bir gelişme beklemek kendini kandırmak olur. Şovenist ve faşist zihniyetler iktidarda olduğu müddetçe Kürt sorunundaki mevcut çatışma ve gerilim ortamı sürer.”

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Sharpress’in sorularını yanıtladı. Söyleşinin tamamını paylaşıyoruz.

Basında paylaşılanlara göre ABD’nin öneri ve aracılığıyla T.C ile KCK arasında barış projesinin varlığından söz ediliyordu. Ancak Türk devleti askeri operasyonlar yaptı, bu koşullarda barış sürecinin başlama ihtimali var mı?

ABD’nin öneri ve aracılığıyla Türkiye ile bir barış projesi konusunda bir araya gelineceği yönündeki haberler ya da bilgiler doğru değildir. Bunu ABD ve Türkiye'nin Özgürlük Hareketimize yönelik politikalarından anlamak mümkündür. Belirttiğiniz şeyin olabilmesi için hem ABD’nin hem de Türkiye'nin politikalarında köklü değişiklikler olması gerekir.

ABD, Kürtler üzerinde görülmedik baskı ve soykırım politikası yürütülmesine rağmen NATO üyesi Türkiye’yi memnun etmek için Özgürlük Hareketimizi terörizmle damgalıyor ve faşist AKP-MHP iktidarının soykırım politikasına destek veriyor. Özgürlük Hareketimizin üç yöneticisini 6 Kasım 2018’de ödüllü arananlar listesine koydu. Toplum buna kelle avcılığı, demektedir. Her fırsatta Türk devletinin PKK’ye, yani Kürt halkını soykırım kıskacından kurtarıp özgürleştirmek isteyen Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürüttüğü saldırılarına destek verdiğini açıklamaktadır. Zaten Türk devleti soykırım politikası yürütürken, Kürt halkı üzerinde her tülü ağır baskı ve zulüm yaparken ve Özgürlük Hareketimize karşı savaşırken en büyük desteği ABD’den almıştır. Türk devleti ve medyası, bu gerçeği çarpıtmak, ABD’nin soykırım politikasına daha fazla destek vermesi için ‘ABD PKK’ye destek veriyor’ yalanını ileri sürmektedir. Bu külliyen yalandır. ABD, Rojava’da DAİŞ’e karşı Kürtlerin mücadelesinden yararlanmış ama sonuçta DAİŞ’in en büyük destekçisi Türk devletinin Rojava topraklarını işgal etmesinin önünü açmıştır. T.C’nin işgal ettiği yerlerde Kürtlüğün kökü kazınıyor ama ABD’nin buna ses çıkardığı yok. Hatta bu işgalleri normal görmektedir. Bir gün bile ‘Türk devleti bu topraklardan çekilsin’ dediğini duymadık. DAİŞ’e karşı 10 binden fazla şehit veren Kürtlere karşı en hafif deyimle böyle bir vefasızlık yapmıştır.

Türk devletinin en son Avaşîn, Metîna ve Zap operasyonlarına destek veren yine ABD’dir, Avrupa’dır. Özgürlük Hareketimizin tasfiyesi için destek veren ABD, nasıl bir barış projesine aracılık yapacak? Hem Türkiye'nin ezme politikasının destekçisi olacak hem de barış projesi geliştirecek, bu çelişkili bir durum olur. Zaten inandırıcılığı da olmaz. Rêber Apo’nun esaretini esas olarak gerçekleştiren de ABD olmuştur. Rêber Apo’nun İmralı’daki demokratik çözüm çabalarına da destek verilmemiştir.

ABD, Türkiye’ye kendi politikalarını kabul ettirmek için bize karşı savaşta Türk devletine destek veriyor. Çünkü Kürt sorunu çözüldüğünde Türkiye’yi kendine borçlu kılacak, minnet ettirecek böyle bir mücadeleden mahrum kalacaktır. Avrupa da ABD de Rusya da dünyadaki birçok devlet de Türkiye'nin bu zayıf karnından yararlanıyor. Bu nedenle demokratik çözüm konusunda ağırlıklarını koymuyorlar.

Mevcut AKP-MHP iktidarının olduğu Türkiye'de Kürt sorunu konusunda barışçıl ve demokratik bir sürecin gelişeceğini düşünmek mantıksız bir durumdur. AKP-MHP ittifakı, Kürt soykırımını gerçekleştirmek istiyor. Sadece MHP’nin nasıl bir parti olduğu bilinse bu tür gerçeği olmayan haberlere inanılmaz. Zaten şu anda Kürtlere yapılan baskı ve uygulamalar bile her şeyi tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bu iktidar, Kürtleri soykırıma uğratıp Kürdistan'ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmek istiyor. Hiç kimse bugünkü duruma bakarak kendini kandırmasın; Başurê Kurdistan da Türk uluslaşmasının yayılma alanlarındandır. Her fırsatta ‘Kerkük Türk şehridir, Erbil Türk şehridir’ demeleri sadece bir hamaset ve propaganda değildir. Buna uygun konjonktür beklenmektedir. Mevcut AKP-MHP iktidarı, Kürt’ün isminin kökünü kazımak istiyor. Şimdi asıl hedef PKK ve öncülük ettiği Kürt Özgürlük Hareketi olduğu için bazı Kürtlere tahammül ediyor. Kürt soykırımı önünde engel olmayan, hatta soykırıma örtü olan bazı şeylere göz yumuyorlar. Bunu anlamayan her Kürt gaflet içindedir.

Türkiye ile bir barış ve demokratik çözüm sürecinin başlaması için Türkiye'nin arkasındaki ABD ve Avrupa desteğinin çekilmesi gerekir. Türkiye bu güçlerden destek alıp savaşına meşruiyet kazandırdığı müddetçe soykırımcı politikasını ve saldırılarını sürdürür. Mevcut AKP-MHP iktidarı gitmeden de Kürt sorununun çözümünde bir gelişme beklemek kendini kandırmak olur. Şovenist ve faşist zihniyetler iktidarda olduğu müddetçe Kürt sorunundaki mevcut çatışma ve gerilim ortamı sürer. Tayyip Erdoğan her gün ‘tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak’ derken Kürt sorununda hangi olumlu gelişme beklenebilir? Zaten Kürt sorunu diye bir sorun yok, demektedirler.

