Kürtçe Hamletin Yönetmeni Celil Toksöz, Kürt halkının varlık sorununu en iyi anlatan oyun olduðu için Hamleti tercih ettiðini söyledi. Bir Danimarkalı, bir Ýngiliz, bir Fransız oyuncu sahnede olmak ya da olmamak dediði zaman, bu kendi benliðiyle ilgilidir. Ama bunu bir Kürt söylediði zaman, artık bu halkıyla ilgili bir şeye dönüşür. Kürtlerin her anında, her adımında olmak ya da olmamak var dedi.
Tiyatro yazarı W. Shakespearein ünlü oyunu Hamlet, 400 yılı aşkın yıl sonra Kürtçe sergilendi. Dünya prömiyerini geçtiðimiz günlerde Hollandanın başkenti Amsterdamda yapan oyun halen Hollandanın diðer kentlerinde izleyiciyle buluşuyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu ve Hollanda RAST Tiyatrosunun ortaklaşa hazırladıðı oyun sadece klasik bir eserin Kürtçeye çevrilmesi olarak deðil, Kürt dili ve edebiyatının zenginliðini göstermesi açısından da Kürt tiyatrosunda yerini aldı.
Oyunun yönetmeni, RAST Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Celil Toksözle Kürt Hamleti, fikir aşamasından oyunun sahnelenmesine kadar yaşadıklarını ve Kürt tiyatrosunu konuştuk.
Neden Hamlet, Hamleti tercih etmenizin özel bir nedeni var mı? Dünya edebiyatının en büyük şairleri ve tiyatro yazarları arasında yer alan Shakespearein, dünya edebiyatına mal olmuş bir yazarın bu ünlü eserini, yasaklı bir dil olan Kürtçede ele almak uzun süredir kafamda bir düşünceydi. Hatta Mem û Zin, Memê Alan gibi büyük destanlarımız var; niye bunlar deðil de Hamlet, denilebilir. Bunlar yapılıyor ve biz kendi hikayelerimizi yasaklı bile olsa kendi dilimizde anlatıyoruz. Köylerde, daðlarda, şehirlerimizde anlatıyoruz. Peki acaba dünya edebiyatının ünlü oyunlarından biri Kürtçede nasıl yansıyacaktı, yapabilecek miydik, bu olabilir mi sorusu vardı. Bir de yıllar önce bir siyasetçi Kürtçeyle bir Hamlet oynanamaz demişti. O bende bir sızı yarattı. Her şeyi söyleyebilirsiniz yasaklayabilirsiniz, ama 3 kelimesi olan bir dilde bile Hamlet oynanır. Bu fikir filizlenmeye başladı içimde. Ama bunu Avrupada, Avrupalı oyuncularla yapmak istemedim. Kürtçe müzik katarsınız, oyuncular Hollandalı olur böyle yapmak istemedim, işin kaynaðına inilmesi gerektiðini düşündüm. Bu arada Diyarbakır Şehir Tiyatrosundan ortak bir oyun yapabilir miyiz teklifi geldi. Üçüncü ortak oyunumuz olacaktı. 2002de Ahmed Arif oyununu, ardından Dilek adlı operayı birlikte hazırladık. Hamleti ise, bütünüyle Kürtçe, Kürt dilini ve edebiyatını da ortaya koyacak bir eser olarak planladık. Ve ortak çalışmamıza başladık. Bir de 400 yıllık Türkiye-Hollanda ortaklıðı çalışması vardı. Programlarına baktık, yalnızca Ýstanbul var programlarında. Biz dedik ki, orada Kürtler de yaşıyor, niye Kürtler yok, niye Kürtlerle ilgili bir oyun yapmayalım? Kürtlere de yer verilmeli dedik. Hollanda sıcak baktı ama Türk lobisi hemen karşı çıktı. O sırada bir Ermeni Hollanda gazetelerinden birine bir yazı yazdı. 400 yıllık ortaklık Türklerle deðil Ermenilerle başladı. Amsterdamdaki Dam Meydanında bir Türkü anlatan resim var, o da Türk deðil Ermenidir dedi.
