BM raporları, AKP'nin savaş suçunu anlatıyor  

Sur'daki devlet yıkımına dikkat çekilen bir raporda, ‘terörle mücadele' kapsamında Türk devletinin Kürt kentlerinin demografik yapısıyla oynadığına vurgu yapılıyor.

BM, Türkiye’de yaşanan hak ihlallerinin üzerine gitmekte kararlı. Son bir yıl içerisinde Türk devletinin Kuzey Kürdistan kentlerinde yaptığı katliamlar başta olmak üzere birçok alanda BM raporlarına yansıyan hak ihlalleri, Türkiye’nin uluslararası mahkemelerde yargılanmasının önünü açacak nitelikte. Kürt diplomasisinin BM'nin çalışmalarına katkı sunacak bir pozisyon alması da bekleniyor, çünkü bu hayati önemde.

AKP hükûmeti, 'Çözüm Süreci'ni bitirmesinin ardından 16 Ağustos 2015 tarihinden itibaren uygulamaya koyduğu "sokağa çıkma yasakları" ile birlikte bütün dünyanın gözleri önünde Kuzey Kürdistan kentlerinde uluslararası hukuk kapsamında savaş suçu olarak tanımlanacak bir uygulamaya gitti.

Türk devleti bütün askeri gücünü kullanarak aylarca sürdüğü savaşla Cizre, Nusaybin ve Sur başta olmak üzere birçok kenti yerle bir ederek, uluslararası kuruşların sessizliğinden de güç alarak büyük katliamlar gerçekleştirdi.

Türk devleti Cizre bodrumlarında diri diri insanları ateşe verirken veya binlerce insanı soykırım politikalarına tabi tutarken sessiz kalan Birleşmiş Milletler (BM), yaşanan katliamların ardından nedeni tam olarak bilinmese de Kuzey Kürdistan kentlerinde yaşanan katliamları açığa çıkarma politikası yürütmeye başladı.

Bu politika kapsamında BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad Al Hüssein, Türk devleti ile iletişime geçerek kendisine bağlı bağımsız bir BM heyetinin katliamın yapıldığı kentlerde soruşturma yürütmek istediğini bildirdi. Türk devleti, BM Yüksek Komiserinin bu isteğini cevapsız bırakarak bir taraftan da yaptığı katliamların delillerini ortadan kaldırma çabasına girdi.

BM ÖZEL BİRİMLE KATLİAMLARIN ÜZERİNE GİTMEYE BAŞLADI

Katliamların delilleri yok edilmeye çalışılırken diğer taraftan BM Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad al-Hüssein, 2016’nın Haziran ayında yaptığı bir açıklama ile Türkiye’nin kendi heyetinin araştırma yapmak üzere Kuzey Kürdistan kentlerine girişine izin vermediğinden kaynaklı Cenevre Merkezli Özel Birim kurduğunu duyurdu.

Çalışmalarına Haziran 2016 itibarıyla başlayan birim, Türk devletinin öz yönetim direnişlerinin yaşandığı Cizre, Nusaybin ve Sur’da yaptığı katliamların yanı sıra Kuzey Kürdistan kentlerinde yaşanan insan hakları ihlallerini yakından takibe almıştı.

Katliamın tanıkları ve mağdurları başta olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu ile birebir görüşen özel birim yetkilileri, aynı zamanda uydudan aldıkları görüntülerle Türk devletinin yaptığı katliamların boyutunu ortaya çıkaran bir çalışma içerisine girdi.

TÜRKİYE’Yİ MAHKÛM EDECEK NİTELİKTE RAPOR

Cenevre merkezli kurulan bu özel birim, uzun bir süre yaptığı çalışmanın ardından 10 Mart 2017 tarihinde BM Cenevre Bürosunda basının karşısına geçerek, Türkiye’yi uluslararası mahkemelerde yargılatacak nitelikte hazırlanan Kuzey Kürdistan raporunu açıkladı. Temmuz 2015 tarihinden Aralık 2016 tarihine kadarki süreçte yaşanan hak ihlallerini kapsayan raporda yer alanlar dünyayı dehşete düşürecek düzeydeydi. BM özel raportörleri politik bir dil kullanarak rapora yansıyanları doğrudan savaş veya insanlık suçu olarak tanımlanmasa da, gerçekte rapora yansıyan her madde Türkiye’yi uluslararası alanda mahkûm edecek delillerin göstergesiydi.

