Bu mütevazı bir Burkay analizidir-Cahit Mervan

Bu mütevazı bir Burkay analizidir-Cahit Mervan

Yaklaşık 30 yıl boyunca PSK genel sekreterliði yapan, daha sonra kendi kendisini bu görevden emekliye ayıran, büyük bir gürültü ile AKP medyasının yol haritasını belirlediði ‘geri dönüşü’ tamamlayarak, özlemini çektiði başkenti olan Ankara’ya dönen Kemal Burkay, her şeyden vazgeçiyor ama, kendi beceriksizliðine gerekçe aramaktan ve Kürdistan’da ‘bir Türk yaban otu’ olmaktan vazgeçmiyor.

Pişkince ve bir o kadar da demagoji yaparak bütün kötülükleri kendi dışında göstermekle kalmıyor. PKK’yi, BDP’yi, 6’sı rehin, 30’u parlamentoda olan BDP-Blok milletvekillerini, 34’ü rehine 100 belediye başkanını, 10 bin rehin Kürt siyasetçiyi kötülüklerin kaynaðı olarak lanse etmeye çalışıyor. Asla ama asla bir Kürt lidere yakışmayacak politika ve ahlak dışı, tiksindirici bir dil kullanıyor. Kürt birliðinin altına aklınca dinamit koyuyor.

Kendi yenilgisine, beceriksizliðine ve daha ötesi rejim limanında demirlemeye gerekçe arıyor. AKP rejiminin son barutu ve Kürt düşmanı Fettullahçı ekibin siyasi maskarasına dönüşüyor.

Burkay, en son olarak her halinden Türkçü ve Kürt düşmanı olan bir internet sitesine verdiði söyleşide Kürtçe deðimle ‘xurifî’ bir tip çiziyor.

Tam da Taraf gazetesini çökerten eski-püskü, hiçbir dayanaðı olmayan, tümüyle AKP rejiminin Kürtlere karşı ‘halkla ilişkiler’ propagandasından başka bir özelliði olmayan sözde ‘Ergenekon- PKK ilişkisini’ ispatlamaya kalkıyor. Özel savaş merkezlerinde hazırlanan ve esas amacı Kürdistan Özgürlük Mücadelesini itibarsızlaştırmak olan bir yalanı ‘Ergenekon’un PKK içinde bir eli olduðunu herkes biliyor’ diyerek yeniden pazara sürüyor.

Hakikaten tüm samimiyetimle soruyorum: ‘Bu herkes’ kim? Acaba ‘bu herkes’ devletin kozmik odasının yeni sahipleri ve aynı zamanda Burkay’ın Fethullahçı dostları olmasın sakın!

‘BDP’nin izlediði siyaset kitlelerin taleplerine pek de uygun deðil’ diyerek sanki makul bir eleştiri yaptıðını düşündüðümüz Burkay, KCK davalarına bakan özel yetkili savcılar gibi, belediye başkanlarını KCK üyesi yapıyor. Onların illegal bir örgütlenme içinde olduklarını söylüyor. ‘Legal partide ve belediyelerde siyaset yapan insanları böylesine illegal ve silahlı bir komutaya baðlamanın hiçbir makul nedeni yok’ diyerek, binlerce insanı rehin alan siyasi soykırım operasyonlarına destek sunuyor.

Bu kirli ve mide bulandırıcı işi gizlemek için olsa gerek ‘ben KCK tutuklamalarını siyaseten yanlış buldum’ türünden bir cümle sarf ederek, kendisini siyaseten sigortalamış oluyor! Ama kusura bakmasın, yemezler.

Çünkü Burkay, iflah olmaz bir PKK karşıtı olarak 50 dolara çekilmiş Hollywood ve Yeşilçam filmlerinde dahi mümkün olmayan bir sahneyi bir cümle sonra tekrarlıyor. ‘Kaldı ki KCK içinde pek çok (1000 dolayında!) MÝT ajanının olduðu bilgileri medyaya yansıdı’ diyor.