Evet 400 yıl deniyor ama Türkiye Cumhuriyetinin tarihi 85 yıl, daha da öncesine gidersek Osmanlı; birçok halktan oluşan bir imparatorluk... O noktada çok kurnaz davranıyorlar. Türkiye sınırlarını kastediyoruz diyorlar, Türkleri deðil. Bir de elitler. Yani Ýstanbula gidiyorlar, Ýstanbulda da Ýstiklal Caddesi, oranın dışına çıkmıyorlar. Yani ortada eşitsizlik vardı. Biz bu projeye halklar da dahil olsun istedik. Sıkıntı yaşadık tabii. Kürt Hamletin ne işi var projede diyorlardı. Hollanda Kültür Bakanlıðı projeye destek verdi. Kürt Hamlet en fazla merak edilen ilk 3-4 proje arasında yer aldı.
KÜRT DÝLÝ HAMLETE ÇOK ŞEY KATTI
Oyunu Kürtçeye uyarlarken nasıl sıkıntılar yaşadınız? Bir tiyatro oyununu, bir klasiði çevirmek öyle bir şey ki çok zor. Kawa Nemir çevirisini yaptı. Büyük bir ustalıkla metni çevirdi, ama bu kez yeni bir problem çıktı. Bülbül gibi Kürtçe konuştuðunu düşünen arkadaşlar bu edebi metni görünce zorlandılar. Her dilde günlük konuşma ayrı, ama böyle bir metnin dilini yakalamak ayrı bir şey.
Kawa Nemir iðneyle kuyu kazar gibi çevirdi oyunu. Onun Ýngiliz edebiyatındaki hakimiyeti olmasaydı metinleri kısaltamazdım. Çok önemli bölümleri çıkarırdım belki de, çünkü Kürtçeye hakim deðilim. Shakespearein diline çok yakın. Kürt dilinin edebiyatı çok güçlü. Kürtçede bir bardak su ver dediðinde canım ciðerim o nurlu ellerinle bir bardak su ver derler. Ya da su verdiðinde Flamancada teşekkür edilir. Ama Kürtçede bir de yanına, babanın ruhuna deðsin sözü eklenir. Günlük konuşması bile böyle. Karşıdakini yücelten bir dil.
Yani belki Hamlet Kürt diline katkıda bulundu, ama Kürt dili de Hamlete çok şey kattı
Kesinlikle
Kürt dili Hamlete çok şey kattı. Bakir bir dilimiz var bizim. Dünya edebiyatına yeni yeni kapılarını açıyor. Yeni yeni çeviriler yapılıyor. Dünya tarihine göre çok eski ama açılım anlamında bakir bir dilimiz var. Çok şey yapabiliriz bu dille. Çünkü daha yeni yeni dünya edebiyatı bu dille tanışıyor. Kitaplarımızla, oyunlarımızla, müziklerimizle tanışıyor. Onun için Kürtçe terimler, motifler Hamlete çok iyi oturdu.
Şöyle bir çarpışmayı da yaşadık. Bazı arkadaşlar dil çok aðır dediler. Oyunculardan bazıları ben bunu söylüyorum ama anlamıyorum dedi. Dili günlük konuşmaya getirelim dedik. Kawa Nemir itiraz etti buna. Bizim dilimiz bu; elit, ebedi bir dili nasıl basitleştiririz dedi. Belki izleyici birkaç cümleyi anlamayacak ama kendini yenileme ihtiyacı hissedecek.
Seyirciyi de zorluyorsunuz böylelikle. Evet aynen öyle. Halkın istediði sanat mı yoksa biraz daha üst halka yeni kapılar açacak, interaktif çalıştırabilecek soru sorduracak bir sanat mı? Ben zaman zaman dışında kalıyordum bu tartışmanın, ben de Kürtçe çok iyi bilmiyordum çünkü.
