Duran Kalkan, Almanya’nın Kürt politikasını değerlendiriyor

'Uluslararası dayanışmayı somuta dönüştürmeliyiz. Sadece ‘yoldaşız, sizi destekliyoruz’ demek yetmez, ortak mücadele yol yöntemlerini bulmalıyız. Örgütsel biçimlerini geliştirmeliyiz, ortak örgütünü yaratmalıyız.'

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, uluslararası ilişkiler, dayanışmanın sadece destek açıklayan düzeyde kalmaktan çıkarak, Küresel Demokrasi Kongresinin örgütlenmesi gerektiğini belirtti.

Ortak çalışmaya, bölgesel ve küresel düzeydeki ilişki ittifaklara her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu söyleyen Kalkan, ‘’Sadece ‘uluslararası dayanışma’ ya da ‘enternasyonalizm’ kavramlarıyla izah edemeyiz, onunla sınırlandıramayız, o çok genel kalıyor, muğlak kalıyor. Bunu somuta dönüştürmemiz gerekiyor. Somutlaştırma ise Küresel Demokrasi Kongresinin örgütlenmesi, ya da Dünya Demokratik Konfederalizminin örgütlendirilmesine kadar gidiyor’’ dedi.

Duran Kalkan'ın Almanya'nın Kürt politikasını değerlendirdiği söyleşinin üçüncü ve son bölümü şöyle:

Daha önce “Kürdistan Report” dergisine verdiğimiz bir röportajda Proleter Enternasyonalizmi yerine Demokratik Konfederalizmin geliştirilmesi gerektiğini belirtmiştiniz. Özellikle Almanya’da sol üzerinde yoğunlaştırılan baskılar da göz önünde bulundurulduğunda, sizce nasıl bir ortak mücadele geliştirilmelidir?

Kuşkusuz bu soru geniş bir kapsama sahiptir. Çok yönlü ele alınabilir, değerlendirilebilir. Böyle bir röportaj kapsamında biz ayrıntıları üzerinde çok duramayız. Fakat enternasyonal dayanışmanın, ilişkilerin ve çalışmanın yeniden ve doğru bir biçimde tanımlanması gerekiyor.

Reel sosyalizmin geliştiği dönemde ‘Proletarya Enternasyonalizmi’ diye bir kavram ileriyle sürüldü. Bu çerçevede başta 3. Enternasyonal biçiminde örgütlendi. Sosyalist örgütler ortak bir çatı altında dayanışma içerisinde oldular. Kendine sosyalist diyen devletlerin birbirleriyle ilişkileri gelişti, ama çok sürmeden devlet çıkarları öne geçtiği için ilişki karşıtlığa dönüştü, çatışmalara kadar vardı.

Bu devletçi paradigmanın uluslararası ilişkiler ve dayanışmada ortaya çıkardığı olumlu-olumsuz sonuçlarıydı. Devletçi paradigmaya dayalı olarak yürütülen ideolojik-politik mücadelenin özgürlük, eşitlik ve sosyalizm mücadelesinin uluslararası düzeydeki dayanışmasıydı. Çok fazla uluslararası dayanışmadan söz edildi. Enternasyonalizm bir ilke olarak öne sürüldü, hep söylendi. Fakat giderek sonuçta, kuru devlet çıkarlarının her türlü ilişki ve dayanışmanın önüne geçmesine biz tanık oldu. Sovyetler Birliği de böyle bir politika izledi, Çin’de öyle bir politika izledi.

