Çallı: AKP önceki gibi tutuklayamayacak; halk hazırlıklı
Çallı: AKP önceki gibi tutuklayamayacak; halk hazırlıklı
Çallı: AKP önceki gibi tutuklayamayacak; halk hazırlıklı
DBP Van İl Eş Başkanı, Av. Çallı, Kobane eylemlerinden sonra Van'da tutuklananların sayısının 150-160'a ulaştığı bilgisini verdi. Çallı, AKP'nin büyük çaplı bir siyasi soykırım operasyonu başlatmayı istese de, halkın tepkisi nedeniyle bunu başaramayacağını belirterek, hükümetin şu an ortam ve telefon dinlemeleriyle birlikte fiziki takiplere de yoğunlaştığını kaydetti. "Biz 2009 yılından çok farklı süreçteyiz. Özsavunmadan bahsediyoruz. Örneğin AKP, 2009'daki gibi gelip, Van'da 14 belediye başkanını alıp tutuklama cüreti gösteremez. Halk buna karşı duyarlı, hassas ve hazırlıklı" diyen Çallı, Türk devletinin UCM'de yargılanabileceğine dikkat çekti.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Van İl Eş Başkanı ve Hukukçu Miraz Çallı ile AKP hükümetinin siyasi soykırım operasyonlarını konuştuk.
VAN'DA 150-160 TUTUKLAMA
DBP Van İl Eş Başkanı, Av. Miraz Çallı, Kobanê eylemlerinin ardından Van ve ilçelerinde devlet terörüne uğrayanlar hakkında, "Bir hafta önceye kadar tutuklananların sayısı 136'ydı fakat son bir hafta içinde Muradiye ve Çaldıran'da da tutuklamalar oldu. Şu an, 6-8 Ekim'den itibaren 150-160 arası kişi tutuklandı. Gözaltı sayısı da 350'yi aştı" diye bilgi verdi.
'HALK 7'DEN 70'E EYLEMLERİ SAHİPLENDİ'
Çallı, 6-8 Ekim eylemlerinin Van'da bir 'milat' olarak yorumlandığına ve halkın her kesiminin desteğini aldığına dikkat çekti: "Van'da 6-8 Ekim olayları bir milat olmuş. Çok eskiye dayanarak söylüyorum; -son 10-20 yılı değil- siyasi tarihinde büyük milat olmuş durumda. Hem politik anlayış açısından, hem kitlelerin siyasete yaklaşımı hem de yaş ortalaması açısından insanların eylemlere katılımı değişken olabiliyor. Ama 6-8 Ekim'de 7'den 70'e kadar tüm halk ve hatta AKP'ye daha önce oy vermiş olanlar da hükümete karşı konumlandı. Psikolojik bir duvarın yıkılması söz konusu. Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Kobanê düştü düşecek' söyleminin payı oldu. Örneğin AKP'li diye bilinen mahalle, falanca anlayışta diye bilinen köyler de eylemlere destek verdi. Şehir tamamen siyasi mücadele alanına döndü. Bu anlamda Van'da özgüven meselesi gelişti."
Hükümetin Van'daki toplumsal tepkiden çekinerek polis takviyelerini artırdığı bilgisini veren Çallı, "Kısa mesafelerde sürekli polis -sivil de olabiliyor, özel harekat da- elinde silahıyla bekler duruma geldi. İktidar çok korkmuş olacak ki, diğer illerden polis takviyesi yapılmış. Aynı zamanda hükümetin böyle bir korku atmosferi yaratma durumu var. Mesela geçtiğimiz günlerde bir şehidimizin taziye çadırı vardı. Şengal'de yaşamını yitiren bir şehidin ve Sayın Öcalan'ın posteri vardı. Polis 'ihbar var' diye çadıra gelerek provokasyon yaratmak istedi. 6-8 Ekim'den sonra aynı zamanda böyle gergin atmosfer yaratmak istiyorlar" dedi.
'AKP'NİN GÜNDEMİNDE ORTAM VE TELEFON DİNLEMELERİ, FİZİKİ TAKİPLER VAR'
Çallı, AKP hükümetinin, 14 Nisan örneğinde olduğu gibi büyük çaplı bir siyasi soykırım operasyonu başlatmayı istese de, bunu başaramayacağını ifade etti. Çallı, şu değerlendirmeleri yaptı:
"AKP'nin 14 Nisan'daki gibi büyük çaplı siyasi soykırım operasyonu başlatabileceğini düşünmüyorum. Tabii bu halkın tepkisiyle de ilgili. AKP, tamamen pragmatist ve seçim odaklı düşünen bir çizgide. Operasyonlar da hukuki olmadığı için, tamamen siyasi odaklı. AKP'nin ajandasında siyasi soykırım operasyonu var. Geçen seçimlerden hemen sonra da bu operasyonlara başlamıştı. Böyle düzeysiz bir politikaya sahip. Seçimlerden iki hafta geçmeden, Kürt siyasal hareketi yüze yakın belediye kazanmışken operasyon yapıp içlerinde siyasetçi, avukat, belediye başkanı olan 56 Kürdü tutuklamıştı. Şu an yine toplumsal muhalefete dönük gözdağı var. AKP, şu an 'paralelci' kesime odaklanıp, Emniyet'i böyle bir sürece hazırlama çabası içinde. Aynı zamanda 'çözüm süreci'ne ciddiyetsiz yaklaşımı da operasyonların başlayacağına dair ipucu veriyor.
AKP, siyasi soykırım operasyonunun peşinde ve şu an bunun hazırlığını yapıyor. Bir operasyon yapmak için -hukuka aykırı olsun olmasın- hazırlıklarınızın olması lazım. Yani AKP aynı zamanda ortam dinlemeleri, telefon dinlemeleri, fiziki takiplere yoğunlaşmış durumda. Savcılar, komiserler bu anlamda iş başında. Birkaç gün önce Iğdır Belediyesi Eş Başkanımız Şaziye Önder'i durdurup silahla tehdit etmişlerdir. Böyle fiziki takipler gündemde. Hepsi siyasi soykırım operasyonlarını genişletmenin hazırlığı."
'AKP CÜRET GÖSTEREMEZ; YERİMİZDE OTURMAYACAĞIZ!'
Çallı, halihazırda yüzlerce kişinin tutuklandığını hatırlatırken, "Az sayı değil ama önceki operasyonlarda binlerce tutuklama oldu" diye ekledi. Çallı, şöyle devam etti:
"Biz 2009 yılından çok farklı süreçteyiz. Özsavunmadan bahsediyoruz. Örneğin AKP, 2009'daki gibi gelip, Van'da 14 belediye başkanını alıp tutuklama cüreti gösteremez. Halk buna karşı duyarlı, hassas ve hazırlıklı. AKP'nin bu yönlü politikalarına karşı çok büyük tepkiler doğar. O zaman Oslo süreci vardı, yine bugünkü gibi bir süreç vardı ve Kürt halkı büyük bedeller ödemeyi göze alarak bu sürecin başarıya ulaşmasını bekliyordu. Belki de hata yaptık ve bu operasyonlara karşı gerçek manada bir direniş göstermedik. Ama şimdi o noktadan farklı noktadayız. Kürt halkı bu sürecin yanındadır, arkasındadır ama demokratik tepkisini de gösterecektir; süreç ona engel değildir.
Sayın Öcalan, hatırladığım kadarıyla geçen sene 'müzakere etmek teslim olmak demek değildir' demişti. Bir heyet halk adına müzakere ediyorken bizlerin yerinde oturması gerekmiyor. Müzakere en devrimci çalışmanın sürdüğü dönem olarak da görülmeli. Heyetler AKP ile müzakere ediyorken, AKP'yi demokratik zemine çekmek için en ciddi katkı sokağı boş bırakmayarak gösterilebilir. Kobane eylemleri bu anlamda çok tarihsel dönüm noktasıdır."
'HALK, DEVLETİN GÖZALTI-TUTUKLAMA OPERASYONLARINA ENGEL OLACAK'
"Örneğin Van'ın bir mahallesinde demokratik eylemler oldu, tepkiler dile getirildi. Polis operasyona yöneldi. İnsanlar hemen gidip hendekler kazdılar, polisin gelişini engellediler. Kürdistan gibi bir coğrafyadan bahsediyoruz. Polis insanları evinden çıkarıp darmadağın ediyor; annelerin, çocukların kafalarını gözlerini yarıyor. İnsanlar artık bunlara sessiz kalmayacaktır. Mahalle Meclisleri var. Eskisi gibi işkence gördüğü için bir yere başvurmaktan ziyade direnecektir. AİHM hukuki anlamda başvuru mekanizması olmaktan, yararlı bir başvuru mekanizması olmaktan çıkmıştır. Çünkü başvuruları Türkiye mahkemelerine, Anayasa Mahkemesine gönderiyor. Oysa bugün durum bellidir; siyasi tutsakların 160'dan fazlası ölümle burun burunadır. Bunlar serbest bırakılmıyor. İnsanlar çocukları cezaevine düştüğünde, sağ mı ölü mü çıkıp çıkmayacaklarını bilmiyorlar ve dolayısıyla çocuğunu devlete teslim etmeme yönünde irade gelişmiş oluyor. Böyle bir direniş sergilenecektir. Bazı evler var ki, evde çocuk kalmamış; devlet hepsini almış. Bahsettiğim tepkiler büyük kitleye yayılarak, örgütsel halk tepkileri genişleyerek siyasi soykırım operasyonlarının önüne geçebiliriz."
'DEVLET DOLAYLI OLARAK SİLAHLANMA ÇAĞRISI YAPIYOR!'
