Babası Dr. Zeki Tanrıkulu katledildiðinde 10 yaşında olan Seda Tanrıkulu, “Benim babam doktordu, ilaç veriyordu, muayene ediyordu. Babamı niye öldürdünüz. Ben, annem ve iki kardeşim babamın hesabını soracaðız. Dicle nehri mürekkep olsa burada yaşananları yazmaya yetmez ” diyor.
Devlet Silvan’da 1990-1998 yılları arasında 850’yi aşkın Kürdü katletti. Özellikle Silvan bölgesini üs olarak seçen devlet o dönemlerde sokak ortasında insanlara satırlarla saldırıp öldürüyorlardı. 1993 yılında sokak ortasında katledilenlerden biri de Dr. Zeki Tanrkıkulu idi.
“DÖNDÜÐÜMDE BABAM YERDEYDÝ”
Dr. Tanrıkulu’nun katledildiði yıl 10 yaşında olan kızı Seda Tanrıkulu, babasının nasıl gözleri önünde katledildiðini anlattı. Babası silahlı saldırıya uðramadan iki ay öncesinden polislerin hastaneye gidiş-gelişlerinin sıklaştıðını belirten Seda Tanrıkulu, şunları anlatıyor:
“Evimizle emniyet arası 100 metreydi. Emniyet yukarıda kalıyor, bizim evde yokuşun sonundaydı. O gün babam eve geldi, küçük kardeşim Zelal’ı ve hepimizi tek, tek öptü. Daha sonra babam evden çıkınca ben de ardından dışarıya çıktım. O da bana, ‘Kızım hazırlan Diyarbakır’a gideceðiz, okullar açılıyor, kitaplarını alacaðız’ diyordu. Babam lojmanların bahçe duvarını geçmişti. Ben de arkasından koşuyordum. Annem ise arkamdan beni çaðırıyordu. Anneme dönmem ile silah sesleri gelemeye başladı. Annem tek katlı olan evin balkonundan atladı. Ben döndüðümde babam yerdeydi. Silahlar art arda patladı. Silahlara aldırmadan ben ve annem direk babamın yanına koştuk.”
POLÝS: SEN DE O ŞEREFSÝZÝN KIZISIN
Babasının yanına gittiðinde şok geçirdiðini söyleyen Tanrıkulu, “Babamı vurduklarında ilk aklıma gelen, ‘babam doktordu, niye vurdular’ sorusuydu. O şoktan sonra yerde yatan babama sarıldım. Hastanedeki çalışanlar sedye getirip babamı kaldırdılar” dedi. Olaydan sonra polislerin hastanenin bahçesini ve Silvan’ın tüm giriş ve çıkışlarını tutuklarını aktaran Tanrıkulu, şöyle devam ediyor:
“Diyarbakır’da oturan anneannemler zar zor Silvan’a girebilmişlerdi. Hemşireler beni teselli etmeye çalışıyorlardı. Ben aðlamıyordum. Donmuş halde öylece bekliyordum. Hastanenin araka kapısında anemin yanına gitmeye çalıştım. Arka kapıda ambulansın kapısı açıktı, orda bir polis, ‘Çekil, sen de o şerefsizin kızsın’ diyerek bana baðırdı. Bundan sonra amcalarım ile polisler arasında bir arbede yaşandı. Amcalarım gözaltına alındı. Annemin feryatları hala kulaðımda. O sırada gidip babamın ellerini tuttum...”
BABANIN VASÝYETÝ!
Babasının, “Ben öldürülürsem yaramın nerden geldiði belidir ve otopsi istemiyorum” diye vasiyette bulunduðunu belirten Seda Tanrıkulu, “Hukuksal olarak savcı otopsi yapması gerekirken, ‘canıma minnet’ anlayışı ile hareket edip, otopsi yapmadı. Biz de otopsi yapılmasını istememiştik” diye konuştu.
“O AN BABAMI KAYBETTÝM”
Babasının cenazesini imam dedesinin yıkadıðını ifade eden Tanrıkulu, dedesinin Silvan’daki faili meçhul saldırıya uðrayıp, yaşamını kaybedenleri ve çatışmalarda şehit düşen gerillaları da yıkadıðını anlattı. Bu ana kadar da babasının öldüðüne inanmadıðını dile getiren Tanrıkulu, şöyle konuşuyor:
“Babamın tabutu çıkınca epey bir izdiham vardı hastanenin önünde. O anda ‘evet, babamı kaybettim’ dedim. Gerçekten o an gittiðine inandım. Halamlar annemi iyi tanıdıðı için annemin aðzını kapadılar. Babamın tabutunu görünce ben zılgıt çektim. Ben zılgıt çekince oradaki halktan da sloganlar ile destek gelmeye başladı.”
