‘Denizlere mücadeleye sahip çıkarak cevap olunur!’

PKK MK üyesi Dilzar Dîlok, Denizlere verilecek en anlamlı cevabın mücadeleye sahip çıkarak verileceğini söyledi.

Deniz Gezmişlerin idam edilişlerinden günümüze bıraktıkları tarihsel miras ve öncülük ettikleri devrimci mücadelenin gelişim sürecini değerlendiren PKK Merkez Komite Üyesi Dilzar Dîlok, Deniz Gezmişlerin şehadetlerine verilebilecek en büyük cevabın onların mücadelelerine sahip çıkarak 6 Mayıs’ta direnişi yükseltmek olduğunu belirtti.

Denizlerin gerilla mücadelesini Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın kesiştiği Nurhak Dağları’ndan başlatmasına dikkat çeken Dîlok, “Nurhaklardan yürümek, Türkiye devrimciliğinin gerilla mücadelesini başlatma amaçlıdır ve bu bir talimattır. O yürüyüşün Kürdistan ayağı, PKK özgürlük yürüyüşüyle sürdürüldü ve bugüne kadar getirildi” dedi.

6 Mayıs THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) kurucularından Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edilişlerinin 45. yıldönümünde Medya Savunma Alanları’nda anılırken PKK Merkez Komite Üyesi Dilzar Dîlok ajansımızın sorularını yanıtladı.

YAŞATTIKLARI DEMOKRATİK ULUS ANLAYIŞIYDI

-Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilmelerinin sebebi neydi?

Başta Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan şahsında tüm devrim şehitlerini saygıyla selamlıyorum. Hem Türkiye hem Kürdistan devriminde mücadele yürüten, emek veren, fikir oluşturan, insanlarda özgürlük yönünde bir değişim fikri yaratan, yeni bir yaşam hayali kurduran ve bu uğurda canlarını veren devrimci şehitleri saygıyla selamlıyorum. Tabi bununla birlikte bu devrimci önderlerin izinden yürüyen, onların izinden yeni örgütsel mücadeleler oluşturan, partiler oluşturan, toplumları uyandıran Önder APO’yu da saygıyla selamlıyorum.

Türkiye devrimi önderleri, aslında Deniz Gezmişler şahsında ‘68 kuşağı’ olarak değerlendirdiğimiz devrim önderleridir. Deniz Gezmişlere, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’lara ‘önder’ dememizin tabi sebepleri var. Şehadetlerinin 45. Yıldönümünde, bugün onlar gibi devrimci önderlerin olmayışından onların önderlik, öncülük konumlarını daha iyi anlıyoruz. Bu devrimci önderlerin çıkışları, ‘68 kuşağı’ dediğimiz dünyada gelişen özgürlük ve sosyalizm mücadelesinin yükselişinin etkisiyle olmuştur. 1. Dünya Savaşı sonrası gelişen ve özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan büyük bir yıkım vardı dünyada. 2. Dünya Savaşı, yıktığı binalar, şehirler ve ölümüne neden olduğu insanlar kadar, yaşayan insanlarda da umut yıkımına yol açtı. Özgür insan olarak yaşamak karşısında insanların umudunu kırdı. Bu devrimci önderlerin de içinde yer aldığı kuşak açısından en temel söyleyebileceğimiz şey, bu kırılan umutları yeniden var eden yeni bir yaşam umudu yaratmalarıdır.

68 kuşağı için, Sümerler ile başlayan ve 2. Dünya Savaşı’na kadar gelmiş olan merkezi uygarlıkta bir çatlak yarattılar denilebilir. Bunu önemle vurgulamak gerekiyor. Denizlerin yürüyüşü beş bin yıllık merkezi uygarlığın gidişatında bir çatlak yarattı. Özgürlük ve yeni yaşam fikri bu merkezi uygarlığın sürdürücülerinde bir tepki yarattı. Özellikle Türkiye açısından bunu belirtebiliriz.

Anadolu’da imparatorluktan devşirilmiş bir cumhuriyet kuruldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması ardından, imparatorluğun da gerisine düşen, dünya emperyalizmiyle bağlantılı bir ulus-devletçi yapı ortaya çıktı. Deniz Gezmişler yalnız Türk halkı için bu mücadele yoluna çıkmadılar. Hem ulusal, hem enternasyonal bir duruşları oldu. Amerikan 6. Filosuna karşı yürüttükleri eylem kadar Vietnam’daki ulusal kurtuluş mücadelesini destekleyen eylemler de yaptılar. Filistin’e saldırıların olduğu ve Türkiye’nin İsrail’i desteklediği bir süreçte, bu Türkiyeli gençler Filistin halkını destekledi. Bu hem Türkiye’deki egemenliği hem de dünya egemenliğini tehdit eden bir yürüyüştü. Fransa’da 68 kuşağının sosyalizm merkezli yaşam arayışlarının dünya egemenliğini tehdidini Denizler de Anadolu’da yarattılar. Çıktıkları dönemde bunu enternasyonalizm olarak adlandırsak da bugün baktığımızda aslında yaşattıkları demokratik ulus anlayışıydı diyebiliyoruz. Katledilişlerinde en büyük rol oynayan budur.

Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve Haki Karer gibi dönemin devrimci önderlerinin oluşturduğu gelenek nasıl devam ettirildi?

BIRAKTIKLARI MİRASIN EN GÜÇLÜ SONUCU PKK ÖZGÜRLÜK HAREKETİNİN ÇIKIŞI

Deniz, Mahir, İbrahim ve Haki Karer yoldaşlar için; az yaşadılar, erken şehit düştüler ama yaşlarından ve mücadeleyi yürüttükleri ömürlerinden çok daha fazla miras bıraktılar diyebiliriz. Önderliğimiz, ‘Evrenin amacı özgürlüktür diyesim geliyor’ diyor, işte bu gerçeklikten baktığımızda şöyle bir durum ortaya çıkıyor; çok yaşamak değil de, yaşadığın an’a, döneme özgürlüksel anlamlar ve eylemler sığdırmakla ilgili özgür yaşamak. Aslında onlar bunu yaptılar. Bazı insanlar vardır mücadele yaşamları boyunca kahramanlık yaparlar. Bazıları vardır bir sözüyle birçok insanın yaşamında kahramanlık yaratacak yollar açarlar, ışıklar oluştururlar. Haki arkadaş açısından da bu böyledir, İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş için de bu böyledir. Ve bizlere bıraktıkları mirasın en güçlü sonucu PKK özgürlük hareketinin çıkışı olmuştur.

Denizler Nurhak Dağları’na çıkıyorlar, bugünden şunu görmek gerekiyor; Nurhak Dağları Kuzey Kürdistan ve Türkiye’nin kesiştiği noktadır. Deniz Gezmiş’in idam sehpasında söylediği ‘Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği’ sözünün yanı sıra, yürüyüşü de böyle olmuştur. Nurhak’lardan yürümek, Türkiye devrimciliğinin gerilla mücadelesini başlatma amaçlıdır. Ve bu bir talimattır. O yürüyüşün Kürdistan ayağı, PKK özgürlük yürüyüşüyle sürdürüldü ve bugüne kadar getirildi.

PKK’nin en büyük başarısı buna hazırlıklı olmayan bir halk gerçekliğine rağmen; örgütlenerek bu yürüyüşü devam ettirecek bir halk yaratma, mücadeleyi süreklileştirerek kendini değiştirme ve ayakta durabilmeydi. Bunun Türkiye ayağı yarım kaldı. Bırakılan miras bugüne kadar bazı değerleri getirdi ama o değerlerin güncelleştirildiğini, süreklileştiğini söyleyemiyoruz. PKK’de miras bir yerde duran, bazen başvurduğumuz manevi bir değer değildir. Miras bizi yaratan, hücre hücre bizi var eden, sözcüklerimizi ve adımlarımızı oluşturan gerçeklerdir. Aslında onların mirasının özellikle Önderlik tarafından sahiplenildiğini söyleyebiliriz.

Şöyle bir tesadüf de var; gerçeklik ve tarihsel kesişmeler demek gerekiyor aslında, tesadüf olarak adlandırmak da tam anlamıyla doğru olmaz. 6 Mayıs’ta Deniz Gezmişler’in idama götürüldüğü sırada Önderlik Mamak Cezaevi’nde zindandadır. Önderlikte Denizlerin idama götürülüşünün, o an hem acısını hem anlamını hisseden bir özgürlük düzeyi vardır. Önder APO zindandan çıktıktan sonra Deniz Gezmişlerin son sözünden bir yol yapar ve işte bugün bizim de yürüdüğümüz yol, bu yoldur.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yine 6 Mayıs 1996’da bir komplo girişiminde bulunuldu. Başarısızlıkla sonuçlanan bu girişimle Türkiye ve Kürdistan halklarına verilmek istenen mesaj neydi?

Aslında burada seçilen tarih çok dikkat çekici, bunun tesadüf olmadığını görebiliriz. 6 Mayıs’ta nasıl ki Deniz’ler katledildi; yine 6 Mayıs’ta Önderliğe komplo yapılarak aslında, ‘Mamak’ta elimizden kaçırdık, gittin Suriye’ye kaçtın ama seni orada yok etmeye çalışıyoruz, yok ettik’ diyeceklerdi. Amaç buydu, tabi yapamadılar. Sömürgecilerin de bir hafızası var ve aslında sömürgeciler bu tarihsel kesişmelerle toplumların hafızasındaki köleliği ve yıkımı, soykırımı derinleştirmeye çalışıyorlar.

