DAİŞ sonrası dizayn, plan ve saha oyunları

Uluslararası ve bölgesel güçler birbirlerine karşı hamleler yaparak etkinlik kurmaya çalışırken, Kuzey Suriye Federatif Sistemi de kendi çözüm projeleri mücadelesini vermeye devam ediyor.

Uluslararası ve bölgesel güçler tarafından bölge halklarının, en çok da Kürtlerin başına bela edilen DAİŞ’in Reqa'da varlığına neredeyse son verilmesinden sonra, bölgenin yeniden dizayn edilmeye başladığı konusunda artık herkes hemfikir. Bölgenin Irak ve Suriye, Rojava ve Kuzey Suriye üzerinden dizayn edildiği konusunda da artık tartışma götürmez bir gerçeklik var. Bunun için Kasım ayı boyunca yapılan zirveler ile 8'incisi yapılan Cenevre görüşmelerinden de herhangi bir sonuç çıkmadı. Zira zirvelerde tartışılan ve karar altına alınanlarla sahada olanlar ayrı gerçeklikleri anlatıyordu.

ZİRVE SIRASINDA VE SONRASINDA SAHADA YAŞANANLAR

22 Kasım’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Türkiye Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan arasında bir zirve yapıldı. Bu zirveden sonra Rusya tarafından Aralık ayı başında yapılması planlanan Halklar Kongresi ertelendi. Üç lider arasında Suriye’nin yeniden dizaynı ele alınmıştı. Üç lider de ülkelerinin Suriye’de etki alanlarını nasıl genişletecekleri hesabını yapmıştı.

Liderler Soçi’de zirve yaptıkları sırada sahada ise başka bir gerçeklik yaşanıyor. Her üç ülkenin yaklaşık bir yıl önce başlattıkları bir sürecin sonucu olarak Türkiye, İdlib'e gözlem noktaları oluşturma adıyla girmişti. Ancak Türkiye gözlemci noktalarını oluşturmayı bir kenara bırakıp İdlib'i ve İdlib ile birlikte Efrîn’i işgal edip, Halep ve Suriye genelinde etki alanını arttırma planını devreye sokmuştu. Rusya ve İran ise Türkiye’yi İdlib'de eski adıyla Nusra, DAİŞ’in İdlib çevresindeki Cundul Aksa ve Xorasan grupları ile birleşerek Heyet Tahrir Şam adını alan gruplarla çatıştırmak amacıyla onay vermişlerdi. Ancak Türkiye HTŞ içindeki bazı kesimlerle geçmişten beri olan ilişki ve ittifakını yenileyerek, resmileştirerek girmişti. Bu durum İran ile Rusya’yı rahatsız etti. Ancak İran ilişkisini sürdürüp Türkiye’nin devam etmesine onay verdi. Rusya ise bu durumdan dolayı QSD ve YPG güçlerinin Dêrazor operasyonunu başlatması için alttan alta teşvikte bulundu.

Türkiye İdlib'e girmek için HTŞ içinde bir kesimle anlaşırken, bazı kesimler de karşı çıktı. Ancak birbiri ile bir iç çatışmaya girmekten çok belirginleşen bir gruplaşmaya gidildi. Bunun için Nusra’nın sorumlusu Muhammed Colani’nin başını çektiği kesim İran’a yaklaştı. Türkiye İdlib’e girmeye başladığı andan itibaren İran ile hareket etmeye başladı. Nusra içinde askeri yönden öne çıkan ve Dêrazor ile Hama arasındaki bölgeden olan ve Ebu Marya El Kahtani olarak bilinen sorumlusu ise Türkiye ile ittifak yaptı. Türkiye ordu güçlerine öncülük yaparak İdlib ile çevresi ve Efrîn ile Halep arasında olan Şeyh Berakat Tepesi, Darit İzza, Samaan Kalesi, Selwa köyü gibi noktalara götürüp üs kurmalarını sağlamıştı. Nusra içinde ortaya çıkan bir diğer grup ise Suudi Arabistan’a yakın olan militan kesimdi. Şu ana kadar da o kesim ortada kalmış gibi bir durumla karşı karşıyadır.

