Bir medya klasiği: Yargısız infaz...

Türk medyası Kürt halkının meşru mücadelesini karalayan, küçülten yeri geldiğinde teşhir eden, yargılayan, hüküm veren özelliklerinden vazgeçmedi.

9 Haziran günü HPG gerillaları Van’ın Gevaş İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne yönelik bir eylem düzenlemiş, HPG BİM açıklamasına göre eylemde 7 polis öldürülmüş, 4 polis de yaralanmıştı. Aynı açıklamada eylemi gerçekleştiren gerilla birliğinin sağlam bir şekilde yerine ulaştığı belirtilmişti.

Gevaş Emniyet Müdürlüğüne yönelik düzenlenen bu eylem ardından AKP çeteleri eylemi düzenlediği öne sürülen 4 kişiyi tutuklamış, darp etmiş, işkenceden geçirmişti. Valilik de yaptığı açıklamayla “Eylemi gerçekleştiren kişilerin suçlarını itiraf ettiğini” duyurmuştu.

Eylem ardından AKP kalemşörleri AKP çetelerinin işkenceden geçirdiği 3 kişinin fotoğraflarını sosyal medyada paylaşarak işkence ve şiddeti öven sözler sarf ettiler. Fotoğrafların yayılmasından kısa bir süre sonra fotoğrafı paylaşılan kişilerin mantar toplamak için araziye çıkan köylüler olduğu anlaşıldı. Fakat ne bu kalemlerden ne de onlara yön veren siyasi iradeden bu gerçeği düzeltecek bir tepki çıkmadı. Ta ki mahkeme köylülerin ‘terörist’ olmadığını ispat eden kararı açıklayana dek.

Gazetecilik etiği çerçevesinden de baksak, insan hakları açısından da değerlendirsek yapılan açık bir yargısız infaz.

Şüphesiz Türk özel savaş medyasının bu yargısız infaz kültürü yeni değil. Özellikle Kürtlerin konu olduğu haberlerin tümünde işlenen gizli ırkçı kodlar, mevcut iktidarların katliam politikalarını yücelten haber ve yorumlar bu medyanın gerçek yüzünü gözler önüne seriyor. Kendini sağ, sol, dinci, liberal veya diğer siyasi eğilimlerden ilan eden tüm “devletçi basın” bütün muhalifliklerine rağmen Kürtlere karşı ortak bir refleks geliştirmekten çekinmediler/çekinmiyorlar.

Özcesi geçmişten gelen bir alışkanlık şeklinde Türk medyası Kürt halkının meşru mücadelesini karalayan, küçülten yeri geldiğinde teşhir eden, yargılayan, hüküm veren özelliklerinden vazgeçmedi. Hoş, istese de vazgeçemezdi. Çünkü gazetecilik etiği başta olmak üzere tüm ahlaki normlarını bir kenara bırakmadan “devletçi basın” olamayacağını iyi biliyordu.

Tabii her zaman evdeki hesap çarşıya uymuyor. Devletten üstün başarı nişanı almayı düşünen nice gazeteci kılıklı özel savaş elemanının başına neler geldiğini iyi biliyoruz. Bunun son örneklerinden biri de Enis Berberoğlu: 12 Eylül döneminde gazeteciliğe adım atmış, belli başlı medya gruplarında yönetici düzeyinde çalışmış, en son milletvekili olmuş bir zat kendisi.

Biz onu 2012 yılında yükselen ve gerillaların alan hakimiyetinin örnekleriyle dolu devrimci halk savaşı sürecinde Goman dağında verdiği pozla hatırlıyoruz. Gerillanın orduyu kışladan çıkamaz hale getirdiği yıl boyunca yaşanan savaşın şiddetini kamufle etme, hatta ortada savaş yok izlenimi vermek için çıktığı dağda kurduğu masada afili bir foto çekip servis etmişti.

Daha sonra sebebi bilinmez bir gerekçeyle tam da hizmet ettiği akımın karşısında konumlanmaya çalışmış, MİT tırları haberinde yer alması sebebiyle AKP’nin hedef tahtasına oturmuştu. Ve nihayetinde dün AKP yargısı tarafından tutuklandı.

Önemli olan Enis’in ne yaptığı değil şüphesiz. Önemli olan bu denli birbiriyle çelişir düşünce ve akımın temsilciliğini yapma zorunluluğu. Bir gazeteci olarak gerektiğinde, hem de hiç düşünmeden yalan söyleme yüzsüzlüğünde bulunup daha sonra doğrunun temsilcisi olduğunu iddia etmek gibi.

Burada Türkiye’nin yetiştirdiği (aynı Enis gibi 12 Eylül sürecinin çıkardığı) gazetecilerin başında gelen Mehmet Ali Birand’tan da örnek göstermek gerekir. Hoş, kendisi de özel savaş medyasının yönetici takımında yer almış biriydi ama yarım ağızla da olsa doğruyu söyleme cesaretini sergilemişti.

Gelin Mehmet Ali Birand’ın 13 Ekim 2010 tarihli yazısından öne çıkan başlıkları bir daha hatırlayalım.

"Bir süredir PKK'nin tasfiyesi dillerden ve medya sayfalarından düşmüyor. Bu haberlerin bir bölümünü bizler üretiyoruz.

"Bakanların ziyaretlerinden, Başbakan'ın konuşmalarından, bürokratların özel sohbetlerinden yola çıkarak, bir bölümü doğru, diğer bölümü kendi hayal ürünümüz olan bir senaryo yazıyoruz ve bunun gerçek verilere dayanmayan bir senaryo olduğunu bilmemize rağmen, kendimiz de inanır oluyoruz. Bir süre sonra, daha da ötesine geçiyoruz ve kendi senaryolarımıza dayanarak yorumlar yapmaya başlıyoruz.

"İşin asıl ciddi ve dramatik yanı, PKK'nin bu şekilde tasfiye edileceğine siyasetçilerimiz, polisimiz, hatta askerimiz dahi inanıyor olmaları. Yıllardan beri aynı yöntemleri kullanıyorlar, başaramıyorlar, ancak hala ısrarı sürdürüyorlar."

Böyle bir medya ve kalemşör ordusunun özellikle Kürtlerle ilgili tüm haberlerini daha dikkatli okumak, gizli kodları bilmek, erken yargıya gitmemek oldukça önemli. Yaşanan ahlaki yozlaşmaya rağmen doğruya ve ilkelere değer verme yetisini yitirmemiş tüm insanların okuduklarına bir de buradan bakması daha faydalı olacaktır.