Erdoğan’ın aklının ucundan geçmesi gerekenler - Cahit Mervan

Erdoğan’ın aklının ucundan geçmesi gerekenler - Cahit Mervan

Uçakta gazetecilere ‘flaş açıklama’ yapmak Türk devlet ve hükümet yetkililerinde artık bir gelenek haline geldi.  Cumhurbaşkanı veya başbakan kendi dişine göre seçtiği gazetecileri uçağına alıyor. Hem Türkiye’den ayrılırken, hem de dönerken açıklamalarda bulunuyor. Genellikle havada yapılan bu açıklamalar yer küreye ayak bastıktan sonra ya inkâr ediliyor, ya da ‘yanlış anlaşıldı’ denilerek düzetiliyor.  Örneğin bir dönem Kürtlere karşı en kanlı savaşı yürütenlerden başbakan Tansu Çiller bir Almaya gezisinde uçaktaki gazetecilere ‘Bask Modeli’ çözümünden bahsetmiş, ancak Ankara’ya uçağı iner inmezde ‘ben böyle bir şey söylemedim’ diyerek inkâra kalkışmıştı. 

Şimdi Türk cumhurbaşkanı bu geleneğe uygun olarak havada açıklamalar yapıyor. En son Paris dönüşünde uçakta-hareket halindeyken-gazetecilere açıklamalarda bulunmuş. Esmiş-gürlemiş. Kürtleri açıktan tehdit etmiş. HDP’yi hedef alarak ‘sınır aşılırsa, olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem’ demiş.

Bir cumhurbaşkanının yasal bir partiyi böylesine tehdit etmesini bir tarafa bırakalım. Çünkü Türkiye’de Kürtler söz konusu olduğu zaman görünürdeki Anayasa, yasa-masa geçerli değildir de ondan. Kürtler söz konusu olduğunda ‘Milli Siyaset Belgesi geçerlidir. O da en son Milli Güvenlik Kurulu’nun 10 saati aşan toplantısında yeniden güncellendi. O nedenle işin ‘yasal’ yanı bizi çok ilgilendirmiyor.

ÖZAL SAVAŞ HÜKÜMETİ GİBİ

Erdoğan uçakta yaptığı açıklamayı İstanbul’da da tekrarladı. Buna paralel olarak Beşir Atalay ve içişleri bakanı Efkan Ala’da konuştu. Her üçü de ‘kamu güvenin sağlanması gerektiğini’ söylüyor. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre ise Ala bir adım daha öne geçerek ‘bazı yerlerde alan hâkimiyetini kaybettik’ bunun için  “bölgede devletin devlet olması  gerekir’’ demiş.

Bu ‘alan hâkimiyetinin’ geçmişte nasıl ‘sağlandığını’ dünya âlem biliyor: Yakılan dört bin köy… 18 bin faili meçhul cinayet… Asit kuyuları… İşkence, tutuklama ve sürgün…

90’lı yıllarda Türk devleti bu politikasını ‘sineği öldürmek için bataklığı kurutmak’ olarak tarif ediyordu. O dönem Hakkâri’de görev yapan bir komutan ‘ bana yetki verin buralarda ot bile bitmez’ diyordu.

2002’de hükümet olan AKP aslında birçok bakımdan 90’lı yıllar da iktidar olan ve Kürtlerin ‘özel savaş hükümetleri’ olarak adlandırdıkları yönetimlerle benzerlik göstermekle kalmadı, uygulamalarıyla onları bazı konularda aştı.  