Soçi Zirvesi’nin yapıldığı gün ve iki gün sonrasında İdlib’in güneyi ve Hama’nın kuzeyinde DAİŞ harekete geçerek 35 köy ele geçirdi. Aslında alandan neredeyse tümden çıkarıldığı düşünülen DAİŞ bir anda bu bölgede ortaya çıktı ve 35 köy ele geçirdi. Bölgeyi ele geçirdikten bir hafta sonra bölgedeki HTŞ güçlerine saldırması DAİŞ’in Rejim başta olmak üzere bazı güçler tarafından diğer bölgelerden alana kayması için yolunun açıldığı kuşkularını uyandırdı. DAİŞ HTŞ’a bir cepheden saldırırken, diğer cepheden Rejim ve Rusya güçlerinin saldırması bu kuşkuları daha da arttırdı. Halen bölgede yer yer çatışmalar sürüyor.

KONGRENİN ERTELENMESİ, İRAN VE TÜRKİYE'NİN PLANLARI

Soçi Zirvesinden sonra Rusya Halklar Kongresini Şubat ayına ertelediğini açıkladı. Erdoğan ve AKP, planlarını Rusya’nın fark etmediğini düşünerek devreye sokmaya çalıştı. Efrîn’e komşu olan Kilis ve Hatay’a güç yığınağı yaptı. İdlib'e gözlemci olarak giden ancak işgal gücüne dönüştürülen güce zırhlı, tank, top vb. ağır silahlarla takviye yapmaya başladı. Son yaptığı Milli Güvenlik Kurul toplantısından sonra da yapılan açıklamada, açıkça Efrîn'i işgal edeceklerinin, işgal etmek için açık aradıklarının mesajlarını verdi. Erdoğan ve AKP içeride ve dışarıda yaşadığı sıkışmışlık ve iflası kapatmak için elinde kalan Efrîn’i işgal etmek için adeta gün saymaya başladı. Rusyasız, Rusya’nın onayı olmadan bunu yapamayacağını da biliyordu.

Erdoğan, AKP yönetimindeki Türkiye, Efrîn ve İdlib'i işgal etmek için iş birliği içinde hareket ederken, öte yandan İran, Irak’a sınır olan Dêrazor ve çevresinde etkinliğini arttırma çabalarını yürüttü. Suriye sınırında olan Irak’ın son nahiyesi Rewya’yı Heşdi Şabi ile aldıktan sonra, her ne kadar Heşdi Şabi komutanları güçlerinin Suriye topraklarını geçmediği yönünde açıklamalarda bulunsalar da, Heşdi Şabi’nin bazı grupları Dêrazor ve sınır üzerindeki köylerine geçti. Bir yandan Heşdi Şabi grupları geçerden, öte yandan her ne kadar Lübnan ile sorunlar yaşasa da, Hizbullah ile Dêrazor'da buluşularak İran’ın etki alanı daha da genişletilmeye çalışıldı.

Bu durumu gören Rusya, batıdan İdlib'de Türkiye ve İran'ın ittifak halinde hareket ederek, doğudan Dêrazor’da İran Heşdi Şabi ve Hizbullah'ın hareket ederek etki alanlarını genişletme ve kendilerini daraltma politikalarıyla, kendisini daraltmaya çalıştıklarının farkına vardı. Uluslararası ve bölgesel güçlerin birbirlerine karşı diplomatik, siyasi ve askeri taktiklerle hamleler yaparak etkinlik kazanma sahasına dönüşen Suriye’de, bir yıldan beridir üçlü garantör adıyla hareket eden Rusya, Türkiye ve İran’ın Zirveye rağmen planları çakışınca, yeni adımlar atılmak zorunda kalındı. Bundan dolayı Rusya Zirvede konuşulup karara bağlanmasına rağmen Türkiye ve İran’ın kendisine karşı İdlib ve Dêrazor’a bu hamleleri yapmasından dolayı, Dêrazor’da QSD-YPG ve başını ABD’nin çektiği koalisyon güçleri ile birlikte hareket etme kararına gitti.

