Çözüm, demokratik siyasettir-Bese Hozat
Geçen hafta Rojhilat'ın Mahabad kentinde Tara Otel'de çalışan Ferînaz Xosrawanî adındaki bir Kürt kadını İran istihbarat üyelerinin saldırısına uğradı.
Geçen hafta Rojhilat'ın Mahabad kentinde Tara Otel'de çalışan Ferînaz Xosrawanî adındaki bir Kürt kadını İran istihbarat üyelerinin saldırısına uğradı.
Geçen hafta Rojhilat'ın Mahabad kentinde Tara Otel'de çalışan Ferînaz Xosrawanî adındaki bir Kürt kadını İran istihbarat üyelerinin saldırısına uğradı. İtlaat üyelerinin Ferînaz Xosrawanî'ye karşı geliştirdiği bu alçakça saldırı, Rojhilat'ta büyük bir halk direnişinin fitilini ateşledi. Ferînaz'ın saldırı karşısında takındığı onurlu tutum, bütün Rojhilat'ı ve Kürdistan'ı ayağa kaldırdı.
Son on altı yıl içerisinde Doğu Kürdistan'da iki büyük halk direnişi yaşandı. Bunlardan ilki 15 Şubat 1999 yılında uluslararası komployu protesto etmek amacıyla ayağa kalkan yüzbinlerin direnişiydi. Bu direnişte rejimin saldırıları sonucu onlarca insan yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı ve tutuklandı. Kürdistan tarihine kara gün olarak geçen 15 Şubat, Rojhilat tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Rejimin saldırıları sonucu kapsamı genişleyerek yayılan serhildanlar, Kürt kadını ve halkında özgürlük bilincini büyüttü, mücadele ruhunu geliştirdi ve örgütlenme ihtiyacını yakıcı bir biçimde hissettirdi. PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) bu ihtiyacın bir sonucu olarak kuruldu. Aynı dönemde PJAK örgütlenmesine paralel ve eş zamanlı Doğu Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi kuruluşunu ilan etti.
Rojhilat Kürdistan'ında kadın direnişçiliği çok köklü bir geçmişe sahiptir. Rojhilat Kürtlerinde yaşanan derin yurtseverlik bilinci kaynağını, doğal toplum kültürüne dayanan kadın direnişçiliğinden alıyor. Rojhilat'ta, uzun bir tarihsel geçmişi olsa da özellikle 2003 yılından bu yana direnişçi özden beslenerek büyüyen güçlü bir kadın özgürlük mücadelesi vardır. Rojhilat kadını 2014 yılına kadar bu mücadeleyi YJRK (Doğu Kürdistan Kadınlar Birliği) adıyla yürüttü. 2014 yılından itibaren KJAR adıyla yeniden yapılanmaya giderek özgürlük mücadelesini kadının konfederal sistem perspektifiyle daha üst bir noktaya taşıdı. 9 Mayıs 2009 yılında idam edilen Şirin Elemhuli ve onlarca şehit kadın şahsında toplumsal kimlik kazanan bu mücadele, Doğu Kürdistan ve İran kadınında güçlü bir özgürlük iradesi açığa çıkardı. Kadınları ve toplumu derinden etkileyen bu hareketin bugün, İran zindanlarında idam cezası alan Zeynep Celaliyan gibi çok sayıda kadın direnişçisi ve yüzlerce kadın gerillası Rojhilat dağlarında mücadele vermektedir.
Tesadüf müdür bilinmez ama Ferînaz olayı, Şirin Elemhuli'nin idamının yıldönümüne denk geliyor. İran rejimi, Şirin Elumhuli'nin idamıyla özgür kadın iradesini kırmayı, özgürlük mücadelesini ezmeyi amaçladı. Ferînaz'a yapılan saldırı da aynı amacı taşıyor. Ancak Kürdistan'ın dört bir yanına yayılan halk direnişi bu kirli hesapları ta ilk günden boşa çıkardı. İran AKP'nin yaptığı gibi baskı ve şiddet politikalarını yoğunlaştırarak ve olağanüstü hal ilan ederek Kürtleri sindiremez. Çözüm, direnişi kanla bastırmak değil, direnişçilerin taleplerini karşılamaktır. Demokratik siyasete şans tanımaktır, zemin açmaktır.
