Son Dakika: Stêrk TV ve Medya Haber TV'ye baskın: Polisler tüm binayı talan etti

Dede: Savaşacak cesaretimiz var!

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, Kobanê Davası'nda suç işlendiğini belirterek, "Türk yargı sisteminin zifiri karanlığa büründüğü bu günlerde karanlıkta da savaşacak cesaretimiz var" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede ve Kobanê Davası avukatları, bir otelde basın toplantısı düzenledi. Toplantıya Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şube Eşbaşkanı Şevin Kaya, Figen Yüksekdağ’ın avukatı Ruken Gülağacı, Sebahat Tuncel’in avukatı Cemile Turhalı Balsak, Selahattin Demirtaş’ın avukatlarından Cahit Kırkazak, Diyarbakır eski Baro Başkanı Cihan Aydın ve avukat Veysi Eksik katıldı.

 Toplantıda yapılan konuşmaların öne çıkan bölümleri şöyle:

'AÇIK AÇIK SUÇ İŞLEDİLER'


Ümit Dede:

"Bildiğiniz üzere dün kamuoyunda Kobanî Davası olarak bilinen davanın duruşması vardı. Sizler de yargılamayı başından sonuna kadar takip ettiniz ve bu Türkiye yargı tarihine bir utanç yargılaması olarak geçti. Bunca yıllık meslek hayatımızda karşılaşmadığımız bir mahkeme yönetim biçimiyle karşılaşmış olduk.
Bu tablo ile karşılacağımızın verileri önceki akşamdan belliydi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Fahrettin Altun ve iktidar yetkilerinin attıkları tweet ve verdikleri beyanları ile yargıyı etkileme suçunu çok açık bir şekilde işlediklerine tanık olduk. Sabahında duruşma salonda, bir ay önce yapılan duruşmada üslubu ve duruşuyla oldukça nezaketli, naif ve savunma hakkını oldukça gözeten bir hakim varken gece atılan tweetler sonrasında başlayan yargılamada bambaşka bir hakim ile karşılaştık. Aynı hakim çok sert ve alaycı bir üslupla hareket ettti. Sizler de tanık oldunuz bu tutum duruşma salonu dışında başlamıştı. Eş Genel Başkanlarımızın yapmak istedikleri basın açıklaması sizlerin önüne önce polis ve kalkanların sonra da polis minibüslerin dizilmesi ve polis araçlarının siren seslerinin açılmasıyla engellendi. Ancak birkaç dakika sonra hükümete yakın kişilerce yapılan basın açıklaması hiçbir engellemeyle karşılaşmadı.
Sizin de tanık olduğunuz tablo mahkeme içinde de devam etti. Aldıkları talimat doğrultusunda mahkeme başkanı ve heyeti yargılamanın savunma ayağını görmezden gelen, hiçleştiren bir tutum takındı. Yaşanan bu vahim duruşmada nelerin olduğuna, hem hukuki hem de siyasi anlamda nereye tekabül ettiğine ilişkin bu basın toplantısını yapma gereği hissettik. Avukatlarımız ile birlikte duruşmada yaşananları olabildiğince net ve ayrıntılı bir biçimde aktarmaya çalışacağız.
Devletin kendine muhalif olan kesimleri cezalandırma pratiği ile yüz yüze kaldık. Biz de karanlıkta savaşırız. Türk yargı sisteminin zifiri karanlığa büründüğü bu günlerde karanlıkta da savaşacak deneyimimiz cesaretimiz ve argümanlarımız var. Bundan sonraki yargılama safahatine de elbette dostlarımızın meslektaşlarımızın ve STK'lerin desteğini alarak karanlıkta da bir adalet mücadelesi verebileceğimizi biliyoruz. Buna inanıyoruz."


'İKTİDAR MÜDAHALESİ'

Selahattin Demirtaş'ın avukatlarından Cahit Kırkazak:

"Dün mahkeme salonunda ısrarla 'burası bağımsız mahkeme salonudur, bir kışla, emniyet binası değildir' dedik. Bağımsız bir mahkeme heyeti olması gerektiğini söyledik. Kolluk güçlerinin müdafilerin oturduğu yerden çıkarılması gerektiğini belirttik. Ancak mahkeme başkanının bizimle muhatap olmama gibi ısrarlı bir tutumu vardı.
Mahkeme başkanı saygısızca sırtını döndü, yaratılmaya çalışılan algıdan etkilenmişti.
Bu davada siyasi olmaktan ziyade kaba bir iktidar müdahalesi, zorla bir iktidar müdahalesi gördük. Avukatların içeri alınmaması üzerine salondan çıktık. Çünkü salonda bulunan arkadaşlarımızın kimin müdafii olduğu daha tespit edilmemişken, mahkeme başkanı avukatların bulunduğu yere polisleri oturttu. Bizim salonu terk etme gerekçemiz savunma hakkının pazarlık konusu yapılmaması ve polislerin de müdafiilerin bulunduğu alandan kaldırılması gerekiyor.
Mahkeme Başkanı gerçeğe aykırı tutanak tuttu.

'SEGBİS İLE KATILANLARIN SESİ KISILDI'

Avukat haklarından, yargılanma hakları olduğunu avukatlar olmadan beyanda bulunmayacağı belirterek zorla ifadeleri alındı. Bazı arkadaşlarımız da salonu terk etmek zorunda kaldı. Mahkeme başkanı, zorla yerlerine oturtup onları bir bakıma deyim yerindeyse Vermedikleri beyanları verilmiş gibi kayda geçirildi. SEGBİS ile katılanlar da mahkeme başkanı sesini kıstığı için onlara da söz vermedi. Avukatlar olarak da bu çarpıtmanan bir parçası olmak istemediğimiz için dün salonu terk ettik."