En zoru ise, oyunda yer alacak aktörleri seçmek oldu. Çoðunu tanıyordum hepsi tiyatroya oyunculuða yıllarını vermiş güçlü oyuncular; sen varsın, sen yoksun demek çok zor oldu.
KARPUZU ÇIKARIRSA OYUNUMU YAPMASIN!
Oyunda Danimarka Prensi Hamlet kadar, Avare oynayan bir Kürt Hamleti buldu izleyici. Neden çeviri deðil de Kürt Hamlet? Giriş gelişim sonuç gibi klasik bir tarzda yapmamalıyım dedim. Çünkü Kürtlerin dengbejlikten gelen geleneklerinde daldan dala atlama var, bir yerde Anka kuşundan gireriz diðer yandan yerin yedi kat dibine ineriz.
Bu klasik eserler öyle bir şeydir ki sen onu içine alıp yoðurmazsan sırıtır. Yıllar önce ben Nobel Ödüllü tiyatro yazarlarından Dario Fonun bir eserini yapmıştım. Oyunda karpuz kullandım. Ankarada sahnelerken bir izleyici dedi ki, Dario Fonun oyununda karpuz yoktu, niye karpuz kullandın? E, biz burada karpuz yiyoruz ne yapalım. Yok dedi özüne ters gelmiş. Sonra burada bir profesör vardı. Dario Foyu tanıyordu. Sıkıntımı onunla paylaştım. 2 ay sonra tekrar görüştük. Bu esnada Dario Fo ile görüşüyor ve ona anlatıyor. Dario Fo demiş ki, karpuzu çıkarırsa benim oyunumu yapmasın. Çünkü oyun girdiði yerin şeklini almalı, hani nasıl ki elbise giydiði insanın şeklini almazsa oturmaz. Bu da öyle.
HAMLETÝ KÜRTLEŞTÝRMESEYDÝK ELBÝSE BOL GELECEKTÝ
Eðer Hamleti Kürtleştirmeseydik bol gelecekti o kıyafet. Habire öykünecektik. Yıllar önce Türkler Eurovisiona Çetin Alple Opera adlı bir parçayla girdiler. Avrupalı olsun dediler ama sonuncu oldular. Bir tiyatro eseri niye klasik olur? Herkes onu ülkesine kendisine uyarladıðı, diline çevirdiði için. Çeviridir ama kodları farklıdır. Bir yerde elma vardır, ama biz nar kullanırız. Budur oyuna gücünü veren.
Onun için biz, kendi öykümüzden yola çıkarak bu işi yapmalıyız dedik. Dekorundan, kostümüne kadar. Tek korkum folklorik olmasıydı. Folklorik olmamalıydı. Çünkü folklor, var olan bir gerçeklik. Varolan bir gerçekliði, zaten varolan ritmiyle, elbisesiyle sahneye taşırsak sanatçılıðın katkısı olmuyor. Sanatçılık yaratıcılıktır. Sıfırdan bir şey alacaksın; eðeceksin bükeceksin heykel yapacaksın, daha önce o heykelden yapılmamış olacak. Ya da ressamsınız, o resim daha önce yapılmamış olacak. Fotoðrafçıysanız o kare daha önce yakalanmamış olacak. Onun için kostümlerde Kürt motifleri olsun ama biraz deðiştirelim diye düşündüm. Ya da dekor olarak arkaya evet sütun koyalım ama büyük olsun soyutlayalım dedim.
