Bilgen: Ezber bozacak, alternatif bir siyaset inşa etmeliyiz!

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, AKP-MHP ittifakının Türk-İslam eksenli, ayrımcı, dışlayıcı, ırkçı bir devlet ideolojisinin yeniden inşasının amaçlandığını vurguladı.

Dayatılan bu sağ tekçi bloka karşı hep beraber ezber bozacak alternatif bir siyaset inşa etmek gerektiğinin altını çizen Bilgen, bunun için de yan yana gözükmekten korkmamak ve eski kalıpları aşmak gerektiğini ifade etti. Bilgen iç siyasetten Türkiye’nin Efrîn işgali girişimine, Suriye’deki durumdan seçimlerde izlenecek yol haritasına kadar, gündemi ANF’ye değerlendirdi.

HDP Sözcüsü ve Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, AKP-MHP ittifakının amacını, “Birisi başkanlığını kurtarmaya bakıyor, öbürü de parlamentoda temsiliyetini kurtarmaya çalışıyor” diye özetledi. Daha düne kadar koalisyonlar kötüdür propagandası yapıp bu yüzden anayasayı değiştirdiklerini öne süren AKP’nin, seçime daha çok vakit varken koalisyon ilan ettiğine dikkat çeken Bilgen, bu koalisyonun aynı zamanda devlet ideolojisinin yeniden inşası anlamına geldiğini ifade etti.

Bilgen, “Bu koalisyonla, Türk-İslam eksenli, ayrımcı, dışlayıcı, ırkçı bir devlet ideolojisi amaçlanıyor” dedi. İki partinin bu tercihinin, bütün bir toplumun bu kalıplara sığdırılabileceği anlamına gelmeyeceğini vurgulayan Bilgen, öyle bir algı yaratılmak istense de büyük çoğunluğun bu iki partinin yedeğinde olmadığını belirtti. AKP-MHP birlikteliğinden hem kendini Türk milliyetçisi olarak tanımlayanların, hem İslami olarak tanımlayan muhafazakarların rahatsız olduğuna işaret eden Bilgen, “Bunların yanı sıra bu ülkede ekoloji konusuyla, işsizlikle veya dış politikadaki yaklaşımlarla ilgili itirazları olan çok ciddi bir kesim de var. Bu anlamda bunu sadece Kürtlere, Alevilere, sosyalistlere ait bir rahatsızlık gibi tarif etmek daraltıcı bir yaklaşımdır. Yani sanki oylar partilerin çantasında keklik, sanki AKP’nin yüzde 51’e yakın garantisi var, MHP’nin bilmem yüzde kaç garantisi var gibi lanse etmek, öyle bir algı yaratmaya çalışmak doğru değil. Böyle bir şey yok” diye konuştu. Özelikle kritik dönemlerde Türkiye seçmeninin radikal hamleler yapabildiğinin herkes tarafından iyi bilindiğini ifade eden Bilgen, seçmenin oy verdiği partiyi birden cezalandıracak refleksler de geliştirebildiğini hatırlattı.

‘ŞABLONLAR ÜZERİNDEN DEĞİL MEVCUT DURUMDAN HAREKET EDİLMELİ’

Dayatılan sağ bloka karşı nasıl bir siyaset izlemek gerektiğini anlatan Bilgen, “Eğer toplumsal muhalefet, demokrasi güçleri ezber bozacak çıkışlar yaparak radikal bir siyaset inşa edebilirse, toplumsal zeminde umut oluşturacak açılımlar, çıkışlar yapabilirse hem kapsayıcı hem net, kararlı, güçlü bir irade koyabilirse matematiksel bütün denklemleri altüst edecek pozisyonu yakalayabilirler” dedi. Şimdiki kuşağın kavramsal olarak 1970’li yılları çoktan aşmış bir kuşak olduğunu hatırlatan Bilgen, Gezi direnişini örnek gösterdi: “Gezi’deki insanları hangi kalıpta tarif edeceksiniz? Literatürdeki karşılığı soldur, değişimden yanadır, statükoya karşıdır. Bir de daha dindar ama değişim isteyenler var, ya da kendini vatansever diye tarif edip mevcut sistemi ve devleti eleştiren toplumsal kesimler var. Dolayısıyla şablonlar üzerinden değil, mevcut durumdan memnun olanlar ve rahatsız olup değiştirmek isteyenler olarak ele almak gerekiyor. Biz rahatsız olan ve değişmesini isteyenlerin son derece güçlü ve geniş bir kesim olduğunu düşünüyoruz.”