'TÜRK TİPİ MAHKEME SİSTEMİ'

Figen Yüksekdağ'ın avukatlarından Veysi Eski:

"Dün Türk tipi başkanlık sisteminin yaratmış olduğu Türk tipi mahkeme sistemi ile karşı karşıya kaldık. Absürt, neresinden tutarsanız tutun, tutarsız bir mahkeme başkanı ve heyeti karşımızdaydı. Bizler salonu terk ettikten sonra mahkeme başkanı sürekli bir şekilde içerideki yargılanan arkadaşlarımıza 'avukatlarımız olmadan biz yargılamaya devam etmeyeceğiz' dediğinde 'buyrun kapı açık avukatlarınız gelsin' şeklinde nezaketsiz bi üslup takındığını duyduk. Bunun üzerine dışarıda avukat arkadaşlarla yaptığımız değerlendirmede; 'Madem ki kapı açık hep birlikte duruşma salonuna girelim ve arkadaşlarımızı savunalım' diye karar aldık ve dışarıda kalan arkadaşlarımızla birlikte içeriye girdik.
CMK’yı çok iyi bildiğini söyleyen mahkeme başkanı CMK'yı uygulamadı.
SEGBİS kapatıldı, avukatların sözleri kesildi; mahkeme başkanının motivasyonu belliydi."

'OLAĞANÜSTÜ YARGILAMA'

Cemile Turhallı Balsak:

 "Bu anlattıklarımızın hepsinin şahidi sizlersiniz basın mensupları olarak, sizler de gözlemlediniz. Şuna ikna olduk ki 26 Nisan itibari ile duruşmasına başlanmış olan bu yargılamanın hakikaten özel ve olağanüstü bir yargılama olduğunu dün itibari ile bir kez daha gördük. Çünkü bu yargılamanın yürütüldüğü yer, seçilen yerin bir yerleşkeden ibaret, bir kışlada bir cezaevinde olan bir duruşma salonunda görülmüş olması bu yargılamayı ‘özel’ yapan nedenlerden bir tanesi. Yine bildiğiniz gibi bu heyet HSK tarafından özel olarak atandı. Bu da yargılamayı özel yapan nedenlerden bir tanesidir. Özel yargılamaların da tarihte pek çok örneği vardır ve bu yargılamaların her zaman özel ajandası da olur. Yargılamanın kendisinden çok özel ajandanın nasıl işletileceği ile ilgili bir süreç olur ve bu süre kendi içerisinde takip eder.

Mahkeme heyeti ajandasının ifşa olmaması için özel refleks gösterdi.
Doğrudan söz talep etmemize rağmen söz verilmedi mikrofonlar kapatıldı. Müvekkillere söz verilmedi. Yazı ile ekrana yapıştırarak söz istediler, mikrofonlar kapalı, mahkeme salonunda yaşananları dinleyemediler.
Mahkeme kendi kanunlarını uygulamadı. Meşru bir yargılama yapılmadığı çok açık."

'DEVLETİN İDDİANAMESİ'

Cihan Aydın:

"Bu dava tipik bir suç ve ceza yargılaması değildi. Bu daha 6-8 ekim olaylarından 6 yıl sonra devletin laboratuvar ortamında hazırlanmış bir bir iddianame üzerine bina edilmiş. Bir çok gerçeğin çarpıtıldığı bir dava ile karşı karşıyayız. Bu davayı kritik kılan bir diğer unsur da devletin bütün kuruluşları ile resmi olarak müdahil olduğu bir dava. Karşımızda 3 kişilik bir mahkeme heyeti yok. Devlet mekanizmasının kendisi var. Bu davada savunma hakkı yerle bir edildi. Savunma görmezden gelindi ve susturuldu. Ortaçağ kara Avrupası’nda sıklıkla yaşanan engizisyon mahkemesi olarak bildiğimiz iddia, savunma ve karar yetkisinin tek bir kişide toplandığı bu kişi mahkemenin başkanı olduğu gibi şimdi de aynı şekilde bir tablo ile karşı karşıyayız. Hem iddia hem savunma ve genel olarak mahkeme yetkisi bir tek elde toplanmış durumda. Bunun alametlerini hep birlikte gördük. Neredeyse 500 yıl öncesine dönen bir yargılama pratiği ile karşı karşıyayız.
Bir başka uygulaması ise bunun 1933 ve 40 yılları arasında Almanya'daki 'önlem devleti' uygulamasını hatırlattı bize. Önlem devleti, hatırlarsanız hangi mesele ve konuların mahkeme edileceği ve nasıl karar verileceği öne süren bir tez vardı. Bu tezin de tipik bir örneğini yaşadık dün. Savunma tümüyle mahkeme dışına itildi. Savunma susturuldu. Mahkeme başkanının parmağının altındaki mikrofonlarla her söz alışımız engellendi ve mahkeme salonunun dışına çıkmak zorunda kaldık. Savunma makamını salonda görmek istemeyen bir yargılama pratiğine tanıklık ettik.

'KABULLENMEYECEK, DİRENECEĞİZ'

Elbette ki bunu kabul etmeyeceğiz, direneceğiz sonuna kadar. Tüm argümanlarımızla, tüm yasal dayanaklarla bu hukuksuzluğa karşı direneceğiz. Bizim derdimizi avukatlar olarak bu davada vekiller ve avukatların sesi kısılmadan bir yargılama yapılması. Ama dün bunun tersine şahitlik ettik maalesef. Israrlı bir şekilde bu mikrofonlar bizlere ve müvekkillerimize kapatıldı."