Fransa ve Türkiye'deki OHAL'ler benziyor mu?

Hem hukuki altyapısı, hem de uygulaması bakımından Fransa ve Türkiye arasındaki OHAL uygulamaları arasında, deyim yerindeyse dağlar kadar fark var.

Fransa’nın çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkedeki olağanüstü halin kaldırılacağını açıkladı. Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkedeki olağanüstü hal konusunda artık hangi gerekçeye sığınacağı merak konusu.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kamudaki tasfiyeler ve muhalefeti susturmak amacıyla kullandığı OHAL konusunda sürekli Fransa’yı örnek veriyordu. Oysa hem hukuki altyapısı, hem de uygulaması bakımından iki ülkedeki OHAL uygulamaları arasında, deyim yerindeyse dağlar kadar fark var.

Türkiye’de 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrasında yürürlüğe konan Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması, Fransa’da 13 Kasım 2015’te DAİŞ çetelerinin 132 kişiyi katlettiği Paris ve Saint-Denis katliamları sonrasında yürürlüğe girmişti. O tarihten itibaren 3’er aylık sürelerle uzatılan Fransa’daki uygulama, 14 Temmuz 2016’da Nice şehrinde 86 kişinin katledildiği kamyonlu saldırının ardından 4’üncü kez uzatılmıştı.

Yine geçtiğimiz Aralık ayında alınan bir kararla, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Haziran ayındaki genel seçimler nedeniyle 6 aylık süreyle 5’inci kez uzatıldı. Uygulama 15 Temmuz 2017’de yürürlükten kalkacak.

OHAL ile paralel olarak 1995’ten bu yana var olan ve askeri güçlerin yanı sıra yerel yönetimler ve telekomünikasyon şirketlerinin dahil edildiği geniş kapsamlı önlemler dizisi olan ‘Plan Vigipirate’ söz konusu. Bu plan dahilinde birçok güvenlik seviyesi oluşturulurken, terörist saldırı durumlarında önlemler alınması mümkün. Bunlar arasında silahlı güvenlik güçlerinin varlığının arttırılması, üst aramaları ile acil saldırı durumunda bazı yolların kapatılması, okul servislerinin durdurulması veya mobil uygulamalar aracılığıyla toplumun anında bilgilendirilmesi bulunuyor.

AKP hükümeti ve Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında muhalefeti sindirmek, ilgili ilgisiz tüm kesimleri ‘FETÖ’ suçlamasıyla tasfiye etmek ve kamu daireleri ile yargıda kendi yandaşlarına yer açmak için OHAL’e başvurmuştu. OHAL’e yönelik tüm eleştiriler ise "Fransa’da da var" diye karşılandı ve neredeyse iki uygulamanın aynı olduğu, sanki Fransa’da da benzer pratikler varmış gibi gösterilmeye çalışıldı.

Oysa her ne kadar hukuki terimler birbirine benzese de, KHK’lerin kullanımı, gözaltı sürelerinin uzunluğu, yargı yolunun kapalı olması ve her şeyden önemlisi de -olmayan- demokratik kültürle bağlantılı olarak keyfiyetçi yaklaşımların yoğunluğu, Türkiye’yi Fransa’dan ayrıyor.

FRANSA BENZETMELERE SERT TEPKİ GÖSTERMİŞTİ

Türkiye’yi Ekim 2016’da ziyaret eden dönemin Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault’un bile tepkisini çeken bu karşılaştırmanın gerçekte hiçbir temeli yok. O dönem açıklama yapan Ayrault, iki OHAL’in hukuki temelinin aynı olmadığına ve Fransa’nın yargı bağımsızlığına verdiği öneme dikkat çekmişti.

Ayrault, şöyle demişti: “Türkiye terörle mücadele çerçevesinde tabii ki de kendini savunma hakkına sahiptir. Bu en doğal hakkıdır ve bu OHAL süresini uzatmak da hakkıdır. Ancak şuna dikkat çekmek gerekir ki; Türkiye’deki ve Fransa’daki OHAL aslında aynı hukuki temele dayalı değildir. Fransa’da OHAL’de yasama yetkisi yürütmeye geçmemektedir ve yargının bağımsızlığı sözkonusudur. Fransa’da geçerli olan OHAL, sadece polise ekstra bir yetki getirilebiliyor. Bu bağlamda Türkiye’nin OHAL sürecinde hukuk devletine saygı ve temel hak ve özgürlüklerinin her zaman gözönünde bulundurulması gerektiğini vurgulamamız gerekiyor. Burada sözkonusu yargılamaların her zaman adil koşullarda gerçekleşmesi gerekiyor. Faillerin kendilerini savunabilecek avukatlara erişebilmesi ve bu avukatların da özgürce mesleklerini icra edebilmeleri gerekiyor. Savunma ile ilgili yargılamada yargılananların, faillerin yargı kararını her zaman bir üst makama götürebilmeleri için yargı yolunun da açık olması gerektiğini vurgulamamız gerekir. Belki de son olarak da şunu söyleyebiliriz: Zaten bizler için bu durum OHAL ile ters düşen bir durum değildir.”

