Demokratik Modernite konferansı: Kapitalizm aşılabilir
Hamburg’da “Demokratik Modernite” konferansının üçüncü gününde kapitalizmin aşılması ve gelecek için perspektifler tartışılıyor.
Hamburg’da “Demokratik Modernite” konferansının üçüncü gününde kapitalizmin aşılması ve gelecek için perspektifler tartışılıyor.
Konferans 14 Nisan günü başladı. Hamburg Üniversitesi’nde üç günlüğüne organize edilen konferansta kapitalizmin yarattığı krizler, bunun aşmanın yolları ve kapitalizm sonrasının inşası üzerinde duruldu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın düşünceleri etrafında yürütülen tartışmalarda, alternatif çözümler, yeninin inşası, yerel ekonomi, doğa-toplum ilişkisinin kurulması ve tüm bunlar için ortak mücadelenin önemi üzerinde duruldu.
KÜRT AİLELERE TEŞEKKÜR
Üçüncü ve son günün ilk oturumu “Kapitalizm aşılabilir : Tasavvur edilemeyeni düşünmek” ana başlığı altında yapıldı. Konuşmacılar, kendilerini üç gün boyunca ağırlayan Kürt ailelere teşekkür etti. Üç gün boyunca yüzlerce kişi Hamburg’daki Kürt aileler ve aktivistler tarafından evlerinde ağırlandı. Hiçbir katılımcı otellere yerleştirilmedi.
Moderatörlüğünü Silke Helfrich’in yaptığı konferansın üçüncü günündeki ilk oturumda, ekonomist ve tarihçi Friederike Habermann, antropolog ve yazar Eleanor Finley, kadın özgürlük hareketi aktivisti Halime Kurt, PYD Eşbaşkanı Salih Muslim ve Boston-Kuzey Amerika-Rojava Dayanışma hareketi aktivisti Cora Roelofs, sunumlar yaptı.
SU KUYUYA GİDENİNDİR
“Ortaklaşma ve kendi kendine yetme” başlığı altında konuşan Friederike Habermann, kadınlara verilen krediler ve mikro-kredilerin, kadınlara verilen ücretsiz iş olduğunu söyledi. İş kavramının nasıl oluşturulduğundan bahseden, Rusça’da köle, İspanyolca işkence ve İngilizce’de acı çekmekle ilgili olduğuna dikkat çekti.
Özel mülkiyetin nasıl doğduğunu da anlatan Habermann, bugün zenginliklerin nasıl bir kaç kişinin elinde toplandığına dikkat çekti. Habermann, “su kuyuya gidene aittir, kuyuya sahip olana değil” sözünü hatırlatırken, kuyuda çalışmanın da suyu sahiplenmeyi meşrulaştırmadığını vurguladı. İnsanlardan toprakların nasıl alındığını anlatan Habermann, insanın tecrit edilmesine son verilerek, yeni ilişki biçimlerini yaratmak gerektiğini söyledi. Habermann, bireyi ve toplumu koruyan bir ilişki biçimine duyulan ihtiyaçtan bahsetti. Habermann, son olarak kapitalizmin aşılabileceğinin altını çizdi.
KÖY VE KENT ARASINDAKİ SÖMÜRÜ İLİŞKİSİ BİTİRİLMELİ
Cora Roelofs, ziraat ve besin başlığı altında ekolojik ekonomi, kent ve kırsal üzerine bir sunum yaptı. Kuzey Amerika-Rojava Dayanışma Hareketi adına burada bulunduğunu belirten Roelofs, ekolojik bilincin gelişmesi gerektiğinin altını çizdi. Gıdadan bahsederken, organik üretim altında da sömürünün sürdüğüne dikkat eken Roelofs, tarımın da artık gıda anlamına gelmediğini belirtti. Uyuşturucu ve tütün gibi diğer ürünlerle gıda ürünlerinin yer değiştirmeye başladığını belirten Roelofs, ekolojik köylerinin yaratılmasını isterken, çevre planlaması içerisinde bürokrasinin olmaması gerektiğini kaydetti. Köy ve kent arasındaki sömürü ilişkisini bitirmek gerektiğini söyleyen Roelofs, konuşması sırasında bazı kavramlara vurgu yaparken dinleyicileri yer yer “yuhalattı”, yer yer “alkışlattı”. Ekolojik yeni bir üretim yerine tüketime gidildiği eleştirisinde bulunan Roelofs, herkes için bir yaşam inşa etmek için, Güney Amerikalı yerli halkların ifade ettiği toplumsal-kolektif uyum içerisinde olmak gerektiğini dile getirdi. Roelofs, kapitalizmi reddetmekle sınırlı kalmamalı, ekolojik toplum ile doğa arasındaki ilişkinin beslenmesi gerektiğini dile getirdi.
