Bir tanık-MAKALE

Türk tankları eşliğinde Kobanê’ye saldırıp kenti yerle bir ediyorlar; tarihin en vahşi katliamlarından birini gerçekleştiriyorlardı.

Bu nedenle Amed halkı sokaklara çıkmış, Kobanê direnişini desteklemek, soykırımı önlemek için en insani ve meşru tarzda bir serhıldan direnişini gerçekleştirmişti.

Protestolar esnasında AKP hükümetinin saldırı emriyle 40’ın üzerinde HDP’li katledilmiş ve bu arada Erdoğan’ın dilinden düşürmediği bazı provokatif olaylar da gerçekleşmişti.

Ne zamanki Erdoğan bir olayı diline doluyor o zaman olaya şüpheyle bakmak kaçınılmaz oluyor. Çünkü mutlaka dolaylı-dolaysız kendisinin parmağı içinde vardır.

Bir otobüste yaşamını yitiren Serap’ın MİT bağlantılı olarak katledildiği ortaya çıktığından beri Erdoğan sesini çıkarmıyor. Oysa yıllarca bu olayı diline dolamıştı. MİT’in yaptırdığı tanık ifadeleri ve itiraflarla kesinleşti.

Aynı şekilde Ekim protestolarının da tanıkları bulunmaktadır. Eylemler içinde bazı olayları MİT ya da benzeri hükümet kurumlarının yaptırdığından hiçbir kuşkumuz yoktur. Fakat bunu yaptıranların itirafları henüz ortaya çıkmamış olsa da tanıkları çıkmaktadır. Bu tanıklardan biri hapishaneden yeni çıkıp Güney Kürdistan’a gelmiştir.

Kendisi tam da Erdoğan’ın diline doladığı olayların içindedir:

„İlk defa bir serhıldan sırasında hiç tanımadığımız takım elbiseli kişileri görmüştük“ diyor.

Olayların sıcaklığıyla bunların kim olduğunu hiç aklına getirmediğini, o dönemde zaten bu tür şeyleri idrak edebilecek bilinçte olmadığını belirtiyor. Daha çarpıcı bir tanıklığı var ki şüphelerimizin en açık kanıtı oluyor. Şöyle anlatıyor:

„Olayın olduğu evin önüne geldiğimizde yanımıza gelen biri cep telefonuna bir mesajın geldiğini söyledi. Kalabalığa dönüp hem mesajı gösterdi hem de yüksek sesle okudu. İçeride Hizbullahçılar var. Bir kadın ve bebeğini rehin almışlar. Bebeğin başını kesecekler, anasını da öldürecekler!” İşte provokasyonu yaratan sözler bunlardır.

Bu andan itibaren kalabalık içinden bazı gençler bağırıp çağırarak tam bir galeyan havası oluşturur ve ardından bilinen birkaç kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan ve Erdoğan’ın sürekli diline doladığı olay yaşanır.

Burada hayatını kaybedenlerin aile ve akrabaları da olayın sıradan olmadığının farkındadır. Eğer soykırımcı hükümetin yalanlarını biraz olsun sorgulayabilse tüm ülke aslında bu olayda devlet elinin olduğunu anlayabilir.

Erdoğan’ın nasıl bir yönlendirme içinde olduğu katledilenlerden 40’ın üzerinde insanın HDP’li olduğunu bir kez bile ağzına almamasından bellidir.

Sürekli kullanılan olayın ise Amed’de uyuşturucu madde kullanan gençler tarafından yapıldığı da iddialar arasındadır. Fakat bu iddia da devletin yönlendirmesinin olduğu iddiasını güçlendirmekten başka bir anlam taşımaz. Çünkü bu durumda şuursuzca hareket edebilen insanları yönlendirebilmek daha kolaydır.

Olayın tanığı olan Amedli genç kendisi gibi onlarca tanığın bulunduğunu fakat kimsenin konuşmak istemediğini, çünkü olay anında orada bulunduklarını gizlemek istediklerini belirtiyor. Öyle ya Erdoğan en üst perdeden diline dolamış, herkes cesaret etmez konuşmaya!

HDP’nin o dönemki çağrısı neydi. Açıklamaları basın arşivlerinde vardır. Ayrıca bir siyasi parti olarak tüm kararları zamanında yazılı ve imzalı olarak belgelenmektedir. Sokağa çıkmış insanların desteklenmesi istenmişti. Ne için: AKP’nin Kobanê üzerindeki ambargosunu kaldırması için. Açıklama özü itibariyle bu kadardır. Oysa eylemciler AKP’nin DAİŞ’e olan desteğini kesmesini de istiyordu. Asıl mesele buydu: AKP-DAİŞ ortaklığı.

Bugün Efrîn’de gerçekleştirdikleri işgal başka söze gerek bırakmıyor.