HUKUKİ DAYANAĞI NEDİR?

Fransa’daki OHAL’in kelime manası da Türkiye’dekinden farklı. ‘Acil Durum Yasası’ olarak da bilinen Fransa’daki bu uygulama, 1954’te Cezayir’deki bağımsızlık hareketinin güçlenmesi üzerine ‘yönetimi orduya devretmemek’ amacıyla 3 Nisan 1955’te çıkarıldı. 1955’te 6 ay kadar yürürlükte kalan yasa, 1958’de Cezayir’deki Fransız generallerinin darbe girişiminin ardından 3 ay ve yine 1961’de Cezayir’e özgürlük hakkının tanınmasına karşı çıkan generalleri durdurmak amacıyla 2 yıl uygulamaya kondu.

Benzer şekilde denizaşırı sömürgelerden olan Yeni Kaledonya’daki bağımsızlık ayaklanması sonrasında sadece bu bölge için geçerli olmak kaydıyla 1984’te 6 ay yürürlüğe konan OHAL, 2005’te büyük kentlerde çoğunluğu göçmen kökenli gençlerin başlattığı sokak gösterilerine karşı devreye konuldu. Ancak 2005’te de bu yasa sadece 26 kent için geçerli olurken, yasanın valiliklere tanıdığı birçok yetki de kullanılmadı.

PARLAMENTONUN KONTROL YETKİSİ ARTTIRILDI

Ancak Cezayir özgürlük mücadelesinin başladığı bir dönemde Fransa’da hayata geçirilen bu yasada ilerleyen on yıllarda değişikliğe gidilerek, parlamentoyu oluşturan Ulusal Meclis ve Senato’nun daha fazla söz sahibi olması sağlandı.

Yine 15 Nisan 1960’da getirilen bir değişiklikle ise, cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından getirilecek ‘Acil Durum’ uygulamasının 12 günden fazla bir süreyi kapsaması halinde parlamentonun onayını alması şartı getirildi. 2011 yılında ise Cezayir Savaşı dönemine yasada var olan tüm kısıtlayıcı maddeler çıkarıldı.

DAİŞ çetelerinin 13 Kasım 2015’teki katliamının ardından 20 Kasım 2015’te çıkarılan yeni yasayla ise, pratikte hiç uygulanmasa da, özellikle basını kısıtlamaya yönelik maddeler değiştirildi. Basına yönelik sansür yetkisini öngören maddenin haricinde askeri mahkemelerin gerektiği halde bazı suçlar hakkında dava yetkisini içeren 12’nci maddesi kaldırıldı.

Yasanın 36’ncı maddesine eklenen bir maddeyle de, OHAL veya Fransa’daki adıyla Acil Durum’un ağır saldırı ve kamu düzenine yönelik tehditler durumunda Bakanlar Kurulu’nca çıkarılacağı belirtiliyor. Aynı şekilde kamu kurumlarının alacakları önlemlerin ‘İdari hakimlerin gözetimi altında’ olacağı ifadesi de yer alıyor.

Yasada 21 Temmuz 2016’da yapılan bir değişiklik ise, güvenlik güçlerinin şüpheli bireylerin dijital aletlerindeki verileri kopyalama ve araçları ile bagajlarını arama yetkisini getirdi. Aynı yıl içindeki bir değişiklikle de, terörist saldırı düzenlemesine dair ağır şüphelerin olduğu bireylere yönelik ev hapsi uygulamasının en fazla 12 ay olması kararlaştırıldı. Yine ev hapsi yetkisinin 12 ayı aşması durumunda yasaların Fransa Anayasası’na uygunluğunu kontrol eden Devlet Konseyi (Danıştay) üyesi yetkili yargıcın bilgisine başvurulması gerekiyor.

YETKİLER ARTTIRILSA DA TÜRKİYE’YE ORANLA SINIRLI

Fransa’daki OHAL her ne kadar mülki idarecilere güvenliği sağlama konusunda birçok yetkiler tanısa da, Devlet Konseyi ve yine büyük oranda yargı bağımsızlığının sağlanması sayesinde keyfi uygulamalara sınırlamalar söz konusu.

