Erdoğan’ın Barzani ziyaretindeki açmazı-Cahit Mervan
Erdoğan’ın Barzani ziyaretindeki açmazı-Cahit Mervan
Erdoğan’ın Barzani ziyaretindeki açmazı-Cahit Mervan
İtiraf Türk başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi baş danışmanı Yalçın Akdoğan’dan geldi. Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin Cumartesi Amed’te Türk başbakanı Tayyip Erdoğan’ın gezisine iştirak etmesini bir devlet programı olarak nitelendirdi. Kürdistan’da AKP ile devleti özdeşleştirdi.
AKP sömürgeci rejimin Kürdistan’daki son halkasını oluşturuyor. AKP’nin kısmen ‘Kürt kökenli’ seçmenden oy alması bu gerçeği değiştirmiyor. AKP Türkiye’de seçimlere giren, parlamentoda grubu bulunan, hatta üç kez üst üste seçim kazandığı için üç dönem hükümet kuran bir parti. Ama Kürdistan’da devleti o temsil ediyor. Siyasi bir partiden çok, devletin kendisidir. Onunla iç içe geçmiştir.
AKP KÜRTLER İÇİN CAMDAN KARAKOL TRT6’TİR
AKP ile geçmişteki diğer rejim partileri arasındaki tek fark onun kaba ret ve inkar politikası yerine yoğun bir psikolojik savaş ve medya gücüyle işi kotarmaya çalışmasıdır. Türk sömürgeciliğini yeniden Kürdistan’da diriltmeye çalışan AKP, Kürtleri bir ulus olarak görmüyor. Kürdistan’ı tanımıyor. Türk devletinin zor, şiddet ve silah zoruyla sağladığı Kürdistan üzerindeki ‘egemenliğinin’ devam etmesi için çalışıyor.
Bunun için her yol ve yöntemi mubah sayıyor. Bir gün Kürtlerle ‘canciğer kuzu sarması’ oluyor, Kürtler bu ampul takmış ‘Kurt’a inanmayınca, bu kez Kürtleri kendi vatanlarından kovmak için ‘istemeyen çeker gider’ diyor.
Onun için Türkiye’nin siyası sınırlarının dışında var olan ve var olacak olan Federal Kürdistan’ı halen sömürgeci bir dille adlandırıyor. Dünyada bir avuç Türk, Arap, Fars milliyetçisinin dışında kimsenin adlandırmadığı şekilde Kürdistan’ın bu parçasına ısrarla ‘Kuzey Irak’ diyor.
Kürtleri de birey olarak görüyor. Kolektif haklar yerine bireysel haklardan bahsediyor. Bu konuda attığı kimi adımları ise bir ‘devrim’ olarak yutturmaya çalışıyor. Tıpkı Kürtler için kurduğu ‘camdan karakol’ TRT6 gibi.
ERDOĞAN ÖNCE DESTEK İSTEDİ, SONRA TEHDİT ETTİ
Garip ama gerçek olan başka bir şey daha var. 2007 seçimlerinden önce de tıpkı şimdi olduğu gibi Tayyip Erdoğan Kürtlere gülücükler dağıtıyor, yeni bir sayfadan bahsediyordu.
Sadece Mesut Barzani liderliğindeki PDK’nin değil, Celal Talabani’nin lideri olduğu YNK’nin de desteğini almak için Hewler’e, oraya buraya heyet üstüne heyet gönderiyordu.
Kürt liderler Erdoğan’ın bu ‘sıcak’ ilgisinden memnundular. DTP, PKK ve Kürt kanaat önderlerinin tüm uyarılarına rağmen Barzani, Talabani ve diğer PDK ve YNK’li siyasetçiler Kuzey Kürdistan’daki Kürtlere çağrılar yapıyor, oylarını AKP’ye vermelerini salık veriyorlardı. Kısmen bu çağrılar karşılık da buldu. Çünkü o zamanlar AKP’nin Kürdistan’da maskesi daha indirilmemiş ve gerçek yüzü açığa çıkmamıştı.