Bir barış ve demokratik çözüm için ilk önce kimliği, dili ve kültürüyle Kürtlerin varlığının kabul edilmesi gerekir. Kürt sorununun çözümsüzlüğünü yaratan, siyasi taleplerin azlığı ya da çokluğu değildir. Kürt’ün varlığı ortadan kaldırılmak istenmektedir. Türkiye’de zaman zaman sözde Kürt kardeşlerimiz denir ama yaşamda Kürt’ün varlığını sürdürecek hiçbir şey kabul edilmez. Şu anda Kürt soykırım politikası tam manasıyla sürüyor.

Türkiye’de barış ve demokratik çözüm için Kürt’ün varlığının kabul edilmesi gerekir. Siyasi iradesini temsil eden kurumların ve Önderliğinin kabul edilmesi gerekir. Kürt Halk Önderi’ne 23 yıldır yapılanlar ortada. Bırakalım gerillayı, Kürt’ün özgürlük ve demokrasi talebini dillendiren her Kürt zindanlara atılmaktadır. Tüm bu politikalar değişmedikçe Türkiye'de Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü için hiçbir beklentiye girilmemelidir.

KCK ile ABD arasında doğrudan ya da dolaylı ilişki var mı?

Bizim gibi büyük bir hareketle birçok güç ilişki kurmak ister. Yarım asırdır mücadele veriyoruz; sadece Türkiye değil, Ortadoğu’daki siyasi gelişmeleri ve dengeleri etkiliyoruz. Ortadoğu dünya dengelerinin kurulduğu ve şu anda III. Dünya Savaşı’nın sürdüğü bir coğrafya ise PKK ve KCK ile birçok devletin ve siyasi gücün ilişki kurması anlaşılır bir durumdur. Türkiye dünyada PKK ve KCK karşıtlığında her devletle ilişki kuracak ama bizlerin bu tür ilişkiler kurması olmayacak. Eğer şu anda dünyada insanlığa en fazla düşman olan bir devlet varsa o da Türkiye’dir. Türkiye, DAİŞ’le ilişki içindeyken, DAİŞ’in otobanı olmuşken, en fazla faydalandığı ülkeyken bizler ise DAİŞ’e karşı en önde savaşan hareket olduk. Dünya çıkar dünyası; çıkarı için herkes birbiriyle ilişki kurar. Sadece T.C’den taviz koparmak için bizimle ilişki kuranlar oluyor. Biz bu gerçekliği iyi biliyoruz. Bunların bazılarından kısa süreli yararlanmalarımız oluyor.

ABD ile doğrudan ilişkimiz yok ama dolaylı ilişkiler olmaktadır. Bizim gibi büyük hareketle doğrudan olmasa da dolaylı ilişki kuran, kurmak isteyen birçok devlet var. Zaten dünyanın birçok demokrasi gücü ve kurumlarıyla ilişkimiz var. Dünya halkları ve demokratik temsilcileriyle ilişkilerimizde önemli gelişmeler sağlanmıştır. ABD, çeşitli güçler üzerinden bize mesajlar iletmektedir. ABD’nin politikaları, bizim mücadelemizi, bizim mücadelemiz de ABD’nin politikalarını etkilemektedir. Dolaylı ilişkiler zaman zaman sürmektedir. Ancak bu ilişkilerden olumlu bir sonuç çıkmamaktadır. Bazı ilişkiler üzerinden mutlaka bize aktarılacağını düşündükleri görüşleri iletmektedirler. ‘Bizim ülkemizde herkes PKK’ye aynı yaklaşım içinde değil. PKK’ye devlet gibi bakmayan birçok kurum ve kuruluş var. Ancak devlet politikaları kolay değişmez, öte yandan Türkiye ile NATO ortağıdır’ diyerek devletin PKK’ye yönelik politikalarına izah getirmektedirler.

Özellikle 1999’daki uluslararası komplodan sonra ABD’de başkan seçilen her yönetime mektuplar gönderdik. Oğul Bush’a da Obama’ya da Trump’a da Biden’e de gönderdik. Önder Apo’nun esaretine yol açarak Kürt halkına büyük haksızlık yapıldığını; bu haksızlığın düzeltilmesini istedik; yine Türk devletinin Kürtlere soykırım politikası uyguladığını ve soykırım politikalarına destek vermemeleri gerektiğini belirttik. Böyle mektuplar tabi ki göndeririz, düşüncelerimizi ve taleplerimizi iletiriz. Biz ABD halkının Türk devleti tarafından Kürtlere yapılan soykırımı kabul etmeyeceğini, Önder Apo’ya yapılan haksızlığı da kabul etmediğini biliyoruz. O zaman Amerika halkı adına politika yürütenlerin de bu olumsuz politikaları bırakması gerekir. Zaten mektuplarda yazdığımız düşünceleri çeşitli vesilelerle açık kaynaklarda da dile getiriyoruz. ABD’nin T.C üzerinde etkisi olduğunu, T.C’nin soykırım politikasını bırakıp Kürt sorununun demokratik çözümü için rol oynayabileceğini de her zaman belirttik. Kürt soykırımını engelleme rolünü oynarsa bunu niye reddedelim? Böyle davranırlarsa Wilson’un 14 ilkesine uygun davranmış olurlar.

Gerilla Garê operasyonuyla büyük başarı elde etti. Türk medyası Garê hezimeti ve gerillanın kullandığı teknik konusunda şoka uğradı. T.C’nin bir süredir askeri alan ve İHA’lar konusunda teknolojik gelişme yaşadığı belirtiliyor. Bu durum hakkında görüşleriniz nedir?