Şimdi Erdoğan’ın tüm demagojilerini, yalanlarını bir yana bırakıp Kobanê ruhuyla Efrîn’i özgürleştirme zamanıdır.Bir tanık

Türk tankları eşliğinde Kobanê’ye saldırıp kenti yerle bir ediyorlar; tarihin en vahşi katliamlarından birini gerçekleştiriyorlardı.

Bu nedenle Amed halkı sokaklara çıkmış, Kobanê direnişini desteklemek, soykırımı önlemek için en insani ve meşru tarzda bir serhıldan direnişini gerçekleştirmişti.

Protestolar esnasında AKP hükümetinin saldırı emriyle 40’ın üzerinde HDP’li katledilmiş ve bu arada Erdoğan’ın dilinden düşürmediği bazı provokatif olaylar da gerçekleşmişti.

Ne zamanki Erdoğan bir olayı diline doluyor o zaman olaya şüpheyle bakmak kaçınılmaz oluyor. Çünkü mutlaka dolaylı-dolaysız kendisinin parmağı içinde vardır.

Bir otobüste yaşamını yitiren Serap’ın MİT bağlantılı olarak katledildiği ortaya çıktığından beri Erdoğan sesini çıkarmıyor. Oysa yıllarca bu olayı diline dolamıştı. MİT’in yaptırdığı tanık ifadeleri ve itiraflarla kesinleşti.

Aynı şekilde Ekim protestolarının da tanıkları bulunmaktadır. Eylemler içinde bazı olayları MİT ya da benzeri hükümet kurumlarının yaptırdığından hiçbir kuşkumuz yoktur. Fakat bunu yaptıranların itirafları henüz ortaya çıkmamış olsa da tanıkları çıkmaktadır. Bu tanıklardan biri hapishaneden yeni çıkıp Güney Kürdistan’a gelmiştir.

Kendisi tam da Erdoğan’ın diline doladığı olayların içindedir:

„İlk defa bir serhıldan sırasında hiç tanımadığımız takım elbiseli kişileri görmüştük“ diyor.

Olayların sıcaklığıyla bunların kim olduğunu hiç aklına getirmediğini, o dönemde zaten bu tür şeyleri idrak edebilecek bilinçte olmadığını belirtiyor. Daha çarpıcı bir tanıklığı var ki şüphelerimizin en açık kanıtı oluyor. Şöyle anlatıyor:

„Olayın olduğu evin önüne geldiğimizde yanımıza gelen biri cep telefonuna bir mesajın geldiğini söyledi. Kalabalığa dönüp hem mesajı gösterdi hem de yüksek sesle okudu. İçeride Hizbullahçılar var. Bir kadın ve bebeğini rehin almışlar. Bebeğin başını kesecekler, anasını da öldürecekler!” İşte provokasyonu yaratan sözler bunlardır.

Bu andan itibaren kalabalık içinden bazı gençler bağırıp çağırarak tam bir galeyan havası oluşturur ve ardından bilinen birkaç kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan ve Erdoğan’ın sürekli diline doladığı olay yaşanır.

Burada hayatını kaybedenlerin aile ve akrabaları da olayın sıradan olmadığının farkındadır. Eğer soykırımcı hükümetin yalanlarını biraz olsun sorgulayabilse tüm ülke aslında bu olayda devlet elinin olduğunu anlayabilir.

Erdoğan’ın nasıl bir yönlendirme içinde olduğu katledilenlerden 40’ın üzerinde insanın HDP’li olduğunu bir kez bile ağzına almamasından bellidir.

Sürekli kullanılan olayın ise Amed’de uyuşturucu madde kullanan gençler tarafından yapıldığı da iddialar arasındadır. Fakat bu iddia da devletin yönlendirmesinin olduğu iddiasını güçlendirmekten başka bir anlam taşımaz. Çünkü bu durumda şuursuzca hareket edebilen insanları yönlendirebilmek daha kolaydır.

Olayın tanığı olan Amedli genç kendisi gibi onlarca tanığın bulunduğunu fakat kimsenin konuşmak istemediğini, çünkü olay anında orada bulunduklarını gizlemek istediklerini belirtiyor. Öyle ya Erdoğan en üst perdeden diline dolamış, herkes cesaret etmez konuşmaya!

HDP’nin o dönemki çağrısı neydi. Açıklamaları basın arşivlerinde vardır. Ayrıca bir siyasi parti olarak tüm kararları zamanında yazılı ve imzalı olarak belgelenmektedir. Sokağa çıkmış insanların desteklenmesi istenmişti. Ne için: AKP’nin Kobanê üzerindeki ambargosunu kaldırması için. Açıklama özü itibariyle bu kadardır. Oysa eylemciler AKP’nin DAİŞ’e olan desteğini kesmesini de istiyordu. Asıl mesele buydu: AKP-DAİŞ ortaklığı.

Bugün Efrîn’de gerçekleştirdikleri işgal başka söze gerek bırakmıyor.

Şimdi Erdoğan’ın tüm demagojilerini, yalanlarını bir yana bırakıp Kobanê ruhuyla Efrîn’i özgürleştirme zamanıdır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika