Eðitim-Sen Ýstanbul 3 No'lu şube tarafından düzenlenen Anadilde eðitim sempozyumu başladı. Kenter tiyatrosunda yapılan sempozyumun ilk oturumunda "Anadil temelli çok dilli eðitim" konusu ele alındı.
Bu oturumda konuşan Boðaziçi Üniversitesi'nden Mehmet Şerif Derince, anadilin bir kimlik, kişinin dünyanın nasıl göreceðine dair bir kimlik olduðuna dikkat çekti, "Ulus devletler dil ile neleri düşünmeleri, neleri düşünmemeleri gerektiðine dair plan yapıyor. Bu nedenle Türk devleti ittihat ve terakkiden bu yana dil meselesine özel bir vurgu yapmıştır" dedi.
AKP'nin Kürt sorunuyla ilgili deðişikliðe gittiði iddialarına dikkat çeken derince, "Devletin nasıl bir mantık üzerine kurulduðunu hatırlarsak, AKP'nin devleti devam ettirmek için aynı mantıðı kullandıðını görürüz. AKP, devlet mantıðını devam ettirecek şekilde artık görülmesi gereken Kürtlerin taleplerini, bir halk olarak deðil, bireysel haklar olarak kabul ediyor. Bu şekilde yapmasının nedeni devletin şimdiye kadar yöntemlerini devam ettirememesiyle ilgili bir şey. Ancak başka bir yöntemle devleti devam ettiriyor." diye konuştu.
Feminist aktisvistlerden Ýlke Gökdemir, göçle Ýstanbul'a gelen Kürt kadınlarıyla ilgili tez çalışması hakkında bilgi verdi. Kadınların Türkçe bilmedikleri için tek başına evin dışına uzun yıllar çıkmadıðını belirten Gökdemir, "15 yıl sonra ilk kez tek başına çıkan kadınlar var. Evdeki diðer işleri devam ettirmek zorunda kaldıkları dışarıya çıkmak zorunda kaldıklarında da çok zorlanıyorlar" dedi. Kadınların sokaktaki deneyimlerini anlatan Gökdemir, şöyle konuştu: "Yetişkin bir insan olarak hepimizin sıradan bir şekilde yaptıðı işler için onlar inanılmaz çaba harcamak ve mücadele vermek zorunda. Saðlık meselesi sorun oluyor. Çünkü dertlerini anlatamıyorlar."
Sempozyum, "Anadili Temelli Çok Dilli Eðitim Tartışmaları Baðlamında Azınlık Okulları" başlıðıyla devam etti.
Oturumda Ermeni okullarında yönetici olan Garo Paylan ile Rum tarihçi Foti Benlisoy konuştu. Benlisoy, anadilde eðitim tartışmalarında Lozan Anlaşması'nın temel alınmaması gerektiðini belirtti. Rum eðitim sistemi hakkında bilgi veren Benlisoy, "19. yüzyıldan itibaren güçlenen yeni bir siyasi iktidarın, kendi temellerini dinden almayan yeni bir eðitim sistemiydi. Eðitim sistemi, denetim ve homojenleştirme projesidir aynı zamanda. Osmanlıdaki çok sayıdaki Rum okulunun bir amacı da homojenleştirmeydi" dedi.
Ancak bu eðitim sisteminin Türk milli eðitim politikalarının bir hedefi haline geldiðine dikkat çeken Benlisoy, şöyle konuştu: "Bu da çok normal, yeni bir ulusal kimlik inşa ediliyor. Gelişkin bir rakiple, paralel eðitim sistemiyle var olmak gibi bir lüksü tanımıyordu. Rum okullarının karşı karşıya olduðu spesifik bir durum var. Dış politika kozu olarak da kullanılmıştır. Yunanistan'dan eðitim araçları ve öðretmenlerinin gelişi engellenirdi. Türkiye-Yunanistan gerilimi eðitime hemen yansırdı. Rum öðretmenleri sürekli kontrol altındaydı. Rum öðretmenlerle Türk öðretmenler arasında sürekli gerginlik olurdu. Okul binalarına el konulmuştur. Başından itibaren rum eðitim sistemini mümkün mertebe işlemez kılma girişimleri olmuştur. Milli bünyeye iştirak edin şeklinde baskılar olmuştur. Cumhuriyete devredilen oldukça gelişkin eðitim sisteminden geriye de bir şey kalmamıştır."