AKP-MHP iktidarı, Garê’de kolay bir zafer elde etmeyi hedeflemişti. Garê’de bazı yerleri tutarak gerillanın önemli karargahlarını etkisizleştirip ele geçirdik, diyerek siyasi gücünü artırıp çeşitli güçlere dayatmalarda bulunacaktı. PKK’yi etkisizleştirmiş güç olarak başta Başurê Kurdistanlı siyasi güçler olmak üzere birçok siyasi güce ve devletlere tehditler ve şantajlar yapacaktı. Hatta Ecevit’in 1999’da Önder Apo’nun esaret altına alınmasından sonra seçime gitmesi gibi Garê’de bir başarı elde edip seçime gitmeyi hedefliyordu. Bu amaçlarla bir maceraya girerek onlarca askerin ölümüne neden olmuş; esirleri kurtarayım derken 6 gerillayla birlikte esir asker ve polisleri de katletmiştir. Aslında yüzde 90 başarısız bir askeri harekata girişerek en başta da kendi halkına, asker ve esir ailelerine karşı bir suç işlemiştir. Ancak Türkiye'de muhalefet zayıf olduğundan trajediyle ve bozgunla sonuçlanan bu maceranın hesabı sorulamamıştır.

Kuşkusuz gerilla da gerilla savaşını etkin kılacak silahlara sahiptir. Kendi geliştirdiği silah teknikleri vardır. Ancak gerillanın savaşta etkin olmasını sağlayan esas etken haklı davası, inancı; savaş taktiklerindeki yaratıcılığı, esnekliği ve vuruş gücüdür. Gerillanın elinde etkin ve vurucu olarak kullandığı silah teknikleri vardır. Artık tekniğe ulaşma ve kendi tekniğini yaratma imkanları artmıştır. Ancak yine de her zaman silah tekniği konusunda Türk devletinin imkanları daha fazladır. En başta da NATO’nun silah imkanlarına sahip olmuştur. Övündüğü silah tekniklerinin yüzde 80-90’ı NATO ülkelerine aittir. İHA’larla övünüyor ama onların gözü olan yüksek çözünürlüklü kameralar dışardan geliyor. Ancak savaşta sonucu belirleyenin sadece teknik üstünlük olmadığı açıktır. Eğer böyle olsaydı ABD Vietnam’da başarılı olurdu. Taliban karşısında sonuç alırdı. Tekniğin öldürücü ve tahrip gücü vardır. Ancak savaşın sonucunu, özellikle gerilla savaşlarında, halk savaşlarında bu belirlemiyor.

T.C’nin İHA ve SİHA’lara sahip olduğu doğrudur. Bunların savaş uçakları ile koordineli kullanımının bazı avantajlar sağladığı da açıktır. Ancak gerilla giderek bu tekniği ve silahları da boşa çıkaracak bir savaş tarzı ve taktiği geliştiriyor. Nitekim Garê’de sonuç alan bu tarz ve taktikti. Türk devletinin övündüğü teknik silahlar bir süre sonra önemli oranda etkisizleştirilip boşa çıkarılacaktır.

Zap, Metîna ve Avaşîn’e yönelik askeri saldırıların amacı nedir,  gerillanın bu saldırılara karşı direnişi nasıldır, Başûrlu siyasetçi ve halktan beklentileriniz var mı?

AKP-MHP faşist iktidarı, Garê bozgunuyla sarsıldı, bu bozgunu sindiremedi. Garê bozgunu bu iktidarı zayıflattı. Öte yandan bu iktidarın tek bir politikası vardır; o da Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye edip Kürtleri soykırıma uğratmaktır. Tüm politik hamleleri de bu yönlü sonuca ulaşmak için yapmaktadır. Bu nedenle hem Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek ya da çok zayıflatarak Kürt soykırımını tamamlayabilmek hem de iktidarını kurtarmak için böyle bir askeri harekat başlatmıştır. Sonuç alırsa Başûrê Kurdistan üzerindeki etkisini daha da artırıp tüm Başûr’u işgal etme ve soykırım kıskacına sokma adımlarını atma imkanına kavuşacaktır.

Başûrê Kurdistanlı siyasetçiler bu gerçeği görmezlikten gelseler de gerçeklik budur. Bu açıdan gerillanın direnişi sadece Medya Savunma Alanları’nı değil, Başurê Kurdistan dahil tüm Kürdistan’ı savunmaktır. Gerilla etkisizleşirse Başûrê Kurdistan da çok önemli güç kaynağını kaybedecek ve güçsüz düşecektir. Bu saldırının kısa, orta ve uzun vadede Başûrê Kurdistan için öngördüğü hedefleri vardır. Hiçbir siyasi güç arkamızda şu siyasi güçler var, diyerek kendini kandırmasın. KDP’nin Ekim 2017’de yaptırdığı referandumdan sonraki durumu hiç kimse unutmasın.

Türk devleti Zap, Metîna ve Avaşîn’e aylardır hazırladığı yıldırım harekatıyla teknik üstünlüğü kullanıp kısa sürede bu alanları işgal etmeyi hedeflemişti. Ancak gerilla beklemediği bir direniş gösterdi. Tüm silahlarını en yoğun biçimde kullandığı halde sınır gücüne dayanarak ve kimyasal silahlar kullanarak bazı noktalara konuşlandırdığı askerler dışında hiçbir ilerleme sağlayamadı. Şu anda önemli düzeyde yıpratılmış güçleriyle bazı noktalarda çakılı kalmıştır. Her ne kadar sürekli güç değiştirse de gece gündüz uçak ve uzun namlulu toplarla bombalama yapsalar da ilerleme sağlayamıyorlar. Nitekim savaş bakanı şu şu silahları var, diyerek yaşadıkları tıkanma ve zor duruma gerekçeler üretmiştir.

Türk devleti savaşı yaymıştır. Gerilla da direnişi yaygınlaştıracaktır. Bu işgal saldırısını pahalıya ödetecektir. Şu anda Kürdistan’ın ormanları, bağ ve bahçeleri bombalanıyor. Kürdistan coğrafyası alt üst ediliyor. Ancak Başûrlu siyasi güçlerde bir tutum yok. Ülkemiz gece gündüz bombalanıp coğrafyası tanınmaz hale getiriliyor. Yurtseverlik sadece petrole sahip çıkmak değildir; en başta da yaşam alanlarının, ormanların tahrip edilmesine karşı çıkmayı gerektirir. Eğer Başurê Kürdistan siyasetçileri ve yurtsever tüm güçler, işgale karşı çıkmazlarsa sadece coğrafyamız tahrip olmayacak, Başûrê Kurdistan’da tümden işgal edilecektir. Bu saldırılarının bir amacının da işgal olduğunu görmemek siyasi miyopluktan öte körlüktür.

Gerilla, ülkesi ve halkı için yaşamını ortaya koyuyor; fedaice direniyor. Gerillalar, Kürt halkının evlatları ve onurudur. Bu evlatlarına Kürt siyasi güçleri sahip çıkmayacak mı? PKK nerede bir saldırı olursa olsun hemen oraya koşuyor ve halka sahip çıkıyor. Bunu en iyi Başûrê Kurdistan halkı ve siyasetçileri biliyor. Bu açıdan Başûrê Kurdistan’da gerillaya sahip çıkma sorumluluğu vardır. Yaşamını halka adayan gençlerimize sahip çıkmazsak neye sahip çıkacağız? Başûrê Kurdistan halkımız hem fedaice yaşamını ortaya koyup Kürdistan’ı savunan evlatlarına sahip çıkmalı, hem de tutumlarıyla siyasi güçlerin bu işgale karşı çıkmasını sağlamalıdır. Bu işgal harekatı, tüm Kürtlere ve Kürdistan’a yöneliktir. Bu açıdan da Kürdistan’ı birlikte savunmalıyız. Kürdistan’ı birlikte savunma anlayışını geliştirmeliyiz. Soykırımı amaçlayan bu kapsamlı saldırılara karşı bugün Kürdistan’ı birlikte savunmazsak ileride bunun pişmanlığını Başûrlu siyasi güçler de yaşayacaktır.

Gerilla, işgalcilere darbe vuruyor, daha da vuracak. İşgalciler bu topraklardan atılana kadar direniş sürecektir. Hangi siyasi desteği olursa olsun, hangi tekniği kullanırsa kullansın Kürt halkının fedaileri olan gerilla direnecektir. Fedai direnişçiler zaten yaşamlarını halkına ve Kürdistan'a adamışlardır. Bu açıdan fedailer karşısında işgalciler mutlaka yenilecektir.

Çoğu kez KCK’nin İran ve Suriye ile ilişkilerinden söz ediliyor. Acaba KCK’nin İran ve Suriye devletleri ile ilişkileri hangi düzeydedir?

Bu tür ilişkilerin neden merak edildiğini biliyoruz. Sizler de bu merakı gidermek için soruyorsunuz. Önder Apo’nun esaretine kadar her iki devletle de ilişkilerimiz vardı. Önder Apo zaten Lübnan ve Suriye’de kalıyordu. Ancak Önder Apo’nun esaretinden sonra her iki devlet de artık PKK tasfiye oluyor; PKK için neden başkalarıyla sorun yaşayalım diyerek ilişkilerini tümden diyeceğimiz düzeyde sonlandırdılar. Zaman zaman bazı ilişkiler sürse de bunlar siyasi değeri olmayan görüşmeler olmaktadır. Suriye, Ankara Anlaşması’yla Türkiye ile ilişkilerini düzeltti; birçok arkadaşımızı Türkiye’ye teslim etti.

Suriye ile Rojava Devrimi’nden sonra ilişkiler daha da kötüleşti. Biz her zaman Kürtlerin sorunlarını Suriye sınırları içinde çözümünden yana olduk. Bu yönlü yaklaşımımızı ortaya koyan mektuplar gönderdik, mesajlar verdik. Suriye, Rojava devrimcilerinin DAİŞ’e karşı mücadelede Koalisyon’la kurduğu ilişkilerden dolayı bir güvensizlik içindeydi. Hala da bu yaklaşımını aşmış değil. Biz yine de Kürt halkının demokratikleşmiş bir Suriye’de sorunlarını Suriye içinde çözmelerinden yanayız. Rêber Apo da defalarca Kürt-Arap dostluğu ve Kürt halkının özerkliği temelinde sorunların çözülmesi gerektiğini belirtti. Bizim Suriye karşıtlığımız yoktur. Kürtlerle sorunlarını demokratik temelde çözmeleri gerekir. Biz Kürt sorununun demokratik temelde çözülmesi yönünde yaklaşımımızı sürekli vurguluyoruz. Bu çerçevede Suriye ile dolaylı mesajlaşmalarımız olmaktadır.

İran’la uzun bir sınıra sahibiz. Biz İran’la bir savaş içinde değiliz. İran zaman zaman sınır hatlarında hareket halinde olan gerilla güçlerimize saldırsa ve bazı çatışmaların yaşanmasıyla karşılıklı kayıplar olsa da bu çatışmaların süreklileşmemesine dikkat ediyoruz. İran, Türkiye ile ilişkileri nedeniyle bazen saldırılar yapmakta ve top atışlarında bulunmaktadır. 2011’de Türk devletiyle ilişkiler nedeniyle Kandil’e kapsamlı saldırılar yaptılar. Sonuçta bu çatışmalar bir ateşkesle sonuçlandı. Şimdi hala da pozisyonlarımız bu durumdadır. Sınırlarda yaşanan bazı sorunlardan dolayı sınır üstünden bazı görüşmeler yapılmaktadır. Bunlar politik anlamı olmayan sınır güvenliği ile ilgili görüşmelerdir. Ancak Türkiye ile ilişkileri sonucu zaman zaman bizim alanlara yönelik havan, katuşa gibi uzun menzilli silahlarla saldırmaktadır. Gerillalara yönelik pusular olmaktadır. Ancak şu anda zımni bir ateşkes sürmektedir. Bunun dışında bazılarının bilinçli biçimde propaganda ettiği gibi bir ilişki düzeyimiz bulunmamaktadır.

PKK’nin Rojava’dan çekilmeye başladığı; KCK-QSD arasında çelişkilerin olduğu, bunun nedeninin de Rojava petrolünün ABD tarafından işlenmesine dair olduğu iddiası var. Bunlar doğru mu?

Rêber Apo, Suriye ve Lübnan alanında 20 yıl kaldı. Halkla çok sıcak ve derin ilişkiler geliştirdi. Bunun sonucu binlerce Rojavalı Kürt Özgürlük Hareketi’ne katıldı, gerilla savaşında komutan ve savaşçı olarak yer aldı. Binlercesi şehit düştü. Bu nedenle Rêber Apo ve PKK, Rojava’nın içselleşmiş değerleridir. Ya bu halkın kökü kazınacak, ya da bu değerler her zaman Rojava’da var olacaktır. Zaten Kürt halkının Dêrik’ten Halep’e kadar Önder Apo’ya nasıl bağlı olduğunu her gün sizler de görüyorsunuz.

Rojava’da DAİŞ’in yenilgiye uğratılmasında gerillalar önemli rol oynadı, DAİŞ saldırılarında binlerce PKK gerillası Rojava’da şehit düştü. Hala da DAİŞ’e karşı savaşmaya giden ve orada kalan yüzlerce, hatta binlerce gerilla var. Rojava, Kürdistan’ın parçası olduğu için orada kalmaktadırlar. Ne biz onları oradan zorla çekebiliriz, ne de oradan zorla çıkarabilirler. Ülkelerini koruyorlar. Zaten Rojava ile Bakur arasında tarihi ilişki ve akrabalıklar var. Aralarına sınır çekilip bölünmeleri de yüz yıldır.

DAİŞ’e karşı savaşta oraya gidenlerin bir kısmı zamanla döndü; bir kısmı da kaldı. Bunun dışında PKK’nin Rojava’da kalma ya da çekilme gibi bir gündemi yoktur. Aslında Rojava Devrimi’ni Rêber Apo etkisinden çıkarma gibi bir çaba var. Kürt halkı, Önderliğe sahip çıkarak buna cevap vermektedir. Rojava halkı Araplarla, Süryanilerle birlikte hem demokratik özerk sistemlerini hem de kendi öz savunma güçlerini oluşturmuştur. Bu yönüyle kendilerini savunacak düzeyde bir sistemleri ve öz savunma güçleri vardır. Rojava’ya yönelik her saldırıda Kürdistan’ın dört parçasındaki ve yurt dışındaki halkımız Rojava’nın yanında yer almaktadır. Zaten Kürt ulusal duruşu da bunu gerektirmektedir. Kürdistan’ın bir yerinde savaş ve saldırı olduğunda bu duruma sessiz kalma anlayışı Kürt düşmanı soykırımcı sömürgecilerin ve onların iş birlikçilerinin oluşturduğu bir algıdır. Bu algıyı kabul etmemek her Kürt yurtseverin sorumluluğunda olmalıdır.

KCK ile QSD arasında çelişkilerin olduğu doğru değildir. Onlar kendi kararlarını kendileri verip uyguluyorlar. Bizim petrolün kimin tarafından işlenip işlenmeyeceği konusunda da bir yaklaşımımız olmaz. Bizim söylediğimiz şudur; Suriye petrolleri tüm Suriyelilere aittir. Suriye'de petroller Kürt-Arap ilişki ve birliğinin paydalarından biri olarak görülmelidir.

KCK ile KDP arsındaki çelişkiler nelerdir?

Bizim KDP’ye karşı özel bir olumsuz yaklaşımımız yoktur. KDP’nin Kürt düşmanlığında öncü soykırımcı sömürgeci Türk devletiyle ilişkilerinden dolayı Hareketimize karşı olumsuz yaklaşımları bulunmaktadır. KDP’nin Türk devletinin soykırımcı politika ve bu amaçlı yürüttüğü baskılara karşı tek bir sözü yoktur. Aksine Türk devleti nereye saldırıyorsa PKK’yi gerekçe gösteriyor. Rojava’da PKK var, Şengal’de PKK var, Medya Savunma Alanları’nda PKK var, diyor. Bir defa da Türk devleti soykırımcıdır, bu nedenle nerede Kürt kazanımı varsa oraya saldırıyor, diyemiyor. Referandum sonrasında Türk devleti KDP’ye söylemediğini bırakmadı. Biz bu söylemlerden bir Kürt olarak incindik.

Türk devleti, PKK’ye saldırılarını meşrulaştırmak ve normalleştirmek için sürekli KDP ile ilişkilerini örnek gösteriyor. Biz KDP’nin T.C ile ilişkisi olmasın, demedik. Bu ilişki, PKK ya da başka Kürt partilenin, Kürdistan parçalarının aleyhine olmasın, dedik. Ancak T.C ile ilişkileri KDP’nin bizlere olumsuz yaklaşmasını beraberinde getiriyor. Örneğin gerilla alanlarının etrafında KDP kuşatması olması; Rojava ile Başûr arasındaki sınırların kuş uçmaz hale getirilmesi; Mexmûr’a ambargo uygulanması, T.C ile ilişkilerinin getirdiği adımlar ve uygulamalardır. Sanki KDP, T.C eliyle PKK’yi sınırlama politikası izlemektedir. Zaten T.C de PKK’ye karşı mücadelede KDP’yi kullanmaktadır. KDP ile yaşanan sorunların bundan kaynaklandığını düşünüyoruz. Bizim herhangi bir Kürt hareketini sınırlama ve bunun için başka güçlerle ilişki içine girme yaklaşımımız yoktur. Herhangi bir Kürt partisine karşı başka bir Kürt partisini destekleme gibi bir politikamız ve yaklaşımımız yoktur. Biz her Kürt partisiyle olumlu ilişki kurmak istediğimiz gibi KDP ile de iyi ilişkiler kurmak isteriz. Doğru olan da budur.

Biz 40 yıldan fazladır Medya Savunma Alanları’ndayız. KDP’nin şimdi T.C’nin zorlaması nedeniyle ‘buralardan çıkın’ demesini de kabul etmeyiz. Burada biz bir sorun yaratmıyoruz. Bu alanlarda ilişkilerimiz birkaç yıl öncesine kadar iyiydi. Biz yine ilişkilerin iyi olduğu dönemdeki yaklaşım ve pozisyonlara dönülmesinden yanayız.

Şengal’de karışıklık devam ediyor. Şengal’e yönelik KDP ile Bağdat arasında yapılan anlaşma hakkında KCK’nin görüşleri nelerdir?

Şengal, yakın bir zamanda DAİŞ’in saldırısına uğramış, soykırımla karşılaşmış, binlerce şehit vermiş, binlerce kadın ve genç kız kaçırılarak tecavüz sistemi içine alınmıştır. Bunun Şengal halkında yarattığı travmayı düşünmek lazım. Bu yaşananlardan sonra Şengal için hiçbir gücün ‘bir araya geldik, sorunu şöyle çözdük’ deme hakkı yoktur. Bir toplumsal ahlak, siyasi ahlak, toplumsal vicdan vardır. Êzîdîlerin yaşadıkları unutularak bir çözüm sağlanabilir mi? Şengal’de sağlanacak bir çözüm, oluşturulacak yeni siyasi, toplumsal ve askeri sistem bu travmayı giderecek, bu acılara karşılık olacak içerikte ve biçimde olmalıdır. KCK’nin nasıl bakıp bakmadığı değil; Êzîdîlerin nasıl bakıp bakmadığı önemlidir. Şengal’e saldırıldığında o toprakları bırakmayıp orada gerillalarla birlikte direnen ve bir yaşam oluşturan Êzîdîler vardır.

Irak-KDP anlaşması demek bile bir ayıptır. Soykırıma uğrayan Êzîdîler bu anlaşmanın hiçbir yerinde yoktur. Bu anlaşmanın esası orada direnen ve özgür bir yaşam kuran demokratik toplumcu sistemi dağıtmaktır. Anlaşmanın diğer maddeleri sadece bu gerçekliği gizlemeye yöneliktir. Şu kadar kişiye maaşlı memurluk ve paralı askerlik verilecekmiş; eğer demokratik sistem yıkılırsa KDP’nin rehin aldığı Êzîdîler Şengal’e dönecekmiş. Unutulmasın ki; o Êzîdîler de HPG-YJA Star ve YPG gerillaları tarafından soykırımdan kurtarılmış Êzîdîlerdir. Hiçbir kaygı taşımadan Şengal’e dönebilirler. Şengal’de karışıklık yoktur; istikrar vardır. Eğer bir istikrar sorununda söz edilecekse bunu da oradaki demokratik sistemi yıkmak isteyen T.C ve KDP yaratıyor. T.C ve KDP’nin dayatmalarıyla Şengal’i tehdit eden Irak yaratıyor.

Eğer Irak ve KDP oradaki Êzîdî temsilcilerini çağırarak ‘siz bir soykırıma uğradınız; özerklik sizin hakkınızdır; sivil yerleşim yerlerinin güvenliği özerk yönetiminizin meclisinin denetimindeki asayiş tarafından sağlanacak’ deselerdi, böyle bir çözüm olsaydı biz ne diyebilirdik ki! Biz sadece Şengal’de Êzîdîlerin özerklik istemlerinin yaşadıklarından dolayı hakları olduğunu belirtiyor ve özerklik talebini destekliyoruz. Aslında toplumsal ahlakı ve vicdanı olan herkes ve her siyasi güç böyle bir talebi destekler. Êzîdîlerin özerk yaşam istemini desteklemeyen her siyasi gücün ve devletin siyasi ahlakını ve vicdanını sorgulamak gerekir.

KDP, Şengal özerk yönetimine karşıdır; T.C ise Şengal’i tehdit ediyor; sizce Şengal’de sorunun çözümü nedir?

KDP özerkliği neden kabul etmiyor, anlamak mümkün değil. Şengal’in özerkliğinin kime ne zararı olur? Kaldı ki hem KDP’nin hem Irak’ın Şengal’e bir özerklik borçları var. Êzîdîlerin KDP ve Irak’la barışık olması ve birbirlerine güvenmeleri böyle sağlanır. Artık ‘her yeri biz yöneteceğiz’ biçimindeki merkeziyetçi anlayışı bırakmak lazım. Yerel demokrasi ve öz yönetimler artık demokrasinin gereği olmaktadır. Her mahalledeki, şehirdeki her şeyi ben belirleyeceğim ve yöneteceğim anlayışı, 20. yüzyıldaki II. Dünya Savaşı öncesindeki siyasi zihniyetin sonucudur. Artık dünyada farklı kimliği, kültürü ve inancı olan topluluklar yerel demokrasi zihniyeti temelinde öz yönetimlerle kendilerini yönetmektedirler. Bunu sömürgeci egemenlik altında, soykırım tehdidi altında olan Kürtlerin ve siyasi güçlerinin daha iyi anlaması lazım. Başûrê Kurdistan Irak’tan özerklik istemedi mi? Hatta bağımsız olayım, diyor. O zaman Êzîdîlerin de öz yönetim ve özerkliğine destek vermesi gerekir. Bu KDP’ye sadece saygınlık kazandırır.

T.C, hiçbir yerde özgür Kürt anlayışını kabul etmiyor. DAİŞ’i desteklerken, DAİŞ’le ilişki içindeyken HPG-YJA Star ve YPG gerillaları Şengal’i DAİŞ’in soykırım saldırısından korudu. Bu nedenle Êzîdîler içinde Rêber Apo’ya yönelik bir sevgi ve sempati var. Yoksa orada HPG-YJA Star gerillaları kalmadı. Şengal’den 1 Nisan 2018’de törenle çıktılar. Tabi ki Şengal’e bir saldırı olursa Özgürlük Hareketimiz ulusal ve ahlaki sorumlulukla yine yardım etmek ister. Yoksa bizim orada yarattığımız sempati dışında herhangi bir gücümüz bulunmamaktadır.

