Beşinci yılında Zap Operasyonu-3-

Beşinci yılında Zap Operasyonu-3-

Operasyonun beklenen ve hedeflenen sonuçları yaratmayacağı anlaşılınca daha fazla darbe alınmadan geri çekilmenin gerektiği anlaşılmıştı. Birçok farklı kesim bu esnada devreye girerek Türk ordusunun geri çekilmesine ilişkin değişik formüller geliştirmeye başlamıştı.

Kimi güçler baştan itibaren Türk devletinin saldırısına muhalefet ediyor ve bu muhalefet nedeniyle ordunun bir an önce geri çekilmesini istiyordu. Fakat bir kesim vardı ki ordunun alacağı darbenin kendilerine dek uzanacak bir yenilgi silsilesi yaratacağının farkındaydı. ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in açıklaması da buna işaret ediyordu: “Türk devletinin Kürdistan bölgesine saldırısı PKK sorununu çözmez. Harekât kısa sürmeli.”

Savunma bakanının mesajına göre hareket eden ABD Ankara büyükelçisi Ross Wilson operasyonun beşinci gününe denk gelen 25 Şubat akşam saatlerinde Başbakanlığa ani bir ziyaret yaptı. Bu esnada genelkurmay binasında da sivil ve askerlerin katılımıyla plan dışı bir zirve yapılıyordu. Ziyaret amacıyla Afrika yolunda bulunan Abdullah Gül de planını iptal ederek bu toplantıya katıldı. 

28 Şubat’ta ABD Başkanı George Bush harekât konusunda son noktayı koydu: “Türk birlikleri Kuzey Irak’tan en kısa zamanda çıkmalıdır.” Türk genelkurmayı ise geri çekilmenin olmayacağını, en kısa sürenin bir ay ya da bir yıl olabileceğini kaydederek hem ne istendiğinin net olmadığı hem de plansızlığı ortaya koyan kafa karıştırıcı bir açıklamada bulunmuştu. Fakat bu söylemin nedeni ertesi gün, yani 29 Şubat günü ordunun geri çekilmeyi sonlandırmasıyla daha da anlaşılır olmuştu. “Kalalım” söylemi tamamen bir kandırmacaydı.

BİLANÇO VE OPERASYONUN YANKILARI

HPG’nin operasyon ardından yayımladığı açıklamada bilanço şu şekilde verilmişti: “TC kara harekâtında toplam 125 Türk askeri öldü, yüzlerce asker de yaralandı. Çatışmalarda 9 gerillamız şehittir, 6 gerillamız da hafif yaralanmıştır. Bir kobra helikopteri düşürülmüş, 8 silah ve çok miktarda mühimmat ile askeri malzeme ele geçirilmiştir.”

Buna karşın Türk ordusu 300 gerillanın bulunduğunu öne sürdüğü Zap’ta toplam 240 gerillayı imha ettiğini iddia etmiş, kendi kayıplarını ise 27 olarak vermişti. Tabii kimse sadece 60 kişiye karşı savaşan Türk ordusunun neden Zap’a giremediğini sorma gereği duymamıştı.

Türk ordusunun aldığı yenilgi uluslararası basında da çarpıcı bir şekilde verilmişti. El Cezire, “Türk ordusunun geri çekilme zamanı soru işareti yarattı” derken Junge Welt Türk ordusunun yenilgisini “Çekilme, Kürt gerillaların zaferi...” başlığıyla duyurmayı tercih etmişti. Diğer bazı değerlendirmeler ise şöyleydi;

Der Tagesspiegel: “Harekât, Türk ordusu için bir yenilgidir. Amacına ulaştığı belirsizdir. Büyükanıt PKK’nin operasyonla bitirilemeyeceğini itiraf etti. PKK zaferi kutluyor.”

Die Presse: “Türk ordusu büyük bir direnişle karşılaştı. Gerillalar geri çekilmedi ve savaştı. İleri tekniğe rağmen gerillanın zaferi Kürtler arasında prestij kazanmalarına yol açtı.” 

