Duran Kalkan: Bin yıllık kardeşlik söylemi artık safsataya dönüşmektedir

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, MED NUÇE’de Politik Alan’ın konuğu oldu. Programda Ersin Çelik’in sorularını yanıtlayan Kalkan, gündemdeki gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

PKK Yürütme Kurulu Üyesi Duran Kalkan, Türkiye’nin Musul-Başika’ya asker göndermesini de kapsayan siyasetin Cereblus’ta olduğu gibi DAİŞ’i koruma amaçlı olduğunu söyledi. Kalkan, AKP hükümetinin Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte yeni bir DAİŞ-Sünni Arap örgüt hazırladıklarına dikkat çekti. Kuzey Kürdistan’da halka dönük saldırıların artık kültürel soykırımı da aştığını ve fiziki soykırıma dönüştüğünü söyleyen Kalkan, “Erdoğan ve AKP iktidarı açık şekilde ‘bin sefer baş kaldırsanız bin sefer ezeceğiz’ diyor. Sen bin sefer ezmeye çalışırsan, bu halk da seni bin yıl önce geldiğin yere kovalayana kadar direnecektir!” “ Artık ‘Bin yıllık kardeşlik’ söylemi de safsata haline gelmektedir. Katliama karşı sessiz kalanlar da suç ortağıdır” diye konuştu.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, MED NUÇE’de Politik Alan’ın konuğu oldu. Programda Ersin Çelik’in sorularını yanıtlayan Kalkan, gündemdeki gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Kalkan’ın değerlendirmelerinden öne çıkan bazı bölümler şöyle.

TÜRK ASKERLERİNİN MUSUL-BAŞİKA'DAKİ VARLIĞI

DAİŞ faşizmi karşısındaki Rojava ve Başur’daki direnişle Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi ve Demokratik Özerklik çözümü önemli bir çerçeveye oturmuştur. Bunda Şengal’e DAİŞ faşizminin dayattığı soykırım ve ona karşı  direniş, yine Kobani’ye DAİŞ faşizminin dayattığı imha operasyonu ve onun karşısındaki direniş tüm gerçekleri açığa çıkarmıştır. Bölgede temel çelişkinin ne olduğunu, çözüm getirecek mücadelenin nasıl yürütülmesi gerektiğini, bölge sorunlarını çözecek kutuplaşmanın ne olması gerektiğini ortaya çıkardı. DAİŞ öncülüğünde faşist çete blokuyla, Kürdistan özgürlük direnişi öncülüğünde Ortadoğu Demokrasi Bloğu oluştu.

Şimdi özellikle çözümsüzlükten medet uman ve çözümsüzlüğe dayanarak yaşayan güçler bu duruma müdahalelerde bulundular. Burada en başta AKP hükümeti-TC devlet sistemi geliyor. Kürt karşıtı, sosyalizm karşıtı, din-mezhep karşıtı olarak kurulmuş olan bu cumhuriyet sistemi geldi ve AKP eliyle bu sistem müdahalede bulundu. Çünkü yürütülen mücadele çözüm getiriyordu. İkincisi ise, bu mücadeleye Kürtler öncülük yapıyordu. Ortadoğu’nun demokratikleşmesi ve sorunların demokratik çözümüne öncülüğü Kürtler yapıyordu ve Ortadoğu halklarının demokratik birliğini yaratacak bir güç oluşuyordu. Bundan rahatsızlık duydular ve bütün imkanlarını seferber ederek, tavizler vererek müdahalede bulundular.