Şengal’de çözüm; kimliği, kültürü farklı olan ve 74 defa soykırım saldırısı yaşamış Êzîdîlerin özerklik ve öz savunmaya kavuşmasıdır. Bu yönetimde hangi siyasi düşünce etkin olursa olsun bu önemli değildir. Hiçbir siyasi eğilim ben hakim olayım dememeli. Êzîdîlerin kendi kendini yönetmesine saygı duyulmalıdır. Êzîdîlerin öz yönetimi kabul edilir, sonra her yerden gidecek siyasi gözlemcilerin gözetiminde seçim yapılır; Şengalliler kimi seçerse o yönetim olur. Çözüm böyle olmalıdır. Bize göre özerlik olsun da kim yönetirse yönetsin. Biz bunu kabul eder ve saygı duyarız. Bizim başka bir istemimiz de kaygımız da beklentimiz de yoktur.

KCK ile YNK ilişkileri nasıldır; söylendiği gibi YNK ve Lahor Talabani ile iyi mi?

Tüm Kürt partilerle iyi ilişkiler içinde olmak isteriz. Doğru ve normal olan budur. Herhangi bir Kürt partisiyle düşünce farklılığı dışında ilişkilerin iyi olmaması ise yanlıştır. Arızi bir durumdur. Biz KDP ile de YNK ile de Goran ile de Yekgurti İslami ve Komala ile de ilişkilerimizin iyi olmasını isteriz.

KDP dışında diğer örgütlerle ciddi sorunlarımız yoktur. YNK ile ilişkilerimiz vardır. YNK’nin bütünüyle ilişkimiz var. Bizim muhatabımız kişiler değil, YNK kurumlarıdır. Mam Celal’in örgütüyle ilişkilerimiz sürmektedir. Bir zamanlar onlarla da sorunlar yaşadık. Şu anda birbirimizi zorlayacak bir durum yoktur. Ancak T.C ve KDP’nin baskılarıyla onların da Hareketimize karşı olumsuz yaklaşımları zaman zaman görülmektedir. Kürt siyasilerinin demokratik zeminde düşünce ve politika farklılıklarını ortaya koymaları dışında birbirlerini zorlayacak çekişme içinde olması doğru değildir. Zaten Kürt siyasi güçleri arasındaki sorunları çoğu zaman da dış güçler yaratmaktadır. Bizim YNK ile sorun yaşamamızı esas olarak T.C istemektedir. KDP’nin de YNK ile bizleri karşı karşıya getirme politikası var.

Sizlere soralım, herkese soralım, bizim YNK ile iyi ilişki içinde olmamız iyi midir, kötü müdür? YNK ile iyi ilişki içinde olsak kim rahatsız olur? KDP ile ilişkilerimiz düzelse en fazla da T.C rahatsız olmaz mı?

KDP ile YNK arsındaki sorunlar karşısında YNK’den yana olduğumuz söyleniyor. Bu da bilinçli bir provokasyondur. Bizim hiçbir örgütle ya da siyasi güçle ilişkimiz bir başkasına yönelik değildir. Ya da biz bir parti ile sorun yaşıyoruz diye, diğerleriyle de sorun yaşamamız mı gerekir? Bizim tüm Kürt siyasi gruplarla sorun yaşamamızı isteyenler tabi ki var. Bunlar da tabi ki Kürt düşmanlarıdır. Bizim görevimiz de Kürt düşmanlarını sevindirmemektir.

Türklere ajanlık yapanların video görüntüleri birkaç defa Kürt medyasında servis edildi. Çoğu kez Başûrê Kurdistan’daki siyasi parti sorumluları ile MİT arasının iyi olduğu söyleniyor. Türk ve İran istihbaratının Başûrê Kurdistan’da etkinlikleri artmaktadır. Bu konularda görüş ve mesajınız nedir?

Türk devletine ajanlık yapıp gerillayı vurdurtmak kadar büyük bir hainlik olamaz. Günümüz dünyasında kapitalist modernitenin geliştirdiği maddiyatçılığın yarattığı ahlaki değer ve vicdan çöküntüsü yaşanmaktadır. Kuşkusuz Kürt toplumunun çoğunluğunda ahlaki ve vicdani değerler güçlüdür. Ancak Başûrê Kurdistan’da modernist yaşama büyük bir özenti var. Buna da çeşitli televizyonlar ve çevreler teşvik ediyor. Öyle ki, Türk devletinin dizileri Başûrê Kurdistan’da izletiliyor. Bunlar Kürtleri kendi kültüründen uzaklaştırdığı gibi Türk kültürünü Başûr’da yayıyor. Bununla aslında bir işgalin ve ilhakın zemini döşeniyor. Günümüzde ilk fethetme kültürle yapılıyor. Bu yapıldıktan sonra askeri işgal ve siyasi ilhak zor olmaz. Türkiye'den gelen diziler çok ucuza veriliyor. Hata bedava veriliyor. Böylece Başûrê Kurdistan’da Türk devlet etkisi geliştiriliyor. Çünkü parayla elde edilemeyecek şeyler bu dizilerle yapılıyor. Türk ajanlığının hem böyle kültürel zemini oluşturuluyor hem de insanlar manevi değerlerden koparılıp maddi ve bireysel yaşama yöneltiliyor. Toplumda tüketim maddelerine ulaşma en temel değer haline getiriliyor. Bu nedenle tüketim maddelerine ulaşmak için insanlar kendini satıyor. Türk devletinin Kürtleri satın alması utanılacak bir durumdur. Bu duruma her Kürt’ün karşı çıkması gerekir. Kuşkusuz İran’ın da bu yönlü faaliyeti var. Satın aldıkları bazı kişiler eliyle onlar da istihbarat topluyor. Ancak Türkiye’nin yaptıkları ve sonuçları çok daha ağır olmaktadır. Yüzlerce gerilla ajanlık yapanların verdiği istihbaratlar sonucu Türk devleti tarafından katledilmiştir. Bu durum bizim kadar tüm Başûrê Kurdistanlı yurtseverleri de ilgilendirmektedir.

