BM'den bir rapor daha: Türkiye radikal bir şekilde geriye gidiyor
BM'nin raporunda, "Terörle mücadele adı altında düşünce ve ifade özgürlüğüne saldırı kabul edilemez. Acilen uluslararası hukuk esas alınarak hatadan geri dönülmeli” denildi.
BM'nin raporunda, "Terörle mücadele adı altında düşünce ve ifade özgürlüğüne saldırı kabul edilemez. Acilen uluslararası hukuk esas alınarak hatadan geri dönülmeli” denildi.
ANF, 14-18 Kasım 2016 tarihleri arasında Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan Birleşmiş Milletler Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü David Kaye’nin 12 Haziran Pazartesi günü BM Cenevre Bürosunda devam eden BM İnsan Hakları Oturumlarında Türkiye konulu özel oturumda sunacağı düşünce ve ifade özgürlüğü raporuna ulaştı.
35. BM İnsan Hakları Oturumlarında sunulmak üzere hazırlanan rapor 21 sayfadan oluşuyor. Türkiye’ye yaptığı resmi ziyaret kapsamında yaptığı görüşmelerden hareketle Türkiye Düşünce ve İfade Özgürlüğü Raporunu hazırlayan Kaye, raporda Türkiye’ye yönelik sert eleştirilere yer vererek, AKP hükûmetini acilen düşünce ve ifade özgürlüğü noktasında içinde bulunduğu hukuksuzluğa son vermeye çağırdı.
AKILALMAZ UYGULAMALARA GİDİLDİ
Raporda, 15 Temmuz askeri darbe girişimi hatırlatılarak, darbe girişiminin ardından ilan edilen “OHAL yasaları kapsamında çıkarılan kararnamelerle ülkede akıl almaz uygulamalara gidildi. Türkiye son 10 yılların en kötü ifade özgürlüğü ortamını yaşıyor. Darbe girişiminden önce var olan kanunlar ve darbe girişimi sonrasında bu kanunlara hizmet edecek şekilde çıkarılan yasalar yazarlara, gazetecilere, akademisyenlere, hukukçulara, kamu görevlilerine, insan hakları savunucularına, siyasetçilere baskı aracı olarak kullanıldı” denildi.
'İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA TUTUKLANAN HERKES SERBEST BIRAKILMALI
Özel raportörün 14-18 Kasım 2016 tarihinde Türkiye yaptığı ziyarette resmi makamların yanı sıra cezaevindeki bazı gazeteciler dahil birçok kesimle görüştüğünün hatırlatıldığı raporda, şunlar ifade edildi: “Özel Raportör, yaptığı ziyaretin ardından hükümetin uluslararası hukuk yükümlülüklerine uygun olarak üst düzeyde bir adım atması gerektiği kanısına varmıştır. Özel röportör, hükûmeti ifade özgürlüğüne saygı durmaya ve son yıllarda ifade özgürlüğü kapsamında tutuklanan herkesi serbest bırakmaya çağırıyoruz.”
'TÜRKİYE RADİKAL BİR ŞEKİLDE GERİYE GİDİYOR'
AKP hükûmetinin "terörle mücadele" kapsamında çıkardığı yasalarla ortaya konan uygulamaların, Türkiye’nin de imzaladığı uluslararası yasalar kapsamına girmediğine dikkat çekilen raporda, şunlar da belirtiliyor:
“Türkiye radikal bir şekilde demokratik bir anlamda gerilemeye doğru gidiyor. Türk hükûmeti AİHM yasalarına bağlılığını bildirse de hükümetin uygulamaları 1982 Türk Anayasasında düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyan maddeleri bile uygulamadığını ortaya koyuyor.
'HER ŞART ALTINDA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KORUNMALI'
Raporda, “Hükümet terör tehditlerine karşı mücadele etme görevine sahiptir, ancak uluslararası hukuk terörle mücadele de bile insan haklarına saygıyı duymayı gerektirir. Türk anayasası terörle mücadele ve ulusal güvenlik hükümleri, belirsizlikler ve kişiye göre yorumlanmaya açık olduğu için ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik kullanılıyor” ifadeleri kullanıldı.
Anayasa’da Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) mahkeme kararı olmaksızın kişisel verilere ulaşma izninin olması ve Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na hakaret edenlerin yargılanmasına dönük maddelerin varlığına değinilen raporda, Türkiye’de iki bine yakın kişiye yetkililere hakaretten davaların açıldığı ve Mart 2015 tarihinde yapılan değişiklikle internet sitelerinin belli belirsiz gerekçelerle kapatılması eleştirildi. Yine AİHM’in aldığı karara rağmen devlet sırlarını ifşa edildiği gerekçesiyle Twitter ve YouTube erişim yasağı getirildiğinin belirtildiği raporda, yapılan bu uygulamaların ifade özgürlüğünün açıktan ihlali olduğu kaydedildi.