Enternasyonalizm teorik düzeyde kaldı, sözde kaldı. Politikaya, devlet çıkarları damgasını vurdu. Dolayısıyla amaç sosyalizmin ilkeleri olmadı. Söz konusu devletlerin varlığı ve güvenliğinin korunması oldu. Bu ciddi bir sapmaya götürdü. İdeolojik ilkelerden kopmayı, dar politik çıkarları, devlet çıkarlarını esas alan bir tutumu öne çıkardı. Uluslararası dayanışmaya zarar verdi. Şimdi reel sosyalizm eleştirisiyle yeni bir teorik formülasyon, ideolojik-politik çizgi, stratejik ve taktik mücadele yolları, yeni bir devrim anlayışı geliştiriyoruz. Önder Apo bunları kapsamlı bir biçimde değerlendirdi. Toplumsal ekolojiye ve kadın özgürlüğüne dayalı Demokratik Toplum Paradigmasını tanımladı. Sosyalist partilerin devlet odaklı ve iktidar endeksli olamayacağını değerlendirdi. Sosyalist partilerin toplumsal ekoloji, kadın özgürlüğü endeksli, demokratik toplum odaklı olmaları gerektiğini tanımladı.

Dolayısıyla devrimi bir ulus-devleti yıkıp başka bir ulus-devlet kurmak olarak görmenin yanlışlığını ortaya koydu. Onu devrim olarak değerlendirmedi. Ciddi bir değişiklik olarak görmedi. Sadece yöneticilerin değiştiğini, çıkar gruplarının değiştiğini söyledi; ama baskı, sömürü, çıkarların olduğu gibi devam ettiğini, devlette devamlılığın olduğunu ortaya koydu. O bakımdan da ‘ha şu devlet ha bu devlet’ , ‘ha burjuvaziyle özdeşleştirilen devlet ha proletarya ile özdeşleştirilen devlet.’ Devlet, baskı, sömürü ve zor aracıdır. Hangi devlet olursa olsun toplum üzerinde bir tahakküm aracıdır, karakteri budur. Dolayısıyla aynı araç ‘senin ki kötü benim ki iyi’ denerek, özelliğinden kurtarılamaz. Amaç, araç haline getirilemez.

Oysa biz reel sosyalizmden bunların hepsini gördük, araç, amaç haline getirildi. “Burjuvazinin devleti kötü, bizim devletimiz iyi olacak” dendi. Oysa tarih bize gösterdi ki, bu yanlış bir görüştür. Devlet, devlettir. Kim adına olursa olsun, devlet olarak var oldukça özü aynıdır. Dolayısıyla işleri de aynıdır.

O halde devletçi paradigma ile sosyalizm olmaz. Devlet ile sosyalizmin ilkeleri çelişkilidir. Devlet gibi baskı ve zor aracıyla sosyalizm gibi, özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, dayanışma, paylaşım, komünal yaşam ilkeleri hayata geçirilemez. O bakımdan da Marks’ın da baştan ifade ettiği gibi “Devlet olmayan bir sisteme ihtiyaç var.” Önder Apo bunu “Demokratik Konfederalizm” olarak tanımladı. Demokratik Konfederalizmi de Demokratik Özerkliğe dayandırdı. Yani bütün farklılıkların demokratik birlik temelinde özgürce örgütlenip eşitçe katıldığı bir sistem olarak öngördü. Demokratik birliğin esas alınmasını öngördü, ama birlikte her farklılığın mutlaka kendisini özgürce örgütleyerek, özgür iradesiyle birliğe katıldığı bir sistemi öngördü. Buna “Demokratik Özerklik” dedi. 5 bin yıllık iktidarcı ve devletçi sistemin ortaya çıkardığı bütün toplumsal sorunların böyle bir proje ile anlayış ve sistemle çözüme kavuşturulabileceğini değerlendirdi ve bunun her düzeyde örgütlenmesini öngördü. Yerel düzeyde, Demokratik Konfederalizmle, bölgesel düzeyde Demokratik Konfederalizmle, en son olarak da küresel düzeyde Demokratik Konfederalizmle, “Küresel Demokrasi Kongresinin” örgütlenmesini öngördü. Tabii bölgesel ve yerel demokratik özerkliklere dayalı olarak öngördü.

O zaman Küresel Demokrasi Kongresi, uluslararası dayanışmanın somutlaşmış ifadesi mi olacak?

