‘Bilinmesine rağmen kuraklık için önlem alınmadı’

Kuraklığın tüketici kullanımına indirgenmeyeceğini vurgulayan Önder Algedik, Kanal İstanbul’un bu sebeple yapılmaması gerektiğinin altını çiziyor.

İstanbul’u önümüzdeki aylarda, uzmanlara göre bu sayı yaklaşık olarak 3 ay kadar, ciddi bir kuraklık bekliyor. Siyasetçiler bu sorunun kaynağını küresel iklim krizi, kasım- aralık ayındaki yağışların az oluşu, hane halkı kullanımının fazla olması gibi şeylere bağlarken; bu konuda çalışanlar ise betonlaşma, Kanal İstanbul gibi projeleri işaret ediyor. 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularından olan Önder Algedik sorunun temelinin tüketici kullanımına bağlanmayacak kadar ciddi olduğunu vurguluyor. Algedik, Kanal İstanbul’un bir an önce iptal edilmesini ifade ederken kuraklığın iklim krizinin sonucu değil, ikisinin de ortak sebebin sonucu olduğunu vurguluyor.

İstanbul’un çok yakın bir süreçte su sıkıntısı çekeceği artık bilinen bir gerçek. Sürekli bireysel önlemler vurgulanıyor peki bu susuzluk bireysel önlemlerin işe yarayacağı bir boyutta mı?

Öncelikle bu meseleyi tüketime indirgemek topluma yalan söylemekten başka bir şey değildir. Çünkü bu kuraklığın geleceğini, küresel ısınma olmasa dahi su konusunda çalışanlar zaten biliyordu. Çünkü kuraklığın belli periyotları vardır ve bu zaten olacağı bilinen bir şeydi. Bu bilindiği halde hiçbir şey yapılmadı, önlem alınmadı ve daha da fantastik olanı söyleyeyim: Eylül 2020’de çiftçilerimiz su pompalamak için bir önceki yılın Eylül ayına göre %70 daha fazla elektrik kullandı.

Bu ne anlama geliyor?

O kadar kurak durumdayız ki bırakın hidrologların söylediklerini EPDK'nın verilerine göre zaten çiftçiler, kuraklık yüzünden elektrik şirketlerine teslim olmuş durumunda. Dolayısıyla mesele bu kadar ciddi iken diş fırçalarken suyu kapatın demek ya da Ayşe teyzeye suç bulmak kadar ahlak dışı bir şey olamaz. Öte yandan İstanbul zaten ciddi anlamda kaynak tüketen ve büyük bir kent. İstanbul’un kuraklık çekmesi zaten olası bir durum. Ama daha da kötüsü bizim siyasetçilerimiz hala insanların yok diş fırçalaması yok kadınların yaptığı temizlikle falan uğraşıyorlar. Oysa şu an Türkiye’de şehirlerde şebekeye verilen 3 litre suyun en az 1 litresi kayboluyor. Bu kadar kayıp ve kaçağın olduğu sistemde, pandemi gibi hijyenin üst düzey olması gereken bir durum varken bu konuda insanlardan feragat istemek mantıklı değil. Özetle bu işin tüketici kaynaklı çözümü varmış gibi göstermek ve ona indirgemek tam bir ahlaksızlık, yapılması gereken şey ortada. Asıl siyaset insanlara ücretsiz su sağlamaktır, asıl siyaset kendi görevlerini yerine getirmeleridir. Kaçak kaybı azaltmalı, Kanal İstanbul kesinlikle iptal edilmeli. Siyaset buradan tartışılmalı ama bunu muhalefet bile böyle tartışamıyor ve hala Kanal İstanbul’u kuraklıktan bağımsız olarak konuşuyoruz.

Peki hatırlatmak açısından da konuşacak olursak Kanal İstanbul’un yaşanacak kuraklık üzerinde nasıl bir etkisi var?

Öncelikle İstanbul’un batısındaki Sazlıdere Barajı’nı yok ediyor. Bu çok ciddi bir mesele zaten kuraklık çeken bir kentteki barajı yok etmek akıl kârı değil. İstanbul’un doğudan ve batıdan su kaynakları var; proje batıdaki su kaynaklarını bıçakla kesiyor. Şöyle tarif etmek gerekirse İstanbul artık şişeden pipetle su içen bir hale düşecek

Bu kalıcı bir durum mu?

Evet, aslında Kanal İstanbul olmasa bile bu kent zaten kendini kaldıramayacak seviyede. İstanbul inşaatlar yapılıp asfalt döküldükçe büyüyecek bir kent ve büyüdükçe de kanseri depreşecek bir yer. İstanbul’un hızla küçülmesi, asfalt ve betonun yasaklanması lazım. İstanbul doğudan 200 km öteden su getiren bir kent. İstanbul için Anadolu’yu sömürüyoruz ama bu çok mantıklı bir şey değil. Dolaysıyla yapılması gereken şey basit bu projelerin durdurulması gerekiyor.

Peki dünya genelindeki küresel ısınmaya bakacak olursak, salgın başında üretimin durması bir nebze hava kirliği konusunda örneğin rahatlama yarattı vs. ama şu an durum nedir?

Bütün mesele sebep sonuç ilişkisi. İklim sorununu yaratan şey dünya kaynaklarının yok edilmesi, fosil yakıtlar, asfalt, beton vs. vs. kuraklığı artıran şeyler de aynı. İklim meselesi de kuraklık da sonuçtur. Bu bahsettiğim sebepler devam ettikçe durum daha da kötüleşecek. Öte yandan kuraklığı, iklim krizinin sonucu gibi ele almak tamamen işi bilmemektir. Çünkü ikisi de sonuçtur. Tüketilen her kaynak, yakılan her fosil yakıt, kesilen ağaçlar ve doğa tahribatı bunu size kaçınılmaz olarak getirir.

Meselenin dünya bazındaki politik gelişmelerine bakacak olursak, Trump’ın Paris İklim Anlaşması’na bakışı ve duruşunu biliyorsunuz. Şimdi ABD’nin başında Biden var. Önümüzdeki dönem, bu anlamda politik bir tutum değişikliği yaşanır mı? Bu anlamda öngörünüz nedir?

Biden, 2009 yılındaki Kopenhag Uzlaşması döneminde, onun imza törenine katılan dışişleri bakanıydı. Biden aslında Kopenhag Uzlaşması gibi içi boşaltılmış anlaşmada rolü olan bir kişi. Ki oradan ciddi bir uzlaşma çıkacaktı ama çıkmadı. Dolayışla Trump’ın gitmesi ABD’yi daha güçlü bir oyuncu yapar ama iklim meselesinde asıl sorunu çözer mi? Çözmez. Çünkü ABD’nin kötü politikaları biter ama iyi politikası olur mu? İşte orası büyük bir soru işareti. O konuda beklentimiz falan yok çünkü Biden dediğimiz de sonuçta ABD burjuvazisinin temsil eden hatta iyi de temsil eden, Amerikan siyasetinin has adamlarından bir tanesi. Tamam Trump gibi bir kış değil ama Biden’dan bahar beklemek gibi bir sebebimiz de yok.