Suriye’de son 3-4 aydır yaşanan gelişmeler bu temeldedir ve gündem saptırmayı ifade etmektedir. Provokasyon niteliğindedir. Bu saptırma şimdi Musul’a Türkiye’nin asker göndermesiyle zirveye ulaşmıştır. Suriye’de Rusya-Türkiye çatışması diye faşizm-demokrasi bloklaşmasını bozmaya çalışanlar, Irak’ta da faşizm-demokrasi mücadelesini mezhep çatışması, Türkiye’nin Musul’a asker göndermesiyle öne çıkartarak saptırmaya çalıştılar. Türkiye kendi bloku temelinde Rus uçağını vurarak bir hamle yaptı. Ruslar karşı hamlelerde bulunarak Türkiye zorladı. Ondan sonra Irak’a asker gönderilmesi Türkiye’nin ikinci hamlesi oldu.

Bu hamleler iki mezhep bloku arasındaki bir çelişki ve çatışmaya dönüştürülmektedir. İran, Irak ve Suriye yönetiminin oluşturduğu bir Şii bloku var ve buna karşı Suudi, Katar ve Türkiye’de Sünni blok oluşturmaktadır. Bu blok KDP’yi yanına çekmeye çalışıyor ve yine bu  blokun DAİŞ’le ilişkileri de var. Türkiye yaptıklarını bu bloktan destek alarak yapmaktadır. Rusya’nın mevcut müdahaleleri ise Şii blokuna destek vermektedir. ABD ve NATO iki blokla da ilişkilidir. Dolayısıyla ABD “bilgimiz var ama onayımız yok”  dedi, rahatsızlık belirtse de engellemedi.

Bununla ne yapılmak istediğini anlamak gerekli. Türkiye’nin sadece Başika değil Musul’un içlerinde 

de güçleri var. Türkiye “biz Peşmerge eğitmek için gittik” diyor, KDP yönetimi ise açıklamasında “Arapları eğitiyorlar” dedi. gerçekten bu güç eğitim yapıyorsa kimi eğitiyor? Mutlaka bir eğitim ve örgütleme yapıyor ama ne adına yapıyor? Bu konuları Türkiye saptırmaktadır. Türkiye peşmerge eğitmiyor, Sünni-Arap yeni bir güç örgütlemeye  çalışmaktadırlar.

YENİ BİR DAİŞ!

DAİŞ şimdi terör örgütü sayıldı. Bütün dünya lanetliyor ve DAİŞ’i yok edecekler. DAİŞ’in geleceği olmadığı için Irak’ta, özellikle de Bağdat kuzeyindeki alanı Sünni bir iktidara kavuşturmak istiyorlar. Bu alan şimdi DAİŞ’in elindedir. DAİŞ yıkılacağına göre ya da kimse DAİŞ’i kabul etmeyeceğine göre DAİŞ’in yerine Suudi, Katar ve Türkiye yeni bir örgüt hazırlamaktadır. Bunun eğitimini ve örgütlemesini yapmaktadırlar. Türkiye Suriye’de de onu yapmıştır. Cerablus’ta, Bayır Bucak ve Halep yakınlarında da benzer bir örgütleme yapmıştır. Bazı yerlerdeki DAİŞ’çiler El Nusra yapıldılar. Daha önce de El Nusra’nın bir bölümü DAİŞ olmuştu. Büyük olasılıkla Irak’ta da öyle yapmak istemektedirler. Yani Bağdat’ın kuzeyinde Şii varlığını yok ederek tümüyle Sünnileştirmeyi ve yeni bir Sünni iktidar hazırlamayı hedeflemektedirler.

Türkiye, Suudi ve Katar ittifakı şunu görmektedir: DAİŞ’e karşı mücadele geliştiğinde, burada halkların demokratik direnişi de gelişebilir. Örneğin Şengal’de Kürtler ve demokratik güçlerin tümü ortak müdahale ettiler. Musul, Tel Afer ve diğer alanlarda da böyle gelişmeler olmasından korkmaktadırlar. Bundan dolayı kendi egemenlikleri altında, aynı anlayışta olan bir örgütleme ortaya çıkarmak istemektedirler. 

PKK’YE DÖNÜK YENİ SALDIRI HAZIRLIĞI MI?

