GÖRÜNTÜLÜ

Eren: Anayasa Mahkemesi savaşın hizmetkarı oldu!

Avukat Serhat Eren, "sokağa çıkma yasakları"nın kaldırılması için Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuruların ‘kişisel etkilenme olmadı' gerekçesi ile reddedilmesine tepki göstererek mahkemenin savaşın hizmetkarı olduğunu belirtti.

Av. Eren, "Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar tamamen politiktir. Bu karar ile Anayasa Mahkemesi, sürdürülen savaş konseptinin hizmetkârı olduğunu ve iç hukuka adalet için yapılan başvuruların anlamsızlığını kanıtladı" dedi. Av. Eren, uluslararası kuruluşlara da 'sorumluluğunuzu yerine getirin' diye seslendi.

Kuzey Kürdistan'da aylardır "sokağa çıkma yasağı" adı altında abluka ve katliamlar sürerken, iç hukuk yaşananlara kılıflar uyduruyor, uluslararası hukuk ise "üç maymunu" oynuyor. Devlet, her gün çocuk, kadın, yaşlı, genç ayrımı gözetmeksizin sivilleri öldürüyor. Mahallelerden halkın Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvuru ‘kişisel etkilenmenin olduğuna dair yeterli kanıt bulunmuyor' gerekçesi ile reddedilmişti. Bunun üzerine iç hukukta çözüm arayışları tükendiği için "sokağa çıkma yasakları" Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşındı. AİHM'in sivil ölümlere ilişkin savunma istediği Türk devleti, bunu 8 Ocak'a kadar yerine getirmeli. Devlet, "Sokağa çıkma yasağı"nın yasal dayanağı nedir? Uygulandığı bölgede gerçekçi ve yeterli sağlık hizmetleri sunuluyor mu ve temel ihtiyaçlar karşılanıyor mu? Başvurucunun evini terk etmek istemesi durumunda tahliyesi sağlıklı bir şekilde yapılıyor mu" sorularına cevap verecek.

Mezopotamya Hukukçular Derneği Eş Başkanı Serhat Eren, AKP'nin soykırımcı uygulamalarını ve Anayasa Mahkemesi'nin kararını ANF'ye değerlendirdi...

Av. Eren, valiler tarafından ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının anayasa ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtirken, şöyle dedi: "Bilindiği üzere Cizre’yle başlayıp Varto, Silopi, Silvan, Nusaybin, Dargeçit ve Sur’la devam eden sokağa çıkma yasaklarına ilişkin kararlar valiler tarafından alınıyor. Tamamen idari olan bir kararla insanların temel hak ve özgürlükleri kısıtlanıyor, yaşam hakları ihlal ediliyor. Oysa anayasada çok net şekilde bir şu ifade ediliyor; 'bir yerde sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi için orada OHAL ya da sıkı yönetimin ilan edilmesi gerekir.' Hadi diyelim OHAL ya da sıkı yönetim  ilan edildi. Böyle bir durumda dahi sokağa çıkma yasağını ilan edecek kişi vali değildir. Anayasaya göre sokağa çıkma yasağı kararı Bakanlar Kurulu tarafından alınır. Bu da gösteriyor ki; valiler anayasaya aykırı bir şekilde sokağa çıkma yasağı ilan ediyor."

'YASAK İLANLARI ÖLÜMLERİ ARTIRDI'

Anayasaya tamamen aykırı olan ‘sokağa çıkma yasakları’ ile birçok insanın kamu düzenini sağlama adı altında devlet tarafından mağdur edildiğine dikkat çeken Av. Eren, "İnsanlar katlediliyor, yaralanıyor, sağlık hizmetlerine erişemiyor, mülkiyet hakları ihlal ediliyor ve işkenceden geçiriliyor. Sözde kamu düzeninin tesisi, vatandaşın huzuru, can ve mal güvenliği için ilan edilen bu yasaklar tam tersi koşulların uygulandığı bir ortam yaratıyor. Dikkat edilirse, sokağa çıkma yasaklarının ilan edilmediği yerlerde yaşam hakkı ihlalleri çok nadir yaşanırken, valiliklerin de aldığı bu kararlarla birlikte ölümler artmaya başladı; daha çok kadın, çocuk ve yaşlı katledildi, yaralandı, evlerine hapsedildi, seyahat özgürlüğünden mahrum bırakıldı ve hukuka erişim hakları ihlal edildi" ifadelerini kullandı.

