'Cumhurbaşkanı anayasayı ihlal ediyor'

Altan, Erdoğan'ın hemen hemen her gün Anayasa'yı ihlal ettiğini ve Türkiye'nin sonunu getirdiğini belirtirken, Sancar da Kürt siyasetçilere karşı "dokunulmazlık" yöntemine başvuran aktörlerin tarihin çöplüğünde yer aldığını dile getirdi.

Gazeteci-yazar Prof. Dr. Mehmet Altan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hemen hemen her gün Anayasa'yı ihlal ettiğini ve Türkiye'nin sonunu getirdiğini belirtirken, HDP Mardin Milletvekili Prof. Mithat Sancar da Kürt siyasetçilere karşı "dokunulmazlık" yöntemine başvuran aktörlerin tarihin çöplüğünde yer aldığını dile getirdi.

Türkiye'de iktidara gelen ve anti-Kürt politikasını önüne koyan her partinin köşeye sıkıştığında Kürt siyasetçilere karşı başvurduğu "dokunulmazlık" şantajına kamuoyu bir kez daha tanıklık ediyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın özyönetim ve özerklik üzerine HDP eş başkanlarının yapmış oldukları açıklamalarına karşın Anayasayı ihlal ettikleri iddiasıyla dokunulmazlıklarının kaldırılması için yaptığı açıklamaları gazeteci-yazar Prof. Dr. Mehmet Altan ve HDP Mardin Milletvekili Prof. Mithat Sancar ANF'ye değerlendirdi.

'CUMHURBAŞKANI ANAYASAYI ÇİĞNİYOR, HUKUKU YOK EDİYOR'

Türkiye'de Anayasa'yı en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çiğnediğini söyleyen Altan, Erdoğan'ın hukuku yok eden kişi olduğunu dile getirdi. Devletin yasama, yürütme ve yargıdan ibaret olup kuvvetler ayrılığını oluşturduğunu belirten ve bunların hiçbir şekilde birbirinin yerine ikame edilemeyeceğini ifade eden Altan, böylece demokratik hukuk devleti özelliğinin sağlıklı bir şekilde yürüyebileceğini dile getirdi. "Ama bizde çok uzun zamandır kayboldu" diyen Altan, Türkiye'nin askeri bir Anayasa'ya sahip olduğunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu Anayasa'yı dahi her seferinde çiğnediğini söyledi. Türkiye'de icranın başının başbakan olduğunu dile getiren Altan, "Türkiye'nin başbakanı AKP'li bir Cumhurbaşkanı var. Hukuku yok ediyor. Dokunulmazlık meselesi siyaseten devreye girdiği zaman çok yanlış sonuçlar çıkaracak bir husus. Yargının bir şekilde denetlediği kriter bir yapı varken, bunun yerine Erdoğan tarafından 'bana oy verirlerse dokunulmazlık meselesi olmaz, oy vermezlerse olur. İstediğimi yaparlarsa özgürler, istediğimi yapmazlarsa mahkum olurlar' deniliyor" dedi.

'HİTLER REJİMİ KONUŞULUYOR AMA SONUYLA DA İLGİLENMELİ'

Yavaş yavaş Hitler rejiminin fiili taşlarının örüldüğünü, yargının ortadan kaldırıldığını söyleyen Altan, Anayasayı en çok kimin çiğnediğinin ortada olduğunu belirterek, "Türkiye çok kötü bir yere gidiyor. Ölümler ile birlikte faşizm artıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlık sistemini kast ederek Türkiye'de sistemin fiilen değiştiğini söyledi. Bu Anayasal bir suçtur. Çünkü hukuk devletinde Anayasa değişmeden rejim değişmez. Anayasa değişmeden rejimin değişmesi demek 'ben darbe yaptım' demektir ve darbedir. Anayasa'nın 101. Maddesi Cumhurbaşkanı seçilen birinin anında partisinden istifa etmesini gerektirir. Anayasa bu ihlali başlangıçtan itibaren başlıyor. Cumhurbaşkanı 'Ben isteyince yaparım, yapmam' diyerek Türkiye'nin sonunu getiriyor. Biz Hitler'in rejimini konuşuyoruz ama Hitler'in ve Almanya'nın sonuyla da ilgilenmeli. Hitler rejimi sırasında Almanya bölünüyor. Milyonlarca vatandaşı ölüyor. Hitler'in de sonu da pek parlak değil" diye ifade etti.