KÜRTLERÝN HER ADIMINDA OLMAK YA DA OLMAMAK VAR
Geriye bir tek dil kalıyordu, bir de Hamletin kişiliði. Bir Danimarkalı, bir Ýngiliz, bir Fransız oyuncu sahnede olmak ya da olmamak dediði zaman, bu kendi benliðiyle ilgilidir. Ama bunu bir Kürt olarak söylediði zaman bu halkıyla ilgili bir şeye dönüşür. Aniden bir problem çıkıyor ortaya; olmak ya da olmamak! Hiçbir Kürt, bunu o aktörün şahsına dönük söylediði bir şey olarak anlamaz. Anlayamaz çünkü Kürtlerin her anı olmak ya da olmamak. Bize dayatılanı kabul edersek belki ölmeyeceðiz. Ölmeyiz, çocuklarımız büyür, hır gür içinde yaşarız, problemimiz de ekonomik olur. Farketmez biz de varolan dili kullanırız; Böyle mi yapmalıyız? Yoksa ölüm de olsa ucunda dayatılanı kabul etmeyip, kendi dilimizi o dað dilini güncelleştirip, ama bu sefer birileri eksilir topraða mı girer? Kürtlerin yüzyıldır sorduðu; her aile, her kişi, her şehir her köyde sorduðu soru bu zaten. Her adımında olmak mı olmamak mı var. Bu halkın vereceði her karar olmak ya da olmamakla ilgili, onun varlıðıyla ilgili. Benim Amedde amcamın oðlunun verdiði bir karar burada beni etkiliyor. Onun için olmak benim için olmak anlamına geliyor. Kişiselleştiremiyoruz bunu. Yani olmak ya da olmamak deyince, halk olarak var olmak mı olmamak mı anlaşılıyor.
KÝMLÝÐÝMÝZLE YARALARIMIZ ÝÇÝÇE GEÇMÝŞ DURUMDA
Yani Kürtlerin varlık sorununu en iyi anlatabilecek oyun olduðunu mu düşündünüz? Evet bence öyle. Hamlet intikam diyor. Ýntikam almaya giderken bir vezir ölüyor. Biraz üçkaðıtçı bir vezir ama katil falan deðil. Sevgilisi ölüyor, annesi ölüyor, çok sevdiði suçsuz olan biri, sevdiði kızın abisi ölüyor ve kendisi de ölüyor. Bunu soruyorum kendime ya da izleyiciye, ölümler mi bizim varlıðımızı kabul ettirecek. Nereye kadar bu egemenlerin şiddeti? Bizi ancak ölü olarak mı kabul edecekler? Bir Kürt öldürüldüðü zaman Kürt oluyor. Bir Kürt öldü diyorlar. Olmak, olabilmek için çok taviz istiyorlar, kimliðimizi istiyorlar. Hicri Ýzgörenin bir dizesi var oyunumda kullanmıştım; her köşe başında kimliðimi soruyorlar, açıp yaralarımı gösteriyorum diyor. Yani kimlikle yaralarımız iç içe geçmiş durumda. Onun için Kürt Hamlet olmak ya da olmamak dediði zaman kimlik, varlık sorunudur bu. Ama bir adım öteye gitmiyorum. Sosyolog deðilim, araştırmacı, politikacı deðilim. Politikacı arkadaşlarımız bunu çok güzel açıklıyorlar. Benimki orada durdurmak, soru sormak, kışkırtmak biraz. Yani bir şeye çözüm bulamam elimde bir reçete de yok, çözüm olarak bir oyun çok basit kaçar. Ancak soru sormak, kışkırtmak; yanıt vermek deðil de soru sordurtmak istiyorum bu oyunda. Olmak ya da olmamak bu nedenle benim için çıkış noktasıydı.
BÝ SIKINTI YOK MAMOSTE!
Fiziki koşullar itibariyle nasıl zorluklar yaşadınız. Yapamayız dediðiniz anlar oldu mu, sizin cesaretinizi kıran şeyler? Az önce anlattıklarımı güzellik olarak kabul ettim. Bir de bürokratik sorunlar vardı. 24 pasaportu Hollanda Konsolosluðuna götürdük. Masaya koyduk. Kadın beni arıyor, gidemeyeceksiniz 2. Sayfadaki imza eksik diyor. Biz aynı formları 2 gün içinde 2 defa uçaklarla gönderdik getirttik. Ne yapabiliriz diye düşünürken yanımda biri ben gideyim bir kahveye oturayım imzaları taklit edeyim diyor. Ya olur mu öyle şey! Kızıyorum, başkasına anlatıyorum; o da Amed aðzıyla diyor ki; yapsın abe, wallah eynısını yapar!