Mesele ilk kez Erdoğan ‘çocukta olsa, kadında olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacağız’ dedi. Ve talimat üzerine Amed’ ve Kürdistan’da Mart 2006’da 3 yaşındaki çocukta, 77 yaşındaki yaşlıda resmen ve aleni olarak infaz edildi. En çok AKP döneminde Kürt çocuklar öldürüldü. Eylem içinde olmayan gerilla güçlerine karşı toplu infazlar ve suikastlar en çok Erdoğan dönemin de yaşandı.  Şexçuman, Kortek, Kazan Vadisi, Lice, Roboski ve Paris cinayetleri Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde gerçekleşti. 10 bini aşkın Kürt sadece Kürtler için toplumsal, siyasi ve kolektif haklar talep ettikleri, bir Kürt parti veya sivil toplum örgütüne üye oldukları, hatta bir gösteriye katıldıkları için tutuklandı. Onlarca belediye başkanı, meclis üyesi, milletvekili içeri atıldı. Pozantı cezaevinde Kürt çocuklarının karşı karşıya kaldığı tecavüz ve işkence ise hafızlardaki yerini koruyor.

Kürtlere karşı AKP hükümetinin ve Erdoğan’ın işlediği insanlık suçlarının listesini uzata biliriz. Erdoğan ve hükümet bütün bu kanlı ve kirli savaş yönetmelerini geçmişte onunla derin ittifak yapan Gülen Örgüt ile birlikte kotardı. Şimdi bütün bu olup bitenleri Gülencilere yıkıp işin içinden çıkabileceğini düşünüyor olabilir.  Çıkabilirse eğer.

KOBANÊ DÜŞMANLIĞI ROBOSKİ’NİN İTİRAFIDIR

Çünkü Kobanê Erdoğangillerin yüzündeki o kalın peçeyi çekip aldı. Erdoğan’ın aslında bütün bu katliamlardan birinci derecede sorumlu ve talimatı veren kişi olduğu kanısını, kanı olmaktan çıkardı. Kesin hüküm haline getirdi. Erdoğan’ın Kobanê’ye karşı düşmanlığı öyle bir hal aldı ki, bu gizlenemez ve örtülemez hala geldi. Erdoğan ve adamlarının medya eliyle gerçeği karartmak için yaptıkları bütün o algı operasyonları Kobanê sayesinde çöküp gitti.

Hem Paris’te, hem Paris dönüşü uçakta, hem en son İstanbul’da Kobanê’ye karşı hiçbir akıl ve vicdanın kaldırmayacağı şekilde saldırması,  adete koalisyon güçlerine ve Kobanê’ye sahip çıkan herkese ateş püskürmesi, Erdoğan’ın nasıl bir Kürt düşmanı olduğunu açık bir şekil de ortaya koydu. Artık bundan şüphe duymanın bir anlamı yok.   

Erdoğan yaptığı son üç konuşmayla bize ve dünya kamuoyuna bir şeyler daha söylüyor, daha doğrusu itiraf ediyor:  

Diyor ki; Altı aylık Solin bebeğinde öldürüldüğü Kortek,  kış koşullarında üstlenen 15 kadın gerillanın öldürüldüğü Şexçuman, kimyasal silahlarla 50’ye yakın gerillanın öldürüldüğü Kazan Vadisi , 34 Kürt gencinin dört saat boyunca bombalanarak paramparça edildiği Roboski ve üç Kürt kadının vahşice ve kalleşçe infaz edildikleri Paris katliamının emrini ve talimatını ‘ben verdim’ diyor.  Ve ‘bundan sonrada veririm’ diyor.

Bu nedenle Paris dönüşü uçakta gazetecilere genişçe yaptığı izahattan sonra ‘olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem’ demesinin başka anlamı ve izahı yoktur.  Bunu sadece dünyada ve bölgesinde ‘değerli yalnızlık’ sonucu bunalıma girmiş bir liderin şantaj ve blöfü olarak algılamak ta doğru olmaz. Çünkü yıkıma giden diktatörlerin kendileri ile birlikte ülkelerini nasıl ateşe verdiklerini en son Irak, Tunus, Libya, Mısır ve Suriye’de gördük. 

