Özakça, eşi Semih Özakça ve Nuriye Gülmen'in duruşmasına da katılım çağrısında bulundu.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen ve açlık grevinde olan eşi Semih Özakça ile Akademisyen Nuriye Gülmen'in tutuklanması sonrası açlık grevine başlayan Esra Özakça'nın açlık grevi yarın 100'üncü gününe girecek. Özakça, Yüksel Caddesi eylemlerine katıldığı için ev hapsi cezası alan Acun Karadağ'ın evinde günlerini geçiriyor.
Uzun zamandır açlık grevindesiniz. Fiziksel ve ruhsal olarak kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Fiziksel olarak birçok değişiklik var tabii ki. Önce vücudunuzdaki değişikliklerle savaşmaya başlıyorsunuz aslında. En belirgin olarak kilo verme ama birçok değişiklik oluyor. Tuvaletten su içmeye, ağzınızın tadından koku almamıza, görme duyumuza kadar her şey değişiyor. Bir karar veriyorsunuz ve tüm vücudunuz buna uyum gösteriyor. Nuriye ve Semih'in açlık grevine başladığı süreçte sürekli onların yanındaydım. O süreçte 7 kilo verdim, açlık grevine başladığımdan beri de 10 kilo verdim. Kas ağrılarım ve bacak ağrılarım çok yoğun. İnce sızı şeklinde süreklileşti bu ağrı. Diş etlerim çok hassaslaştı. Normal diş fırçası ve diş macunu kullanamıyorum, bebek diş macunu ve fırçası kullanıyorum. Saçlarım çok dökülmeye başladı. Mide ve bağırsak problemim oluştu. Sürekli ishal hali var. Ama ruhsal olarak kendimi çok güçlü hissediyorum. Nuriye ve Semih'te bunu görünce anlayamıyordum nasıl bu kadar güçlü olduklarını ama şimdi anlayabiliyorum. Çünkü insanın en temel reflekslerinden biri yemek yemek. Ama biz bunu durdurabiliyoruz ve bir irade ortaya koyabiliyoruz.
Neler tüketiyorsunuz? Düzenli bir doktora muayene oluyor musunuz?
Bir defter tutuyorum ve bu defterde içmem gereken sıvı ve ölçülerini yazıyorum. Eğer yazmazsak unutuyoruz ne içtiğimizi. Özellikle su içmem çok önemli, yaz dönemindeyiz. Yüksel Caddesi'ndeki direnişe katıldığımda çok sıvı tüketemiyordum. Ayrıca biber gazına maruz kalıyordum, bu beni çok etkiliyordu. O yüzden açlık grevinin 30-40 günleri arasında çok kötüydüm. Tüketmemiz gereken belli bir oran var. Mesela günde iki çay kaşığı tuz, 6 veya 7 litre su, 1 litreye yakın da kuşburnu, ıhlamur ve limonata tüketiyorum. Bunun dışında şeker tüketiyorum. Düzenli doktora görünüyorum ama doktorların bizim için yapabileceği çok şey yok, tavsiyeleri oluyor sadece. Örneğin ne kadar su veya tuz tüketmemiz konusunda. İlaç ve tedavi kabul etmiyoruz.
Peki, evdeki bir gününüz nasıl geçiyor?
Son zamanlarda kulağımdaki çınlama arttığı için ve sese duyarlılığım arttığı için uyuyamıyorum. Gün içerisinde dinlendiğim, uyuduğum çok az zaman var. Genelde sabah erken kalkıyoruz. Önce haberlere bakıyoruz. Okumaya çalışıyoruz. Sonra Nuriye ve Semih için ne yapabiliriz, diye düşünüyoruz. Haberleştirilmesini istediğimiz bir konu mu var? Bir yere bir şey mi göndermemiz gerekiyor? Onların ihtiyaçlarını sağlama gibi. Ziyaretçilerimiz geliyor. Onlarla sohbet edip vakit geçirmeyi seviyorum. Bunun dışında kitap okumaya çalışıyorum. Onun dışında Nuriye ve Semih'in duruşması var, bunun hazırlığını yapıyoruz ve herkesin orada olmasını istiyorum. Nuriye ve Semih'in geleceği için, KHK ile atılan emekçilerin geleceği için. Çünkü AKP iktidarına göre bizler, onların kurmak istedikleri düzenin önünde barikattık. Bunun için işlerimizden edildik.
Dün bayram görüşü vardı Sincan'da, eşiniz Semih ile görüştünüz. Nasıl geçti görüşmeniz?
Semih ile görüşlerim çok keyifli geçiyor. Hiçbir zaman kötü, yılgın çıkmadı karşımıza. Belki ağrısı, sızısı vardı ama bize hiçbir zaman hissettirmedi. Bir kere onu çok uykulu gördüm, onun dışında hiç kötü görmedim. En son görüştüğümüzde dava üzerine konuştuk. İyi bir savunma yapmak istiyor. Ona hazırlanmaya çalışıyor. İnsanlara çağrısı var ve davaya katılım çağrısı yapıyor. Şunu diyor Semih; 'Bu bizim davamız değil, hepimizin davası.'
Görüş süreniz ne kadar, ne sıklıkta gidebiliyorsunuz görüşe?
Haftada bir kere gidiyorum görüşe. Görüş süremiz 45 dakika. Ama bazen gardiyanların keyfine göre değişiyor ve yarım saate de inebiliyor bu görüş süresi.