Dolayısıyla biz böyle bir paradigmayı ve devrim teorisini esas alacaksak, o zaman uluslararası ilişkileri, sadece ‘uluslararası dayanışma’ ya da ‘enternasyonalizm’ kavramlarıyla izah edemeyiz, onunla sınırlandıramayız, o çok genel kalıyor, muğlak kalıyor. Bunu somuta dönüştürmemiz gerekiyor. Somutlaştırma ise Küresel Demokrasi Kongresinin örgütlenmesi, ya da Dünya Demokratik Konfederalizminin örgütlendirilmesine kadar gidiyor. Uluslararası ilişkiler, dayanışmayı sadece destek açıklayan düzeyde kalmaktan çıkarak, Demokratik Konfederalizm sistemi içerisinde ortak çalışmayı öngören, geliştiren düzeye ulaştırmak gerekiyor. Böyle olunca çok daha ileri düzeyde, yardımlaşmayı dayanışmayı ortak hareketi, birlikte yürümeyi ifade ediyor. Bizim hedefimiz bu olmalıdır.

Uluslararası dayanışmayı sadece bir açıklayıcı destek verme, yoldaşlık, dostluk ifadesi ile sınırlandırmadan bunun ötesine geçmeliyiz, ete-kemiğe büründürmeliyiz, somuta dönüştürmeliyiz. Sadece ‘yoldaşız, sizi destekliyoruz’ demek yetmez, ortak mücadele yol yöntemlerini bulmalıyız. Örgütsel biçimlerini geliştirmeliyiz. Dayanışma destek somuta dönüşmelidir. İşte bu somutluk ortak örgüt ve eylem biçimlerini bulmaktan geçiyor. Ortak örgütlenme de kesinlikle Dünya Demokrasi Kongresi ya da Demokratik Konfederalizmin bölgesel ve küresel düzeyde örgütlenmesini hedef alan, ona ulaşmayı öngören, onu hedefleyen ilişkiler, birlikler, ittifaklar, örgütlenmeler, ortak çalışma düzenleri, geliştirmekten geçiyor.

Bunu esas almalıyız. Demokratik Modernite Kuramı temelinde geliştirilecek devrimci örgütlenme ve eylemlerin uluslararası dayanışması bu temelde olmak durumundadır. Böylece somutlaşmak, ete-kemiğe büründürmek, örgüt ve eyleme dönüşmek zorundadır. Böyle olursa daha önemli olur, anlamlı olur, değerli olur. Bu bakımdan bunun daha da somutlaşması için tartışma gerekiyor, çalışma gerekiyor; ortak birlikler oluşturma, toplantılar yapma, tartışmalar yürütme, en gevşek biçimlerden başlayarak giderek güçlendirilmiş örgüt ve eylem biçimlerine ulaşan bir tarzı işletmek gerekiyor. Öyle bir tarzla yaklaşıp pratikleştirmek gerekiyor.

Bunun için bazı toplantılarla, tartışmalarla başlanabilir. Bölgesel düzeyde ilişki ve dayanışmalar geliştirilebilir. Küresel düzeyde toplantılar ve bunları organize eden koordinasyonlar oluşturulabilir. Ama öncelikle önemli olan, teorik olarak durumu izah etmek kavramaktır. Böyle bir zihniyete ve siyasete ulaşmak gerekiyor. Devlet odaklı ve iktidar endeksli parti, örgüt olmaktan çıkmak lazım. Toplum odaklı, kadın özgürlüğü ve ekoloji endeksli partiler olmalıyız. Demokratik toplumun öncü kurmay heyetliğini yapan partiler haline gelmeliyiz ki, her alanda böyle partilerin örgütlendiği, öncülük ettiği, demokratik toplum mücadelelerini, kadın özgürlük devrimlerinin geliştiği hareketleri ortaya çıkartabilmeliyiz ki, uluslararası dayanışma ve ortak çalışma da somutluk kazanabilsin. Sınırlı güçlerle, zayıf güçlerle, etkili örgüt ve eylem geliştiremeyen güçlerle, toplumsal dayanışma örgütlendirilemez, uluslararası dayanışma Demokratik Konfederalizm düzeyine çıkartılamaz.