25 sayfalık raporun Türkçesine şu linkten ulaşabilir: http://www.ohchr.org/Documents/Countries/TR/OHCHR_South-East_Turkey2015-2016_TURK.pdf

İNSAN HAKLARI OTURUMLARINDA TÜRKİYE GÜNDEMDE

BM’nin Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan hak ihlallerini araştırması sadece bu raporla sınırlı değil, yine BM İnsan Hakları Yüksek Konseyi Zeid Ra’ad al-Hüssein ve BM özel raportörlerinin yaptıkları basın açıklamalarında Kuzey Kürdistan’da yaşananlara değinmesi uluslararası mahkemelere taşınacak nitelikte.

Dünya genelinde yaşanan insan hakları ihlallerini masaya yatırmak amacıyla Mart, Haziran ve Eylül ayları olmak üzere yılda 3 defa BM Cenevre Bürosunda düzenlenen BM İnsan Hakları Yüksek Konseyi İnsan Hakları oturumlarında sunulan raporlarda son dönemde Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yaşanan hak ihlallerine de yer verilmeye başlandı.

Konusunun uzmanı BM özel raportörleri tarafından farklı alanlarda hazırlanan hak ihlalleri raporlarının hemen hemen hepsinde kısa da olsa Türkiye’de yaşanan hak ihlallerinin boyutuna dikkat çekilmekte. BM raportörleri Türkiye’deki kendi ilişkileri üzerinden zor koşullar altında da olsa hak ihlallerini raporlarına yansıtıyor. Raportörler, insan hakları oturumlarında yaptıkları sunumlarda da Türkiye’de yaşanan hak ihlallerine değinerek oturumlara katılan yüzlerce devletin BM daimi temsilci ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının dikkatini çekiyor.

KÜRT KENTLERİNİN DEMOGRAFİK YAPISIYLA OYNANIYOR

Örneğin 23 Haziran'a kadar devam edecek olan 35. İnsan hakları Oturumlarında BM özel raportörleri geçen hafta farklı alanlarda sundukları raporlarda Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yaşanan hak ihlallerinin boyutuna değindi.

Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, azınlıkların ve inançların korunması gibi birçok noktada sunulan raporda Türkiye’ye yönelik sert eleştiriler dile getirildi. Türkiye’nin altında imzasının olduğu uluslararası hukuk yasalarına uymadığının ifade edildiği raporlara yansıyan bazı ifadeler, Türkiye’yi yargılamaya götürecek düzeyde.

Sur'daki devlet yıkımına dikkat çekilen bir raporda, ‘terörle mücadele' kapsamında Türk devletinin Kürt kentlerinin demografik yapısıyla oynadığına vurgu yapılıyor. Rapora yansıyanlar, bir anlamda Türk devletinin uzun yıllardan beri Kürt kentlerinde yapmaya çalıştığı tarihsel, kültürel, kimliksel bütün değerlerin yok edilmesinin gerçekliğini ortaya koyduğu gibi, Kürdistan’da devlet eliyle işlenen insanlık suçunu da işaret ediyordu.

KÜRT DİPLOMASİSİNİN ROL ALMASI HAYATİ ÖNEMDE

BM her geçen gün Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan hak ihlallerini açığa çıkaracak nitelikte raporlar sunmaya devam ederken, bu kadar önemli bir süreçte ne yazık ki Kürt diplomasisi ise hâlâ rolünü oynamış değil. Kürdistan’daki katliamların aydınlatılması ve sorumluların yargılanması anlamında BM çatısı altında yürütülecek çalışmalar büyük bir önem taşırken, Kürt diplomasisi ve Kürdistanlı sivil toplum kuruluşları, BM’ye bağlı kurumlarla doğrudan ilişki içerisine giremediği gibi, bu kuruluşların çalışmalarını destekleyecek verileri de toplamakta yetersiz kalıyor.

BM gibi uluslararası alanda bağlayıcılığı olan bir alanda HDP’nin doğrudan hiçbir çalışma içerisine girmemesi büyük bir eksikliğin göstergesi iken, diğer taraftan Avrupa’daki Kürt diplomasi kuruluşlarının BM ile ilişkisini sadece birkaç kişi üzerinden ayakta tutmaya çalışması başka bir eleştiri konusu.

Yine diplomatik çalışma yürütmek için önemli bir alan olan, dünyanın her tarafından onlarca sivil toplum kuruluşunun ve BM’ye bağlı devletlerin daimi temsilcilerinin katıldığı insan hakları oturumlarında Kürt diplomasinin neredeyse hiç olmaması da eleştiriliyor.

BM’nin Kürt kentlerine girmesinin engellendiği bir dönemde Kürt diplomasisinin BM’nin elini güçlendirecek bir çalışma içerisine girmesi katliamların üzerinin kapatılmaması noktasında hayati önem taşıyor.