TABUTA DOÐRULTULAN SÝLAHLAR
Dr. Zeki Tanrıkulu’nun cenazesi de polislerin engellemesi nedeniyle ailenin isteði doðrultusunda defin edilememiş. Cenaze konvoyunu ablukaya alan polis araçlarından cenazenin bulunduðu araca ve arkasındaki araca silahların doðrultulduðunu anlatan Tankırukulu, “Annem babamın köyde annesinin yanına gömülmesini istedi. Polisler izin vermediler. Ýlçe merkezinde Şeh Halil Mezarlıðı’nda da defin edilmesine izin vermediler. Şehir dışındaki bir mezarlıða ilk gördükleri yere gömdüler” dedi.
“5’ÝNCÝ GÜNDE EVÝMÝZ TARANDI”
Babasının vefatından 4-5 gün sonra evlerinin tarandıðını da söyleyen Seda, “Panzerler bahçeye girdi, ardından evimizi taradılar. 10 dakika boyunca eve kurşun yaðdırdılar. Sabah olduðunda büyük kovanlar topladık evin etrafından. Annem 60 gün direndi, ‘lojmandan çıkmıyorum’ dedi” diye konuştu.
Daha önce Çanakkale’de yaşadıklarını ifade eden Tanrıkulu, Silvan’a geldiklerinde her zaman silah seslerinin geldiðini belirterek, “Öyle olmuştu ki, silah sesine bakıp, ‘tatbikattır, boşa gitti veya biri vuruldu’ diyorduk. Silah sesi yankı yaparsa, boşa gidiyordu, ‘pat’ diye kesik geliyorsa biri vuruldu diyorduk” dedi.
“BUGÜN DE BABAM VURULMADI”
Babası vurulduðunda, “Benim babam doktordu, ilaç veriyordu, muayene ediyordu. Benim babamı niye öldürdünüz” diye sormaya başladıðını ifade eden Tanrıkulu, babasının silahlı saldırıya uðramadan bir ay önce de Hazar Gölü’nden Diyarbakır’a gelirken araçlarının tarandıðını söyledi. Bu taramanın korkutma amaçlı bir ateş olduðunu anlatan Tanrıkulu, “Babam o esnada başımı aşaðı doðru yatırdı. Bu olaydan sonra Silvan’da her patlayan silahta ‘acaba babamı da mı vuracaklar’ diye kaygı taşıyordum. Her akşam babam eve gelince ‘Allahım çok şükür, bugün de babam vurulmadı’ diyordum.”
SATIR VE BIÇAKLI SALDIRI
Türkiye’de işlenen binlerce faili meçhul cinayete AB ülkelerinin sessiz kaldıklarına işaret eden Tanrıkulu, tanık olduðu satırlı saldırıyı şöyle dile getiriyor:
“Burada yaşanan vahşet yeryüzünün hiçbir yerinde yoktur. Silvan’da öyle günler gördük ki, ben halamlarda iken bir gencin yolun ortasından vuruluşuna tanık oldum. Polisler izin vermedi cenazenin kaldırılmasına, annenin çocuðunun cesedine su döktüðü babasının ise yıkadıðı günleri gördük. Silvan’da bir de 15 yaşındaki bir hemşire adayının satırlar ile vahşice öldürülüşüne tanık oldum. Ben halamların evinde olayı pencere de izledim. Selahattin Eyubi Caminsin arkasında olay oldu. Ýki kişi idiler. Biri saçından tuttu, diðeri de büyük satırlar ile vurdu. Daha sonrada bıçaklarla vurmaya başladılar. Ben bunları pencerede görünce dayanamadım, bir hafta boyunca kendime gelemedim. Ölümler artıkça ‘niye sorusunu’ sormaktan vazgeçtim. Demek ki bir şey var. Evet bu coðrafya farklı demeye başladım.”
“DÝCLE MÜREKKEP OLSA YETMEZ!”
Babası Dr. Zeki Tanrıkulu ile ilgili bir anısını anlatan Seda Tanrıkulu, “Babam bir gün yaşlı ve Türkçe bilmeyen bir hastayı muayene ederken resmi bir polis tarafından tehdit edildi. Babam da, ‘hasta ile iletişimi nasıl kuracaðım’ diyerek tepki gösterdi. Babam da dahil diðer öldürülenlerin tümü kendi dili ve kültürü ile yaşamak istediði için öldürüldü” diye konuştu. “Benim babam Kürt olduðu için öldürüldü” diyen Seda Tanrıkulu, şunları kaydetti:
“Dicle nehri mürekkep olsa, bu coðrafyadaki bütün aðaçlar ve dallar kalem olsa yaşananları yazmaya yetmez. Kelimeler yetersiz kalıyor. Annemi ve beni öldürmekle tehdit ettiler. ‘Kızını öldürürüz, şöyle yaparız, böyle yaparız’ dediler. Ama ben, annem ve iki kardeşim babamın hesabını soracaðız.”
Babası katledilmeden önce tiyatrocu olmak isteyen ve iki yıl tıp okuyan Seda Tanrıkulu, Kürdistan coðrafyasında yaşayınca ve de hukuki yollardan bir sonuç alamayınca avukat olmaya karar vermiş. Hukuk mezunu Tanrıkulu, şimdi stajyer avukatlık yapıyor.
ANF NEWS AGENCY