Cafer Şervan: İşçiler ve emekçiler için şimdi özgürlük zamanı

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cafer Şervan: Kapitalist modernitenin egemenliğine karşı ilkin sömürge sürecine tabi kılınmak istenen halklar ve topluluklar direndiler.

“1 Mayıs eylemleri adeta tüm direnişlerin zirvesi temelinde sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Yıllardır özgürlük ve emek mücadelesi veren tüm güçler, faşist sömürgeci AKP-MHP iktidarının faşist bir rejim olduğunu fark edilmiş olması önemlidir. Ezilenler, işçiler ve emekçiler için şimdi özgürlük zamanı” dedi. 

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cafer Şervan, “1 Mayıs eylemleri adeta tüm direnişlerin zirvesi temelinde sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Yıllardır özgürlük ve emek mücadelesi veren tüm güçler, faşist sömürgeci AKP-MHP iktidarının faşist bir rejim olduğunu fark edilmiş olması önemlidir. Ezilenler, işçiler ve emekçiler için şimdi özgürlük zamanı” dedi. 

Kürdistan ve Türkiye’de faşist Türk devletinin yasaklamalarına rağmen binlerce kişi 1 Mayıs İşçi Bayramı'nda alanları doldurdu. Baskıların sonuç vermediği 1 Mayıs’ı değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cafer Şervan ajansımızın sorularını yanıtladı. 

İşçi ve emekçiler için 1 Mayıs nasıl bir anlam ifade etmektedir? 

“Son süreçle beraber sınıf, işçi ve emekçilerin çalışma koşulları, sorunları ağırlaşarak devam etmektedir. Sömürü ve yoksulluk da artarak devam etmektedir. Kapitalist modernitenin daha fazla kâr etme ve toplumun tümü üzerinde etkili altına olma arzusu tüm hızıyla sürmektedir. Kapitalist hegemonik güçler salt emekçi ve işçi sınıfı üzerinde baskı ve sömürüyle yetinmemekte, adeta toplumun tüm kılcal damarlarına girerek hakimiyetini yaygınlaştırmak istemektedir. Bu şartlar altında işçi ve emekçiler 1 Mayıs direniş gününe hazırlandılar. Tarih boyunca toplumun üzerinde her türlü baskı ve sömürü sistemini gerçekleştiren devlet ve iktidar sistemini tam çözmeden, işçiler ve emekçilerin hak ettikleri yaşamın kazanılması zordur. Bu açıdan Önder Apo’nun savunmalarında yoğunca işlediği konulardan biri de devlet ve iktidar olguları olmuş, doğru kavramlarla açıklayarak tüm ezilenler için yeni çözüm yolları ve direniş odakları sağlamıştır. Geçmiş dönemlerde yaşanan yetersizleri de doğru temelde ele alarak yeni çıkışların zorunluluğu ve değişik mücadele alanlarının geliştirilmesini direniş içinde olan toplumlara sunmaktadır. Bu açıdan yeni değişimlerin yaşandığı bir dönemden geçmekteyiz. 

İKTİDARLAR TOPLUMUN KENDİSİYMİŞ GİBİ BÜYÜK BİR SAPTIRMAYI YANSITIRLAR

Önder Apo toplumsal ve sınıfsal sorunların çözüm kaynağı olarak kapitalist modernitenin alternatifi olan Demokratik Uygarlık sistemini sunmaktadır. Demokratik uygarlığı, devletli uygarlık ve iktidardan ayrı olarak, toplumsal sorunları çözmeyi içeren bir sistem olarak görmeliyiz. Devletleşme ve iktidarlardan önceki toplumsal formların, daha sonra devlet dışında kalmış yapıların mücadelelerini yansıtır. Tarihsel süreç içinde iktidarlar ve devletler adeta toplumun kendisiymiş gibi büyük bir saptırmayı yapmışlardır. Devlet dışında bir yapılanmanın ve mücadelenin olmayacağını belirterek büyük bir ideolojik mücadele verilmiştir. Toplumun ve sınıfların devletten farklı oluşumlar olduğunu ve iktidar olguları ile büyük çelişki-çatışma içinde olduklarını söylemek, iktidar sahiplerinin en çok tepkilerini çeken yaklaşım olmaktadır. Devletin tümden dar bir çıkar tekeli ve güç olduğunu belirtmek ve bu temelde işçi ve emekçilerin direnişlerinin gelişmesi gerektiğini belirtmek gerekir. 