'HAK İHLALLERİ HUKUK ELİ İLE MEŞRULAŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR'

Anayasa Mahkemesi’nin sokağa çıkma yasaklarına ilişkin ‘kişisel etkilenme yoktur' gerekçesi ile aldığı kararı 'ibretlik' olarak değerlendiren Av. Eren, "Savaş kararı alan zihniyet, işleyeceği savaş suçları görmezden gelip örtbas edecek bir yargıyı da kurmak zorunda. Anayasa Mahkemesi aldığı kararlar ile yürütülen bu savaşa hizmet eden bir kurum pozisyonuna geldi. İnsanların yaşam, barınma, güvenlik, işkence görmeme, eğitim, sağlık hizmetlerine erişim hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerinin güvencesi olabilecek en üst düzey bir yargı organı gelin görün ki ihlal edilen bu hakların ihlal edilmesini meşrulaştıran kararlar alıyor" diye konuştu.

'KARAR TAMAMEN POLİTİKTİR; MAHKEME SAVAŞIN HİZMETKARI OLDU'

Anayasa Mahkemesi’nin valilikler ve emniyet ile yaptığı görüşmeler sonucu ‘kişisel etkilenme olmadı’ şeklinde bir karar aldığının altını çizen Av. Eren, şöyle devam etti: "Anayasa Mahkemesi, yasağın ilan edildiği bölgelerde sağlık problemi yaşayan kişilerin valiliklere, polislere ya da 112’ye ulaşıp böyle bir hizmetin talep etmediğini iddia ederek böyle bir karar aldı. Kuşkusuz Anayasa Nahkemesi’nde görevli yargıçlar ülke gündeminden bihaber değiller. Her gün bebekler, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar katlediliyor. Cizre’de 26’ya yakın insanımızı yitirdik, Sur’da insanlar bir aydan fazla bir süredir hapsedilmiş durumdalar, kişi güvenliği ve  hürriyetleri tamamen ihlal edilmiş durumda, bunları göremeyecek kadar körleşmiş olamazlar. Siz bir aydan fazla bir süre boyunca büyük bir şehrin merkez ilçelerinden birine ilişkin sokağa çıkma yasağı ilan edeceksiniz, o insanlar hiçbir şekilde evlerinden çıkamayıp temel insani ihtiyaçlarını dahi gidermek için  imkan bulamayacaklar, bütün bunlar dururken Anayasa Mahkemesi’nin kişisel bir etkilenme olmadığına dair aldığı karar tamamen politiktir. Bu karar ile Anayasa Mahkemesi sürdürülen savaş konseptinin hizmetkârı olduğunu ve iç hukukta başvuruların anlamsızlığını kanıtladı. Bu yüzden bundan sonra yapılacak bütün başvurular Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılmalı."

'TÜRK DEVLETİ SAVAŞ SUÇU İŞLİYOR'

Av. Eren, Türk devletinin aylardır süren sokağa çıkma yasakları sırasında savaş suçları işlediğine de vurgu yaptı. "Uluslararası hukuk, Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi gibi metinlere göre; savaş dönemlerinde kendisine karşı silah kullanılsa dahi devletin ilk yapması gereken şey sivillerin yaşamını korumaktır. Savaş dönemlerinde devletlerin ölülere ve yaralılara karşı büyük yükümlülükleri var. Yaralılara sağlık hizmetlerinin ulaşılması konusunda temel prensipler var ve bu prensipleri hiçbir ülke ihlal edemez" diyen Av. Eren, şunları kaydetti: "Öte yandan savaş sürecinde yaşamını yitiren kişilerin cenazelerinin geleneksel usullere uygun olarak en kısa zamanda defnedilmek üzere ailelerine teslim edilmesi, uluslararası sözleşmelerin devletlere yüklediği sorumluluklardandır. Türkiye devleti son birkaç ayda yaşattıkları ile savaş suçu işliyor. Devletin cenazelere el konulması ya da cenazelerin haftalarca sokak ortasında bırakılması tipik bir savaş suçudur. İşlenen hiçbir savaş suçu takipsiz kalmayıp, bir gün uluslararası hukuk mekanizmalarında hesabı sorulacaktır.

"ULUSLARARASI KURULUŞLARA ÇAĞRI: SORUMLULUĞUNUZU YAPIN"

Mezopotamya Hukukçular Derneği Eş Başkanı Serhat Eren, uluslararası kurum ve kuruluşları imzaladıkları sözleşmelere uymaya çağıraraki şöyle dedi: "Uzun zamandır sivil toplum örgütleri, barolar, İnsan Hakları Derneği ve Mezopotamya Hukukçular Derneği olarak raporlar yazıp çağrılar yapıyoruz. Hazırladığımız raporları uluslararası kurum ve kuruluşlara gönderdik. Ortada çok net şekilde işlenen savaş suçları olmasına rağmen büyük bir sessizlik var. Uluslararası kuruluşlar bu konuda hiçbir hassasiyet göstermiyor. Sessiz kalmak işlenen bu savaş suçlarına ortak olmaktır. Bu yüzden bir kez daha tüm uluslararası kurum ve kuruluşları altına imza attıkları sözleşmelere bağlı kalıp, bu sözleşmelerin emrettiği sorumlulukları yerine getirmeye davet ediyoruz."