Eşinizin ruh hali nasıl?
Semih çok coşkulu ve hiç azalmadı bu coşkusu. Kazanacağına olan inancı çok yoğun. Zaten böyle olmazsa 100 gün, 174 gün aç kalamazsınız. Bütün saldırıları hep böyle karşıladı.
Sizin açlığınız 100 günü buldu, eşiniz Semih ise 174 gündür açlık grevinde, durumu sizden daha kritik. Bu durum birbirinizi nasıl etkiliyor?
Birbirimize güç katıyor bu durum. Direniş hem direnme azmimizi geliştirdiğimiz hem duygularımızı büyüttüğümüz, sevdamızı büyüttüğümüz bir süreç oldu. Bana da 'açlık grevine girme' demişlerdi. Ama açlık grevine bir sonuç vermesi için girdim. Bütün hak arama yolları ellerinizden alınıyor. Yüksel Caddesi'ne gidemiyorsunuz. Gittiğinizde durum malum. Arkadaşlarımız günlerce mücadele yürütüyor ve ben de mücadele yürütme kararı aldım ve talepleri karşılanıncaya kadar açlık grevine devam edeceğim.
Bu mücadelede size en çok destek veren nedir ya da sizin motivasyonunuzu sağlayan?
Tabii ki geçmiş örnekler. Bizim direnmemizdeki ve bize güç veren şey, devrimcilerin bugüne kadar vermiş oldukları direniş örnekleri. Anadolu tarihi mücadele tarihi. Ezilenler ve ezenler hep savaş halinde olmuş. Anadolu halkı açlığa çok yabancı değil aslında. Bedrettin'den bugüne böyleydi ve onlardan aldığımız bir direniş geleneği var, bu bize güç veriyor. Haklarını direnerek almaları örnekleri bizi en çok besleyen durum oldu bu süreçte. Tabii bu eylemde saldırılar da direngenleştirdi bizi. Ben Yüksel'e gittiğimde hiç gözaltına alınmamıştım. Nuriye Hoca ve Semih alınıyordu ve ben onları çekiyordum. Gözaltına alınmamışım hiç hayatımda ve öğretmenlik yapan diğer öğretmenler gibi bir insandım. KHK ile ihraç edildim. O saldırıların haksızlığı ve ağırlığına karşılık vermek istiyorsunuz. İlk beni yere yatırdıklarında polis bana 'kolunu kırayım mı' diyordu. Bu çok sinirime dokunmuştu. Sen kimsin ki bana 'kolunu kırayım mı' diyorsun? Bizi işten atanlar kim? Niye, neye dayanarak, ne koşullarda attılar? Nuriye ve Semih'in tutuklanması; tüm bunlar perçinliyor insanı.
Aileleriniz nasıl bir tutum sergiliyor şu aşamada?
Ailelerimiz hep bize destek oldular. Süreç içersinde onlar da bir gelişme gösterdi. İlk başta açığa alındığımız süreçte direniş kararı almıştık Semih ile beraber. O zaman ailelerimiz büyük bir tepki göstermişti. İşte OHAL var, gözaltı süreleri uzun şeklinde. Ama şu an hak aramanın ne kadar meşru olduğunu, bizim ne kadar haklı olduğumuzun bilincini hem yaşanan saldırılar hem de gelen destekler oluşturdu onlarda da.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça talepleri karşılanıncaya kadar eylemlerini sürdürmede ısrar ediyor ve sizin eyleminiz de buna paralel olarak devam ediyor. Hükûmet ise bu taleplerin karşılanması yönünde adım atmamakta ısrar ediyor. Bu haliyle meselenin çözümü nasıl olacak?
Aslında çok basit. AKP iktidarının bizim için ekstra bir şey yapmasına gerek yok. Anayasayı uygulasın, kendi de rahat edecek, biz de rahat edeceğiz. Bu bir lütuf değil. Yaptığı birçok hukuksuzluk var yaptığı, bu hukuksuzluğun bir tanesinden vazgeçmiş olacak sadece. Yanlışlıkla işten attığı birçok insan var, Nuriye ve Semih de bunlardan biri diyebilir. Ya da OHAL Komisyonu'yla bu işi çözebilir. İki eğitimciye zarar vermenin, onları ölümün kıyısına atmanın AKP'ye hiçbir faydası yok. İki insan çalışma hakkını istiyor, buna nasıl bir kılıf uydurabilirler ki?
Hiç eyleminizin sonunu düşündüğünüz oluyor mu?
Biz hep kazanımla biteceği inancındayız. Ama birçok insan ümitsiz. Bizim veya Nuriye ve Semih'in yaşayacağı olumsuz bir sonuç, sadece bizim yaşayacağımız bir sonuç değil. Türkiye ve dünya halklarının gönlünde bir yara olacak aslında. Onun için biz bu yaranın açılmasını istemiyoruz. Ölmek için bu eylemi yapmıyoruz. Kötü bir sonu hiçbir zaman düşünmedik. Ölmek isteyen insan zaten işini geri istemez. Biz işimize geri döneceğiz ve hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Nuriye ve Semih'in duruşma günü yaklaşıyor. Bir çağrınız var mı?
Dava hepimizin davası ve bu direniş hepimizin direnişi. İnsanlar bu direnişle ses çıkarabildi, yeniden sokağa çıkabildi. Gelin, bu davadan Nuriye ve Semih'i alıp çıkalım, diyorum.