‘ÖZGÜVENE İHTİYAÇ VAR’

Seçimlerde CHP ile birlikte hareket etmek konusunu da değerlendiren Bilgen, eski kalıpları aşacak bir siyasetin ilan edilmesi gerektiğini belirtti. Bilgen, meselenin CHP-HDP bir araya gelmesi olmadığını, güçlü bir alternatif inşa etmek olduğunun altını çizdi. Geniş toplum kesimlerine bu düzenin böyle gitmeyeceğini anlatabilecek özgüvene ihtiyaç olduğunu vurgulayan Bilgen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geniş toplum kesimlerine bu düzenin böyle gitmeyeceğini anlatmak; onların inançlarına, değerlerine saygılı, özgürlüklerden yana bir alternatif koymak gerek. Bizim insanların inancıyla, gelenekleriyle, kültürüyle bir sorunumuz olmadığını; bu seçimlerde hırsızlıkla, yolsuzlukla ilgili kavga vermek istediğimizi; militarizmin insanları bu kadar kolay kurban etmesiyle ilgili itirazımızı dillendirmek istediğimizi anlatmamız lazım.”

‘YAN YANA GÖZÜKME KORKUSUNU AŞMAK LAZIM’

Özgüven ve ilkeler çerçevesinde sadece Hayır oyu verenlere değil, bu gidişattan rahatsız olan ve itiraz eden tüm kesimlere kapılarının açık olduğuna işaret eden Bilgen, bunun da korkuları aşmakla mümkün olacağını kaydetti. “Yan yana, birlikte gözükürsek kaybederiz” korkusuyla cesaret ve irade ortaya koymanın mümkün olmayacağını ifade eden Bilgen, AKP’nin çözüm sürecinde kendi seçmenine yönelik tavrını örnek gösterdi. Çözüm sürecinde AKP’nin bir yandan Kandil ile görüşürken, diğer yandan Yozgat’taki seçmeniyle politika yapmayı başardığını belirten Bilgen, söyle konuştu: “Eğer AKP Kandil ve İmralı ile görüşürken, kendi milliyetçi, muhafazakar seçmenine bunu anlatabildiyse, CHP’nin de HDP ile yan yana gözükmekten korkmamayı öğrenmesi gerekiyor. Eğer CHP bunu İzmir’deki seçmenine anlatamayacağını düşünüyorsa, o zaman birlikte yaşamaya dahil de söyleyecek sözü yoktur demektir. Eğer birlikte yaşamaya dair bir çözümleri varsa, bunu elbette birlikte inşa etmeyi, birlikte geliştirmeyi ve konuşmayı ortaya koyabilmeleri lazım. Bizim vekillerimize dokunuldu, korktular, doğruyu söylemediler; anayasaya aykırı ama evet vereceğiz, dediler; sonra kendi vekilleri de tutuklandı yine bizim belediyelere kayyım atanırken sustular, sonra kendi belediyelerine de müdahale edildi. Bundan artık ders çıkartmak, işlerin böyle yürümeyeceğini görmek ve set çekmek için doğru yerde durma cesaretini sergilemek gerekiyor.”

EFRÎN ÜZERİNDEN İÇ VE DIŞ MANEVRA ÇABASI

Türkiye’nin Efrîn’e yönelik işgal girişimi ve saldırılarını da değerlendiren Bilgen, AKP-MHP koalisyonunun Efrîn üzerinden hem iç hem dış siyasette manevra yapmaya çalıştığına dikkat çekti. Bu konuda üç boyut olduğuna işaret eden Bilgen şöyle dedi: “Birincisi iç politikaya dönük olarak, toplumu motive etmek için bir dış tehdit varmış gibi bir algı oluşturmak istiyorlar. Bu dış tehdidi Efrîn üzerinden tahkim etmeye çalışıyorlar. İkincisi, bu politika üzerinden Avrupa Birliği ve ABD ile barışmaya çalışıyor, onlarla yeniden konuşmanın yolunu zorluyorlar. Bu bir Kasımpaşa diplomasisi tarzıdır. Yani bir yere sert bir vuruş yaparsınız ve böylece muhataplar da size dönüp yapma, etme, ne istiyorsan söyle, der ve siz o şantaj politikalarıyla boyun eğdirdiklerinizle konuşmaya başlarsınız. Bu tarz Türkiye’de artık sistematik olarak uygulanıyor. Bir başka boyut olarak da OHAL’i kalıcılaştırabilmek için savaş stratejisini kurumsallaştırmak istiyorlar.”