Türk devleti, Kürt’e karşı savaşında ajanlaştırma yöntemini fazlasıyla kullanmaktadır. Öyle ki Bakur’da gözaltına aldığı Kürt gençlerine tecavüzü bir ajanlaştırma aracı olarak kullanıyor. Kürt düşmanlığında öncü olan Türk devleti, özgürlük mücadelesine karşı her yöntemi kullanıyor. Türk devleti bunu yapar ama bizler mahkum etmeliyiz. Başûur’daki tüm siyasi partiler, aydınlar, sanatçılar, sivil toplum örgütleri para için T.C’ye ajanlık yapıp gerillanın kanına girmenin en büyük suç olduğunu, Kürt düşmanlığı olduğunu, ahlaksızlık ve vicdansızlık olduğunu ilan etmelidir. Yine Kürt melelerine bu konuda çok önemli görevler düşmektedir. Onlar ajanlığın Kürt düşmanlığı, ahlaksızlık ve vicdansızlık olduğunu da topluma anlatmalıdırlar. Eğer bu tutumlar gösterilirse tümüyle olmasa da ajanlaştırmanın önüne büyük oranda geçilir. Kuşkusuz en başta da KDP ve YNK’nin bu konuda açık bir tutum koyması gerekir. Özellikle KDP’ye bağlı istihbarat içinde T.C’ye çalışanlar bulunmaktadır. KDP yönetimi bunu ne kadar biliyor; bunu tam bilemiyoruz. Ele geçirdiğimiz MİT’çiler, PKK masasına bakan Parastin sorumlusunun MİT’le ilişkisi olduğunu ve önemli bir para aldığını söylemişlerdi. YNK alanından Kandil’e yönelik TC için istihbarat toplayan bazı ajanları da ele geçirdik. KDP alanı kadar olmasa da Kandil’de de T.C’ye istihbarat verilerek bazı arkadaşlarımız katledildi. Süleymaniye’de katledilen iki arkadaşımız için istihbaratı verenlerin kim olduğu da hala netleştirilememiştir.

Bizim Behdinan’da istihbarat sonucu yüzlerce arkadaşımız Türk devletinin saldırıları sonucu şehit düşmüştür. Biz bu gerçekliği görmezden gelemeyiz. Tabi ki halkımızı, aydınları ve Kürt siyasi güçlerini bu konuda bilgilendireceğiz. Yoksa bizim hiçbir siyasi gücü hiçbir şey yokken töhmet altında bırakma gibi bir yaklaşımımız olamaz.

Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ziyaretinden sonra bir görüşmede, KDP ve Türkiye’ye karşı büyük savaşın başlama ihtimali olduğunu belirtmiştiniz. Acaba KDP ile aranızda bir savaşın gelişmesi ihtimali var mı?

Biz T.C ve KDP’nin politikaları nedeniyle böyle bir ihtimalin olduğunu söylemiştik. Türk devleti böyle kapsamlı bir savaşı planlıyor ve hazırlıyordu. Bu konuda bize bilgiler yansıyordu. KDP’nin de gerilla alanlarını kuşatma adımları yoğunlaşıyordu. Bunlar, bir saldırı değil de kapsamlı bir savaşın kapıda olduğunu gösteriyordu. Nitekim Garê saldırısı; arkasından da Metîna, Zap ve Avaşîn’e yönelik kapsamlı saldırılar bizim bu öngörümüzü doğrulamıştır. KDP doğrudan savaşın içinde olmasa da Türk devleti, Suriye sınırından İran sınırına kadar çok geniş bir alanda saldırı halindedir. Xakurkê’ye saldırıldığında KDP ile T.C’nin ortak tutum içinde olduğu görülmüştür. Zaten KDP’ye dayanmadan Xakurkê alanına girmek mümkün değildi. Şu anda KDP askeri güçleriyle bu savaşın içinde değil. Ancak alanda yarattığı sınırlamalar ve bazı yerleri tutmasıyla Türk devletinin saldırısını kolaylaştırmaktadır. Zaten Başûrê Kurdistan’da 15’ten fazla askeri üssü vardır. KDP doğrudan bu savaşın içinde değil, ancak meşrulaştırıcısıdır. Bu saldırılara karşı tutum koymuyor. Hatta Mesrur Barzani, önceleri de şimdi de Türk devleti Kürtlere değil PKK’ye karşıdır, diyerek bu saldırılara haklılık ve meşruluk kazandıran bir tutum içine girmiştir.

Bizim KDP ile savaşma diye bir anlayışımız yoktur. Eğer böyle bir politika ve yaklaşımımız olsaydı bunun için çok neden ve gerekçe vardı. Zînî Wertê’de arkadaşlarımız vurdurtulmasına rağmen sağduyuyla hareket ettik. Bradost alanında Xakurkê Eyalet Komutanımız, Iraklı komutanlarla görüşme halindeyken Türk savaş uçaklarıyla vurdurtuldu. Biz hep soğukkanlı yaklaştık. Türk devleti zaten KDP ile çatışmamızı istiyor; bu nedenle sabırlı olmayı esas aldık. Dolayısıyla KDP bize yönelik bir saldırı ve Türk devletinin imha saldırısına açık destek olmazsa KDP ile savaştan kaçınırız.

KDP’nin Kürdistan'a işgal saldırılarına karşı tutum alması gerekir. Bu saldırılar aynı zamanda Başûrê Kurdistan’ı işgal etme ve tüm kazanımları ortadan kaldırma saldırısıdır. Eğer bu saldırılar durdurulmazsa, savaş Başûr’un derinliklerine yayılacak, bu durumda da Türk devleti KDP’yi doğrudan savaş içine girmeye zorlayacaktır. Zap, Metîna ve Avaşîn saldırısının sürmesi ve yaygınlaşması KDP’yi T.C’nin yürüttüğü savaşın doğrudan bir parçası haline getirme durumları ortaya çıkarır. Yoksa bizim KDP ile bir savaş içine girmemiz söz konusu olmaz.