ERDOĞAN’IN AKLININ UCUNA GETİRMEKTEN KORKTUĞU GERÇEK

Çünkü Erdoğan krizden ve kaostan çıkış yolu olarak geleneksel Kürt düşmanı ve savaş politikasına sığınıyor. Çıkışı Kürtlerle eşitlik ve özgürlük temelinde yeni bir ilişkide değil, Kürtleri baskı ve cendere altına alarak yapabileceğini düşünüyor. Kürt düşmanlığı onu o kadar esir almış ki, geleceğini daha fazla Kürt kanı akıtmakta görüyor.

Halbuki Erdoğan madalyonun diğer yüzene bakarsa esas aklından geçirmesi gereken o kadar çok şey kendisini bekliyor ki. Beklide aklının ucuna getirmekten korktuğu gerçek, onu bu kadar saldırgan ve tehditkâr yapıyor. DAIŞ’la tutturduğu yol arkadaşlığının başına ne işler açacağı belli mi olur?

Ama şimdiden söyleyebiliriz ki, izlediği Kobanê politikası onu ve ekibini sadece bir açmaza itmiyor. Onları siyasi haritandan silmeye doğru hızla sürüklüyor. Çünkü artık batıda da bir dönem hararetle Erdoğan’ı destekleyen herkes ‘Kobanê düşmez, ama Erdoğan düşebilir’ diyor. Bunun bir nedeni de onun çözüm sürecini akamete uğratmasında yatıyor. 

PKK lideri Abdullah Öcalan, KCK, HDP ve Kürtlerin ekseri çoğunluğu Erdoğan’a Kürt sorununun barışçıl çözümü için fazladan kredi tanıdılar. Çözüm Süreci boyunca muhatap olarak gördükleri bu iktidarı arkadan hançerlemeyi düşünmediler. Gizli ajandaları hiç olmadı. Ne istiyorlarsa açık açık dünyanın gözleri önünde söylediler. Çözüm sürecinin her anında kamuoyunu, AKP kurmaylarının yaptığı gibi değil, gerçek manada bilgilendirdiler. Masada konuşulanları tırtıklayarak algı yaratmak için dışarı sızdırtmadılar. Ne söz verdilerse, onu yerine getirdiler. Hatta fazlasıyla.

Peki, Erdoğangiller ne yaptı? Demagoji, tehdit ve algı operasyonları dışında ne yaptılar?

Karakol ve kelakol yaptılar. Demokratik talepler için sokağa çıkan insanları, ‘derin örgütlerini de’ işin içine katarak vahşice infaz ettiler. Başka? En son Kobanê’yi kuşatan DAIŞ’e arka çıktılar. Katiller ordusunun Kobanê’de bir soykırım gerçekleştirmesi için ellerinden ne geldiyse yaptılar.

HER DİKTATÖRÜ BEKLEYEN KAÇINILMAZ SON

Şimdi Erdoğan bu yaptıkları yetmezmiş gibi yeni katliamlar için emir ve talimat verebilirim diyor. Yani ‘Kürtlerin elinde olan ipimi kendi elerlimle çekebilirim’ diyor. Olabilir. Geçmişte olduğu gibi katliam kararları verebilir. Ancak Erdoğan’ın vereceği her katliam emri kendi ipini çekmekten başka hiçbir şeye yaramaz. Siyasi tarihten silinen Kürtler değil, kendisi olur. 

Çünkü Kürtler,  Erdoğan’ın etrafında görmeye alışı olduğu ayakkabısını silecek kadar düşkün olan o dalkavuk tipler gibi değiller. Aslında bunu kendiside biliyor. Kobanê’den ve diz çökmeyen Kürt’ten bu kadar aleni nefret etmesinin bir nedeni de budur.  

Erdoğan kin ve nefretle Kürtlerden bahsediyor. O Kürtlere karşı izlediği düşman politikayla ‘sınırı’ çoktan aşmış durumda. Uzatmalarda bitti.  Bu nedenle benzerleri gibi büyük bir gürültüyle yıkılıp gitmesi kimseyi şaşırtmamalı. Görünen o ki Kürtler bir ‘lideri’ daha tarihin sayfaları arasına yollayacaklar. Erdoğan ilk önce bunu aklının ucuna getirse iyi eder.