Tarih boyunca toplum ilkel komünal dönemden sonra oldukça değişiklik göstererek farklılaşmış ve ortak hareket edilmesi gereken birçok yeni durum ortaya çıkmıştır. Devlet ve iktidar odakları bu sistemle kendilerine bir meşruiyet kazandırırken, demokratik güçler de bu çalışmanın bizzat toplum tarafından gerçekleşmesini istemektedir. Büyük çatışma süreçleri de burada başlamaktadır. Bu durum günümüze kadar değişik yöntemlerle süregelmiş ve önemli gelişmeleri de beraberinde getirebilmiştir. Devlet odaklı uygarlık ile demokratik uygarlık arasındaki temel ayrılık yönleri de burada karşımıza çıkmaktadır. Tüm yönleriyle bunun nasıl yürütüldüğünü ve nelerin yapılması gerektiğini Önder Apo çok kapsamlı çözümlemelerle savunmalarında göstermektedir. Tarihsel süreçleri bilimsel bakış açısıyla değerlendirerek toplumsal sorunlara köklü çözüm alternatifleri sunmaktadır. Kürdistan ve Türkiye işçi ve emekçi mücadelesinin çıkış yapması ve her alanda başarı kazanmaları için güçlü zemin örnekleri sunmaktadır. Toplumların mücadelesinde bu olguların yaşamsal bir değeri ve önemi vardır. Toplumlar ve sınıflar kendilerine ilişkin bütün işlerde irade ve eylem faktörü oldukları zaman demokratik bir ortamda yaşadıklarından bahsetmek gerekir. Başkaları tarafından yönetilen topluluklar ve sınıflar özgür, eşit olamazlar, aynı zamanda bilinç ve yeteneklerini de geliştiremezler. Kendini yönetemeyen ve eyleme geçemeyen hiçbir topluluk ve birey istediği bilinci kazanamaz, yetenek sahibi olamaz, özgür ve eşit olamaz. Bu yönlü sistem farklılıkları toplumlarda önemli değişiklere yol açmakta ve gelişmeler sağlamaktadır. Toplumlara ve emekçi kesimlere ilişkin belirtilmesi gereken en temel yaklaşım bir anlamda sürekli esas alınacak olan klan yaşamının ve neolitik devrimin komünal düzenidir. Demokratik düzeninin ilk halini bu komünal düzende görmek mümkündür. İktidar ve tekel sahipleri her seferinde devleti nasıl kök olarak ele alıyorsa, demokratik uygarlığın çekirdek yapısı da ilkel komünal düzen olmaktadır. İşçi ve emekçi kesimler de 1 Mayıs günlerini direniş günlerine ve kazanımlarına dönüştürmek istiyorlarsa böylesine bir zihniyet değişimini esas almaları gerekir. Mücadelelerini temel örgütleme sistemine dönüştürmeleri gerekir. 1 Mayıslar bu yönüyle anlam bulur ve büyük bir moralle yaşatılırlar. Böylesine tarihsel süreçler analiz edilirse demokratik zeminin ne kadar güçlü ve sorunları yerinde çözümleyen bir güç olduğu anlaşılmış olur. İktidar ve tekel sahipleri hep devletin varlığından ve gücünden bahsederler, bunu sürekli yüceltmeyi bir görev olarak önlerine koyarlar. En güçlü dönemlerini yaşayan toplumların milyonlarca yıllık komünal düzenlerinden ve toplumun işlerini nasıl çözdüklerinden bahsetmezler, yazılı tarihlerinde bunlara yer vermezler. Tam tersine gerçek tarihin bu olması gerekir. En geniş topluluk ve en uzun yıllara dayanmıştır. Gerçek ve esas alınması gereken toplum bu olması gerekirken, büyük yalanlarla toplumu kandırmaya çalışmaktadırlar. Bunun yanında devlet ve iktidar güçleri çok sonraları gelmiş bulunmaktadır. 