Neyse formülleri uçaklarla gönderdik getirttik. Bazen niye yaptım deðil ama herhalde devam edemeyeceðim dedim. 26 yıldır tiyatro yapıyorum. Buradaki anlayışla oradaki anlayış çarpıştı zaman zaman. (gülerek) Hallederim Mamoste, o konuda bi sıkıntı yok mamoste cevabı gibi mesela. Arkadaşlar bir helikopter sahneye inmesi gerekiyor desem cevap yine: Hallederiz hocam, o konuda bi sıkıntı yok! Olmayınca da, niye olmadı diyorum, e o qader olacak hocam!
Bütün bunların hepsi gülmeyle, fıkrayla şehir tiyatrosundaki arkadaşlarla, oyuncu ekibinin bir kere oyuna güvenle kalbiyle sarılmasıyla çıktı ortaya. Sıkıntılar oldu, ama her provada olabilecek sıkıntılar. Bunların ikisini anlatayım: Bakıyorum Hamleti oynayan arkadaş havasında deðil, ama aynı cevabı veriyor: Bi sıkıntı yok hocam! Birkaç saat sonra öðreniyorum ki bir mektup almış savcılıktan. Üç gün içinde gelmezsen tutuklanacaksın diye. Sonra gitti başka bir şeymiş meðer atlatıldı. Aynı zamanda dengbeji oynayan Vural arkadaş sıkıntılı, bir gece önce amcası tutuklanmış. Yine aynı cevap: Yok hocam bi sıkıntı yok! Bu Ameddeki kırıðın içine atması vardır ya; davasını seviyor, çaktırmıyor. Ýşte o hesap hocalarına çaktırmıyorlar.
PROVA SAATLERÝNÝ BÖLEN 40 SANÝYELÝK ÖLÜM SESÝ: SAVAŞ UÇAKLARI
Bir de prova saatlerimiz belliydi. Aynı saatlerde Diyarbakırdan havalanan savaş uçakları, jetler nedeniyle duruyorduk. Kırk saniye ama çok uzun bir süre. Acı olan, senin üzerinden geçen o jetlerin bir yerleri bombaladıðını ertesi gün gazetelerden okuyorsun. Büyük bir övgüyle anlatıyorlar bunu. Çok acı bir şey. Anlayamıyorsun, o metal gidip bombalıyor ve sen ertesi gün bunu okuyorsun. Bir insanın kaldıramayacaðı, kanıksanamayacak bir şey bu.
Peki bu kanıksanamayacak olan şeyleri burada Hollandalı tiyatrocularla hiç konuşuyor musunuz? Ya da Hollandalı tiyatrocuların duruşu nasıl, sisteme ayak uydurma mı yoksa muhalif bir duruş mu var? Evet tabii. Ben orda yaşananları anlattıðımda bizim de o sıcaklıðı yaşamamız lazım diyorlar. Oysa bizim orda yaşadıðımız sıcaklık deðil korkuydu. Böyle bir ortamın nasıl olacaðını tasavvur edemedikleri için hayretle karşılıyorlar. Tiyatrocular burada da günlük yaşama müdahale ediyorlar. Mesela islamifobi gibi bir gündem atıldı ortaya. Tiyatrocular onu yoðun işledi. Bir tiyatrocu Kürtleri anlatmıştı. Bir geminin içinde anlatmıştı Kürtleri. Ama bizim Kürtler olarak kendimizi daha fazla anlatmaya ihtiyacımız var. Daha güçlü bir Kürt lobisine ihtiyacımız var. Bir stadyuma 40 bin kişiyi yıðabiliyoruz, derneklerimiz güçlü ama bunun dışında dışarıya dönük çalışmamız az. Yabancılar biraz da Kürtlerin hikayesini Kürtlerin anlatmasını bekliyorlar.
SORU SORDURMAYI KIŞKIRTMAYI ESAS ALIYORUM
Buradan RAST tiyatrosuna gelirsek, RAST nasıl bir kimliðe sahip oyuncu profili nasıl? RAST tiyatrosunun iki sanat yönetmeni var: Celil Toksöz, Şaban Ol, Gert de Boer Üçlü bir yapıyla kurduk.Yapımız gereði Hollandalı bir tiyatro grubuyuz. Oyuncularımız arasında Kürt, Türk, Ermeni var. Hollandalı, sürinamlı var, Japon kostümcümüz var. Tamamen multi kültürel, internasyonal bir yapımız var. Ulusal kimliðimiz deðil; kışkırtıcı, karşı duran kimliðimiz öne çıkıyor. Örneðin Şaban Ol Madımak katliamını yaptı. Öyle bir çıkışımız var. Çok çeşitli ülkelerde çalışıyoruz. Diyarbakırda projemiz var, Ýstanbulda Ankarada çalışmamız var. Belçika, Ýsveçle çalışmamız var, Almanyayla olacak. Kısacası Hollandanın uluslararası proje yapan tiyatro grubu olduk. Kendi repertuarını belirleyen, bazen kendi metinlerini yazan bir tiyatro grubu.
Ama tabii seçtiðimiz oyunlara da bakarsanız örneðin Ahmed Arifi yaptım. Dilek, kadın cinayetlerini işliyordu. O an için tiyatroyu düşünüyorum, ama soru sordurmayı esas alıyorum.
Yunan tragedyalarını yaptım örneðin. Sophoklesin Antigone oyununda iki kardeş çarpışır; biri krallara layık bir şekilde defnedilir diðerine de sen vatan hainisin, leşlere yem olacaksın denir. Bunu der demez kimlik sorunu tekrar ortaya çıkar. Kızkardeşi, Antigone gelir kardeşinin üstünü örter leşlere yem olmasın diye. Kral bu kez Antigoneyi ölüme mahkum eder. O da bir çeşit Hamlet. Özür dile seni kurtaracaðım der. Geri adım atmaz, yaptıðın yanlış özür dilemem cevabını verir.
ANADÝLDE SAVUNMA ANTÝGONENÝN 2000 YIL ÖNCEKÝ HÝKAYESÝNE BENZÝYOR
Buradan anadilde savunmaya geliyorum. Türk mahkemeleri diyor ki, Türkçe ben bu olayda yoktum de serbest kalacaksın. Bunun karşılıðında Ez tirki nizanim diye cevap veriliyor. Şimdi buna inatçılık mı ne demek gerekir, Antigone bunu 2000 yıl önce yapmış. Demek ki bunun onur ve gururla ilgisi var. Yani ben Türkçe o sözü söyleyip serbest kalsam, eve gidene kadar 40 defa kendimden nefret ederim. Antigoneyi öyle bir oyun yaptım. Seçtiðimiz oyunların çizgisine baktıðımızda bir karşı duruş oyunları, red oyunları, kışkırtıcı oyunlar kimlik arayışları oyunları oluyor.Yani biz bir Kürt tiyatrosu olarak çıkmıyoruz.Öyle bir terim var mı o da tartışılıyor
Nasıl Kürt tiyatrosu terimi yanlış mı? Siz nasıl deðerlendiriyorsunuz Kürt tiyatrosunu Kürdistana da gidip geliyorsunuz
Bir tartışma var bununla ilgili. Terim olarak Kürtçe tiyatro diyenler var bazıları da Kürt tiyatrosu olarak adlandırıyor. Aslında böyle bir terim dışarıda da var. Alman tiyatrosu, Ýngiliz tiyatrosu gibi. Bundan kasıt, Ýngilizlerin yaptıðı tiyatro. O şekilde bakarsak Kürt tiyatrosundan konuşabiliriz. Ya da Kürtçe tiyatrodan konuşabiliriz. Dediðim gibi, bir bakir alandayız. Kürt tiyatrosu kendine özgü bir şekli varsa ona öyle ad koyabiliriz. Bakıyorum arkadaşlar provalarını diðer ülkelerdeki gibi yapıyorlar. Sadece dil farklı. Bence Kürt tiyatrosu terimi yanlış deðil. Ama Kürt tiyatrosu şudur şeklinde henüz parmak basamıyorum.
Hollandalı ben Hollanda tiyatrosu yapıyorum demiyor. Ya da bir Ýngiliz ben Ýngiliz tiyatrosu yapıyorum demiyor, ama bir deðerlendirme olduðunda Hollanda tiyatrosu, Ýngiliz tiyatrosu deniyor.
Şöyle bir fark yok mu, belki diðer ulusların dili yasaklanmamış, kurumsallaşmış, kurumları oturmuş. Varlıðı ve dili inkar edilen bir toplum olarak Kürt tiyatrosuna ihtiyaç yok mu? Hele hele anadilin gelişmesine katkıda bulunuyorsa
Orada size katılırım. Yani aidiyet anlamında, kimlik anlamında. Anadilini sevdirmek açısından da ona güç verir. Onu desteklememiz lazım.
Özellikle dil anlamında diðer uluslardan ayrılıyoruz bu noktada. Diðerlerinin dili yasaklanmamış, kurumlaşmış. Ama içinde bulunduðumuz bugünler itibariyle Kürt dili ve Kürt tiyatrosu olarak kullanırsak bu bize güç verir. Ona ihtiyacımız var. Hayat ihtiyaçtan doðar. Bizim de buna ihtiyacımız var.
Kürt tiyatrosu, Kürtçe tiyatro dediðimizde en ciddi ayakta duran kurum Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu. Ýşte bunun çoðalması lazım ki Kürt tiyatrosu kendisini yaratsın. Eşitleriyle rekabet edemez yoksa.
Kürt tiyatrosu Kürt kültürünü de yansıtmada rol oynamıyor mu? Tiyatrocunun amacı bulunduðu ulusun kültürünü yansıtma olmamalı. Sanat kültürden farklı olmalı diyorum ben. Kültür yalnızca sanatçılar tarafından yaratılmaz; bir nine, bir öðretmen, bir mimar, bir sosyolog tarafından yani herkes kültürün yaratıcısıdır. Kültür ve sanat diye ayrılıyor ya. Sanat kendi işini ifade edebilmeli. Kültürü asla inkar etmiyorum. Ama sanatçı yaratmalı. Önümüzde duran şu kilim bir kültürü yansıtır mesela. Ama sanatçı günlerce düşünmeli yaratmak için. Onun için Kürt tiyatrosunu aksesuarlara indirgememek lazım. Kürt tiyatrosu kendi tarzını yaratır ve Kürt dilini de merkeze alırsa bir ihtiyaca cevap verir.
Son olarak bir ayrıntı, oyundaki Pepuk fikri kime ait? Sanırım Rojda veya Gülsevenden çıktı. Kürtlerde ölüm, kötü haberi Pepuk verir. Pepuku koyalım dediler. Ve o çok güzel oturdu oyuna, Ýşte bundan bahsediyorum. Bu elbisenin dışında bir şey. Bunu estetik podyuma göndermek. 3 saat oyuna gerek yok, Pepuðu koy olay bitmiştir. Tabi Rojda, Ali ve Gülseveni unutmamak lazım. Onların zengin müzik tecrübeleri oyuna çok şey kattı. Rojda o tempo arasında oyuna önemli bir zaman ayırdı. Canla başla çalıştılar.