Devrimci mücadelenin Türkiye ayağının eksik kaldığından bahsettiniz. Ortak bir mücadele neden yaratılamadı?

Denizlerin ortaya çıkardığı devrimci kültür sistemiçileşmedi ve biçimsel bir sınıra hapsolmadı. Onlar öyle bir devrimci mücadeleyle yürüdüler ki, genç yaşlarına rağmen olgun anlamlar yarattılar. Kendilerini bir ülkeyi kurtarmaya aday gördüler. Onlar bizlere güzel şeyler bıraktıkları kadar devrimci sorumluluklar da bırakmışlardır. Onların Türkiye ayağı yarım kalmış yürüyüşünü sürdürecek bir mücadele ortaya çıkarmalıyız. İşte bu, gerillacılık mücadelesidir. Gerillacılık bir adımıdır ve Türkiyeli devrimcilerin gerillacılığı yarım kalmıştır. 12 Eylül sonrası PKK öncülüğünde geliştirilmeye çalışılan Faşizme Karşı Birleşik Devrim Cephesi gibi bir miras da vardı. Bu girişim belli dönemler için sürmüş, devamlılığı sağlanamamış da olsa, bu da bir mücadele çizgisindeki kopukluğu giderme ve yeniden mücadeleyi yükseltme arayışıydı.

Türkiye gençliği açısından yeniden bir uyanışın yaratılması gerektiğini belirtmek lazım. Günümüzün Türkiye gençliğine baktığımızda, 20-25 yaşlarında ve ülkeyi kurtarma iddiasında olan bir genç göremiyoruz. Bu kapitalist modernitenin gençlik üzerindeki saldırılarının sonuçlarından biri olmakla birlikte, bunda devrimci hareketlerin bıraktığı boşluğun da payı vardır. Bunu görmek gerekir. İnsanların, gençlerin hayallerini, yaşam ideallerini değiştirmek, oluşturmak gerekiyor. Bunların yaratılamaması büyük bir eksikliktir. Tabi ki bir örgütlenme ve mücadele eksikliğidir, Türkiye toplumundaki büyük demokratik ulus zeminini doğru değerlendirememedir.

TÜRKİYE’DE DEVRİMCİ MÜCADELE GÜNCELE UZANAMIYOR

Şöyle bir örnek vermek gerekirse; PKK bu kadar eylem yaptı, bu kadar şehadet ve ölümler oldu ama hiçbir savaşımızda bir günde 300 insan birlikte ölmemiştir. Türkiye’de bir ‘maden faciası’ denildi, sanki çığ düşmüş ya da gök taşı düşmüş gibi, 300 insan birlikte katledildi. Endüstriyalizmin yani kapitalist modernitenin ulus devletçi- tekçi zihniyetinin saldırısıydı bu. Hiçbir devrimci örgüt bunu güçlü sahiplenemedi, güçlü değerlendiremedi, hesabını sormadı. Türkiye’de, Kuzey Kürdistan’da yürütülen hiçbir savaşta bir günde 300 insan birlikte ölmemiştir. Bu çok önemlidir, sayı önemli değil diyemeyiz. İnsandır bu, rakamla ifade edip gecemeyiz. Üç yüz insan katledildi, bunun üzerinden bugün cumhurbaşkanı denen kişi gitti, Soma’da korumaları o insanların ailelerini tekmeledi. Saldırı üstüne saldırı yürütüldü ama bugün o işçilerin ailelerinin hala sistem karşıtı olarak örgütlendirilemediğini görüyoruz. Bu anlamda Türkiye’de devrimci mücadele güncele uzanamıyor.

Buna rağmen Türkiyeli sosyalist hareketlerle ortak yürüttüğümüz büyük bir direniş ve dayanışma da var. Türkiyeli devrimciler Rojava Devrimi’ne katıldılar, şehitler verdiler. Burada Şehit Eylem Deniz (Sarya)’i saygıyla anıyorum. Yine Kürdistan’ın farklı alanlarındaki mücadelelere katıldılar, şehitler verdiler. Aynı zamanda Türkiye metropollerinde yürütülen mücadeleyi de görmemezlikten gelemeyiz. İstanbul, Gaziosmanpaşa’da çatışmada şehit düşen komünist kadın gerillalar Yeliz Erbay (Berçem Renas) ve Şirin Öter (Ekin Su) arkadaşları yine saygıyla anıyorum. Bu devrimci kadınların şehadetlerine ve mücadelesine sahip çıkıyor ve layık olmaya çalışıyoruz. Ancak aynı mücadele, aynı şekilde, bu şehitlerin çizgisini toplumsallaştırma konusunda yeterli değildir.