Demokratik eylemlerin engellenmesini eleştiren ve AKP hükümetinin, yürüttüğü baskı politikalarıyla halkı 'silahlanmaya' sürüklediğine vurgu yapan Çallı, şöyle konuştu:
"2 sene önce bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir karar verdi; Kılıç Eren kararı. Ağrı'nın Patnos ilçesinde iki genç 'Biji Serok Apo' diye slogan ve Türkiye bu kişileri yargılıyor. AİHM de Türkiye'yi mahkum etti; şiddete başvurmadığı sürece bunların ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirterek. PKK bayrağı asmak, Sayın Öcalan'ın posterini açmak suç olmaktan çıkmalı. Hala bu yönde uygulamalar var. Sokağa çıkmak istiyorsunuz, anadilde eğitim istiyorsunuz, hasta tutsaklar için özgürlük istiyorsunuz ama buna karşı saldırı oluyor. Sonra havai fişek atıyor, molotofkokteyli atıyorsunuz, buna karşı da gerçek mermi kullanmak yasal hale geliyor. Bu şartlarda siz halktan kendini nasıl ifade etmesini bekleyeceksiniz? Kendini sözlü olarak ifade etmesini engelliyorsunuz, buna karşı tepkiye de öldürmeyi meşru hale getirerek yaklaşıyorsunuz. İnsanlara dolaylı yoldan 'siz de silahlanın' demiş oluyorlar. Meşru talepleri, ifade etme yöntemlerini illegal kılıp öldürmeyi gündeme getirirseniz, kendilerini her yolla savunmaktan başka çareleri kalmaz. Suriye'de yaşanan bu değil miydi? Arap Baharı'ndan sonra, galiba Qamişlo'daydı, birkaç genç Esad'ı protesto ettikleri için öldürüldü. Daha sonra varan nokta Rojava Devrimidir. Bazen bir devrimin nereden doğacağı belli olmaz."
'HALKIN HUKUKU OLUŞUYOR'
Çallı, halkın devlet hukukuyla ilişkisinin baskı politikalarından ibaret olduğunu ifade ederken, alternatif hukuku işler kılmanın önemine değindi: "Devletin hukuku; Kürt halkının, ezilenlerin, işçilerin demokratik haklarını, ifade özgürlüklerini ve bu kapsamdaki haklarını kullanmalarına dönük baskıyı ifade ediyor. Halk, bu hukuku kendisini ifade ederken yine kendisine yönelen bir güç olarak görüyor; gözaltı, tutuklama, işkence ve cezaevindeki işleyiş olarak ele alıyor. Halkın hukuku ise yaşamın ta kendisi. Bir borç-alacak ilişkisinden tutalım da aile mevzusuna, boşanmaya, herhangi bir kavgaya kadar... Halkın tüm yaşamını ilgilendiren alanı kapsıyor, halkın hukuku. 'Kamu hukuku' ve 'özel hukuk' denir ya; biz de 'devlet hukuku' ve 'halk hukuku' diye ayırabiliriz. Devlet vergi vermezsen icraya gider. İnsanlar örgütlendikçe, komünlerini kurdukça devletin o işlemeyen, pasifleşmiş kurumları karşısında kendi hukuklarını oluşturuyor; yine kendi kültürel, dinsel, ideolojilerinden beslenerek ve yüz yıllık çözüm anlayışlarıyla."
'TÜRKİYE UCM'DE YARGILANABİLİR'
DBP Van İl Eş Başkanı, Av. Miraz Çallı, Türkiye'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) yargılanması gerektiğine dikkat çekerken, bu konuda bir kulisin de olduğunu belirtti. Türkiye için 'uluslararası alanda çıplak hale gelmiştir' diyen Çallı, Türk devletinin DAİŞ ve çeşitli terör örgütleriyle ilişkilerinin uluslararası alanda ciddiye alındığını belirtti. Türkiye'nin barışa ve insanlığa karşı suç işlediğini ve bu nedenle UCM'de yargılanması gerektiğini kaydeden Çallı, Türkiye'nin UCM Sözleşmesi'ni imzalamamasının buna engel teşkil ettiğini söylerken, ekledi: "Savcının kendi başına soruşturma açabilmesi için ya Türkiye'nin ya da işlenen suçun, sözleşmeye taraf olan ülkeye karşı işlenmesi gerekiyor. Suriye ve Irak da sözleşmeye taraf olmadığı için böyle bir yol yok. Ama Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin UCM Savcısına Türkiye'nin yargılanması isteğini iletmesi bu engeli kaldırıyor. Uluslararası alanda böyle bir konunun konuşulduğuna dair bilgi aldık ama şimdilik bu yönde bir gelişme yok. Türkiye, ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'ne böyle bir talebi götüreceğini düşünmüş ve bu yüzden politikasını da değiştirmiş olabilir."