Ancak Federal Kürdistan yönetimi AKP’ye verdiği desteğe rağmen onun hışmından kurtulamadı. 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrası Türk ordusunun PKK gerillalarına karşı operasyonuna evet demeyen Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’ye Erdoğan ateş püskürüyordu. Mesut Barzani ve Celal Talabani başta olmak üzere Güney Kürdistan liderliğini ‘gerekirse hadlerini bildiririz’ diyerek tehdit ediyordu. Hem de bir Cuma namazı çıkışında.
O günlerde Türk başbakanı Kürdistan Özgürlük Hareketini alt edebileceğini düşünüyordu. Sesi onun için yüksekten çıkıyordu. Bunun için bu tehdit ve şantaj politikasından birkaç ay sonra ordularını sürdüğü Zap’ta 9 gün içinde gerilla karşısında ağır bir yenilgi aldı. Had bildirecek Erdoğan ve Türk yönetimi böylelikle, haddin ne olduğunu gördü. Türk ordusu geri çekildi.
TÜRKİYE’NİN GÜNEY POLİTİKASINI PKK BELİRLİYOR
Aslında Türk ordusunun Kürdistan özgürlük savaşçıları karşısındaki yenilgisi en çokta Federal Kürdistan yönetimine yaradı. Türkiye’nin zırt-pırt tehdit ve şantajları azaldı. Sonra ilişkilerde ‘normalleşme’ başladı.
AKP rejimi ile Federal Kürdistan yönetimi arasındaki ‘normalleşme’ PKK’nin öncülük ettiği Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin Türkiye karşısındaki durumuna göre şekillendi, şekilleniyor.
Çünkü Türk devletini temsilen Federal Kürdistan yönetimiyle yeni ilişkiler geliştiren AKP’nin derdi, o gün de bugün de aynıydı: Dar anlamda Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye etmek, daha geniş anlamda Federal Kürdistan’ı da içine alacak şekilde Kürtlerin bütün kazanımlarını mümkün olduğunca sınırlamaktı. Şimdi Rojava’ya karşı yaptığı gibi.
Türk devletinin, dolayısıyla AKP’nin bu konudaki hesapları sahada tutmadı. Gerilla güçlerine karşı her türlü yasaklanmış silah kullanmasına, uçak filolarıyla, on binlerce askerin katıldığı operasyonlara rağmen dişe dokunur bir başarı elde edemedi. Şu an BDP’de temsilini bulan demokratik Kürt siyasetine karşı uyguladığı sınırsız gözaltı, tutuklama ve rehin politikasına rağmen diz çökertmeyi başaramadı.
AKP’nin kurduğu bütün tuzaklar, attığı bütün pusular Özgürlük Hareketi’nin direnişi sayesinde işe yaramadı. AKP, Oslo’da devirdiği masaya tekrardan ve mecburen dönmek zorunda kaldı.
Çünkü 2012 yılın ilk yarısından sonra hem gerillanın başlattığı ‘alan hâkimiyeti’ mücadelesi, hem binlerce tutsağın açlık grevleri ve hem de Batı Kürdistan devrimi Türk devletini, dolayısıyla AKP’yi kilitledi. Erdoğan ve AKP’nin gideceği başka yer kalmadı. Erdoğan İmralı’da esir tutulan KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ın kapsını çalmak zorunda kaldı. Ve o meşhur barış ve çözüm süreci böylelikle başlamış oldu.
En son BDP heyeti ile görüşen Öcalan ‘süreç Sırat Köprüsü’nden geçiyor’ değerlendirmesini yaptı. Ve ‘kim düşer kim kalır, belli olmaz’ dedi. En çok düşme riski olan ise barış ve çözüm sürecinin rezervlerini bir bir parti ve kişisel hırsları için tüketen, üstüne üstelik Gezi Sendromu yaşayan Erdoğan olsa gerek.
