Cesaret ve mücadele faşizmi yıkar

Açıkça görülüyor ve anlaşılıyor ki, Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP ittifakının son saldırılarına ve oyunlarına karşı daha büyük bir cesaretle mücadele etmek gerekiyor.

”Kandil’e operasyon” söylemleri ardından 14 Haziran günü AKP milletvekili İbrahim Halil Yıldız çetesinin “AKP’ye oy vermeyeceğini” söyleyen Suruç esnafına silahlı saldırı yapması ve suçsuz insanları katletmesi ile 24 Haziran erken seçim süreci yeni bir biçim ve anlam kazandı. Eşzamanlı olarak Kocaeli ve Malatya’da da HDP’lilere yönelik benzer saldırıların olması söz konusu katliam olayını daha anlamlı hale getirdi. Tüm bunların, faşist reis Tayyip Erdoğan’ın TV ekranlarına yansıyan “HDP’lileri tanımıyor musunuz, o halde 24 Haziran’a kalmadan gereğini yapın” sözleri ve de talimatı ardından gelmesi, AKP çetelerinin HDP’lilere yönelik artan saldırılarını daha da anlamlı ve önemli kıldı.

Peki ne oluyor ve nereye gidiyoruz? Yoksa Tayyip Erdoğan kaybedeceğini anlayınca seçimleri engelleme ve iptal etme arayışına mı girdi? Ya da bu biçimde açık baskı, katliam ve hile ile mi kendisini yeniden cumhurbaşkanı ilan ettirmek istiyor? Franko’dan Saddam Hüseyin ve Kenan Evren’e kadar bildik faşist diktatörlerin yöntemlerine olduğu gibi başvurmaya mı çalışıyor? Çünkü Tayyip Erdoğan’ın basına yansıyan şu sözleri gayet net ve anlaşılırdır: “Sabah erkenden herkesten önce sandıkların başına gidin ve diğer partilerin temsilcileri gelmeden meseleyi halledin” diyor. Meselenin halledilmesi sandıktan Tayyip Erdoğan’ın çıkartılması oluyor. Daha oy kullanılmaya başlanmadan, Tayyip Erdoğan seçimi kazanmayı garantileyen bir hile yöntemini örgütlemiş görünüyor.

Bilindiği gibi, zaten faşist OHAL darbesi altında bir seçim süreci yaşanıyor. HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, ondan fazla milletvekili ve yüzlerce yöneticisi zindanda bulunuyor. Her gün farklı bir veya birkaç yerde operasyon yapılarak HDP için seçim çalışması yürüten onlarca insan tutuklanıyor. AKP-MHP faşist ittifakı her türlü hile yapabilecek şekilde seçim yasalarını değiştirmiş bulunuyor. Başta Genelkurmay Başkanı ve Yüksek Seçim Kurulu olmak üzere devletin tüm güçleri Tayyip Erdoğan ve AKP’nin kazanması amacıyla yoğun bir seçim çalışması yürütüyor.

Ancak bütün bunlar yetmemiş olacak ki, son zamanda bunlara yeni saldırı biçimleri de ekleniyor. Örneğin, YSK tarafından HDP’nin oy aldığı yüzlerce sandığın yeri değiştirildi ve söz konusu sandıklar HDP’lilerin gitmesinin zor olduğu yerlere alındı. Efrîn işgali yetmemiş olacak ki, oy artırabilmek için Kandil saldırısı ciddi bir biçimde gündeme getirildi. Hatta yoğun hava saldırıları yapıldı ve sanal bir kara saldırısı AKP basını tarafından yürütülür oldu. Tayyip Erdoğan miting meydanlarında tümüyle HDP ve Selahattin Demirtaş’ı hedef almaya başladı ve HDP’nin “Terör örgütü”, Selahattin Demirtaş’ın ise “Terörist başı” olduğunu ilan etti. Yandaşlarına “Hangi yöntemle olursa olsun, HDP’nin baraj altında bırakılması” direktifini verdi. Dahası YSK’ya Selahattin Demirtaş’ın adaylığının düşürülmesi gerektiğini emretti. Hızını alamayarak, “Selahattin Demirtaş’ın idam edilmesi gereken bir suçlu olduğunu” bile söyledi. Ve işte Suruç katliamı ile Kocaeli ve Malatya saldırıları tüm bu söz ve fiillerin arkasından geldi.

Peki tüm bu çılgın faşist saldırılar neyi gösteriyor ve hangi anlama geliyor? Çok açık ki, 24 Haziran’da Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP faşist ittifakının seçimi kazanamayacağını ve giderek kaybedeceğini gösteriyor. Yani Tayyip Erdoğan’ın birinci turda kazanamayacağı ve ikinci turda da kaybedeceği anlamına geliyor. Başta Tayyip Erdoğan’ın yaptırdıkları olmak üzere tüm anketler sonucun böyle olacağını açıkça ortaya koyuyor. İşte Tayyip Erdoğan’ı çıldırtan ve bu kadar saldırgan hale getiren şey bu oluyor.