İran ile PJAK arasında Eylül 2011 yılından beridir bir ateşkes durumu yaşanıyor. Bunca zaman içinde siyasi bir diyalog ve müzakerenin gelişmemesi çok büyük bir yanlıştır. İran rejimi idam, tecavüz ve baskı politikalarıyla ülkeyi her geçen gün çok daha büyük bir kaosun içerisine sürüklüyor. İran bugüne kadar yüksek manevra kabiliyetiyle savaşı, Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da, Yemen'de yürüterek kendisinden uzak tutmayı başardı. Bu konuda gayet yetenekli olduğunu kabul etmek lazım. Rejim bu siyaset yeteneği sayesinde hem savaşı ülke dışında tutmayı başardı ve hem de bölgedeki hegemonyasını şii cepheyi örgütleyerek sağlamaya çalıştı. Şiilerin yaşadığı her ülkede -devletlerin içinde ve dışında- şiileri örgütleyerek onları etkili kılmanın mücadelesini verdi. Şii Arapları silahlandırdı, savaştırdı. Özellikle Suriye, Lübnan ve Türkiye'deki Hizbullah'a her türlü desteği sunarak Hizbullah'ın güçlenmesine katkı sağladı. İran'ın bu politikası belli bir dönem kendisine nefes aldırttı, fakat gelinen noktada bu politika da eskisi kadar başarılı sonuçlar vermiyor. İran'ın 'dışarda savaş' stratejisi ciddi bir gerileme sürecine girdi. İsrail'in hamlesi, Türkiye ile Suudi Arabistan, Katar ittifakı ve bu ülkelerin IŞİD, El Nusra üzerinden yeni Suriye ve bölge planları İran'ı daha fazla sıkıştıracaktır.
İran bütün bu süreç boyunca içerde toplum üzerinde baskıyı sınırsızca uygulamaktan çekinmedi. Bu baskı ve şiddet politikası Kürtler başta olmak üzere tüm İran toplumunu patlamaya hazır bir bomba haline getirdi. Şu anda gelişen halk direnişi bu baskı ve şiddet politikalarının bir sonucudur. Büyük bir toplumsal öfke patlamasıdır.
İran istese bu tehlikeli gidişatı hemen durdurabilir. Gerçekten İran, köklü bir tarihsel birikime sahip, siyaset tarzında akla ve realiteye önem veren, duruma ve koşullara göre esneme ve manevra yapma kabiliyeti yüksek bir ülkedir. Bu özelliği sayesinde aslında Türkiye'nin, yakın tarih itibariyle de AKP Hükümetinin pratiğinden kendisi açısından önemli dersler çıkarabilir. Her hükümet gibi AKP'nin inkar ve imha politikalarında ısrar etmesinin yol açtığı sonuçlarını çok iyi okuyarak, benzer yanlışı kendisi sürdürmeyebilir. Çok açık ki AKP'nin on üç yıllık siyaseti Türkiye'yi tamamen bir kaos içerisine, AKP'yi ise dağılma sürecine soktu.
HDP'nin toplum tarafından bu kadar güçlü benimsenmesi toplumun demokratik çözüme duyduğu bu ihtiyaçtan kaynaklıdır. Şu anda Türkiye'de demokratik çözüm iradesini temsil eden tek güç HDP'dir. Toplum bu gerçeği biliyor ve HDP'nin varlığından güç alıyor. Toplum HDP'siz bir meclisin diktatörün kukla meclisine dönüşeceğini çok iyi görüyor. Zaten AKP'nin büyük paniği de buradan ileri geliyor. Yalçın Akdoğan'ın "HDP baraj altında kalırsa süper olur" söylemi, esasta HDP'nin gücünden duyulan korkunun itirafıdır. Akdoğan HDP'nin zaferinin Erdoğan'ın diktatörlüğüne ve AKP'nin hegemonyasına son vereceğini bildiği için panik yaşıyor.
Aynı Akdoğan HDP'nin meclis dışı kalması durumunda Türkiye'nin süper bir kargaşa ve kaos içerisine gireceğinin de gayet iyi farkındadır. Farkındadır çünkü, bu senaryonun süpermeni ve beyin adamıdır. AKP, HDP'siz bir mecliste topyekün savaşı yürütme rahatlığını sağlayarak ortaya çıkacak kaostan ucuz bir biçimde yararlanma hesapları içerisindedir. Fakat HDP'nin yükselişi bu kirli hesapların hepsini bozuyor. Öfkeleri bunadır.
Nasıl ki Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi için HDP'nin TBMM'sinde yer alması vazgeçilmez bir ihtiyaç ve gereklilik ise, benzer bir durum İran açısından da geçerlidir. İran rejimi demokratik siyaset yapmanın koşullarını hazırlamadıkça ve demokratik siyasete alan açmadıkça kaostan ve çözülmekten asla kurtulamaz.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA