DTK: Kürdistan Ekoloji Hareketi oluşturulmalı

DTK: Kürdistan Ekoloji Hareketi oluşturulmalı

DTK tarafından Van’da düzenlenen ve 2 gün devam eden Yerel Yönetimler ve Ekoloji Çalıştayı’nın sonuç bildirgesi açıklandı. Yaşanılacak bir dünya için ekonomik kurumsallaşmanın önemine dikkat çekilen bildirgede dünya ekoloji hareketleriyle birlikte çalışacak ‘Kürdistan Ekoloji Hareketi’nin oluşturulması gerektiği vurgulandı.

DTK tarafından Van’da Elite World Otel Konferans Salonu’nda düzenlenen ve 2 gün devam eden Yerel Yönetimler ve Ekoloji Çalıştayı’nın sonuç bildirgesi, düzenlenen basın toplantısı ile açıklandı. Sonuç bildirgesi BDP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Muş Milletvekili Demir Çelik tarafından okundu. “Demokratik, Ekolojik, Cinsiyet Özgürlükçü toplum; var olan pozitivist ideoloji temelinde yükselen dünya küresel sistemi içinde, farklılığımızla yaşayacağımız bir yaşam modeli olarak bizlere bir şans sunmaktadır” diyen Çelik, “Zira demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplum mücadelesi merkezi hegemonik iktidar aygıtı olan devletle ahlaki toplum yaklaşımının mücadelesidir. Demokratik özerkliğin ve demokratik, ekolojik, cinsiyet Özgürlükçü yaşamın hayata geçirilmesi sürecinde, kendi sistemini inşa etmede yerel yönetimlerin çok önemli bir işlevi bulunmaktadır” dedi. Çelik, “Bu nedenle 14 yıllık yerel yönetim pratiğinin değerlendirilmesi ve buradan üretilecek sonuçlarla birlikte önümüzdeki dönemi çok daha güçlü karşılamak amacıyla DTK Yerel Yönetimler ve Ekoloji Komisyonu'nun düzenleyiciliğinde, 9-10 Şubat günü Amed’de, 23-24 Şubat 2013 tarihlerinde Wan’da milletvekilleri, belediye başkanları, akademisyen, sivil ve demokratik dinamiklerin temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen Yerel Yönetimler ve Ekoloji Çalıştayında, katılımcılık, kentleşme, sosyal politikalar ve ekoloji başlıklarında tartışmalar yürütülmüştür” bilgisini verdi.

DEMOKRATİK KATILIM ÖZ SAVUNMANIN BİR UNSURU

Çelik tarafından açıklanan sonuç bildirgesinde şu hususlara yer verildi: "Katılımcılık; amaç toplumun tekrar inisiyatif alması ve küresel demokrasiyi örmesidir. Toplumun etkin hale gelmesinin en önemli yolu toplumun katılımının sağlanmasıdır. Katılımcı demokrasinin amacı ilişkilerin düzenlenmesi ve toplumun müdahale yeteneğinin gelişmesidir. Katılımcılık her ne kadar kapitalist sistemin bir argümanı olarak gelişmişse de toplumun kendini yönetmesi olarak belirlendiğinde bir radikal demokrasi örgütlenmesine evirilmesi olanaklı olacaktır. Zira katılım sorunu demokratik kültür sorunudur ve özyönetim olgusu, bireylerin ve, veya grupların kendi hayatına ve geleceğine müdahale edebilme bilinci ve becerisiyle gelişir. Demokratik katılımı sağlayacak organların oluşturulması ve savunulması toplumun kendini savunması olarak değerlendirilmeli, öz-savunmanın bir unsuru olarak görülmelidir. Katılımcı süreç açısından meclislerin oluşumunda meclisin hangi boyutlarda, hangi mekânda ve hangi zamanda oluşması gerektiğine karar verilmelidir. Tematik alanlarda da meclis oluşumuna gidilebilmeli, bununla beraber kentlerin aldığı yeni biçimlere göre katılım alanları ve odakları da belirlenebilmelidir. Yerel yönetimler halka en yakın birimlerdir ve şeffaf olmalıdırlar. Yürütülen bütün süreçlerin halkın denetimine açık olması, hesap verebilirlik ve geri çağırma ilkelerinin katılımcılığın denetleyici boyutu olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Katılımcılık süreçlerinde hem alt ölçekte alınacak kararlar hem de üst ölçekte alınacak kararlar göz önünde bulundurulmalıdır. Alt ölçek doğrudan halkın katılımıyla planlanmalı ve üst ölçeğe doğru gidilmelidir. Bazı kararlar özellikle üst ölçekte benimsenerek hayata geçirilmelidir.”