Eskinin ve reel sosyalizm döneminin uluslararası ilişkileri, dayanışması, örgütlenmelerin hepsini Demokratik Modernite Kuramı temelindeki ilişkiler, mücadele, devrim hareketlerine dayalı olarak, yeniden değerlendirilmesi, planlanması, yeni ilişki biçimlerinin geliştirilmesi, örgüt ve eylem tarzlarının ortaya çıkartılması kesinlikle gerekiyor.

Bu yönlü biz çok fazla çalışma yapamadık. Bunu bir özeleştiri olarak belirtebilirim. PKK olarak gerçekten eksikliğimiz var. Oysa ki, yeni dönem PKK’sinin en önemli çalışmalarından birisi bu olmalıydı. 3. Partileşme Döneminde, PKK evrensel bir önderlik gerçeğine sahip oldu. Ulusal düzeyde Demokratik Konfederalizm mücadelesini çok yönlü etkili bir biçimde geliştirse de, bunu bölgesel ve küresel düzeye çıkartması, demokratik toplum içerisinde yer alacak bütün eğilimlerle, özgürlük ve demokrasi hareketleriyle; demokratik özerkliğe dayalı, Demokratik Konfederalizm çizgisinde ilişki ve dayanışma geliştiren, ortak örgütlenmeleri ve eylemleri ortaya çıkartan bir diplomasi sahibi olması gerekiyor.

Bu temel bir görevimizdir. İçinde bulunduğumuz koşulların bize yüklediği, çizgimizin emrettiği bir görev oluyor. Fakat bir özeleştiri olarak belirteyim, bu yönlü bir gelişme sağlayamadık, adım atamadık. PKK olarak bir diplomasi örgütleyip geliştiremedik. Kadın ve gençlik hareketlerimizin belli bir ilişkisi var. Halk hareketimizin belli bir dayanışması var, ama bunların hepsini birleştirecek, somuta taşıyacak olan parti öncülüğü düzeyinde yürütülecek ilişki ve dayanışma çalışmalarıydı.

Umut ediyoruz ki, önümüzdeki süreçte PKK bu eksikliğini giderecek, çizgisinin gerektirdiği kararlar, planlamalar temelinde Kürdistan’da Demokratik Özerklik Devrimini geliştirip kökleştirirken, bunu Demokratik Ortadoğu Devrimi’nin öncülüğü konumunda geliştirecek ve Ortadoğu Devrimini de Küresel Demokratik Özerklik Devrimi’nin bir parçası, öncüsü olarak gerçekleştirecek. Biz, öyle tek bir alanda yalnız başına devrimlerin, çözümlerin geliştirileceğini çok ihtimal dahilinde görmüyoruz. Reel sosyalizm pratiğinden zaten bu doğrulandı. O halde ortak çalışmaya, bölgesel ve küresel düzeydeki ilişki ittifaklara dayalı dayanışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Hem teorik hem pratik olarak Demokratik Sosyalist Hareketin gelişip başarı kazanması, bu temelde yürütülecek çalışmalarla bağlantılıdır. Devrim, onlardan alacağı güçle gerçekleşecek, eğer öyle olmazsa o zaman yerel düzeyde kalır, dar kalır. Kuşkusuz demokratik gelişmede yerel inisiyatif esastır, önemlidir. Kitle tabanına dayalı olarak demokratik toplum hareketi gelişir, ama bu hep yerel düzeyde parça parça kalmaz. Demokratik Özerklik, Demokratik Konfederalizm temelinde birlik olmak durumunda. Dolayısıyla bölgesel ve küresel düzeylere ulaşmak zorundadır. Ancak orada somuta dönüşürse gelişme sağlar, ilerler.