KÜRTLERDEN ÖĞRENMEMİZ GEREKEN ÇOK ŞEY VAR
Antropolog ve yazar Eleanor Finley, yerelin karar alması ve bölgesel demokratik konfederalizm üzerine yaptığı sunumda, ulus-devlet mantığından kopuşun önemi üzerinde durdu. “Bu konuda Kürt halkından öğrenmemiz gereken çok şey var” diyen Finley, siyasetin gerçekte ne anlama geldiğini ve nasıl anlaşılması gerektiğini anlattı. Halk meclislerinin önemine de vurgu yapan Finley, demokratik konfederalizmin pratikte iki anlamı olduğunu söyledi. Finley, “Siyasi bir örgütlenmedir, Ortadoğu’da devletsiz örgütlenme sistemidir” dedi. Özgür belediyecilik ve komünalcilik üzerinde de duran Finley, demokratik konfederalizm bölgeler arası komünal bir bağ olarak da görülmesi gerektiğini belirtti. Her devrimci projenin aslında bir eğitim süreci olduğunun altını çizen Finley, Rojava devriminden çok ders alabileceklerini dile getirdi. Rojava devriminin spontane bir şey olmadığını, Kürt halkının onlarca yıldır yürüttüğü mücadelenin bir sonucu olduğunu söyleyen Finley, Öcalan’ın bu sonucu yaratmak için nasıl çaba harcadığını anlattı.
ATAERKİL SİSTEM VE MANTIKTAN KOPUŞ
Kadın özgürlük hareketi aktivisti Halime Kurt, sunumunu yapmadan önce açlık grevi eylemlerini selamladı. Ataerkil sistem ve mantıktan kopuşun demokratik uygarlığın gelişimi için elzem olduğunun altını çizen Kurt, “erkek zihniyeti kendisini değiştirmek istiyor mu?” diye sordu. Ataerkil mantıktan kopmamız için çok nedenin olduğunu söyleyen Kurt, mülkiyet ve hükmetme sorunlarının kaynağını eril mantıktan aldığını ifade etti. Yaşadığımız sorunların ataerkilliğin doğuş koşullarına dayandığını dile getiren Halime Kurt, ataerkillikle hakikatlerin perdelendiğinin altını çizdi.
SORUN KADIN SORUNU DEĞİL ERKEK SORUNUDUR
Kurt, “Özgürlük ve komünal yaşam imkansız hale getirildi. Siyasetin toplum tarafından yapılması imkansız hale getirildi, ahlaki toplum-hukuk, eşitlik, bilgi devletin eline geçti.” dedi. İmkansızı yaratan ve ulaşmamızı engelleyen bir mantık olduğunu dile getiren Kurt, imkansızı aşmak gerektiğini söyledi. PKK’deki “kopuş teorisi”nden bahseden Kurt, Kürt kadınlarının bugünkü kazanımlarının bu teoriyle doğrudan bağlantılı olduğunun altını çizdi. Kurt, ataerkil zihniyetten keskin bir kopuşun mümkün olduğunu söyledi. Kurt, sorununun kadın sorunu değil, erkek sorunu olduğunu, erkeğin değişmesi gerektiğini vurguladı. Kurt’un sunumu yoğun alkış aldı.
MİLİTARİZM MANTIĞINDAN KOPUŞ
Son sözü alan PYD Eşbaşkanı Salih Muslim oldu. Alkışlarla karşılanan Muslim, bugün en büyük sorunumuzun kapitalist modernite olduğunu ifade etti. Muslim, sunumunu “militarizm mantığından kopuş” üzerine yaptı. Bu çerçevede öz savunma üzerinde duran Muslim, “Her canlı, her varlık savunmaya ihtiyaç duyar” dedi. Klanlardan günümüze savunmanın yaşadığı evrelere dikkat çeken Muslim, egemenlerin savunma üzerinde oluşturulan tekele de vurgu yaptı. Bugün yapılan silah reklamlarını da hatırlatan Muslim, özellikle ABD’nin Suriye’de bir hava üssüne yaptığı 59 tomahawk füzesine dikkat çekti. Muslim, her bir füzenin maliyetinden bahsettikten sonra, bunların hiçbir şekilde topluma hizmet için kullanılmadığını ve savaşa yatırıldığını vurguladı. Afganistan’da 10 tonu aşkın bir bombanın kullanıldığını da hatırlatan Müslim, “Acaba maliyeti ne kadardı?” diye sordu. “O bomba attıkları yerde bir üniversite yapsalardı daha iyi olmaz mıydı?” diye soran Muslim, militarist endüstrinin insanlığa karşı olduğunu kaydetti. Buna karşı meşru savunmanın önemi üzerinde duran Muslim, Kürtlerin Rojava’daki savunma anlayışından bahsetti. Bütün büyük güçlerin Suriye’de olduğunu söyleyen Muslim, bu kadar uçak ve bomba ile DAİŞ’in yenemediğini, Ortadoğu’daki orduların bu DAİŞ karşısında kırıldığını belirtti. Muslim, kendi gücüne güvenen, meşru savunma hakkını kullanan, çok kısıtlı imkanlara rağmen örgütlü bir güç olan Kürtler tarafından DAİŞ’in kırıldığını kaydetti. YPG ve YPJ’nin para ile değil, ideolojik eğitimle, demokratik topluma inanarak savunma yaptığını söyleyen Muslim, Rojava ve Kuzey Suriye’deki savunma örgütlenmesinin nasıl olduğunu anlattı.
Üç günlük konferans, Demokratik Modernite kapsamında gelecek için perspektiflerle son bulacak.