Devlet aygıtları olmadan da toplum kendisini sürdürebilir ve yaşatabilir. Bunun için tarih boyunca mücadeleleri kanla bastırılmıştır. Klasik tarih anlayışı ve devletli toplum baskı dilini kullanarak yalana başvurmaktadır. Toplumların bir kaderiymiş gibi zulüm, baskı ve köleliği meşrulaştırarak sunmaya çalışmaktadırlar. Toplumun ve tüm emekçilerin özgürlükleri zincire vurulmuş ve tutsak edilmiştir. Tarihsel süreç içinde toplumlara karşı atom bombası kullanan, çevreyi yaşanmaz hale getiren bir güç olduğu bilinciyle, güçlü devrimsel çıkışlara vesile olacak olgular olmaktadır. İlginç olan, iktidarcı tekelci güç odaklarının katlanarak büyümesi, bunun karşısında demokratik uygarlığın zayıf kalması durumudur. En temel çelişki ve açmaz da bu olmaktadır. Bu durumu normal görmemek kadar, toplumların öz dinamiklerine kavuşturulması en doğal hakları olmaktadır. Tüm moral değerlerine kavuşmuş ve büyük bir tutkuyla yaşama sarılan toplumun kendisi demokratik uygarlık toplumu olmaktadır. Günümüz koşullarında 1 Mayıs gibi direnişlere bu pencereden bakılarak, direnişi toplumun tüm kesimlerine yaymak ve öncülük etmek önemli gelişmeleri de yaratabilecektir. Bunun koşullarını yaratma ve yaşatma her açıdan kaçınılmaz hale gelmiştir.

1 Mayıs alanlarda hangi ruhla, nasıl kutlanmıştır?

Kapitalist modernite ve iktidar sisteminde en fazla yoksullaşan ve ezilen kesim kadınlar olmaktadır. Bu yönüyle 8 Mart eylemleri çok güçlü geçmiş ve önemli gelişmeleri ortaya çıkarmıştır. 2020 yılında kadın öncülüğünde başlatılan eylemlerin gelişmesi iktidar güçlerini korkutmuş ve sarsmıştı. Bunu önlemek ve yeni sömürü imkanları yaratmak için Covid-19 hastalığını bahane ederek bu direnişi kırmak istediler. Her yıl olduğu gibi bu yıl da hareketimizin başlattığı ‘’Özgürlük Zamanı’’ hamlesiyle Newroz eylemleri adeta bir referandum coşkusuyla kutlanarak, büyük gelişmeler ortaya çıkarmıştır. Milyonların katılışı ile bir kez daha Newroz halkına yakışır biçimde büyük bir direniş sergilenerek sömürgeci faşist iktidara sahada en güçlü cevap verilmiştir. Tabi bunun öncesinde faşist sömürgeci AKP-MHP iktidarının Garê’de yaşadığı hezimet Newroz kutlamalarına damgasını vurmuş ve adeta halk bir kez daha Önder Apo ve Özgürlük Hareketiyle birlikte olduğunu kanıtlanmıştır. 

TÜRK DEVLETİ 8 MART VE NEWROZ EYLEMLERİYLE YIKIMIN EŞİĞİNE GETİRİLMİŞTİR

Gerilla sahalarında yaşanan görkemli direniş Türkiye devrimci, demokratik güçlerinin mücadelesi açısından da güven vermiş ve daha güçlü muhalefet yapma imkanları sağlamıştır. Garê direnişiyle darbelenen faşist iktidar güçleri, 8 Mart ve Newroz eylemleriyle yıkımın eşiğine getirilmiştir. Garê’ye yönelik harekât sadece Türkiye ve Irak’ta değil, Ortadoğu’da tüm dengeleri yeniden ele alacak bir harekât olarak düşünülmüştür. Gerillaya ciddi bir darbe vurulmuş olsaydı AKP-MHP faşist iktidarının sadece Başur üzerinde etkisi artmayacak, Irak savaş gündemini de elinde tutmak isteyecekti. Tayyip Erdoğan bunu her konuşmasında belirtiyordu. TC ordusunun tuttuğu yerlerden çekilmeyeceğini defalarca dile getirerek Irak üzerinde de çeşitli hesapları olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden Garê’de yaşananlar sadece faşist Türk ordusunun bozguna uğratılması olarak görülmemeli, Ortadoğu’daki tüm emekçi ve ezilenlerin savunması olarak ele alınmalıdır. Türkiye emekçi ve işçi kesimi bu direnişe bu yaklaşımla bakmalı ve hakkını vermelidir. Bu saldırı da gösteriyor ki Türk faşist iktidarı engellenemezse sadece Türkiye ve Kürdistan halklarını etkilemeyecek, Ortadoğu’da birçok devlet için tehlike oluşturacaktır. 