'DOKUNULMAZLIKLAR KALDIRILIRSA DOĞU TÜRKİYE'DEN KOPAR'

Siyasetin hukuk devletlerinde geçerli olduğunu ve siyasi çıkarlar nedeniyle hukuk ve Anayasa'nın çiğnendiği zaman siyasetin biteceğini söyleyen Altan, "Barış sürecinde Türkiye bu karanlık faşizme doğru giderken bunu sessizlikle karşılamamak gerekiyor. Türkiye bir felakete doğru gidiyor. Bu başbakan ve partisi nerede. İcranın başı kim. Cumhurbaşkanının hukukla ilgili beyanda bulunma gibi bir yetkisi yok. Bunlar siyasi partiler ve parlamentoya ait işler. Cumhurbaşkanının böyle bir hakkı, yetkisi ve haddi yok. Dokunulmazlıklar kaldırılır ve yaptırıma gidilirse, bu doğuyu Türkiye'den koparır. Doğunun siyaseten Ankara'yla olan bağı kopar. Daha da bu günkü korkunç durum; ölümler ve dehşet verici tablolar kendi ülken değilmiş gibi top, tüfek ve tankla olay çözmeye kalkmak resminin, daha da kararmasına neden olur. Beni başkan yapacaksanız gelin, yapmayacaksanız sizi mahvedeceğim. Türkiye'de demokratik hukuk rejiminin kendisini savunarak siyaset yapmak lazım. Siyasi çıkarlara göre demokrasi ve hukuku görmemek hayırlı bir sonuç doğurmuyor" diye belirtti.

'BU SALDIRILAR İLE HDP'YE DİZ ÇÖKTÜRMEK HEDEFLENİYOR'

HDP Mardin Milletvekili Prof. Mithat Sancar da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı açıklamaları şantaj olarak değerlendirerek, operasyonlar ve sokağa çıkma yasaklarıyla da Kürt halkının sindirilmeye çalışıldığını, bu şantajlarla da HDP'ye diz çöktürmenin hedeflendiğini söyledi. "Fakat bundan istedikleri sonucu elde etmeleri mümkün değil" diyen Sancar, "Bu şantajların HDP'yi çizgisinden ve mücadelesinden alıkoyması söz konusu olamaz. Cumhurbaşkanı, sadece eş başkanlara yönelik böyle bir işlem yapılması gerektiğini söylüyor. Ancak eş başkanlara yönelik her hangi bir operasyon, bütün HDP'yi kapsar. HDP'nin bir tek üyesine bile dokunulduğunda bütün HDP'ye dokunulmuş olur. Eş başkanlarına da herhangi bir vekiline de yönelinirse HDP, bu saldırıya bir bütünen karşı koyacaktır" dedi.

'CUMHURBAŞKANINDAN DAHA AÇIK ANAYASA'YI İHLAL EDEN YOK'