GAZETECİLERE SALDIRILARA DİKKAT ÇEKİLDİ
OHAL yasaları kapsamında çıkarılan kararnamelerin toplumun büyük bir kesimini hukuksuz bir şekilde etkilediğine dikkat çekilen raporda, “Rapor yazıldığında en 177 medya organı kapatıldığı, 231 gazetecinin gözaltına alındığı, 150’den fazla gazetecinin tutuklanarak cezaevinde gönderildiği, yaklaşık 10 bin gazeteci ve medya çalışanın görevden alındığı, en az 778 gazetecinin basın kartının iptal edildiği, elimizdeki bilgilere arasında. Yine eleştirisel yaklaşan basın yayın organları sık sık sert cezalarla karşı karşıya kalmaktadır. Tüm bunlar darbe girişiminden önce başlayıp darbe girişiminin ardından giderek daha da artmıştır” denildi.
Gazetecilerin belirsiz suçlarla suçlandığının veya asılsız delillerle tutuklanarak yargılandığının vurgulandığı raporda, Cumhuriyet gazetesine yönelik baskı ve Özgür Gündem gazetesinin nasıl hukuksuz bir şekilde kapatıldığına değinildi. Raporda şunlar ifade edildi:
“Özgür Gündem ‘terör’ propagandası yaptığı iddiasıyla kapatıldı ve gazetenin İstanbul’daki merkezi basılarak çalışanları polise direndikleri için gözaltına alındı. Kürt meselesinin diyalog yönetimi ile çözülmesini isteyen gazetenin çalışanları ve gazeteye destek veren entelektüeller hedefe alındı bazıları tutuklandı. Yine özel raportör Türkiye’de bulunduğu sırada cezaevinde ziyaret ettiği gazetecilere yönelik uygulanan baskılara tanık oldu. Türkiye’de basın özgürlüğü darbe girişiminden öncede büyük bir tehdit altındaydı çoğunluğu Kürt ve Alevi toplumuna yakın televizyonlar, radyolar, haber ajansları hiçbir gözden geçirme prosedürü uygulanmadan kapatıldı. Yine Gülen Hareketine bağlı bütün yayı organları kapatıldı veya el konularak yayın anlayışları değiştirildi.
Hükûmete eleştiri ile yaklaşan yayın organları, devletçe olumsuz algılanan haberleri yapan yayın organları kapatıldı veya yayın politikalarını değiştirmek için baskı altına alındı. RTÜK’ün güneydoğuda yaşanan olayları aktaran yayın organlarına cezalar verdiği biliniyor. 3 binden fazla gazeteci işsiz bırakıldı ve iş bulamaz hala getirildi. Resmi akreditasyonu yansıtan 600 fazla sarı basın kartı iptal edildi. 10 binin üzerinde insan sosyal medya paylaşımlarından dolayı davalar açıldı."
'AKADEMİK ÖZGÜRLÜK YERLERDE...'
Darbe girişiminden önce hükûmetin akademisyenleri hedef aldığının belirtildiği raporda, PKK ile barış görüşmelerini yeniden başlatmasını istedikleri için barış bildirisine imza atan birçok akademisyenin işine son verildiği hatırlatıldı. “Bildiriye imza attıkları için 15 Ocak 2016’da İstanbul Savcılığı tarafından en az yirmi akademisyen gözaltına alınarak haklarında soruşturma açıldı.
Raporda şunlar kaydedildi:
Daha sonra çıkarılan kararnamelerle darbe girişimi sonrasında hükûmet, 27 bin öğretmeni yanı sıra üniversitelerde görev yapan 5 binin üzerinde profesörü veya yöneticiyi görevden aldı. Gülen okullarında görev yapan 21 bin öğretmenin lisansları iptal edildi. Kürt kökenli ve sol görüşlü öğretmenler hedef alındı. Üniversitedeki seçimler kaldırıldı, Cumhurbaşkanı yetkili hale getirilerek üniversitelerin özerkliği ortadan kaldırıldı. Şubat 2017’de çıkarılan kararnamelerle üst verile sayılara yenileri eklendi. Böylelikle bir anlamda eğitim sisteminde farklılıklara gidildi."
SİYASİLER
Siyasette çoğulculuk anlayışı gittikçe küçülürken, muhalefet partilerinin ‘terör’ suçlamaları ile yüze yüze bırakıldığının altının çizildiği raporda, “20 Mayıs 2016’da anayasada yapılan geçici bir değişiklikle dokunulmazlıklar kaldırıldı. Yapılan bu değişiklik muhalefet partisi olan HDP yönelik oldu. Raportörün ziyareti esnasında seçilmişlere yönelik 683 dava ve 117 soruşturma açılmıştı. Bu davalardan 500’ünden fazlası HDP ve HDP parlamenterlerine yönelikti. HDP’nin eş genel başkanları da dahil olmaz üzere 13 milletvekili propaganda iddiası ile tutuklanarak HDP’nin Meclis'teki gücü zayıflatıldı” diye belirtildi.