Son olarak Alman hükümetine ve kamuoyuna dönük bir mesajınız var mı?

Alman devleti, bu sistemi 150 yıldır böyle kurdu geliştirdi. Kürtlere de parçalanmayı ve yok olmayı reva gördü. Bizler bunu yeni öğreniyoruz. Alman hükümeti, bunu kuran sistemi temsil ediyor, yürütüyor. Hepimizden çok daha iyi biliyor, anlıyor. Ama bütün bunları bile bile yapıyor. O zaman şunu sormak gerekiyor. Bile bile bir halkın tarihten silinmesini niye öngörüyorsunuz, niye ortak oluyorsunuz? Niye asimilasyona karşı çıkmıyorsunuz? Niye tehcire karşı çıkmıyorsunuz? Niye katliamlara karşı çıkmıyorsunuz? Kürt halkı 7’den 70’e her gün onlarca şehit vererek acılar içerisinde mücadele ederek ayakta kalıyor. Bu halkın feryadına hiç kulak kabartılmayacak mı! Yürekler bu feryadı hiç duymayacak mı! İnsan bunu söyleyebilir.

Bile bile insanlık suçu işlemek, işlenen insanlık suçuna ortak olmak, bunu bazı maddi çıkarlar için yapmak, ondan sonrada da haktan, hukuktan, adaletten, demokrasiden, özgürlüklerden söz etmek olmaz. Bunlar birbiriyle bağdaşmıyor. İkiyüzlülük ve yalancılık oluyor. Ya faşizm, katliam, sömürgecilik, soykırım olur; ya da özgürlük, eşitlik, demokrasi, adalet, kardeşlik, paylaşım olur. Bunların ikisi birden olmaz.

O halde Alman Hükümeti kimden yanadır? Kürdü soykırıma uğratan sistemden mi yanadır? Hala o sistem içinde mi kalacak, yoksa Kürt varlığını, özgürlüğünü kabul eden, onun için mücadele edenlerden mi yana olacak? Yani demokratik bir duruş ve tutum mu gösterecek? Biraz demokrasiye duyarlı ve açık hale mi gelecek? Sorun budur. Bunları bizim çok fazla ifade etmemizin bir anlamı yoktur. İfade ve çağrılar, anlamayanlar, bilmeyenler, unutanlar için bir değer taşır, rol oynar. Bunların hepsini mevcut hükümetler bile bile yapıyorlar. Kendi çıkarlarının gereği görüyorlar. Buradan maddi kazanç sağlıyorlar ve o kazanç için bunları yapıyorlar.

Dolayısıyla bile bile bunları yapanlara ne denir! ‘Zulmünüz artsın’ demek lazım. Çünkü zulümleri artarsa, zulmün içinde boğulurlar. Döktüğünüz kanda boğulacaksınız demek lazım. Yaptığımız haksızlıklar sizi boğacak, yediğiniz haram boğazınızda kalacak. Onlara hatırlatmak kalıyor. Gerçekten de Kürtler karşısında gösterilen tutum, hiçbir biçimde özgürlük ve demokrasi, adalet ölçüsüyle, ilkesiyle ifade edilecek bir durum değildir. Kürtler karşısındaki duruş, tutum en ağır suç durumudur. Faşizmdir, sömürgeciliktir, soykırımdır. 21. yüzyılda bunu yapmak hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Yapmakta ısrar edenler, Kürdü bu biçimde yok edeceğiz diyenler, insanlığı da yok ediyorlar, doğayı da yok ediyorlar, dolayısıyla yarın kendileri de yok olacaklar. Bunu böyle bilmeliler. Yoksa Kürt yok olup da kendileri yaşamayacak. Bunu herkes görmeli, anlamalıdır.

