Dilanlar Solin olmasın- Halit Ermiş

Dilanlar Solin olmasın- Halit Ermiş

Daha yeni emeklemeye başlamış. Kırmızı küçük yanakları üzerindeki zeytin tanesi gözlerle tatlı tatlı gülüyor. Belli ki gördüklerine, işittiklerine anlam vermeye çalışıyor. Dünyanın kirinden, pasından bihaber, soykırımlardan, savaşlardan habersiz, emekleye emekleye hayata daha yeni yeni yürüme gayreti içerisinde.

İsmi Dilan. Kendisini bekleyen, akıp giden zaman tünelinde, büyüklerin dünyasına emekleyerek, ürkekçe ilerliyor. Çocuk masumluğunda gülüşü. On yıl önce küçücük elleriyle, bedeniyle bilmediği hayata tutunmaya çalışan Helin’i hatırlatıyor bana. Sevimli yeğenim Helin büyümüştür şimdi.  Ama Dilan halen küçücük bir çocuk, hatta bebek. Tutup kucağıma alıyorum Dilan’ı. O kırmızı, minik yanaklarına bir öpücük konduruyorum. Annesine bakıp gülüyor. Birbirimizi ilk defa görüyoruz. Çocuk hissiyatı ya, benim yabancı olduğumu hemen seziyor. Ben ona ısınıyorum o da bana. Daha konuşamıyor, çocuklara özgü konuşmasıyla konuşuyor Dilan.

Bir anda ağlamaya ve kucağımda çırpınmaya başlıyor Dilan. Annesine bakıyor. Belli ki yardım diliyor. Hemen Dilan’ı annesine uzatıyorum. Tüm tehlikelerden kurtulmuş olmanın gönül rahatlığıyla, adeta güvenli bir limana sığınır gibi annesinin kollarına tutunuyor.   

Ama Dilan halen ağlıyor! Ağlaması sebepsiz değil. Peki, Dilan gülüp oynarken neden bir anda ağlamaya başladı? Rahatsız eden, korkutan ne oldu da minik Dilan annesine böylesine çaresizce sokuluyor? Dilan hangi tehlikeye karşı annesine sığındı, annesi neden bir anda Dilan için sığınacak tek liman oldu? Çünkü gökyüzünü yarıp geçen Türk savaş uçakları vahşice bağırışlarla, büyük gürültüler kopardılar da ondan. Mavi gökyüzünü yırtarcasına, ölüm kusan bir canavar gibi her biri. Dilan’ın korkusu da ondan işte. Dilan ancak annesinin kucağına sığınarak o ölüm makinelerinden kurtulacağını çocuk yüreğiyle hissediyor. Ondan dolayı sığınıyor sığınaksız kalan annesinin, kendisi için sığınak olan kucağına. Sığınaksız kalan Dilan’ın annesi, ne zamana kadar sığınak olacak Dilan’ına?

Kandil’de Dilanlar böyle büyüyor. Sadece Kandil’de mi? Elbette hayır. Kürdistan’da Kürt çocukları böyle büyüyorlar. Anneler, çocuklarına bedenlerini siper ediyor. Ama bazı çocuklar sığınak olan annelerinin kucağında, Solin bebek gibi sığınaklarıyla birlikte paramparça ediliyorlar. Bu vahşetin aynısını Halepçe’de, Kendakole’de yüreğimiz kan ağlayarak gördük. Savaş uçaklarının Güney Kürdistan’daki, Kandil’deki vahşetlerinin son bebek yüzü Solin olmuştu. Gizlendiği o korumasız sığınakta Dilan’a bakarken, 21 Ağustos 2011’de Kandil’in Kortek alanında katledilen Solin’i anımsıyorum şimdi de.

Solin’in ve annesinin roketlerle parçalanan bedenleriyle ilk karşılaştığımda gözlerimden yaşlar akmıştı. O vahşeti bütün dünya görebilsin diye uğraşırken, mesleki ve insani hislerim arasında hayatım boyunca unutamayacağım bir çatışma yaşamıştım. Bir gazeteci olarak ne yapmalıydım? Sahi siz olsaydınız ne yapardınız? Solin’in paramparça olan bedenini mi toplardınız, yoksa bu vahşeti işleyenlerin suçunu dünyaya duyurmak için bir an önce mesleğinizi mi icra ederdiniz?

Solin’in, Oskar’ın ve annelerinin, babalarının paramparça edilen bedenlerini orada bırakıp çıkmak zorunda kaldım, bu karmaşık duygular içinde. Hava saldırısı aralıksız bir şekilde devam ediyordu ve geç kalırsam her an yeni Solinlerin bedenleri de parçalanabilirdi. O halde yapmam gereken bir an önce vahşetin görüntülerini sizlerle paylaşmak olmalıydı. O an için ona karar verdim, ama benim bir parçam da halen orada, Kortek’te Solin’in, Oskar’ın parçalanmış bedenlerinin arasında kaldı.

Şimdi Dilan’ın gözyaşları içime akıyor. Dilan, gelenlerin katil olduklarını ve kendisini ya da diğer Solinleri katletmek için geldiklerini hissediyor. Onun için annesinin kucağını kendisine sığınak yapıyor şimdi. Peki Dilan’ın annesi nereye sığınacak? Ya Kandil’deki diğer Dilanlar bu katillerin ölüm bombalarından kurtulmak için nereye sığınacaklar? Peki ya onların anneleri?

Dilan’ın o ürperen bedeni ile Solin’in parçalanmış bedeni günlerdir gözlerimin önünde. Rüyalarıma o küçük bebeklerin, çocukların asfalta dökülen kanları, et parçaları… Solin gözlerimin önünde küçük bir çocuk olarak duruyor, sonra parçalanıyor Solin. Şimdi de Dilan’ın gözyaşları ve sığınak arayışı girdi rüyalarıma.

Kandil’in çocukları böyle büyüyor. Kürdistan’da Kürt çocukları on yıllardır böyle büyüyor. Kandil’in çocukları annelerinin kucaklarını kendilerine siper ediyorlar, sığınak yapıp gözyaşlarına boğularak sokuluyorlar annelerinin kucaklarına.

Solin ve Dilan artık yaşamımın bir parçası olurken, Solin’e mezar olan çukurun derinliğini tartışma konusu yapanlara şunu söylemek isterim. O çukur öyle büyüktü ki 7 masum sivilin yaşamı bir anda o çukurda kayboldu. Ve o çukur ve o enkaz ve o parçalanmış bedenlerin izleri halen o asfaltın üzerinde öylece duruyor. Türk savaş uçakları Kandil köylerine yağdırdıkları bombalarla ölüm çukurları açmaya, evleri yıkmaya devam ediyor.

2013 yılının ilk günlerindeki tablo da maalesef böyle. Bundan bir süre önce, yani 15 Ocak 2013’te Kandil köylerinden Silê’de tam 5 köy evi Türk savaş uçaklarınca yerle bir edildi. Bu saldırıdan bir gün önce ise Enze ve Lewce köyleri bombalandı. Bu saldırılarda şans eseri her hangi bir can kaybı yaşanmadı. Ancak bu saldırılarla da yeniden gördük ki bebek Solin’in katilleri hala kana doymamışlar.