Zaten dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın “Tereyağından kıl çeker gibi geri çekildik” sözleri operasyonun ne kadar sonuç aldığını gösteriyordu. 3 Mart günü genelkurmaylıkta basına bir brifing veren Büyükanıt “Geri çekilmede bir tek askerimizi dahi yitirmedik” derken de esas başarının operasyonda değil, geri çekilmede yakalandığını ifade etmişti.

115 MİLYON DOLARLIK OPERASYON

Operasyonun maliyeti hakkında net bir açıklama yapılmazken Güney Kürdistan’da yayın yapan Alay Azadi gazetesi Zap’a yönelik düzenlenen kara harekâtının maliyetinin 85 milyon dolar olduğunu yazdı. Gazete, ayrıca HPG gerillalarınca düşürülen kobra tipi helikopterin maliyetinin de 30 milyon dolar olduğunu belirtti.

Operasyonun kısa sürede geri çekilmesini hazmedemeyen Türkiye’nin Kürt karşıtı partileri oldukça tepkilenmiş, öfkelerini genelkurmaya yöneltmişlerdi. CHP Genel başkanı Deniz Baykal “Ordunun sadece 8 gün Kuzey Irak’ta kalabileceğine inanmıyorum” derken MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli “Harekâtın kısa sürmesi moral bozucu. Terör örgütü güç kazandı. Genelkurmay kullandığı terimlerle örgütü savaşın bir tarafı gösterme pozisyonuna düşüyor” tespitinde bulunmuştu.

Genelkurmay buna karşın alıştığı üzere yine gece saatlerinde kendi internet sitesinde yayınladığı bir bildiride bu partilerin yaklaşımlarının “TSK’nin terörle mücadele azmine ‘hainler’in saldırılarından daha fazla” zarar verdiğini ifade etmişti. Bildiride ayrıca orduya 24 yıldan bu yana ilk kez böyle saldırıların yöneltildiği sözleri de yer aldı.

Operasyonun askeri kanadına yönelen bu tepkiler “Harekâtın siyasi sorumluluğu bize ait” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ve partisini de es geçmedi. 14 Mart günü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasanın 69. maddesine dayanarak, “AKP’nin laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle Anayasa mahkemesine kapatma davası açtı. Aralarında Tayip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın da yer aldığı 71 parti kurucusu ve yöneticisiyle 11 belediye başkanı hakkında siyaset yasağının istendiği iddianamede, medya organlarından toplanan çeşitli verilere de göndermede bulunulmuştu.

27 YILLIK SAVAŞIN FATURASI

Bahoz Erdal, Zap operasyonu ve sonuçlarını değerlendirdiği açıklamasında devlet içinde yaşanan bu çelişkilerin gerilla direnişinin bir sonucu olduğunu ifade ederken son yıllarda tutuklanan ordu yetkililerinin de gerilla karşısında 27 yıldır alınamayan askeri başarının faturasını ödediklerini belirtiyor.

“PKK’nin, Kürdistan gerillasının tasfiye edilemediği görüldü. Bu gerçek keskin bir şekilde yüzlerine vuruldu. Zap operasyonuyla Türk ordusu 27 yıllık savaşın yenilgisinin faturasını ödemek zorunda kaldı. Eğer bugün ordunun tüm generalleri hapislerdeyse, bu, 27 yıllık savaşın kaybedilmesinin faturasıdır” değerlendirmesinde bulunan Erdal, dikkat çekici bir soru da soruyor “Zap operasyonunda Türk ordusu başarı elde etseydi, amacına ulaşsaydı o zaman Erdoğan bir generali hapse atma cesareti bulabilir miydi?”

Gerillaların Zap direnişinin sonuçları hakkında da değerlendirmelerde bulunan Dr. Bahoz Erdal, “o zamana kadar AKP hükümeti de Türk devlet yetkilileri de güney Kürdistan yönetimini kastederek “ya korucular gibi askeri açıdan PKK’ye karşı savaşacaklar ya da tanımıyoruz, onlar aşiret reisleridir” diyorlardı. Fakat Zap direnişi ardından onların da statüsünü kabul etmek zorunda kaldılar, tanıdılar.”

“Diğeri, Kürt halkı kendi gücünün farkına vardı, tanıdı, kendine güveni, cesareti, umudu büyüdü. Kürt halkı zayıf olmadığını, güç sahibi olduğunu gördü. Devlet ne kadar üzerine gelse, uluslararası ve bölgesel ittifaklar geliştirse de eğer Kürtler iyi örgütlenir ve mücadele ederse başarı elde edebileceğini gördü. Halkımıza büyük bir inanç aşıladı. Kürt toplumu içinde artık inançlı bir ruh ve mücadele cesareti yarattı. Bu çok önemliydi. Kürtlerde farklı bir psikoloji ve ruh yarattı.”

AKP İÇİN SONUN BAŞLANGICI

Zap operasyonunda alınan yenilginin AKP hükümeti tarafından genelkurmaya yıkılmaya çalışılması, yine yenilgi ardından geçen beş sene boyunca gerilla direnişinin tüm sonuçlarını kendi iktidarını güçlendirme amaçlı kullandığını belirten KCK Yürütme Konseyi Duran Kalkan, bu durumun artık daha fazla süremeyeceğine dikkat çekiyordu.

“Türkiye’nin temel sorunlarını çözmek yerine bunları çözmek için geliştirilen çabaları, imkanları hep kendi iktidarına dönüştürmeye çalıştı. Sandıktan kendisine oy olarak gelmesini istedi” diyen Kalkan devamla şunları kaydetti: “Tayyip Erdoğan kendini de mahkeme önüne çıkmaktan korumaya, kurtarmaya çalışıyor. Bir iktidar ki bir gecede çıkardığı yasalarla kendini korumaya çalışıyorsa o en zayıf durumunu yaşıyordur. Artık onun için de sonun başlangıcına gelinmiştir. Nitekim önümüzdeki süreç AKP iktidarının düşüşü olacak. Zap’taki yenilgi sadece genelkurmayın yenilgisiyle kalmayacak, AKP’nin bu hileli, oyunlu; gerçekten de başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin sorunlarını çözmeyen, tersine her şeyi kendi iktidarı için kullanarak kendini Türkiye’nin bütün imkanlarının sahibi yapmaya çalışan politikaları da yerle bir olacak.”

Bu arada Kürt halkının 2007 yılı boyunca açıklanmasını talep ettiği İşkenceyi Önleme Komitesi CPT raporu ancak Zap operasyonu ardından açıklanabilmişti. CPT, bir yönetici, bir avukat ve iki doktordan oluşan bir heyetin, 20–21 Mayıs 2007 tarihlerinde İmralı’ya gönderildiğini ve gerekli tetkiklerin yapıldığını belirtmesi ardından birçok kez ve vesileyle Kürt halkı ve KCK yetkilileri bu incelemenin sonuçlarının açıklanmasını istemiş fakat CPT açıklama yetkilerinin olmadığını belirtmişlerdi. Türk devletinin tasarrufunda bulunduğu iddia edilen rapor 6 Mart günü bizzat CPT yetkilileri tarafından açıklanmıştı.   

Fakat CPT raporunun 10 ay sonra açıklanması, sözü edilen metallerin oranının yüksek olmasının nedeninin belirtilmemesi ve sağlık sorunları oluşturduğu belirtilen çevresel etkenlerin neler olduğunun ifade edilmemesi incelemeyi kuşkulu hale getirmişti.

Kürt Halk Önderi’nin en büyük hak ihlali ve işkenceye maruz kaldığı 2007 yılı boyunca yoğun bir şekilde gündemde olan tecrit ise yine Zap direnişinin bir sonucu olarak ortadan kalkmıştı. Kürt Halk Önderi ile avukatlarının görüşmeleri Zap operasyonu ardından oldukça uzun bir süre hiç aksamadan devam etti.

BİTTİ