Burkay’ın ülkesinde KCK’ye bin tane ajan düşüyorsa, vay o memleketin haline! 'Bir örgüt içinde bin tane ajan olur mu’ diye bir soru sormanın okuyucuların zekasıyla alay etmek olduðunu söylemem gerekiyor.

Ama hem Türk özel savaş ekibi ve hem de onun gönüllü taşıyıcısı Burkay, böylesine absürt bir yalanı tekrar tekrar dile getirmesinin başka bir nedeni olabilir mi acaba? Bu iki buçuk kuruşluk propaganda acaba gerçek ajan ve istihbarat elemanlarını, Kürt hareketinde her zaman bir dalga kıran olmaya aday Burkay gibi klinik vakaları perdelemek için yapılıyor olamaz mı?

Burkay yalnızlıðın garip duygusu içinde, özel hayatın fırtınalarını siyasetin iniş ve çıkışlarına sıkıştırmış ‘bir lider’ olarak ihbar ettiði, çuval dolusu hakaretler yaðdırdıðı BDP’ye aklınca jest yapmayı da unutmuyor.

‘Görünüşe bakıp aldanmamalı. BDP cenahında herkes benimle ilgili olumsuz düşünmüyor. Orada bana hak veren, benimle ilgili olumlu duygular besleyen çok insan var’ diyor Burkay.

Külliyen yalan atıyor. BDP içinde ve çevresinde Burkay’a bırakın olumlu duygular beslemeyi, ismi geçtiði zaman tüyleri diken diken olmayan tek bir kişi dahi bulamazsınız.

Ýçine düştüðü maskaralık, yalnızlık, aşırı kıskançlık ve çekememezlik duygusuyla PKK’ye, BDP’ye ver yansın eden Burkay, her nedense kendisini de bir parça tarif etmek istiyor.

‘Bana gelince, hiçbir şeyim yok deðil. Bir ordum, parlamento grubum, belediyelerim ve bol param olmasa bile, kararlıca savunduðum görüşlerim ve epeyce arkadaşım, dostum, sevenim var’ diyor.

Doðru birtakım şeyleri var. Bir söylentiye göre Ege sahillerinde. Ama konumuz bu deðil.

PKK’nin bir ‘ordusu’ varsa, bu öyle kendiliðinden, başkenti Ankara olan TC’nin zorunlu askerlik yasasıyla oluşturulmuş bir ordu deðil. Kürdistan halkının 200 yıllık özgürlük arayışının sonucudur. Meşruluk aranıyorsa daðdaki gerilla, halkın çocuklarını zorunlu askerlik yasasıyla orduya alıp Kürdistan’a savaşmaya gönderen Türk Genelkurmayı’ndan daha meşrudur.

Parlamento grubunun nasıl oluştuðunu ise anlatmak ayıp ötesi bir şey olsa gerek. Sömürgeci rejimin yüzde on barajı, baskı, tutuklama, onca yasak ve anti demokratik seçim yasalarına karşın mücadele edinilerek, adeta tırnakla kazınılarak alınmış bir mevzidir. Hiç kimsenin bahşettiði bir durum deðildir.

Bir de beyefendinin ‘belediyeleri’ yokmuş! Halkın seçtiði 34 belediye başkanı şuan Türk rejiminin zindanlarında Kemal efendi, haberin var mı? Acaba neden içerdeler? Kıran kırana verilen bir mücadele sonucu halkın kendi kendisini yönetmek için, hem de seçimle kazanılan belediyelere bu düşmanlık, kıskançlıkta neyin nesi? Kürtlerin kendi kendini yönetmesi seni niye bu kadar rahatsız ediyor?

Devam edelim. “Bol param olmasa bile” diyerek hem fukaralık edebiyatı yapmış, hem de Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin mali kaynakları konusunda aklınca şaibe yaratabileceðini düşünmüş. Küçük düşünmüş. Boş düşünmüş.

