Demokratik uzlaşma ve Müzakere meselesi -Veysi Sarısözen

Demokratik uzlaşma ve Müzakere meselesi -Veysi Sarısözen

Müzakere ne demektir?

Soru güncel. Çünkü Kürt sorununda herkes bu kavram etrafında tartışıyor. Öyle ki, müzakere, aynı zamanda devlet krizine bile neden oluyor.

Şu günlerde, “PKK’ye karşı savaş, BDP’yle müzakere” lafları pek revaçta. Çünkü, Hükümet bu revaçta olan lafa bir de “PKK’yle silah bırakma işini müzakere ederim” lafını eklemekte. Pek çoðuna makul geliyor. Ha Veli’yle müzakere yapmışsın, ha Ali’yle. Öyle ya, “silahlıyla silah bırakmayı”, “silahsızla da her bir şeyi” konuşacaðım diyen hükümeti alkışlamamak olmaz. Ama kazın ayaðı öyle deðil.

Başbakan “PKK silah bıraksın, operasyon yapılmaz” dedi. BDP Eşbaşkanı Demirtaş bu lafa “mantıksız” diye yanıt verdi.

Başbakan’ın bu lafının mantıksızlıðını anlamak için şöyle düşünelim. Başbakan, “PKK silahları gömdükten sonra da operasyonların devam edeceðini” söylese, siz bu Başbakan’a ne dersiniz? PKK silahları bırakırsa operasyon yapmama lafı, “kendini asarsan, seni asmam” gibi bir şey…

Ya BDP’yle ilgili olanı? O da aynı havada. “PKK’den baðımsızlaşırsan, seninle müzakere yaparım” lafı, cılkı çıkan “terörü lanetle” dayatmasının “yeni” versiyonu. Şu zamana kadar yapılan kitlesel tutuklamalar, vurmalar, kırmalar neden yapıldı acaba? Mahkeme tutanaklarından anlıyoruz ki, bütün bu hukuksuzluklar, KCK’yle “organik” baðı olmayan insanları “KCK’den “baðımsızlaştırmak” için yapılmış. “Örgüt üyesi olmamakla birlikte…” diye başlayan iddianameler, aynı zamanda tutukluların “silahsız” olduðunu da göstermekte.

O halde “PKK’den baðımsız olmak” ne demek? Belli ki “örgüte üye olmamak” “baðımsızlıðı” saðlamıyor. “Silahsız olmak” da öyle. O halde ne?

Söylenen açık: “PKK’nin programını, siyasi çizgisini benimseme”…

Neden? PKK’nin “programı” bugünkü ucube hukuk sisteminde bile suç deðil. “Demokratik Cumhuriyet” suç mu? “Demokratik Uluslaşma” hangi yasaya aykırı. “Demokratik Özerklik” nerede Anayasanıza “kış” demiş.

BDP ile “müzakere” yapmanın “şartı” düşünce özgürlüðüne aykırıdır. Bir program suç deðilse, o program PKK programıdır diye suç olmaz.

Müzakere ile ilgili “muhataplık” şartları hakkında bu kadar yeter. Şimdi içeriðe gelelim. Sanki müzakere Kürtlere verilen bir taviz. Deðil. Tersidir. Anlatayım.

Kürt özgürlük hareketi, mücadeleyi deðişik yöntemlerle sürdürüyor. Kimi daða çıkıyor, kimi Meclise giriyor, kimi belediyelerde çalışıyor, bir başkası da mahallelerde halkın içinde “sokaðı” örgütlüyor.

Hepsinin ortak nedeni, Kürtlerle Türkler arasındaki eşitsizliði gidermek.

Kürtler “biz de bütün bu haklara sahip olalım” diyorlar.

Olamazlar mı? Bal gibi olurlar, olmasına da, karşılarında “olamazsınız” diyen bir devlet var.

Ýşte “müzakere” bu nedenle zorunlu olmakta. Yani şöyle; Kürtler yerlerinde oturunca, devlet onlara Türklerin sahip olduðu hiçbir hakkı tanımıyor. Ama Kürtler yukarda belirttiðimiz gibi ayaða kalkınca, bir yandan Türklerin sahip olduðu hakları onlara tanımamak için kanlı imha ve kitlesel tutuklama yolundan yürüyor, ama Kürtleri durduramayınca da, Türklerin haklarının aynısını isteyen Kürtlerle “müzakere” istiyor.

Neyi müzakere etmek istiyor? Türklerin haklarının aynısını deðil de “bir kısmını” vermeyi müzakere etmek istiyor.

Müzakere Kürtlerin “talebi” deðil. Kürtler “Türklerin sahip oldukları tüm hakların Kürtlere de tanınmasını talep ediyor”. Bu kabul edilmediði için savaş patlıyor. Savaşta daha fazla kan dökülmemesi için de Kürtler “müzakereyi”, yani “tartışılmaz” haklarıyla ilgili devletle “tartışmayı” ve sonuçta “uzlaşmayı” kabul ediyor. Yani “müzakere” PKK’ye verilecek bir ihsan deðil. Tam tersine PKK’nin Türklerin sahip olduðu hakların “bir kısmına” sahip olmak için müzakereyi kabul etmesi, devlet için bir “ihsan”…

Müzakere meselesinde tarafların konumu şöyle: Devlet Kürtlerin Türklerden daha az haklara razı olmalarını istiyor. Bunu dayatmak için PKK’ye karşı savaşı sürdürüyor; kitlesel tutuklamalarla zayıflattıðı BDP’yle de (PKK’den baðımsızlaşma şartıyla) Türklerin sahip olduðu haklardan daha azına razı etmek için müzakere istiyor. PKK ve BDP ise daha fazla kan dökülmesin diye bu eşitsiz “müzakereyi” kabul ediyor.

Görüldüðü gibi, Kürtlerin aslında “müzakereye” ihtiyacı yok. Devletin var. Doðuştan elde edilen hakları olduðu gibi almak yerine, bunların kaçta kaçını alacaðız diye “müzakere” etmek yalnızca devletin çıkarına. Kürtler ise “müzakereye” oturmayı kabul ettiklerinde, bilin ki, kendi doðal haklarından bir kısmını size devretmeye hazır olduklarını söylemekteler. Örneðin Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında, demokratik özerklik temelinde birlikte yaşayalım demek, “biz ayrı devlet kurma hakkımızdan vazgeçiyoruz” demek…

Şimdi sonuca gelelim: Müzakere olmazsa ne olur? Savaş sürer. Savaş sürerse ne olur; Ya PKK “imha” edilir, ama sorun çözülmediði için az sonra yeni bir PKK doðar, başa dönülür. Ya da devlet yenik düşer, Türkiye bölünür.

Durum garip ama şöyle: Kürtler haklarından bazılarını devlete vermek için “müzakere”yi kabul ediyor; devlet ise “müzakereye” yanaşmayarak, onları “ayrı devlet” kurmaya zorluyor.

Allah akıl fikir ihsan etsin. Amin…

* Kaynak: Özgür Gündem

ANF NEWS AGENCY