Beşer günlük her süreç için ayrı bir soruşturma açılıyor

Avukat Yıldız, cezaevi idarelerinin tek bir eylem olmasına rağmen, mahpusların ikinci ya da üçüncü defa beşer günlük eylemlere dönüşümlü olarak başlamasının her birine ayrı soruşturma açtığını ifade ediyor.

Cezaevlerindeki açlık grevi eylemi 85’inci günü de geride bıraktı. İmralı’daki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ve cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı başlayan eylemde; Şakran 3 Nolu T Tipi Cezaevi’nde 3 Şubat’ta fedai eylem gerçekleştiren açlık grevindeki Mahmut Yıldız, 14 Şubat’ta hayatını kaybetti. Bu süreçte eylemdeki tutsakların çoğu cezaevi idareleri tarafından disiplin soruşturmalarına tabi tutulduğunu ifade eden ÖHD İstanbul Şube Hapishane Komisyonu Eşsözcüsü Avukat Destina Yıldız, bu durumun cezaevi yönetimlerinin keyfi uygulamaları olduğunu dikkat çekiyor.

DAHA TEHLİKELİ BİR SÜREÇ

Açlık grevlerindekilerinin sayılarının hapishaneden hapishaneye değişiklik gösterse de tutsaklar ortalama beşer kişilik gruplar halinde ve beşer günlük süreler ile açlık grevi yapmakta olduğunu hatırlatan Yıldız şunları söylüyor: “Grevin dönüşümlü olması ve gelinen aşama itibariyle mahpuslar ikinci üçüncü kere greve girmek zorunda kalıyor. Bu da aslında mahpusların sağlıkları açısından daha yıpratıcı oluyor. Zira vücut açlığa alışamadan yemek yemeğe başlıyorlar, yemeğe alışamadan yeniden aç kalıyorlar. Vücut bir sürece adapte olamadığı için de sağlık açısından daha tehlikeli bir durum ortaya çıkıyor. Mahpuslar İmralı Ada Hapishanesi’nde tutulan Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride son verilmesi talebiyle açlık grevindeler. Kulak verildiğinde mahpusların talepleri çok basit aslında. Tecride son verilerek Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüşebilmesinin sağlanması. Zira Abdullah Öcalan bir buçuk yıldan uzun bir süredir hiçbir somut gerekçe olmadan ailesi ve avukatları ile görüştürülmemektedir. Her mahpusun ailesi ve avukatları ile görüşebilmesi kanunlarla güvence altına alınmıştır. Devlet bu noktada kendi kanunlarını dahi hiçe saymaktadır. Yani mahpuslar aslında devletin kendi kanunlarına uyması için açlık grevi yapmaktadır.”

TÜM HAPİSHANELERDE ÇOK AĞIR BİR TECRİT VAR

Mahpusların bir diğer talebi olan cezaevlerindeki hak ihlallerinin durumunu sorduğumuz Avukat Destina Yıldız, salgın koşullarında ihlallerin arttığına dikkat çekiyor: “Pandemi ile birlikte gelinen aşamada hak ihlalleri hiç olmadığı kadar artmış durumda. Hapishanelerde çok ağır bir tecrit uygulanıyor. Mahpusların açık görüş hakları ortadan kaldırıldı. Ayda sadece 2 kere ve sadece 2 kişi ile kapalı görüş yapabiliyorlar. Bunun dışında mahpusların diğer mahpuslarla iletişim kurması da pandemi bahanesiyle engelleniyor. Görüşlerin kapalı yapıldığı, gardiyanların 14 günlük vardiyalarla hapishanede kaldığı, adliye-hastane sevklerinin dönüşünde en az 14 gün karantina uygulandığı ortamda mahpuslar hapishane içerisinde spor, sohbet gibi ortak alan faaliyetlerine çıkarılmıyor. Bu uygulamanın hiçbir mantıklı açıklaması yok. Bununla birlikte geçen sene infaz kanununda yapılan değişiklik sonrası Basın İlan Kurulu’nun reklam vermemesi gerekçesiyle muhalif yayın yapan gazetelerin neredeyse hiçbirisi hapishanelere alınmıyor. Dergiler de kanunda belirtilmemiş olmasına rağmen aynı gerekçeyle engellenmekte. Kitaplar da birçok hapishanede sadece iki ayda bir kabul ediliyor. Yine mektuplar da pandemi bahanesiyle daha geç veriliyor ve daha geç gönderiliyor. Bütün bu uygulamalar bir araya geldiğinde mahpuslara yönelik çok yoğun bir tecrit ortaya çıkıyor.

HÜCRE CEZALARI VERİLİYOR

Birçok hapishanede açlık grevine başlayan mahpuslara yönelik disiplin soruşturmaları başlatılmış durumda olduğunu kaydeden Yıldız: “Soruşturmalar sonucu mahpuslara hücre cezasına varan disiplin cezaları verilmekte. Dönüşümlü olan bu eylem aslında tek bir eylem olmasına rağmen mahpusların açlık grevine girdiği beşer günlük her süreç için ayrı bir soruşturma başlatılıyor. Bu da idarenin keyfi tutumundan kaynaklanmaktadır” şeklinde konuşuyor.