Çelik, sonuç bildirgesinde Kentleşme bölümünde yapılan tartışmaları da şöyle açıkladı: “Egemen sistem kentleşme politikaları aracılığı ile tek tip insan yaratmaya çalışarak toplumlara biçim vermeye çalışmaktadır. Bölgedeki siyasi bütünlükle halk dayanışması ve desteği büyük bir şans olarak görülmeli ve yerel yönetimlerin ülkenin diğer kentlerindeki rant merkezli planlama çalışmalarından farklı modeller denemeleri için bu destekten güç alınmalıdır. İmar uygulamalarında kent rantının topluma/kente dönmesi sağlanmalıdır. Bununla birlikte yerel yönetimleri etkisizleştiren, onları karar alma süreçlerinden dışlayan, çok parçalı, dayatmacı sektörel planlama yaklaşımlarına karşı mücadele edilmelidir. Kent kimliğinin koruması için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır. Günümüzde farklı kentlerde hiç bir özgün kimliği olmayan yapılarla karşılaşılmaktadır. Yerel yönetimlerin bu konuda kültürel farklılıkları koruyarak kent kimliğini öne çıkartan mimari üsluplara öncelik vermesi yerinde olacaktır. Kentlerimizdeki kültürel mirasın korunmasında koruma-kullanma dengesi gözetilerek ele alınmalı, turizm endeksli bakılmamalıdır. Kentsel hafıza korunmalı ve geliştirilmelidir. Bu bağlamda kent planlarının yapımında, yerelin bilgisine sahip olmayan merkezi kurumlarla işbirliğinin yeterli görülmesinin ve halka danışılmamasının yarattığı sorunların aşılmasını sağlayacak yaklaşımlar geliştirilmelidir.”

YEREL YÖNETİMLER SOSYAL SORUNLARA DAHA FAZLA İLGİ GÖSTERMELİ

Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak merkezi düzeyde planlanan ve uygulanan sosyal politikalar, neoliberal politikaların etkisiyle küçültülen devletin ilgi alanından hızla düştüğüne dikkat çeken Çelik, şunları söyledi: “Günümüzde, sadece oy kapmak üzerinden yapılan yardımlar dışında bir sosyal politika üretmeyen merkezi yapılanmaya karşın, yerel yönetimler bu konuyu daha fazla kendi gündemlerine alarak, toplumun ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda kendi süreçlerini işletebilme şansına sahiptirler. Günümüzde sosyal politikalar yerel yönetimlerin en önemli çalışma alanlarından biri haline gelmiştir. Kentlerimizin aldığı yoğun göç ve hızla artan kentsel nüfusla birlikte kentlerimiz bu akışı kaldırmakta zorlanmış, işsizlik, yoksulluk gibi sosyal sorunlar ortaya çıkmış, bu durum da yerel yönetimlerin bu konulara ilgi göstermesini zorunlu kılmıştır. Kentlerdeki konut politikaları netleşmelidir. Barınma hakkının mülkiyet hakkı üzerinden çözümlenmeye çalışılmasıyla, dezavantajlı kesimlerin barınma hakkına ulaşması engellenmektedir. Buna alternatif olarak, kiracılık politikasının değerlendirilmesi, sosyal konutlarda bunların uygulanabilirliğinin araştırılması gerekir. Sosyal konut projeleri geliştirilirken hassas olunmalı, insanların hayatlarına tüm yönleriyle etkileri analiz edilmelidir. İnsanların sosyal konut projeleri adı altında kentle ve birbirleriyle bağlarının kopacağı alanlara yerleştirilmesinden ve böylece kentte sınıfsal ayrışmayı körükleyen gettolaşmaların oluşmasından kaçınılmalıdır.”

