‘Dışarıdan ses gelmezse içeriden cansız bedenler çıkar’

Ölüm orucu gazisi Muharrem Kurşun, geç olmadan açlık grevindeki siyasi tutsakların sesi olmak gerektiğini söyledi.

ANF’ye konuşan Kurşun, Şakran Cezaevinde kritik aşamaya ulaşıldığına dikkat çekerek, “Dışarıdan ses gelmezse, içeriden cansız bedenler çıkar” dedi.

PKK ve PAJK’lı tutsakların, “Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması ve cezaevindeki ağır hak ihlallerinin son bulması” talebiyle başlattığı açlık grevinin 50’inci gününde bir uyarı da 2000 yılı ölüm orucu gazisi Muharrem Kurşun’dan geldi. 1995 yılında Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) davasından mahkum olan Kurşun, F Tipi Cezaevleri inşasına karşı bedenini tam 273 gün ölüme yatırdı. Bu uzun soluklu mücadele sonrası Wernicke–Korsakoff hastalığına yakalanan Kurşun, cezaevlerindeki açlık grevinin kritik bir aşamaya girdiğinin uyarısında bulundu.

2000 yılındaki ölüm orucu direnişinde, “İçeride, dışarıda hücreleri parçala” sloganını esas aldıklarını anlatan Kurşun, böylesi süreçlerde dışardan gelen tepkinin hayati bir önem taşıdığını vurguladı. O dönemde dışardan gelen dayanışmanı kendilerine güç verdiğini ifade eden Kurşun, ancak bugün gelinen noktada insanların tam anlamıyla kendi kabuklarına çekildiğine dikkat çekti. Özellikle OHAL’in ilanıyla birlikte sadece içerdeki değil dışardaki insanların da kalın hücrelerde hapsolduğunu dile getiren Kurşun, “İnsanlar dışarda kendilerine empoze edilen sanal hücreleri parçalanmadıkça özgürlük ve hak anlamında hiçbir kazanım elde edilemez” diye konuştu. Referandum çalışmalarının, açlık grevlerine ses vermemenin bahanesi olamayacağını vurgulayan Kurşun, oylanacak anayasa değişikliğinin cezaevlerindeki baskılardan bağımsız olmadığını hatırlattı.

ÖLMEK DEĞİL KAZANMAK İÇİN...

Bugün, cezaevlerinde tutsakların büyük mücadeleler vererek elde ettiği hakların tümünün teker teker geri alınmak istediğini kaydeden Kurşun, yoğunlaşan işkence ve hak ihlallerine karşı tutsakların tek silahının bedenleri olduğuna işaret etti. 19 Aralık katliamına iki devrimcinin hayatını kaybettiği Çankırı Cezaevi’nde bulunan ve o dönem sürgün edildiği Sincan F Tipi Cezaevi’nde ölüm orucunu sürdüren Kurşun, “Biz bedenlerimizi açlığa yatırırken, ölümü değil kazanmayı amaçladık ama bunu ölümü göze alarak yaptık. Bugün sürdürülen açlık grevini de bu kapsamda değerlendirmek lazım” dedi.

Açlık grevlerindeki en kilit ihtiyacın B-1 vitamini olduğuna işaret eden Kurşun, beyin ve sinir hücrelerini koruma özelliği olan B-1 vitaminin Şakran Cezaevi’nde 50 gününe giren siyasi tutsaklara verilmemesinin kabul edilmez olduğunu söyledi. Sincan F Tipi Cezaevine sürgün edildikten sonra, B-1 vitamini kullanmadığı için Wernicke-Korsakoff hastalığına yakalandığına dikkat çeken Kurşun, açlık grevlerinde B-12, B-6 değil, B-1 vitaminin hayatı önem taşındığını altını çizdi.

“Açlık grevlerinde 60 gün boyunca B-1 vitamini alınmadığı takdirde ölüm riski artar” uyarısında bulunan Kurşun, “Biz o dönem dışardan yeterince ses çıkmadığı için bir şeylerin değişmesi için ölmek gerektiğinin kararını verdik o nedenle B-1 vitamini almadık. Ama bu süreçte B-1 vitaminin alımı engellenerek tutsaklar ölüme gönderiliyor” diye konuştu.

Açlık grevleri konusunda acilen kamuoyu oluşması gerektiğini altını çizen Kurşun, Miraz bebek için az da olsa gösterilen duyarlılığın dahi sonuç verdiğini hatırlattı. Bu konuda basına da görev düştüğünü belirten Kurşun, “Dışarıdan ses gelmezse, içeriden cansız bedenler çıkacak” dedi.