Yasa örneğin polisin ev baskınlarını saat 06.00’dan sonra yapması yetkisini saat 04.00’e çekmişti. Bireylerin uykulu halde baskına uğraması sonucu kalp krizi, aşırı korkma gibi durumlara karşı daha önce getirilen 06.00 yasağı, OHAL ile polise tanınan önemli yetkilerden biri olarak görülüyor. Polisin herhangi bir parlamenterin görev alanına veya avukat, savcı ve hakimler ile gazete binalarına yönelik baskın yetkisi ise kesinlikle yasaklanıyor.

Ancak hiçbir şekilde gözaltına alınan bireylerin keyfi bir biçimde tutulması ve Türkiye’de olduğu gibi haftalarca hakim karşısına çıkarılmaması söz konusu dahi olamaz. Yasa, gözaltı süresini öncelikli olarak 24 saatle sınırlıyor ve savcının izni veya talebiyle 24 veya 48 saat uzatılabiliyor. Ancak polisin gözaltı süresinden itibaren savcıyı bilgilendirmesi gerekirken, hiçbir şekilde gözaltıyı keyfi olarak uzatması mümkün değil.

Yine gözaltına alındığı gerekçesiyle bir kişinin işine son verilmesi kanunen yasak olduğu gibi, bunun, 24 saatten uzun gözaltıların bireylerin siciline işlenmesi söz konusu değil.

Terörizm propagandası yapan veya terörist saldırıları öven tüm sitelerin kontrol ve bloke edilmesi yetkisi de İçişleri Bakanlığı’na tanınan yetkiler arasında.

Paris’te 13 Kasım 2015’teki saldırılardan sonra 1 aylık gösteri yasağı getirildiği gibi, İçişleri Bakanlığı’nın veya valiliklerin yetki bölgelerinde belli bir süreyle gösteri ve eylemleri yasaklama yetkisi var. Ancak ‘Acil Durum Yasası’ tek başına gösteri yasağı getirmiyor ve sadece güvenliğe yönelik ağır tehditler durumunda bu yetki kullanılıyor. Zaten 2015’ten bu yana da Çalışma Yasası’na yönelik aylar süren gösterilerin bazıları dışında gösteri yasağı pek kullanılmadı.

Ancak Acil Durum Yasası, bazı durumlarda av silahları dahil olmak üzere uygulamanın sonunda geri verilmek üzere bireylere ait silah ve mermilere el konulması yetkisi tanıyor.

Ayrıca Noel Bayramı öncesinde kurulan pazarlarda olduğu gibi, yerleşim yerlerinin belirli bir bölümünün araç trafiğine kapatılması ve üst aramalarıyla bu bölgelere izin verilmesi söz konusu. Bu uygulamalar sayesinde ise saldırılar nedeniyle ciddi zarar gören bu aktivitelerin güvenli bir biçimde yapılması sağlanmıştı.

Acil Durum Yasası’nın polis veya valiliklere tanıdığı yetkiler arasında, kamu güvenine zarar verebilecek şüpheli bireylere seyahat kısıtlaması, kararname ile bazı gösteri salonlarının kısmen veya tümüyle kapatılması, stadyum, fuar ve tören alanlarında toplanma ve içki yasağı ile bazı alanlarda gösteri yasağı bulunuyor. Ancak bunların neredeyse tümü zaten valiliklerin yetkileri arasında. Yani bir valiliğin Acil Durum Yasası olmadan da herhangi bir gösteriye her istenilen alanda izin vermemesi, belli yerlerde toplanma veya içki yasağı yetkisi var.

EV ARAMALARINA VEYA HAPSİNE 48 SAATTE İTİRAZ HAKKI

Olağanüstü Hal’in özgürlükleri aşırı düzeyde kısıtlamasının önüne geçilmesi amacıyla bireylerin itiraz ve yargıya gitme hakkı da güvence altına alınıyor. Bireylere yönelik arama, gözaltılar veya ev hapisleri durumunda bu böyle. Örneğin ev hapsine yönelik valilik kararının 48 saat içinde İdare Mahkemesi’ne götürülmesi mümkün. Ayrıca aramalarda verilen maddi zararın valiliklerde bulunan hukuki hizmetler birimine veya doğrudan İçişleri Bakanlığı’na başvurularak tazmini yapılıyor.