Kürtler uyandılar, bilinçlendiler, örgütlüler, mücadele ediyorlar. Doğru yaşamı, güzel yaşamı mücadelede buldular. Belki bu yaşamın maddi boyutu yoktur. Ama heyecanı güçlü, coşkusu çok, maneviyatı çok güçlüdür. Belki az yaşıyorlar, ama onurlarıyla, şerefleriyle, başı dik, özgürce yaşıyorlar. İddialı ve iradeli yaşıyorlar. Bu da yaşamların en güzelidir. Gerekirse yüzlerce yıl böyle yaşayabilirler. Bunu herkes bilmelidir.

Artık Kürdü soykırıma uğratmak, teslim alıp ihanete çekerek yok etmek mümkün değildir. Onun devri geçti, Önder Apo ile birlikte Kürtler uyandılar. Özgürlük bilincini, özgür ve doğru yaşamı gördüler. Bunun için cesaret ve fedakarlığın nasıl üretilmesi gerektiğini gördüler, böyle bir yola girdiler ve sonuna kadar yürüyecekler. Artık hiç kimse böyle bir özgürlük yürüyüşünden Kürtleri alıkoyamaz. Bunu Alman hükümeti de bilmelidir. Bütün Kürt karşıtları, düşmanları da bilmelidir. Tabii en çok da Kürtlerin dostları bilmelidir. Devrimci demokratik güçler bilmelidir. Demokratik kamuoyu bilmelidir. İnsanlık bilmeli, gençlik ve kadınlar bilmeliler. Özgürlüğe ihtiyacı olanlar bilmeliler. Herkes bilsin ki, Kürt kızları, oğulları, Kürt gençleri, kadınları, Kürt halkı sadece kendisi için mücadele yürütmüyor, Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesi, Ortadoğu’nun demokrasiye, insanlığın özgürlüğe kavuşması mücadelesi oluyor. Kürdistan’da soykırım uygulandıkça, bölgede faşist diktatörlük, dünyada da kapitalist modernitenin kanserleşmiş egemenliği hakim oluyor. Her türlü baskı, sömürü ve terör uygulanan zihniyet ve siyaset haline geliyor.

Soykırıma uğratılan Kürtlük bölgede ve dünyada diktatörlük ve faşizm oluyor. Özgürleşen Kürtlük de demokratikleşen Ortadoğu, özgürleşen insanlık oluyor. Bu kadar saflaşma var. Kürt özgürlüğüyle, özgür insanlık yürüyüşü bu denli iç içe geçmiş, demokrasi hareketi bu denli iç içe geçmiş durumdadır. Bunu bütün dostlar, özgürlükçü demokratik güçler iyi görmeliler, doğru anlamalılar. Kürdistan’da böyle bir durumun ortaya çıkmış olmasını büyük bir başarı olarak görmeliler, en zayıf en geri yerden böyle bir özgürlük tutkusu, bilinci, iradesi ve eylemi ortaya çıktığına göre, her yerde bu çok daha ileri düzeyde olabilir. İnanılırsa, istenilirse, sebat edilirse bütün halklar çok daha güçlü bir biçimde özgürlük mücadelesine yürüyebilirler, ayağa kalkabilirler, özgürlük için, demokrasi için mücadele edebilirler,kardeşleşmeyi geliştirebilirler.

Yerel düzeyde, bölgesel düzeyde, özgürlük ve demokrasi hareketlerinin bilinç ve pratik örgütlenme düzeyindeki gelişmesi, küresel özgürlük ve demokrasi hareketini ortaya çıkarır ki, o da kapitalist modernite sisteminin kötülüklerini sınırlandıran, daraltan, etkisini azaltan, dünyayı daha çok özgürleştiren, demokratikleştiren bir gelişmenin yaratıcısı olur.

Yeni bir dünya mümkündür, özgür bir yaşama ulaşılabilir. Ama bunun için çalışmak, doğru çalışmak, daha çok çalışmak gerekiyor. Doğru özgürlük bilinci edinmek daha büyük ve yaygın örgütlenmek daha cesurca mücadele etmek gerekiyor.

Bu temelde bilinçlenen, mücadele eden her kesi selamlıyor başarılar diliyoruz.