EKOLOJİK BİLİNÇ TEMEL İDEOLOJİK BİLİNÇTİR

“5 bin yıllık egemenlik sistemi, insanı merkez alan ve türcülüğe, hele hele insan türünün, bu türün de erkek cinsiyetinin üstünlüğü, köleliğine kendini kilitleyen bir anlayışın ürünü olarak gelişmiş; ardından gelen felsefeler, yüzlerce yılda doğal olarak egemen ırkın, egemen soyların, egemen devletlerin vs. tek tipçiliğine mahkum eden felsefeler olmuşlardır” ifadesinde bulunan Çelik, “Bu egemenlikçi zihniyetin karşısında, binlerce yıllık doğa toplumu izlerini taşıyan kültürel birikimimiz sayesinde Demokratik, Ekolojik, Cinsiyet Özgürlükçü toplum modelinin hayat bulması şansı açığa çıkmıştır. Ancak Demokratik, Ekolojik, Cinsiyet Özgürlükçü toplum inşası hayatı birçok boyutuyla sorgulamayı gerektirmektedir. Bunların başında türcülük, tüketim toplumu, emeğin aşağılandığı üretime yabancılaşma, bilim felsefesi gibi konular gelmektedir” dedi. Politik-ahlaki toplum tasavvurunda, ekolojiye yaklaşımın temel ideolojik parametrelerden biri olduğunun altını çizen Çelik, “Ekolojik bilinç, temel ideolojik bilinçtir. İdeoloji bir yaşam biçimidir. Ekoloji yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır; doğada insanın özgürlüğünü, insanda doğanın ilkesel bütünlüğünü gören bakış açısının içselleştirilmesini gerektirir. Özellikle insanın kendine yaşam alanı kurmak için doğayla bir mücadele içine girdiği değerlendirildiğinde, insan sağlığının içinde yaşadığı ekosistemin toplam sağlığını tehlikeye atan yöntemlerle korunamayacağını tespit etmek gerekmektedir. Hiçbir teknolojik gelişim ya da bu tür gelişme için harcanan büyük miktardaki paralar, ekosistem dengelerinin bozulduğu, yaşamın her yönü ile son bulduğu ya da sonlanmak üzere olduğu bir dünyayı kurtarmaya yetmeyecektir. Çevre etiği gelişmemiş bireylerin oluşturduğu toplumlar, kendileri ile birlikte başka toplumların da yok olması şeklindeki bir insanlık suçunun sorumluluğunu hep taşıyacaktır. Bu nedenle çevre adaleti, iklim adaleti, toprak ananın hakları, ekolojik ayak izi yaklaşımları benimsenerek süreçler işletilmelidir” diye konuştu.

EKOLOJİK KURUMSALLAŞMALARA GİDİLMELİ

“Ekolojik kurumsallaşmalara gidilmeli, sivil toplum örgütleri bünyesinde ekoloji komisyonları, kent ölçeğinde ekoloji koordinasyonları kurulmalı, dünya ekoloji hareketleri ile birlikte çalışacak Kürdistan Ekoloji Hareketi oluşturulmalıdır” diyen Çelik, şunları söyledi: “Amed ve Wan’da düzenlenen çalıştaylarda yürütülen bütün tartışmalarda, iktidarın kendine tabi hale getirdiği insanın sosyal varlığını yok ederek biyolojik varlığa dönüştüren merkeziyetçi yaklaşıma karşı, insanın insanla, doğayla, toplumla buluşmasını sağlayacak komünalist politikaların hayata geçmesi gerektiği tespit edilmiştir. Küresel kapitalizme karşı küresel demokrasinin örgütlenmesi, demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplum modelinin esas alındığı demokratik konfederalizmle, yerelden başlayarak Ortadoğu coğrafyasında ve bütün dünyada yaşam bulacaktır. Nitekim, çürümeye yüz tutmuş kapitalist sistemin alternatifi, reel sosyalizmin özeleştirisi üzerinden gelişen demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplum felsefesinin ellerinde, Kürt halkının bağrında ortaya çıkmaktadır.”