Geçtiğimiz yılın 12 Mart’ında HBDH (Halkların Birleşik Devrim Hareketi)’nin ve geçtiğimiz 8 Mart’ta KBDH (Kadınların Birleşik Devrim Hareketi)’nin kuruluş ilanı, Türkiye ve Kürdistan devrim mücadelesi açısından çok önemlidir. Birçok devrimci sosyalist parti ve hareketin yer aldığı bu birleşim, Türkiye ve Kuzey Kürdistan demokratik ulus devrimi açısından önemli gelişmeler yaratabilir.

DEVRİM ÖZGÜR YAŞAMI KURDUĞUMUZ HER ANDADIR

Türkiye ve Kürdistan’da yürütülen devrimci mücadelenin bugününe dair belirtmek istedikleriniz…

6 Mayıs Denizlerin şehadetiyle başladık. Denizlerin kendi yürüdüğü yol ve bunun yanı sıra bize bıraktıkları yol, kutsaldır. Bu aslında sadece manevi anlamı olan bir kutsallık da değildir. Büyük bir manevi anlamı vardır, bugün hiçbir şey yapmayıp yalnız bunun üzerine yoğunlaşsak da insanı yürütmeye yeter; ancak bununla birlikte salt manevi değil aynı zamanda maddi bir yoldur, vardır. Üzerinden anlamlı yaşamı yaratıp aslında kendimizi anlamlandıracağımız bir yoldur. Egemenlikli sistem içerisinde yaşamak hiçbir gence, hiçbir kadına bir anlam vermeyecektir, hiçbir faydası olmayacaktır. Bugün öz yönetim direnişleri, aslında bizlere bunu gösterdi. Nasıl ki, ‘şehir gerillacılığı’ kavramını yıllar önce Türkiyeli devrimcilerden duymuşsak; yıllar sonra Kuzey Kürdistan’da özyönetim direnişleriyle yeniden güncel hale getirildi. Özyönetim direnişleri aslında bizim açımızdan da bir ilkti ve büyük bir mücadele deneyimi yarattı. Türkiyeli devrimciler arasında şehirlerde çok kullanılan, ‘Ferman padişahın, dağlar bizimdir’ sözü, özyönetim direnişçileri tarafından ‘Dağlar da, şehirler de bizimdir’ şeklinde dönüştürüldü. Bunu Denizler, Mahirler de söyledi. Egemenlikli sistem nerede varsa, orada o sistemi vurma, mücadelede yeni bir uyanış yarattı. Özyönetim direnişleriyle birlikte büyük bir fedakarlık ve fedai ruh ortaya çıktı. Şehit Berfinler, Şehit Nucanlar’la bu mücadele yine genç kadınlar şahsında bunu yeniden gösterdi egemenlere. En büyük kahramanlık atfedilen nokta neydi? diye soracak olursanız; çok küçük imkanlarla, çok dar mekanlar ve koşullar içerisinde düşmana vurma cesareti, gücü, bilinci, kararlılığı gösterdiler ve vurdular diyoruz. Sur direnişi bunun en büyük kanıtı oldu. Bunu yapabiliriz, şehirlerde düşmana karşı AKP’nin polisine, çetelerine karşı şehirlerde savaşabiliriz. Bu Türkiye ve Kürdistanlı devrimciler için bir örnektir. Bu mücadeleyi Türkiye ve Kürdistan şehirlerinde yeniden büyütmek, yükseltmek gerekiyor. En azından şunu yaratabilmek gerekir; devrim her yerdedir, devrim dağlardadır, şehirlerdedir, egemenlikli sistemi vurduğumuz her andadır. Egemenlikli sistemden kendimizi koparıp bir özgür düşünce alanı yarattığımız, özgür yaşamı kurduğumuz her andadır devrim. Tüm Türkiyeli devrimciler özellikle kadınlar ve Türkiyeli, Kürdistanlı gençler bunu yaratabilir. Bu vesileyle 6 Mayıs şehadetlerine verilebilecek en büyük cevap Deniz Gezmişlerin, Şehit Saryaların, Şehit Nucanların direnişlerine sahip çıkmaktır. Bunun en önemli yolu 6 Mayıs’ta direnişi yükseltmektir. Tüm gençleri HBDH ve KBDH saflarında birleşik mücadeleyi yükseltemeye ve AKP’yi iktidardan düşürerek zaferi kazanmaya çağırıyorum.