Peki bu çılgınca söz ve davranışlarla Tayyip Erdoğan ne yapmak istiyor? Her şeyden önce, HDP’ye oy vereceklerin gözünü korkutarak ve oy verme işlemlerini zorlaştırarak sandığa gitmelerini ve oy vermelerini engellemeye çalışıyor. Böylece HDP’nin oylarını düşürüp baraj altında kalmasını sağlayarak, bu temelde seçimi kazanmak istiyor. İkinci olarak, şoven milliyetçi dalgayı yükselterek İyi Parti ve Saadet Partisi’ne kayan oyları geri almayı hedefliyor. Üçüncü olarak, oy kullanılan sandıkları bir tarafa atarak, önceden içi doldurularak hazırlanmış olan sandıkları piyasaya sürebilecek düzeyde hile yapmanın zeminini yaratmaya çalışıyor. İşte tüm bu yollarla, açık baskı, katliam ve hile ile kaybedeceği netleşmiş olan seçimi kazanmak istiyor. Peki tüm bunlara rağmen, kazanma olasılığı yükselmezse ne olur? O durumda belki de seçimi iptal etmek ister. Suruç saldırısı ve katliamı, bir yerde seçimi iptal ettirme zemininin de hazırlanmasını içeriyor.

O halde bütün bunlar karşısında HDP ne yapmalı? Tüm devrimci-demokratik güçler böyle bir durum karşısında nasıl davranmalı? Çok açık ki, tüm bunlar Tayyip Erdoğan ve AKP’nin güçlenmesi temelinde değil, tersine zayıflaması ve seçimi kaybetme durumuna gelmesi noktasında ortaya çıkıyor. Yani Tayyip Erdoğan ve AKP faşizmi çöküyor, artık Tayyip Erdoğan devri bitiyor. Her şeyden önce bu gerçeğin görülmesi ve bu temelde asla karamsarlığa ve yılgınlığa düşülmemesi gerekiyor.

İkinci olarak, faşizm koşullarında gündeme gelmiş olan seçimi faşizme karşı direnişin yöntemlerinden biri olarak ele almak ve diğer direniş yöntemleriyle her yerde ve sürekli birleştirebilmek gerekiyor ve önem taşıyor. Zaten söz konusu seçime baştan itibaren böyle yaklaşıldı ve bu yaklaşımın derinleştirilerek yürütülmesi gerekiyor. Bu bakımdan, seçimi tekil olarak ele alma ve AKP saldırıları karşısında umutsuz ve çaresiz kalma gibi durumlara asla düşülmemelidir. Olabildiği kadarıyla faşizme karşı seçim mücadelesi de sonuna kadar yürütülmelidir.

Üçüncü olarak, faşizmi ve faşizme karşı mücadeleyi doğru anlamak gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, faşizm topyekûn saldırıdır, bayağı bir demogoji ve sınırsız bir yalan ve hiledir, hiç bir ahlâkî kurala bağlı olmadığı için her türlü yöntemi kullanır. O halde faşizme karşı direnişin de topyekûn olması, büyük bir cesaret ve fedakârlıkla yürütülmesi, son derece yaratıcı ve etkili olması şarttır. Yani faşizm karşısındaki mücadelede fazla yöntem seçme şansı yoktur, her mevzi sonuna kadar kullanılır, herkes direnişe sevk edilir, tüm mücadele yöntemlerine başvurulur.

Açıkça görülüyor ve anlaşılıyor ki, Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP ittifakının son saldırılarına ve oyunlarına karşı daha büyük bir cesaretle mücadele etmek gerekiyor. Cesaret ve mücadelenin ancak faşizmi yıkacağı net bir biçimde görülüyor. Dikkat edelim, Erdoğan-Bahçeli faşizmi zaten yıkılmış durumdadır. Söz konusu çılgınca saldırı ve hileleri bu nedenle ve son bir çırpınış biçiminde gündeme getirmektedir. Bu temelde son bir hamle ile ve göz korkutarak sonuç almak istemektedir. Bu nedenle, Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP’nin alçakça faşist saldırıları karşısında asla korkmamak, ürkmemek, geri adım atmamak, tersine daha büyük bir cesaret ve örgütlülükle üzerine gitmek gerekir. Eğer böyle yapılırsa, o zaman 24 Haziran Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğünün ya sonu olacak, ya da sonun başlangıcı olacaktır. 24 Haziran’da Tayyip Erdoğan’ı başarısız kılan bir duruş, ardından yıkmayı da sağlayacaktır.

Bu nedenle, başta HDP’liler olmak üzere tüm devrimci-demokratik güçlere, tüm Kürtlere ve Alevilere, kadınlara ve gençlere, Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında yaşayan özgürlükçü ve yurtsever insanlarımıza çağrımızdır; Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünü yıkmak için çok önemli bir fırsat yakalanmıştır ve büyük bir cesaret ve yaratıcılıkla mücadele edilerek bu fırsat gerçeğe dönüştürülmelidir. 25 Haziran sabahı Türkiye’de demokrasi güneşinin doğuşu sağlanarak tüm dünya bununla aydınlatılmalıdır. Düşünelim bir kere, günümüzde bundan daha güzel ne olabilir!

 

Kaynak: Yeni Özgür Politika