ERDOĞAN NEDEN BARZANİ’YE MUHTAÇ?
Erdoğan Federal Kürdistan Başkanının ziyareti için ‘tarihi süreç yaşanacak’ fala-filan diyor. Ortada tarihi bir süreç filan yok. Esas Erdoğan’ı bu kez Öcalan’ın yanı sıra başka bir Kürt lidere muhtaç kılan üç önemli neden var:
Birincisi çökmek üzere olan ve Öcalan’ın deyimiyle Sırat Köprüsü’nde olan çözüm süreci; İkincisi AKP’nin Kürdistan’da tümden kaybedeceği yerel seçimler ve bunun Türkiye siyasetindeki etkisi; Üçüncüsü ise Kürde ve Kürdistan’a dair her şeyi kökten etkileyen ve değiştiren Rojava Kürdistanı.
Erdoğan ve hükümeti çözüm sürecinden beklentilerine ulaşamadılar. Artık çözüm sürecinin başladığı noktada değiller. Halen Erdoğan eski durduğu yerden sahaya bakmaya çalışıyor. Kürtler ise Rojava’dan, yani topun durduğu yerden sahaya bakıyorlar. AKP ve Erdoğan çözüm sürecinin ortaya çıkardığı tarihi şansı adam akıllı değerlendireceğine, samimi ve tutarlı olacağına klasik ‘böl ve yönet’ gibi sömürgeci numaralara başvuruyor. Bu yolda giderse ne Barzani, ne de başka birisi onu kurtaramaz.
ERDOĞAN AYNI NUMARAYI DAHA ÖNCEDE ÇEVİRMİŞTİ
Aslında 2004’te, 2007’de, 2009’da ve 2011’de yapamadığını, başaramadığını bu kez daha açıkça yapmak istiyor Erdoğan. Bu kez Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı bir başka Kürt hareketi ile açıktan sahaya iniyor. Erdoğan böylelikle bir taşla birkaç kuş vurmayı düşünüyor. Vurabilirse eğer. Nede olsa ava gidenin avlandığı bir coğrafyada olup bitiyor bütün bunlar.
İşte bu nedenle Sırat Köprüsü’nde düşmekle karşı karşıya kalan Erdoğan için Barzani bir çareden çok açmazı ifade ediyor. Çünkü:
Bir: Erdoğan Sırat Köprüsü’nden düşmemek için Mesut Barzani’ye ihtiyaç duyuyor. Onun desteğini alarak sürecin hem sahibi hem de inisiyatifi elinde bulunduran Abdullah Öcalan, PKK, BDP ve diğer taraf güçleri boşluğa itmek istiyor. Bu nedenle Barzani’nin AKP’nin resmi törenlerinde söyleyeceği kulaklarına hoş gelen birkaç cümleye şiddetle ihtiyaç duyuyor. Çünkü psikolojik savaşta buna ihtiyaç uyuyor.
İki: ‘KCK’ adı altında Kürtlere karşı yürüttüğü siyasi kırım operasyonlarıyla, Kazan Vadisi, Roboski ve 2012 yılının son gününde Lice’de 10 gerillanın katledilmesiyle Kürdistan’da dibe vuran AKP’yi sandıktan yara bere içinde de olsa çıkarmak istiyor. Bunu kendisinin de kişisel kaderinin bağlı olduğu Türk devletinin Kürdistan’daki bekası için istiyor. Çünkü şunu çok iyi biliyor; Kürdistan’da dişe dokunur bir varlık gösteremeyen hiçbir parti isterse Türkiye genelinde yüzde 60 oy alsın, ne hükümet olur, ne iktidar. Tozu bile kalmaz. Onun için seçimlerde PDK ve Barzani’nin desteğini açıktan istiyor.