Ha bir de ‘Kararlıca savunduðum görüşlerim var’ demiş. Doðru. Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı istikrarlı-bir ara 1993’ten1998’nin sonuna kadar bundan vazgeçmişti- düşmanlık. Bu onun en istikrarlı ve kararlı olduðu alandır.

‘Epeyce arkadaşım, dostum, sevenim var’ iddiası ise doðru deðil. 70’li yılların başında yola çıktıðı tek bir arkadaşı onunla birlikte deðil. Kemalettin Tuðcu romanlarını okumuş kadar yarı-aydın fanatikleri var elbet. Bunları Burkay’ı ‘sevenler’ grubuna dahil edersek, geriye dostu var mıdır sorusu kalıyor. Doðrusu işin orası işte meçhulde bir garip gibi duruyor.

Burkay daha önce medyanın kendisine ambargo koyduðundan yakınıyordu. Çok doðru görüşleri varmış! Eee. Medya engellediði için bunlar kitlelere ulaşmıyormuş.

Şimdi durum böyle mi? Son birkaç yıldır televizyon televizyon, gazete gazete, site site dolaşıyor. Kaldı ki iletişim çaðındayız. Gazete, televizyon, radyo gibi klasik iletişim araçların yoksa dahi internet ve sosyal paylaşım aðı ile istersen milyonlarca insana ulaşabilirsin. Ama her ne hikmetse Burkay’ın doðru görüşleri binleri, on binleri, yüz binleri, milyonlardan zaten vazgeçtik, kimseyi heyecanlandırmıyor. Demek ki keramet araçta deðil, amaçta yatıyor.

Ýnsanın içinden kapı, penceresini Burkay’a konuşması için açan, o çok önemli görüşlerini (!) anlatması için olanak saðlayan medya tekellerine, AKP’nin ve Fettullahçıların tezgâhlarına teşekkür etmek geliyor. Ne de olsa Burkay’a sınırsız konuşma hakkı tanıyarak, ‘ambargo var üzerimde’ balonunun patlamasına neden oldular.

Ve son bir konu. Yalçın Akdoðan’ın ‘içerdeki Kandilcikleri yok ediyoruz’ diye fetva verdikten iki hafta sonra Türk savaş uçakları tarafından Roboski’de 34 Kürt gencinin öldürülmesiyle ilgili Türk başbakanı geçenlerde verdiði bir talimatla Roboski yerine ‘Uludere’, katliam yerine ‘mesele’ diye söz edilmesini buyurmuştu.

Anlaşılan başbakan ve onun baş danışmanı hapşırınca, Burkay nezle olmuş. Kürt düşmanı siteye verdiði söyleşide ‘Uludere krizi’ kavramını kullanmış. Ýyi cingözlük. 34 Kürt genci sorgusuz- sualsiz katlediliyor. Bunun adı ‘kriz’ mi oluyor?

‘Hükümet Uludere krizini iyi biçimde yönetemedi, olayın üzerine gitmedi, aydınlatmadı ve sorumlulardan hesap sormadı’ demiş Burkay. Dahası hükümeti kast ederek bombayı patlatmış: ‘Bunu neden yapmadı, bilemem.’

Her şeyi bilen Burkay, Türk hükümetinin Roboski’yi niye aydınlatmadıðını ve sorumlulardan niye hesap sormadıðını bilemiyormuş!

Bu yazının kıssadan hissesi şudur. Roboski’ye ‘Uludere’, 34 Kürt gencinin katliamına ‘kriz veya ‘mesele’ diyen birisinin Kürdistan’da bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Çünkü Roboski artık Kürdistan’dır.

Ve Ankara’dan Roboskiye, Uludere, katliama ise ‘kriz’ veya ‘mesele’ diyenler, kimse kusura bakmasın ama bu saatten sonra Kürtleri ancak ‘Ankaralı Turgut’ kadar ilgilendirir.