KAMU GÖREVLİLERİ
Kamu görevlilerine yönelik baskıya değinilen raporda, "100 bine yakın kamu görevlisi politikası, inançları ve kimliklerinde dolayı devlet görevlerinden uzaklaştırıldı. Bu rakamlar sonra değişse de çıkarılan kara listelerle bun insanların başka yerlerde iş bulunmasına engel olunmak istendi" denildi.
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARU
Sivil toplum kuruluşlarına dönük baskının aynı zamanda toplumun örgütlenme ve ifade özgürlüğüne saldırı anlamına geldiğinin belirtildiği raporda, şunlara dikkat çekildi:
"11 Kasım 2016’da Türkiye’de faaliyet gösteren 370 STK ‘terör örgütü' ile bağlantılı olduğu iddia edilerek kapatıldı. İçişleri Bakanlığı özel raportöre kapatılan bu kuruşların dosyalarının tekrardan gözden geçirileceğini söylese de öyle olmadı ve bu kuruluşlar kalıcı olarak kapatıldı. Kapatılan bu dernekler arasından kadın, çocuk, haklarını savunan, sanatsal ve kültürel etkinlikler yapan derneklerde vardı.
SANATÇILAR
“Belirsiz 'terörle mücadele' yasaları kapsamında sanatçılar ve sanat hedef haline getirildi. Sanat’a ayrılan fonlarda kısıtlamalara olduğu gibi, yine özel röportörün yaptığı görüşmeler kapsamında birçok filmin gösteriminin yasaklandığı biliniyor. Yine Kültür Bakanlığı filmlerin nasıl olması gerektiğine konusunda yetkilidir.
'YARGI SİSTEMİ ENDİŞE VERİCİ'
Özel raportör yargının bağımsızlığını zayıflatan yargı sistemindeki değişikliklerden büyük endişe duymaktadır. Hakimler, savcılar, avukatlara yönelik baskılar ve görevden almalar endişe veridi. Çıkarılan yasalar kapsamında avukatların gözaltına alınan müvekkilleri ile görüşmeleri kısıtlandı, aynı zamanda gözaltı süreleri uzatılabiliyor. Özel raportörle görüşen avukatlar haklarının ellerinden alındığını ve uygulatılmadığını dile getirmişlerdir."
ÇAĞRI VE ÖNERİLER…
Düşünce ifade özgürlüğüne dönük baskıların ve uygulamaların ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı raporun son kısmında ise Türk hükûmetine düşünce ve ifade özgürlüğüne saygı duyma çağrısı yapılarak önerilerde bulunuldu:
“Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü ciddi bir şekilde tehlike altındadır. Türkiye’yi acil olarak uluslararası insan hakları yükümlülüklerine uymaya çağırıyoruz.
Darbe girişiminden önce başlayıp devam eden basın özgürlüğüne yönelik uygulamalar ciddi bir şekilde endişe vermektedir. OHAL ve acil durum, düşünce, ifade ve basına özgürlüğüne ve bilgiye erişme hakkına engellemek için gerekçe olamaz. Keyfi uygulamalar ve tedbirlerin benimsenmesi haklı olamaz.
Özel Raportör, Hükümeti Terörle Mücadele Mevzuatı ve OHAL yasaları kapsamında tutuklanan yazarları, gazetecileri, hakimleri ve akademisyenleri derhal serbest bırakmaya çağırıyor.
Hükümet, basın, başta olmak üzere herkesin sansür olmaksızın kamusal konularda yorum yapabilmelerine olanak tanımalı ve buna dönük önlem almalı.
Hükümet, internet erişimi, medya organlarının kapatılması gibi aldığı kararlardan vazgeçmeli.
Yine Hükümeti, internet yasasının gözden geçirmeye ve engelleyici ve müdahaleci önlemleri kaldırmaya çağırıyoruz.
Hükümet olağanüstü durumlarda kısıtlayıcı önlemler alsa da ifade özgürlüğünü korumakla yükümlüdür. OHAL süreci boyunca ifade özgürlüğü askıya alınamaz.
Özel Raportör, Hükümeti OHAL kaldırmayı gözden geçirmeye davet etmektedir. Ne olursa olsun kanun hükmünde alından kararnamelerin gözden geçirilmesi ve bu sürecin uluslararası hukuk normları standartlarında yapılmasını istemektedir. Özellikle özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin, tutukluluklarına itiraz etmek üzere mahkemeye başvuru hakkına sahip olmalıdır.
Özel Raportör, anayasada yer alan terörle mücadele yasalarının gözden geçirilmesi ve bunların uluslararası stantlara uygun hala getirilmesini istiyor. Yasalar ifade özgürlüğünü korumaya uygun olmalıdır.
Hükümet, devlet görevlileri ve Cumhurbaşkanı’na hakareti kişileri cezalandıran yasanın ve madde kaldırılmalı.”