İşgalci faşist AKP-MHP hegemonyasında faşist sistem içinde olmayan tüm demokratik güçler başta Kürtler ve Araplar olmak üzere halklar, inançlar soykırım ve katliamdan geçilecektir. Başta Bakur Kürdistan’da olmak üzere Başur ve Rojava’da da her gün bunun provasını yapmaktadır. Böylesi bir durumda Ortadoğu’da demokratik ve özgürlük önünde engel teşkil eden soykırımcı faşist Türk devletine karşı halkların mücadelesi daha da örgütlü gelişecektir. Türkiye halkları ve devlet içindeki kimi Kemalist kesim de bu faşist sömürgeci rejimin Türkiye’yi sonu belli olmayan yıkımın eşiğine getirdiğini görmüş ve kısmi düzeyde tavır sahibi olmuşlardır. Yaşanan böylesi yoğun mücadele sonucunda Türkiye ve Ortadoğu’da Demokratik Ulus temelinde Kürt halkıyla ittifak oluşturma zeminini güçlendirecektir. Halklar arası dayanışma ve mücadeleyi yükseltme süreçlerinde Kürt halkı adeta bir köprü rolü oynayacaktır. 

Tüm gelişmeler de gösteriyor ki 1 Mayıs eylemleri adeta tüm direnişlerin zirvesi temelinde sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Yıllardır hak, özgürlük ve emek mücadeleleri veren tüm güçlerin faşist sömürgeci AKP-MHP iktidarının tüm demokratik kesimleri baskı altına alan faşist bir rejim olduğu herkes tarafından fark edilmiş olması önemlidir. İşçi ve emekçiler üzerinde sömürüyü arttırarak açlığa mahkûm etmiştir. Faşist sistemini kurumlaştırmak için uyum yasaları adı altında her gün yeni kararlar alarak adeta terör estirmektedir. Tüm imkanlarını seferber ederek Kürdistan’daki savaşa yatırmaktadır. Bu açıdan Türkiye’deki demokratik ve emekçi kesimlerin savaşa karşı çıkmaları önemli olacaktır. Ekonomideki kriz ve yoksulluğun temelinde savaş harcamaları vardır. En ufak bir demokratik hak arayışının bile şiddet yöntemleriyle bastırıldığı bir süreçten geçmekteyiz. Özellikle muhalefetin faşizm karşısında parçalı ve hesaplı duruşları, baskıcı politikalarının önüne geçilmesini durduramamıştır. 

Geçmiş dönemlerde gösterilen kimi seçim ittifakları ile faşizme karşı büyük kazanımlar elde edilmiş ve AKP-MHP faşist iktidarı adeta düşme noktasına gelmiş bulunmaktadır. Halen bu süreç değişik biçimlerde devam etmektedir. Bu açıdan direnişi tek merkezde örgütleyebilmek, toplumun yaşadığı tüm sorunlara demokratik modernite sistemi doğrultusunda çözüm arayışları gelişirse faşist iktidarın yıkılışını da ortaya çıkaracaktır. Özellikle ekonomide yaşanan krizin derinleşerek devam etmesi yoksul işçi, emekçi kesimi olumsuz etkilemektedir. Her gün yaşanan fiyat değişimi halkın alım gücünü düşürmüş, bu açıdan ciddi düzeyde sayılacak toplumda bir karşı çıkışın geliştiği de söylenebilir. Tüm tepki ve karşı çıkışların öncü güçler tarafından örgütlenmesi önemli olacaktır.

Türkiye’de işçi ve emekçiler nasıl bir durumdadır, büyük şirketlerle yapılan anlaşmalar işsizlik, açlık ve ölüm getiriyor bu duruma karşı işçi ve emekçiler ile tüm toplum nasıl bir mücadele içerisinde olmalıdır?

Kapitalist sistemin dayandığı tarihsel mirası görmek gerekiyor. Sermaye ve azami kâr düzeninin, belirtildiği gibi salt kapitalist modernitenin bir ürünü değil, aynı zamanda devlet ve iktidarlaşmanın bir ürünü olarak görülmesi gerekiyor. İlk başlarda tarımda gelişen artı-ürün sermaye oluşumunun maddi zeminini oluşturmuştur. İlk şekillenme ve örgütleme biçimi sınıflaşmayı geliştirerek ve sürekli tarzda çoğaltarak günümüze kadar sömürüyü geliştirmiştir. Tarihsel süreçle oluşan kentleşme, sınıflaşma devletin elde ettiği artı-ürünü yaratmıştır. Ticarette oluşturulan ve katlanarak bir sömürü haline gelen durumlar nasıl sermaye olarak tanımlanırsa, tarım ve sanayideki artı-ürün de sermaye olarak görülmelidir. Sermayenin en gelişmiş halini ticarette görmekteyiz. Ticaret özü itibarıyla ekonomi çalışması olmayıp, paradan para kazanmanın değişik bir versiyonu olarak görülmelidir. Sermaye artışında ve büyümesinde büyük ticaret tekelleri ve yeni sömürge alanlarının oluşumu önemli bir yer tutmaktadır. Avrupa’daki reform hareketlerini de belli oranda denetime almayı başarabilmiştir. Bununla beraber endüstrileşme sanayi devrimiyle birlikte sermayenin esas kâr sağlayan bir sektör haline gelmiştir. Sermaye pazarının Avrupa’nın kontrolüne geçmesi zirvesel bir süreç olarak görülmelidir. Sınıf savaşımı ve ulusal kurtuluş mücadelelerin gelişimi de bu döneme denk gelmiştir. Sistemin kimi esnek politikaları sonucu bu kesimler etkisizleştirilmiştir. 

20. yüzyılın ile finans çağına geçilmiş ve kapitalist modernitenin yapısal krizine dönüşmüştür. İç dinamiklerinden koparmış olan sermaye şimdi de sanal sistemler, kriptolu paralar üreterek kendini ayakta tutmaya çalışmaktadır. Böylesine kendi içinde birçok bunalımı yaşayan kapitalist modernite düzeninin tümden krizden kurtulması zordur. Suni ve yapay değişimlerle ömrünü uzatmak istemektedir. Bu açıdan Önder Apo’nun da belirttiği gibi kapitalizm çağı toplumsal kriz olarak günümüzde yansımasını bulmaktadır. Kapitalizm bir ekonomi sistemi olmayıp ekonominin can düşmanıdır. Toplumların çok kapsamlı bir proje sahibi olması nedeniyle kapitalist modernitenin özünde olan bencillik, çıkarcı ve daha çok savaşla egemenliğini kurma istemi her zaman krizle yaşamasına yol açmaktadır. Finans tekelci çağda en gerçek halini her gün yaşayarak toplumlar görmektedir ve buna karşı mücadele gelişmektedir. 

Sistemin sorunlar karşısında terör üretmesi, işsizliğin dev boyutlara varması, sanat ve sporun endüstrileşmesi, iktidarın önlenemez yayılması sistemin bitişini göstermektedir. Her şeyi sermaye düzeniyle açıklamaları bir başka açıdan krizi derinleştirmektedir. Buna karşı mücadelenin verilmesi ve yoksul-emekçi kesimlerin örgütlü mücadelesiyle krizden çıkışın yolları aranmaktadır. Türkiye’deki demokratik emekçi kesimlerin, sermayenin bu kadar toplumun başına çöreklenmesini ve ekonomiyi zapt etmesini, yaşadığı yoksulluğun, açlığın ve fakirleşmenin nedeni olarak görerek direnişi yükseltmesi gerekir. Toplumun tüm yaşam alanlarını dış sermaye güçlerine peşkeş çekerek büyük bir rant kaynağına dönüştürmektedir. Halkların belli düzeydeki protestoları dönemsel kalmakta, en fazla da ekoloji örgütlenmelerinin geliştirilmesi gerekir. 

Ekonomik kriz ve çöküşün temelinde siyasi iktidarın yönetememe durumunu emekçi ve işçilerin görmesi ve kendi örgütlenmelerini yaratması gerekiyor. Toplumdaki üretimi esas alan komünal ekonomi sisteminin tüm kesimlerce esas alınması ve geliştirilmesiyle sermaye düzenini değiştireceğini toplumun ve emekçilerin gündeme alması gerekir. Üretim hiçbir zaman kâra dayalı olarak yapılmamıştır, toplumun en temel günlük ihtiyaçlarına cevap temelinde yeniden düzenlenmesi gereken konuların başında gelmektedir. Ortaklaşmayı, paylaşımı esas alan ekonomi sistemlerinin örgütlenmesi sosyalizm mücadelesine ivme kazandıracaktır. Yine dıştan dayatmalarla gelişmelerin yaratılamayacağının bilinciyle, yerelde oluşturulan ve öz dinamikleri ile sınıf mücadelelerinin verilmesi önemli olacaktır. Üretimde işçi, emekçi ve toplumun kendisi önemli rol almaktadır, kapsamlı örgütlemeler ve zihniyet değişimlerini her alanda başarılı temelde yürütmek başarının teminatı olacaktır. Tüm emekçi toplum kesimleri üretenlerin kendisi olduklarının, yönetenlerin de kendisi olacağı bilinciyle mücadelelerini yükseltmeleri gerekir. 

Emekçi sendikaların sömürüye ve haksızlığa karşı verdikleri mücadeleler ne kadar sonuç alıcıdır? İşçi ve emekçiler çareyi nerede aramalıdır? 

Sendika mücadelesini doğru anlamak için öncelikle tarih içinde yaşanan mücadelelere bakmak gerekiyor. Kapitalist modernitenin egemenliğine karşı ilkin sömürge sürecine tabi kılınmak istenen halklar ve topluluklar direndiler. Amerika, Asya, Afrika alanlarında halkların direnişiyle devam eden başkaldırı, 20. yüzyılda ise ulusal kurtuluş mücadeleleriyle devam etti. Kimi yetersizlikleri olsa da önemli kazanımlar elde ettiler. Kapitalist sistemle işçileşme ve proleterleşme giderek güç kazanmaya başladı. Yaşanan krize çare arandı, fakat sistemle kopuşu sağlayamayan bu güçlerin mücadelesi zamanla liberalizmin yedeğine düşmekten kendini kurtaramadı. Sistemin diğer baskıcı sistemlerden farklı olmaması, maaşlı çağdaş kölelik sisteminin bir başka biçimde kapitalist düzende yeniden sürdürülmesi anlamına geliyordu. Kapitalizme karşı verilen tüm direnişler işçi haline gelmemek ve köle olmamak için verilmiştir. Tümden özgür kalmak ve başkalarına bağlı olmamak için isyanlar verilmiştir. Bu açıdan ücretli mahkûmiyete karşı gelmek en temel yaklaşım olmalıdır. 

Kapitalizmle iç içe yaşamaktan çok ondan kurtulmanın mücadelesi verilmelidir. Günümüzde oluşturulan sendikalar tamamen kapitalist sisteme nefes aldırmak içindir. Türkiye’de sarı sendikalar olarak örgütlenmiş olsa da sistemi hedeflemekten uzaktırlar. Bilimsel sosyalizmin kurucuları ile kapitalizme karşı ilk bilimsel ve sınıfsal mücadele örgütlemeleri kuruldu. Önemli başarılar elde etmese de ilk örgütlemeleriyle kapitalizmin korkulu rüyası haline geldiler. Büyük direniş kahramanları ortaya çıktı, ölümsüzleştiler. En geniş örgütlemesini Sovyetler Birliği’nde gerçekleştirerek halkların mücadelelerine umut oldular. Kapitalist moderniteyi tam çözememesi ve kopuşu yaşamaması sonucunda rolünü oynamamıştır. İktidar ve devlet sistemini kendi pratiklerinde çözememeleri, güç olmaya aşırı rol vermeleri de sistemin çöküşünde rolü oynamıştır. Anarşistler tarihsel süreç içinde kapitalizme karşı mücadelelerinde küçümsenmemesi gereken hareketler yaratmışlardır. Küresel sermayeye karşı demokratik modernitenin toplum ve emekçi kesimlerde güçlü örgütlemelerini yaratarak kapitalist sisteme alternatif oluşturabilirler.

Tüm bu örgütlemelerin temelinde birbirini yok etmeyen, uzlaşan mücadele yöntemlerini geliştirmek öncelikli olmalıdır. Öncelikli yaklaşım bu olmakla beraber aşırı baskıcı, faşist sistemlere karşı da gerekli direnişi sergilemek ve iktidardan düşürmeyi de hedeflemek gerekir. Temel şartlardan biri de toplum ve halkların kimliğinin tanınması olmalıdır. Kimi Avrupa devletlerinde daha esnek yaklaşımlar gösterilse de ortak yaşam koşulları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Türkiye gibi faşist rejimlerde baskı yöntemleri ön planda olmakta ve sömürgeci zihniyet anlayışıyla yaklaşılmaktadır.

Kapitalist Modernite sistemine alternatif Demokratik Modernite anlayışını yaratacak örgütlemeler, pratik çözümler yaratmak önemli olacaktır. Sendikalaşmayı bu temelde ele alarak yeniden örgütlemek ve halkların mücadelesine hizmet edecek düzeye getirmek gerekir. Demokratik, sosyalist mücadelelerde maddiyat ve “komutan para” anlayışının ön planda olmadığı bir sistemi yaratmak için örgütlenmeler yaratılmalıdır. Dayanışmacı, paylaşımcı ve topluluklar ekonomi sistemlerini her alanda örgütlemek, iktidarcı tekelci sistemin sonunu getirecektir. Türkiye’deki kayyum sistemi tümden faşist rejimin bir dayatması olmaktadır. Emekçi ve işçi kurumlarına da bu sistemi dayatarak teslim almak istemektedir. Son dönemde KHK ve Kod-29 gibi kararlarla örgütlenmelerin önü kesilmek istenmektedir. Buna karşı ortak mücadele sahalarında kitlesel temelde verilecek güçlü eylemler önemli olacaktır.

Sömürücü, işgalci talancı faşist TC’ye karşı mücadele nasıl örgütlenmelidir? İşçi ve emekçiler başta olmak üzere tüm toplumsal kesimler nasıl bir direnişi esas almalıdır?

Türkiye ve Bakur Kürdistan’da faşizmin tüm baskıcı yönleri uygulanmakta, sıkıyönetim, KHK ve olağanüstü koşullarla yönetilmektedir. En ufak demokratik hak mücadelesine karşı öldürme, tutuklama, işkence yöntemleri geliştirilmeye çalışıyor. Türk devletinin saldırıları sonucunda başta Kürt Özgürlük Hareketi olmak üzere tüm siyasi güçler Türk devletiyle artık diplomatik ilişkilerle sorunları çözmenin zeminin kalmadığını görmüş olmaktadırlar. Faşist sömürgeci Türk devlet zihniyetini değişime uğratmanın tek yolu direniş olmaktadır. Bundan dolayı Türk faşist rejime karşı her yerde, sadece direnilerek sonuç alınacağını herkes görmelidir. Eğer güçlü direnişler yaratılırsa Türkiye ve dış alanlarda dıştalanan bu faşist devlet ve politikaları kendisiyle beraber büyük yenilgiyi ortaya çıkaracaktır. Bu açıdan tam da yıkım eşiğinde olan iktidarı düşürme zamanı gelmiştir. 

Hareketimiz tarafından başlatılan ‘Dem Dema Azadiye’ hamlemiz bu yıl da büyük bir örgütlemeyi sağlayacak ve bu iktidara büyük darbeler indirecektir. İktidardan düşmemek için içeride ve dışarda bu kadar saldırgan olmakta, dışarıdan destek turlarına çıkmışlardır. Son dönemde bu zayıflık ve iktidarlarını kaybetme korkusu yaptığı açıklamalara yansıtmaktadır. HDP’ye en üst düzeyde saldırmaları da yaşadıkları yenilginin sonucu ve intikam alma içindir. Kapatmak için her türlü yasal kılıfı ve kendi kurumlarını bile hiçe sayarak faşist Bahçeli tarafından linç kampanyalarına dönüşmüştür. Tüm hesapları yaparak kapatma kararı verecekler. Dışarıdan gelecek tepkilere göre mahkemelere ayar veriliyor, günlük propaganda malzemesi haline getirilerek algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Tüm bunları yaparken adeta yalan ve yönlendirmelerle dünyaya farklı mesajlar vermeye çalışmaktadır. Baskı ve zor yöntemleriyle teslimiyet dayatılmaktadır. Bu konuda büyük kamuoyu yaratarak ve direnişi en temel yaklaşım olarak görerek bu faşist uygulamaların önüne geçilebilir. 