Rum eðitim sisteminin yaşadıðı esas sorunun Rumca'nın kamusal alanda ortadan kaldırılması olduðuna dikkat çeken Benlisoy, "1920'li yılların sonunda sokakta Rumca, Ermenice ya da Ladino konuşmak çok zordu. Vatandaş Türkçe konuş kampanyaları vardı, sokaklara afişler asılır, mitingler yapılırdı. Kamuda var olan dilin Türkçe olmasına yönelik ciddi bir kampanya yürütülüyor. Sokakta Rumca, Ermenice konuşanlar saldırılara uðruyor, ellerindeki gazete alınıyor. Annemle sokaða çıktıðımda, Rumca konuşmamam için çok uyarıldıðımı hatırlıyorum. Sonuçta Rumca, toplum içinde geri çekildi" dedi.
Cumhuriyet dönemi azınlık okullarını, çok dilli bir eðitim modelinin örneði olarak ele alınamayacaðını söyleyen Benlisoy, "Bir milliyetçi çatışmanın merkeziydiler" diye konuştu.
Benlisoy, çok dilli eðitimin farklı dillerin birbirini beslediði, eşit pedagojik ilkeleri benimsemesi gerektiðini belirtti, "Rum okulları ise Türk milliyetçiliði dayatmalarına karşı Rumların kendilerini korumaya çalıştıðı okullardı" dedi.
Garo Paylan, Ermenilerin 1915 yılı öncesinde Osmanlı sınıları içinde 2 bin okula sahip olduklarını, bu okullarda 150-200 bin arasında öðrencinin eðitim aldıðını belirtti, "Köylerde kesin olarak anaokulları vardı ve Ermenice öðretilirdi" dedi.
Okullardaki eðitim kalitesinin yüksek olduðunu örneklerle anlatan Paylan şöyle konuştu: "1915 bizim için milat. 2 bin okulun neredeyse tamamı yok ediliyor. devleti olmadan 2 bin okulu yöneten bir toplumdan bahsediyoruz. 1915'de 2 milyon olan Ermeniden geriye 200 bin kişi kalıyor. Şu anda 50 binin altında nüfus var. 20 okulumuz kaldı. 3 bin öðrencimiz var. Her yıl 250 öðrenci kaydediliyor."
Ermeni okullarının özerk bir yapısı ve yasası olmadıðını belirten Paylan, özel okullar yasasına tabi olduklarını söyledi, "Özel okullar yasasına tabi olmamız pekçok sorun yaratıyor. Tarihi binalarda okullarımız. Bu bile sorun. Bu nedenle ayrı bir yasa bir talebimiz var. Bu yasanın tüm kimlikler için çıkmalı" dedi.
Okul yıllarında karşılaştıðı baskıları anlatan Paylan, "Ýstiklal marşını en yüksek tondan baðırtarak okutan müdür yardımcılarımız vardı. Bu benim de en büyük travmamdı. Bu müdür yardımcıları, milli eðitim bakanlıðı atardı. Bir denetim aracıydılar. Bunların kaldırılmasını da istiyoruz" diye konuştu.
Ermeni ve Rum okulları üzerine bir tez çalışmasının bile olmadıðını söyleyen Paylan, "Sivil toplum desteðinden de yoksunuz" dedi.
Sempozyum, öðleden sonra "Çok Dilli Eðitim: Talepler, Süreçler, Sorunlar" oturumuyla devam edecek.