Erdoğan'ın HDP Eşbaşkanlarını Anayasal suç işlemek ile itham ettiğini ancak kendisinin her gün Anayasa'yı ihlal ettiğini söyleyen Sancar, "Bizzat eş başkanlarımızın dokunulmazlıklarının kaldırılması yönündeki son açıklamasıyla dahi Anayasayı ihlal ediyor. Anayasanın 138. Maddesi 'hiçbir devlet organının yargıya talimat veremeyeceğini' söylüyor. Daha birkaç hafta önce Cumhurbaşkanı sistemin fiilen değiştiğini bizzat kendisi söylemişti. Bundan daha açık bir Anayasayı ihlal etme durumu düşünülemez. Anayasayı her fırsatta kendisi ihlal eden birinin, eş başkanlarımızın Anayasayı ihlal ettiğini söylemesi ironinin ötesinde Türkiye halklarının aklıyla alay etmektir. Kendisi o gün yeni Anayasanın mümkün olan en geniş mutabakatla yapılmasını istemişti. Parlamentoda üçüncü büyük parti olan HDP'yi sindirmeye, ötekileştirmeye kriminalize etmeye yönelik bu hamleler mutabakatı imkansız kılıyor. Kürt halkının temsilcilerini dışlayan, onları devre dışı bırakmayı hedefleyen bir yönetim ve anlayışın yapacağı Anayasa'yı hiçbir şekilde Türkiye halklarının Anayasa'sı olamaz" ifadelerini kullandı.

'BU YÖNTEMLERİ DENEYENLER TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNDE'

Yeni bir demokratik anayasa yapmak için her şeyden önce demokratik bir ortamın olması gerektiğini kaydeden Sancar, "Şu an başta düşünce ve ifade özgürlükleri olmak üzere pek çok özgürlük zaten askıya alınmış durumda. Böyle bir ortamda demokratik bir Anayasa yapmak mümkün değildir. Öte yandan savaş politikalarında sınırsız bir saldırı ve imha yöntemini benimsemiş bir anlayışın öncülüğünde toplumsal barışa hizmet edecek bir Anayasa üretmek mümkün olmaz. Yeni anayasayı demokratik ve barışa yönelik olarak hazırlayabilmek için öncelikle özgürlükçü bir ortamın oluşması gerekiyor ve savaş politikalarına da son vermek gerekiyor" diyerek, şöyle devam etti:

"Dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik şantajların yeni olmadığını da biliyoruz. Bunun en çarpıcı örneğini 1994'teki operasyon oluşturuyor. O gün Çiller'in öncülük ettiği o kampanyanın Türkiye'yi nereye getirdiği ortada. Çok daha büyük tahribatlar yarattığı gibi ne Kürt siyasi yapılarını zayıflatabildi ne de sorunları çözebildi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla Kürtlerin iradesinin ipotek altına alabileceğini, kırabileceğini düşünen her kimse başta Cumhurbaşkanın yakın tarihe bakmasında fayda var. Bu yöntemlerin hepsi denendi. Bu yöntemleri deneyenlerin hiçbiri şuan siyaset sahnesinde yok. Ancak tarihin çöplüğünde kötü bir ün ve isimle yer alıyorlar. Ama Kürt halkı, siyaseti ve siyasal temsilcileri de mücadelede her zaman ki gibi çok daha güçlü bir biçimde yerlerini alıyorlar."

'ÜLKE FİİLEN BÖLÜNMÜŞTÜR'

AKP iktidarının uyguladığı politikalar ve Cumhurbaşkanın temsil ettiği zihniyetin ülkeyi fiilen ikiye böldüğünü söyleyen Sancar, "Kürt bölgesinde başka bir yönetim var. Kürt bölgesinde savaş politikaları uygulanıyor. Biz bütün bu tahribatlara rağmen Türkiye'nin bütününü kapsayacak bir demokratikleşme politikasında ısrar ediyoruz. Demokratik özerklik hedefimizde de ısrarımızı sürdürüyoruz. Demokratik özerklik temelinde demokratik bir Türkiye hedefinden vazgeçmemiz söz konusu değil. Son noktaya geldiğimiz kanısında da değilim. Ama işimizin şu an da daha zor olduğu ortada. Bu hedefin bütün Türkiye halkları için kurtuluş yolu olduğunu da her kesin çok iyi bilmesi lazım. Sadece HDP ve Kürt halkının çabasına bırakmak doğru değil. Türkiye'nin demokrasi güçleri de bu konuda daha fazla katkıda bulunmalı" dedi.