Sistemin en geri yönleriyle uzlaşarak veya sessiz kalınarak faşist iktidardan kurtulmak oldukça zordur. Bunun da her yönüyle doğru ele alınarak yapılması gerekir. Tüm saldırı ve baskılara rağmen AKP-MHP faşist iktidarı Kürtlerin nefretini kazanarak onları her alanda politikleştirmiştir. Tüm Kürtler faşist iktidardan bir şey çıkmayacağını ve bu iktidara karşı tek yolun mücadeleden geçtiğini bilince çıkarmışlardır. Kürt halkının Türkiye demokrasi güçleriyle antifaşist cephe oluşturarak hamle sürecine birlikte katılmalıdır. Türkiye toplumu ve emekçi kesimlerin ‘Özgürlük Zamanı’ hamlesine her alanda katılarak faşist iktidardan kurtulacağını görmelidir. Faşist sömürgeci AKP-MHP iktidarı demokratikleşme adına sahada hiçbir şey bırakmamıştır. En temel devlet kurumları olan meclis, adalet organları ve hukuk ortadan kalkmıştır, kurumlar işletilemez hale gelmiştir. Tüm bunların bilincinde olarak direniş mücadelesinin verilmesi gerekir. Yapılacak ortak eylemlerde halkın katılımını en üst seviyede yaratabilmek ve süreklileşen mücadele içinde olmak önem taşımaktadır. Kürdistan’daki savaşı takip ederek, savaş karşılığı temelinde örgütlemesini güçlendirmelidir. 

AKP-MHP faşist iktidarı gelmiş geçmiş tüm iktidarların toplamı olarak egemenliğini sürdürmektedir. Bu açıdan Kürtlerin ve Türkiye demokrasi güçlerinin ortak temelde ittifak yapması şarttır. Parçalı duruşlar tümden bu faşist rejime hizmet edeceğinden en geniş tabanlı demokrasi ittifakı ile hareket edilmesi kaçınılmaz olmuştur. Tüm demokratik güçlerin Kürt sorunun çözümüne odaklanmasını sağlamak önemli bir gelişme olacaktır. Bu faşist iktidar kendi inancıyla yaşayan, adaletli ve vicdanlı yaşayan Müslüman kesimlerine yönelik sahte yaklaşımları nedeniyle bu kesimleri de demokrasiye daha duyarlı hale getirmiştir. AKP ve Erdoğan kadar din istismarı yapan ve Müslüman değerlerle çelişen başka bir parti olmamıştır. Onun için devrimci demokratik güç ve emekçilerin demokratik İslam’ı esas almaları bu faşist iktidarın sonunu getirecektir. İslam’ın hak, adalet ve vicdan değerlerini demokrasi güçlerinin değerleri haline getirmek gerekir. Türkiye ve Kürdistan’da toplumcu demokratik İslam gerçekliği ile demokrasi güçleri birlikte hareket ederek faşist iktidarı yıkabilirler. Ayrıca cezaevlerinde çok güçlü temelde ‘Özgürlük Zamanı’ hamlesine açlık greviyle destek olmaları demokratik mücadeleye önemli düzeyde güç vermektedir. Kapitalist modernist ve soykırımcı sömürgeci faşist Türk devleti Covid-19’u halkların mücadelesini engellemek için kullanmaktadır. AKP-MHP iktidarının şantaj ve tehditleri eskisi gibi sonuç vermemekte, dışarıdan aldığı destek zayıflamıştır. Türkiye demokratik ve emekçi kesimleri bu politikaları da görerek örgütlemelerini genişletmeleri gerekir. Bu temelde bir kez daha tüm işçi, emekçi ve demokratik çevrelerin birleşmelerin tam zamanıdır diyoruz.”