Bu üç boyutun da Türkiye toplumunun lehine olmadığını hatırlatan Bilgen, “Ne sonsuza kadar OHAL ile yaşamak, ne paranoya psikolojisiyle herkes bize düşman, herkes bize saldırıyor diye hiçbir saldırı gelmemiş bir bölgeyle sürekli çatışma halinde durmak, ne de diplomasiyi önce kavga sonra da konuşma yolu arama olarak görmek; bunların hiçbiri Türkiye toplumunun lehine değil” diye konuştu. Tam da bu yüzden alternatif siyaset geliştirmek gerektiğini belirten Bilgen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer muhalefet bir yerde buluşacaksa bu olanların tümüne karşı sözünü cesaretle söylemesi lazım yoksa AKP’nin söylediğini tekrarlamak, AKP’nin yanında gözükmek ve kendi yaşam hakkı alanını bulacağını sanmak kendini kandırmaktır. Öyle bir şey mümkün değil. Eğer siz şeker fabrikasının özelleştirilmesine hayır diyebiliyorsanız, Efrîn’e yönelik tutumun tamamen yanlış bir propaganda üzerine kurulduğunu söyleyebiliyorsanız, alternatif siyaset geliştirebilirsiniz. “

‘TÜRKİYE SURİYE’DE AKINTIYA KARŞI KÜREK ÇEKİYOR’

Birleşmiş Milletler’in Suriye’de ilan ettiği ateşkes üzerinden Türkiye’nin Suriye politikasını eleştiren Bilgen, Türkiye’nin bu konuda son derece tutarsız bir inadı olduğunu vurguladı. Suriye’de Türkiye’nin desteklediği grupların öyle ya da böyle denklemin dışına itileceğini; karşı olduğu grupların ise yeniden Suriye’nin inşa sürecinde olacaklarını belirten Bilgen, Türkiye’nin bu anlamda başından beri yanlış gruplara destek verdiğini ve yanlış düşmanlıklar inşa ettiğini söyledi. Suriye’de Türkiye’nin desteklediği grupların isim değiştirerek masada temsil edilmesinin imkansız olduğunu kaydeden Bilgen, “Mülteciler için gönderilen paraların kimlere harcandığını Almanya biliyor. Amerika mülteci kamplarında ne olup bittiğini biliyor; orada gerçekten mülteciler mi yaşıyor yoksa başka birileri mi yaşıyor onu biliyorlar. Burada dolayısıyla akıntıya karşı kürek çeken bir Türkiye var ama şelalenin aşağısına doğru gidiyor” uyarısında bulundu. Bilgen, Türkiye’nin izleyeceği en akılcı politikanın hem Suriye’de masanın kurulmasına, barışın tesis edilmesine, anayasa yapılmasına ve seçimler sürecine destek olmak, hem de tümüyle Kürt düşmanlığı üzerine kurulu ısrarından vazgeçmek olduğunu söyledi. Bilgen, “Eğer cumhurbaşkanının söylediği gibi coğrafya kader ise, bu coğrafyada olan bütün sosyolojik gerçekleri kabul etmek ve bu coğrafyayı farklılıkların yaşayabildiği bir ortama çekmektir” dedi.

‘DEMOGRAFİK DEĞİŞİKLİĞE TÜRKİYE’NİN GÜCÜ YETMEZ’

Son olarak, Efrîn’de Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların beraber yaşadığını hatırlatan Bilgen, oraya Suriyeli mültecilerin yerleştirileceğini söylemenin seçmeni kandırmaktan başka hiçbir gerçekliği olmadığını belirtti. Eğer Türkiye Efrîn’e Sünni Arapları yerleştirmeye kalkacak olursa bunun Suriye’de savaşın sonsuza denk sürmesi anlamına geleceğine işaret eden Bilgen, Efrîn’deki sosyolojik gerçekliği bir imkan olarak görmek yerine, orayı kalıcı bir kaosa sürüklemeye Türkiye’nin gücünün yetmeyeceğini, buna hiçbir devletin izin vermeyeceğini söyledi.