Demokratik direnişi büyütmek-Mehmed Reşid

AKP-Rusya krizi büyüyor ve derinleşiyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun alttan alma çabaları sonuç vermiyor.

AKP-Rusya krizi büyüyor ve derinleşiyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun alttan alma çabaları sonuç vermiyor. Eğer Rusya yönetimi, tavizler karşısında geri adım atmazsa, mevcut krizin AKP yönetimini çok ciddi bir biçimde sarsacağı anlaşılıyor.
Rusya’nın ithamları arasında en çok kaçak petrol alış-verişinin AKP’yi zorladığı görülüyor. Bunun bir boyutu, bu işin çok uzun süredir ve ileri düzeyde yapılıyor olmasıdır. Diğer boyutu ise, işin doğrudan Erdoğan ailesini içine almasıdır. Bilal Erdoğan’ın başka işler yerine neden gemiciliğe önem vermiş olduğu böylece çok daha iyi anlaşılıyor. Kaçak petrol ticareti aslında ifade edilenin çok daha ötesindedir. Eğer mevcut araştırma sürdürülür ve derinleştirilirse ucu daha birçok aileye ulaşır. Eğer bir sorgulama yapılırsa da bu işte çoklarının canı yanar.
Kaçak petrol ticareti suçlaması karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği cevaplar ‘özürü kabahatinden büyük’ türündendir. Israrla “DAİŞ’ten petrol aldığının ispat edilemeyeceğini” belirtmektedir. Evet DAİŞ’ten petrol almamakta, ama El Nusra örgütünden almaktadır. Yani petrolü DAİŞ örgütü El Nusra’ya vermekte, AKP de DAİŞ petrolünü El Nusra’dan almaktadır. Belli ki AKP sanıldığı kadar tedbirsiz değildir. Ortadoğu halklarının ve insanlığın baş belası olan DAİŞ’in ve ilişkilerinin bir gün sorgulanacağını çok iyi bildiği için, bu tür işleri doğrudan DAİŞ ile değil, başta El Nusra olmak üzere başka benzer çete örgütleri üzerinden yapmaktadır. Baştan itibaren bu tür tedbirler aldığı anlaşılmaktadır.
Peki AKP’nin bu tür işlerde muhatap aldığı El Nusra örgütünün durumu nedir? AKP ısrarla “Terör örgütü değildir” dese de, El Nusra örgütü başta ABD olmak üzere birçok devlet tarafından terör örgütü olarak tanımlanmaktadır. Dahası El Kaide’nin Suriye’deki resmi kolu durumundadır. Bunu kendileri de söylemekte ve El Kaide yöneticileri de açıkça teyit etmektedir. El Nusra örgütünün El Kaide’nin Suriye kolu olarak kurulduğu bilinmektedir. DAİŞ Irak’ta güçlendikten sonra Suriye’ye de taşınca, herkesten önce El Nusra ile çelişki ve çatışma yaşamıştır. Öyle ki sorun El Kaide yönetimine kadar yansımış ve El Zevahiri yayınladığı bir vaazda El Nusra’ya sahip çıkıp DAİŞ’i eleştirince, DAİŞ ile El Kaide’nin ipleri kopmuştur.
Sonraki süreç biliniyor. Yaşanan iç çatışmada DAİŞ güçlenmiş ve El Nusra zayıf düşmüştür. El Nusra’nın yok olmasını AKP desteği önlemiştir. El Nusra’ya bir yandan El Kaide sahip çıkarken, diğer yandan da AKP sahip çıkmış ve adeta AKP’nin örgütlediği ve ayakta tuttuğu bir güç haline gelmiştir. El Kaide’nin Suriye kolu ile AKP neden ve nasıl böyle ilişkilenmiştir? Esas araştırılması gereken önemli bir husus budur. İşte Erdoğan’ın meşru görüp alış-veriş yaptığı El Nusra gerçeği böyledir. Dolayısıyla Rusya ithamları karşısında AKP savunması çok zayıftır. Bu nedenledir ki, Erdoğan ve AKP Yönetimi mevcut krizin daha fazla derinleşmemesi ve uzamaması için adeta yalvarmaktadır. Ayrıca öğrendiğimize göre, Erdoğan’ın bu tarz petrol ticareti üzerinde çalışan sadece Rusya değil, Almanya ve başka devletler de varmış. Hatta Almanya Fetullahçı savcılarla birlikte Erdoğan’ı uluslararası yargı önüne çıkarma çalışması yürütmüş. Ancak 1 Kasım seçimi öncesi Merkel’in yaptığı Türkiye gezisinde bu durum görüşülerek sorun çözülmüş.
Peki kendisini bu düzeyde zora sokan bir çatışmaya AKP niçin girdi? Durup dururken Rusya uçağını neden vurarak kendini bu duruma düşürdü? Öyle ya, bu durumun ortaya çıkmasına uçak vurma olayı neden oldu ve onu da AKP Hükümeti yaptı. Kuşkusuz Rusya uçağını vururken AKP Yönetimi sonucun böyle olmasını istemiyordu ve planlamamıştı. AKP planına göre, söz konusu uçak olayı bir NATO-Rusya çatışması yaratacak, bu temelde AKP de NATO’nun desteğini daha çok alacaktı. Dahası Rojava Kürtleri DAİŞ karşıtı koalisyondan koparılarak Rusya’nın yanına itilip tecrit edilecekti. Yani AKP’nin bu tür provokatif olaylara başvurmasının altında yatan Kürt karşıtlığı ve düşmanlığıydı.
Tabi AKP şimdilik Kürtler arasında da ayrım yapıyor. PKK Kürtlüğünü karşısına alıp ezmeye çalışırken, bu amaca hizmet ettiği oranda KDP Kürtlüğüyle ilişki kuruyor. KDP ile mevcut sıcak ilişkileri buradan kaynaklanıyor. Musul yakınlarına asker göndererek KDP’ye askeri eğitim vermesi de bu amaç doğrultusunda gerçekleşiyor. Tabi PKK’den sonra sıranın KDP’ye geleceği de biliniyor. Mevcut AKP Hükümeti her şeyin başına Kürt karşıtlığını koymuş bulunuyor. Cizre’den Yüksekova’ya, Nusaybin’den Silvan’a kadar Kürt şehir ve kasabalarını polis terörüyle ezmeye çalışırken, tüm Türkiye ve dış siyasetini de bu stratejiye bağlı olarak yürütüyor. Örneğin Kürt direnişine destek veren demokratik güçleri korkutup sindirmeye çalışıyor. Suruç ve Ankara katliamları bu amaçla gerçekleştirildi. Can Dündar ve Erdem Gül bu nedenle tutuklandı. Burada AKP’nin planı açıktır. Türkiye’nin demokratik güçlerini sindirerek Kürt direnişini yalnız bırakmak ve ezmek istiyor. Kürt direnişi ile Türkiye demokrasi hareketinin birliğini engellemeye çalışıyor. Kürdistan’da çok sert bir çatışma yaşanır ve faşizme karşı kahramanca bir direniş yürütülürken, faşizme karşı direnişin metropollere yayılmasını engellemek istiyor.
İşte AKP’nin bu planını görmek ve başarısına fırsat vermemek gerekiyor. Bunun için de Türkiye demokrasi bloğunu daha çok büyütmek ve faşizme karşı direnişi metropollerde çok etkili olarak geliştirmek gerekiyor. Unutmayalım ki, AKP faşizmini yenmenin yolu demokratik birliği ve direnişi büyütmek oluyor. Bu durum tüm demokratik güçlere, kadın ve gençlik örgütlerine, partilere ve sendikalara çok önemli görevler yüklüyor. AKP saldırıları karşısında görmezden gelmek ve parçalı durmak tehlikelidir. Bu duruşun AKP faşizmine güç verdiği açıktır. O halde faşizmi yenilgiye uğratabilmek için demokratik birliği ve direnişi yükseltmek hepimizin vazgeçilmez görevidir.

KAYNAK: ÖZGÜR GÜNDEM