Yaklaşık bir haftalık ortak çalışmadan sonra YPG sözcüsü ile ortak bir açıklama ile Dêrazor’un doğu tarafının ortak operasyonla tamamen DAİŞ’ten temizlendiği duyuruldu.

Bu ortak basın açıklaması bir anda Türkiye ve İran başta olmak üzere birçok uluslararası ve bölgesel güçte düş etkisi yarattı. Bu yeni bir durumdu. Aslında bu, ABD ile Rusya’nın, bölgede söz konusu çıkarları olunca bir araya gelebilecekleri ve statükoda ısrar eden güçlere karşı anlaşabileceklerini gösterdi.

Bu karmaşıklık içinde Kürtsüz yapılan yeni bir Cenevre daha sonuçsuz kaldı

Bu ilişkiler karmaşası içinde BM Suriye Özel Temsilcisi Stefan De Mistura’nın örgütlemesi ile 8. Cenevre Görüşmeleri başladı. 8. Cenevre Görüşmeleri de diğer 7 görüşme gibi sonuçsuz kaldı. Zira Suriye’deki iç savaşa çözüm adıyla gerçekleştirilen 8. Cenevre Görüşmelerine de, Suriye’de askeri güvenlik sistemi, siyasal, toplumsal sistemi ve yönetim modeli ile gerçek muhalefet olan Kuzey Suriye halkları ve Kürtler, yine davet edilmemişti. O yüzden 8. Cenevre Görüşmeleri de daha başlamadan aslında bitmişti.

ÇÖZÜMÜN ADRESİ GÖSTERİLDİ

8. Cenevre Görüşmelerinin devam ettiği bir sırada çözümün adresi bir kez daha Kuzey Suriye halkları tarafından gösterildi. Çözümün adresi Kuzey Suriye halkları sistemiydi. Kuzey Suriye halkları Kasım ayında gerçekleştirilen komün eş başkanları seçimlerinden sonra yerel meclis eş başkanları seçimlerini gerçekleştirerek çözümün Kuzey Suriye Federatif sisteminden geçtiğini bu kez daha pratik bir adımla belli ederken, çözümün adresini de açıkça gösterdi. Yerel Meclis Eş Başkanları Seçimleri bölgesel ve uluslararası güçler tarafından ilgiyle izlenerek takip edildi. Uluslararası Koalisyon ile Kuzey ve Güney Kürdistan’dan heyetlerle seçimler resmi bir şekilde gözlendi.

Yaşanan gelişmeler, DAİŞ tarafından başkent ilan edilen Reqa'nın özgürleştirilmesi ile, DAİŞ sonrası bölgenin yeniden dizaynı üzerinde devam eden mücadeleyi gösteriyor. Uluslararası ve bölgesel güçler kendi planlarını uygulayarak etki alanlarını genişletmek, Türkiye ise Kürtleri ezip, yok etme üzerine kurduğu planı ile hareket ederken, Kuzey Suriye ve Rojava halklarının ise çözüm modelleri doğrultusunda adımlar atarak, dizaynın ancak kendi modelleri ile olabileceğini göstermeye çalıştı. Elbette mücadele henüz bitmiş değil. Uluslararası ve bölgesel güçler birbirlerine karşı hamleler yaparak etkinlik kurmaya çalışırken, Kuzey Suriye Federatif Sistemi de kendi çözüm projeleri mücadelesini vermeye devam ediyor. Bu mücadelesini Şubat ayında gerçekleştireceği Federasyon Yönetimi Seçimleri ile zirveye taşıyarak, DAİŞ sonrasındaki dizaynda halklar olmadan hiçbir çözüm olamayacağını ve halkların en iyi modelinin de federasyon sistemi olduğunun açık mesajlarını verecek.