Üç: Batı Kürdistan, yani Rojava hızla özerkliğe doğru gidiyor. YPG güçlerinin askeri başarısı siyasi sonuçlar vermeye başlıyor. Halk dişini tırnağına takarak, Öcalan’ın deyimiyle aç kalarak, ‘gerekirse ot yiyerek’ Yurt Savunmasında bulunuyor. Başarıyor da. İşte tam da burada Erdoğan PDK’yi ve Mesut Barzani’yi aklınca bir dalga kıran olarak görmek istiyor.
Devlet olarak AKP’nin, lider olaraksa Erdoğan’ın bu hedeflere ulaşması artık mümkün değil.
Erdoğan ne çözüm sürecinde Öcalan, PKK ve BDP’yi boşluğa itebilir, ne Barzani’nin desteğiyle sandıktan başarıyla çıkabilir, ne de Rojava’da özerk ve demokratik bir Kürdistan’ın inşasını önleyebilir. O dönem bitti, kapandı.
Kaldı ki, Sırat Köprüsündeki Tayyip Erdoğan, Mesut Barzani’yi Amed’te Öcalan’a, BDP’ye ve Kürdistan Özgürlük Hareketine rağmen ağırlayarak moda deyimle ‘özgül bir ağırlık’ oluşturamaz. Bunun nedeni çok basit; her taş durduğu yerde ağırdır!
BARZANİ’DEN KÜRDİSTAN KAMUOYUNUN BEKLENTİSİ
Dahası bildiğimiz kadarıyla Barzani ‘aklını peynir ekmekle yemiş’ bir lider değil. DTK Eş Başkanı Ahmet Türk’ün dikkat çektiği gibi, Kürdistan kamuoyunun hassasiyetlerini göz önüne almadan bazı açıklama ve davranışların siyasi intihar olabileceğini bilir. Barzani Amed’te bir Kürt lider olarak gelip, Bakur ve Rojava devriminin dalga kıranı olarak çıkmanın da vebalinin büyük olduğunu görür.
Bu nedenle Barzani’nin Amed gezisinden AKP’den çok Kürdistan kamuoyunun beklentisi var artık. Bu konuda yerli yersiz kuşkular oluştu. Bu kuşkuların oluşmasında Erdoğan’ın, AKP medyasının payı olduğu kadar, Federal Kürdistan yönetiminin de payı var. Bu nedenle hem Kürdistan kamuoyunun beklentileri, hem de Kürtlerin kalbine bir hançer gibi saplanmak istenen ‘böl-yönet’ bıçağını çekip almak için, Barzani’nin Amed’te vereceği mesajlar önemli.
Beklenen Barzani’nin Kürdistani bir lider gibi davranarak AKP’nin seçim otobüsünün üstüne çıkmamasıdır. Dahası Barzani ancak Amed’te açıktan Öcalan’ın başlattığı ve ısrarla devam ettirmek istediği demokratik çözüm sürecine ve Rojava devrimine destek vererek, Kuzey’de Kürt ulusunun gasp edilmiş haklarının koşulsuz iadesini isteyerek, Türk başbakanından 14 yıldır esir tuttukları PKK lideri Abdullah Öcalan’ın derhal serbest bırakılmasını talep ederek bu kuşkuları dağıtabilir.
SONUÇ YERİNE
Erdoğan da biraz sağduyu ve öngörü sahibi ise ve Sırat Köprüsü’nden düşmek istemiyorsa Mesut Barzani’nin ziyaretini rejim, AKP ve tabii ki kendisinin iktidar hırsı için bir psikolojik savaşa dönüştürmekten uzak durur.
Bunun yerine Mesut Barzani’yi sonunda nerden bakarsanız bakın ve ne amaçla olursa olsun Kürtlerin verdiği o zorlu mücadele sonucu Amed’te karşılamak zorunda kalan Erdoğan, bir gün, hatta yakın bir gelecekte İmralı’dan çıkacak olan Abdullah Öcalan’ı nasıl karşılayacağını düşünse iyi eder.
Hayal gördüğümüzü düşünenler olabilir. Bakalım. Yaşayacağız ve göreceğiz.