Bu gelişmelerin hareketimize karşıtlığı bulunmaktadır. Askeri güç getirilmiş, çatışma olacak, istihbarat saldırıları olacak mı, bunlar da olabilir, ama daha önemlisi Kürdistan parçaları ve etrafında yoğunlaşmış olan mücadele yeni bir Ortadoğu’nun, demokratik bir Ortadoğu’nun kuruluşunu hedeflemektedir. Bu hamle esas olarak da Demokratik Ortadoğu Devrimi’nin ön adımları, parça parça gerçekleşmesini ifade eden bu mücadeleye karşıdır. Hareketimize karşıtlığı bu demokratik-devrimci gelişmeye olan karşıtlığındandır.

Musul DAİŞ’ten kurtulacak ve kurtulduğunda demokratik bir Irak sistemi mi çıkacak, yoksa bölgede baş belası olmuş faşist ulus-devletçi çelişki ve çatışma alet olan yapılar mı ortaya çıkacak? Türkiye ikincisi inşa etmeye çalışmaktadır. Irak’ı böylece bölüp bir mezhep çatışmasının merkezi haline getirmek istiyorlar. Oysa Irak demokrasinin merkezi haline gelebilir. Kürt Özgürlük Devrimi, Kürtler öncülüğündeki DAİŞ faşizmi karşısındaki savaş Irak’ı Ortadoğu’nun demokratik merkezi haline getirmek istemektedir. Şimdi bu engellenmek istenmektedir. Diğer tartışılan konulara ise ben çok ihtimal vermiyorum. Türkiye getirdiği birlikle Güney’de bize saldırı yapamaz. Bu konu çok önemli de değildir.

Türkiye Suriye’de de DAİŞ’i korumaktadır. DAİŞ’i yok edecek güçleri ve ittifakı engellemeye çalışmaktadır. Musul-Başika’ya gelişte bu anlama gelmektedir. Burada da DAİŞ’i korumaya çalışmaktadır. DAİŞ’i ezilmekten DAİŞ adıyla kurtaramasa da, eğitip-örgütledikleri yeni oluşuma DAİŞ’in elinde tuttuğu alanları devir teslime hazırlıyorlar.

AKP’nin DAİŞ’le birliği vardır ve DAİŞ üzerinden politika yapmaktadır. Cerablus’a dokundurtmuyor, “Fırat’ın batısına geçemezsiniz!” diyor. Bundan dolayı ABD ve koalisyon güçleri “dokunamayız” diyorlar. DAİŞ o bölgede kaldıkça da ne Suriye’de ne de Irak’ta tümden silinemeyecektir. Türkiye Cerablus’la Suriye’deki, Musul’la da Irak’taki DAİŞ’i korumaktadır. Gerçek durum böyledir.

DAİŞ HEMEN YOK EDİLMEK İSTENMİYOR!

Uluslararası güçler bunu görmüyorlar mı? görmemeleri mümkün değildir. Demek ki böyle olması onların da çıkarınadır. Şuan “hemen DAİŞ’i yok edelim” diye bir tutum ve istem bir çok güçte yoktur. Bu güçlerin çoğu DAİŞ’in varlığı üzerinden siyaset yapmakta, askerlik yapmakta. Doğu Akdeniz’in silah deposu ve askeri gösteri alanına dönüşmesi de bununla sağlandı. Dünya siyaseti bununla yürümektedir ve bütün bunlar DAİŞ’in varlığı ile olmaktadır. Ne Rusya’nın ne de ABD’nin DAİŞ’i vururken hemen bu örgütün yok edilmesine dönük strateji ve taktikleri yoktur. Onun için Türkiye’yle de böyle ilişki yürütmektedirler.

ABD de diğer güçler de DAİŞ’le mücadelenin sonuçlarına sahip çıkıyorlarsa, bütün dinlerin, halkların kardeşçe ve demokratik birlikleri ile yaşadıkları bir Suriye ile sorunlar çözülsün, diyorlarsa Rojava’daki demokratik Suriye çalışma ve toplantılarına destek vermeliler. Aynı şekilde Türkiye’nin hem Suriye hem de Irak’ta DAİŞ’i kollayan, kurtarmaya çalışan, DAİŞ’in adını değiştirse de DAİŞ zihniyetinin buralarda egemen olmasını sağlamak isteyen çaba ve politikalarına karşı çıkmalılar.

BARZANİ’NİN ANKARA ZİYARETİ

Güney Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye gezisi bu gelişmelere rastladı. Gezinin önceden planlandığı belirtildi. Açıklamaları tam Türkiye’nin açıkladığı gibi değildi ama bu gezi objektif olarak Türkiye’ye güç verdi. KDP-Türkiye ilişkilerinde, ekonomik ilişkilerini biz de görüyor ve önemsiyoruz petrol ilişkilerini görüyor ve önemsiyoruz. Bu konuda “biz zorlanıyoruz, zarar görüyoruz” dediler biz de zarar görmemeleri için KDP ve YNK’den gelen istemlere uygun davrandık. Bunlar ayrı konular. Ama AKP  ve Türkiye ile ilişkilerinin bir sınırı olmalı. Bölgedeki bu gelişmeleri görmeliler. AKP’nin bölgedeki mücadele içerisindeki konumunu görmeliler. Onun bir parçası haline kesinlikle düşmemeliler.

AKP’nin mevcut çabalarının tümü Kürt karşıtlığı üzerinedir. Tayyip Erdoğan şunu söyledi: “Biz Kuzey Irak’ta bir hata yaptık. Kuzey Suriye’de yapmayacağız!” Kuzey Irak’ta yapılan hata neydi? Hewler’de bir yönetimin kurulmasını engellemediler. Yani 1 Mart 2003 tezkeresini meclisten geçirmediler ve ABD ile işbirliği yapamadılar ve ondan dolayı Hewler yönetiminin doğduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla Güney Kürdistan’da gelişen sistemi kendileri için bir hata görüyorlar. Rojava’da bu hatayı yapmayacaklarını söylüyorlar. Demek ki imkan bulurlarsa bu hatayı düzeltecekler! Yani güney Kürdistan’ı kabul etmeyecekler. Irak ve Güney Kürdistan bayrağının Mesut Barzani’nin arkasına konulmasına kimse aldanmasın. Bu sadece Kuzey Kürdistan’da yürüttükleri Kürt katliamlarına ses çıkarılmasın, göz yumulsun diye yapılmıştır.

Kürtler birlik olsalar, kendi güçlerine güvenseler, ki bir Amerikalı generalde söyledi, “Kürtler Kobani’deki gibi birlik olurlarsa dünya onları kimse yenemez” dedi. öyle bir birlik olurlarsa Ortadoğu Demokratik Devrimi’ni yapacak bir toplum haline geleceklerdir. Bunu engellemek için Türkiye çalışmaktadır. Kürtler birlik olmasın, PKK ile KDP ittifakı olmasın, KDP’yi PKK’ye karşı nasıl çıkartırım, KDP, YNK ve GORAN ilişkilerini nasıl bozar çatıştırırım! Türkiye’nin bütün çabası bunların gerçeklemesine dönüktür. Buna herkes dikkat etmelidir.

Elbette ekonomik ilişkiler olur, ama bu ilişkiler tarihsel imkanları yok etmeye, Kürtlerin tarihsel hamlesini engellemeye, Kürt katliamlarına zemin sunmaya götürürse işte o zaman tehlikelidir. Bu anlamda mevcut ilişkileri yeniden gözden geçirmeye ihtiyaç vardır. Kürtlerin Türkiye’ye ihtiyacı eskisi gibi yoktur. Eskiden Kürtler kuşatılmış, büyük bir tecrit altına alınmıştı. Öyle bir durumda bir ilişki dünyaya açılmak açısından çok önem arz ediyordu. Şimdi Güney Kürdistan’ın Türkiye’yle böyle bir açılmaya ihtiyacı yoktur. Bütün alanlar Güney Kürdistan için, Kürtler için açıktır. Özellikle DAİŞ faşizmi karşısındaki Kürt duruşu bütün Kürtleri dünya halkları açısından önemli bir noktaya getirdi. O bakımdan muhtaç değillerdir.

Gerilla Peşmergeyle ittifak yaptığı zaman Türkiye’nin korumasına ne ihtiyacı olabilir. Kürt gerillası Türk ordusunu 32 yıldır burnunu sürtmüştür. O mu Kürtleri koruyacak, zaten Kürt düşmanıdır.

Güney Kürdistan partileri ve yönetimi Türkiye’yle ilişkilerini ekonomik boyutta tutabiliyorsa tutabilmelidir. Ondan ötesine geçmesine fırsat vermemelidir. Kuzey Kürdistan’daki örgütlerde, kadın ve gençlikte bir tepki oluşmuştur. Bugün Sur’da, Gever’de, Colemerg’te, Silvan’da, Kerboran’da Türk tank ve toplaları, kara yüzlü faşist çeteleri, AKP’nin JİTEM’i, Osmanlı Ocakları, Esadullah Timleri Kürt kadın ve gençlerini katletmektedir, evlerini ve tarihsel değerlerini yakmakta, Kürdistan’ı yaşanmaz hale getirmektedir. Bu kadar Kürt katliamının yapıldığı bir ortamda bir Kürt liderin, partinin, örgütün buna karşı çıkmaması, tersine böyle katliam yapan kanlı eli tutması tepki yaratmaktadır. Bu boyutuyla da bu ziyaret Güney Kürdistan yönetimi ve KDP açısından iyi bir puan olmamıştır.

BİN YILLIK KARDEŞLİK SAFSATA HALİNE GELİYOR!

Eskiden AKP’nin yüzü maskeliydi ve gerçeğini gizliyordu. Son bir yıl içerisinde yaşanan en önemli gelişme bu maskenin düşürülmesi oldu. AKP’nin gerçek yüzü açığa çıktı ve artık katliam yapıyor, “sonuna kadar yapacağım” diyor. “Bin defa başkaldırsanız başınızı bin kez ezeceğiz” dedi. Bin kez baş kaldıran kimdir? Herhalde sadece PKK ya da dağdaki gerilla bununla tanımlanmıyor. Bir toplumun tümü tanımlanıyor ve “ezeceğiz” diyor. Kültürel soykırım uyguluyor, “PKK yapıyor” diyor, alçakça Kurşunlu Cami’yi yaktılar, “PKK yaktı!” diyorlar. Mahalleleri kuşatıp tankla, topla vuruyor, yakıp yıkıyorlar ve toplumu sürüyorlar ama “PKK zemin oluyor” diyorlar. 90’lı yıllarda Çiller-Ağar-Güreş çetesinin kırsal alanda yaptığını şimdi AKP çetesi şehirlerde, mahallerde yapıyor.

BU HALK DA SENİ BİN YIL ÖNCE GELDİĞİN YERE KOVALAYANA KADAR DİRENECEKTİR!

Silvan’da duvara “Türk’sen övüneceksin, değilsen itaat edeceksin!” diye yazdılar ya, bütün hedefleri budur ve bu temelde vahşet uygulamaktadırlar. Kuzey Kürdistan’da faşist devlet terörü, AKP terörü uygulanmaktadır. Bu artık kültürel soykırımı da aşmakta ve fiziki soykırıma dönüşmektedir. Tehcir ve katliam uygulanmaktadır.

Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı açık şekilde “bin sefer baş kaldırsanız bin sefer ezeceğiz” diyor. Ben de şunu söyleyebilirim: Sen bin sefer ezmeye çalışırsan, bu halk da seni bin yıl önce geldiğin yere kovalayana kadar direnecektir! Bunu Tayyip Erdoğan da, Türkiye’yi yönetenler de bilmeliler. Kürdün bunu başarma iradesi vardır.

‘Bin yıllık kardeşlik’ söylemi de artık safsata haline gelmektedir. Ne kardeşliği? Ben Türkiye’de yaşayan herkese soruyorum: Nerede kaldı Türk-Kürt kardeşliği! Adam açık “bin kere başınızı ezeceğim!” diyor. Buna kimsenin çıta çıkmadı.

PKK, Osmanlı ve TC katliamları karşısında gelişen direnişlerin bir devamı ve en sonuncusudur. Onlara sahip çıkanlar buna da sahip çıkmalıdır. Kürdüm, diyen ve gerçekten Kürtlük onuruna sahip olan herkes direnişe sahip çıkmalı ve katılmalıdır. Kim AKP katillerini savunuyorsa onların kürtlükle bir alakası yoktur ve Kürt düşmanıdırlar. Onlara karşı her türlü mücadele yürütülebilir. İş bu noktaya gelmiştir. Buna seyirci kalanlar da suç ortağıdır.

AKP’NİN ELİNDEN KÜRT KANI DÖKÜLMEKTEDİR

Hiç kimse bize teslimiyeti, ihaneti, yenilgiyi, boyun eğmeyi bir çare olarak gösteremez. Özgür olmaktan başka bir yaşama yolu yoktur, bunun da yolu faşizmi yıkana kadar direnmektir. Bu bir slogan değil, günlük olarak yaşanan özgür insan duruşudur.

Bugün artık hep direnip direnmemeyi tartışmak doğru değildir. Bu geçmiştir. Direniş kararı verilmiştir ve zafere kadar direnilecektir. Bunun muğlaklaştırılması gündemden çıkmıştır.

Türkiye Rojava sınırına 386 kilometre hendek açmış, 500 kilometre duvar yapmış, yani barikat kurmuş. Kendisi Kürdistan’ın ortasına bu kadar hendek açıp barikat kuruyor, ama bir kaç sokağa ve mahalleye Kürt gençleri tutuklanmamak ve tank-top karşısında kendilerini korumak için birkaç metre mevzi kazıyorlar ve bundan dolayı kıyamet koparıyorlar. Bu saldırıları ve katliamların açılan hendeklerden olduğunu söyleyenler yalancının yalancısıdır. Gerçekle bir alakası yoktur. AKP’nin elinden Kürt kanı dökülmektedir, devrimci-demokrat kanı dökülmektedir.

Bu bakımdan artık bunlar tartışılmalıdır. Tartışılması gereken bu mücadeleyi doğru yol ve 

yöntemlerle, araçlarla başarılı biçimde nasıl yürütülmesi gerektiğidir. Bütün yoğunlaşmamız ve tartışmamız bunun üzerinde olmalıdır. Direniş ve direnişe bağlı olarak demokratik toplumun nasıl örgütleneceği üzerine tartışma olmalıdır.

Yine direniş daha çok yayılmalıdır. Her alan kendi öz iradesini ortaya koymalıdır. Artık Kürdistan bu biçimde bir Demokratik Özerklik Devrimi sürecine girmiştir. Sonuç da bu devrimle alınacaktır. O halde bu devrimi, Kobani’de AKP’nin umutları nasıl kırıldı ve Kobani nasıl özgürleştirildiyse Kuzey Kürdistan’ın şehirleri, kasabaları, mahalleleri ve sokakları da aynı şekilde kurtarılmalıdır. Bunun gerektirdiği demokratik örgütlülüğü sağlamak ve bunun sistemini oluşturmak için büyük bir azimle, umutla ve iradeyle bu mücadeleye katılmalıdır.