FRANSA’DAKİ UYGULAMANIN BİLANÇOSU

Fransa’da OHAL veya Acil Durum Yasası’nın verdiği yetkilerin neredeyse tümü ilk 1 yıllık uygulama süresince kullanıldı. Yine de, 132 kişinin yaşamını yitirdiği Paris katliamı ve 86 kişinin yaşamına mal olan Nice saldırılarından sonraki birçok yetki kullanımına rağmen Türkiye’yle kıyaslanamayacak kadar az.

Ayrıca, 14 Kasım 2015 ile 13 Aralık 2016 tarihleri arasındaki en ağır durumda ülke genelinde yapılan aramaların sayısı 4 bin 292 iken, aynı dönemde 670 dava açıldı. Bu davaların 61’i doğrudan terörizmle bağlantılı olurken, bunlar içinde sadece 20’si ‘terörist saldırı amaçlı suç örgütü kurmaya’ dairdi.

Bu dönemde, birçoğu Paris ve çevresinde El Kaide ile DAİŞ çeteleriyle bağlantılı olduğundan şüphelenilen 612 kişiye geçici ev hapsi getirildi. Ancak Aralık 2016 itibarıyla sadece 95 kişi ev hapsindeydi ve sadece 47’si 1 yılı aşkın süredir bu cezaya mahkûmdu.

Aynı dönemde El Kaide, El Nusra veya DAİŞ bağlantılı olduğu sanılan, terörist eylemleri övücü ve kışkırtıcı propaganda yapan 20 kadar cami veya ‘dernek’ kapatıldı. Temmuz-Aralık 2016 arasında yapılan kimlik kontrolü ile araç aramaları ise sadece bin 657 idi.

TÜRKİYE’DE FRANSA’YI ONLARCA KAT GERİDE BIRAKAN BİLANÇO

Yürürlüğe Temmuz 2016’da konan OHAL’in ilk 9 ayına dair ‘resmi verilere’ göre dahi etkilenen birey sayısı yüz binleri buluyor.

OHAL kapsamında Nisan 2017 itibarıyla 103 bin adli işlem; 71 bin gözaltı; 41 bin tutuklama; 35 bin adli kontrol; 139 bin idari işlem; 99 bin ihraç kararı verildi. 160’a yakın medya kuruluşu kapatılırken, Mayıs ayındaki tutuklamalarla birlikte 160’ı aşkın gazeteci tutuklandı.

Sadece Nisan ayına kadar yayımlanan ilk 22 KHK’nin sadece 5’i Meclis gündemine alındı ve onaylandı. Tüm bu KHK’ler eliyle gözaltı süresi önce 30 güne çıkarıldı ancak daha sonra 7 güne indirildi. Gözaltında avukata erişim 5 gün süreyle engellendi ve yine en az 140 bin kişinin pasaportu iptal edildi. 140 bin kamu görevlisi hakkında idari işlem başlatılırken, 99 bin 700 memur kamudan ihraç edildi. Bunlardan sadece bini aşkın kadarı şimdiye kadar görevine geri dönebildi.

Yine Nisan sonu itibarıyla 45 bin 678 öğretmen meslekten çıkarıldı ya da açığa alındı. 33 bin 55 öğretmen ihraç edildi. 21 bin özel okul öğretmeni memuriyetten çıkarıldı. Bu nedenle 1,5 milyon öğrenci derslerinden geri kaldı.

AKP’nin OHAL’iyle 112 üniversiteden 4 bin 811 akademisyen için ihraç kararı verilirken, özellikle barış yanlısı ve ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisine imza atan akademisyenlerden yüzlercesi ihraç edildi. 15 üniversite kapatılırken, kapatılan yükseköğretim kurumlarında görev yapan 2 bin 805 akademisyen işsiz kaldı.

İhraç edilen akademisyenlerin başka üniversitelerde görev almaları yasaklanırken, zaten özel sektörde dahi iş bulmaları da baskılar nedeniyle mümkün değil. KHK’ler nedeniyle 226 bin öğrencinin de bursunun iptal edildiği biliniyor.

Türkiye OHAL’inin kapatılmasına imkan verdiği dernek, kurs, etüt merkezi, yurt, öğretim kuruluşu, sağlık kuruluşu ve sendikaların sayısı ise binlerle ifade ediliyor. Sadece kapatılan dernek sayısı 380 civarında.

Ayrıca çoğu Kürdistan’da Demokratik Bölgeler Partisi'ne (DBP) bağlı belediyelere kayyum atandı ve belediye eş başkanları ile meclis üyeleri tutuklandı. Nisan itibarıyla DBP'li 103 belediyenin 82’sine kayyum atanırken, 85 belediye eş başkanı tutuklandı. Belediyelere bağlı 2 bin 22 çalışan ihraç edildi veya kovuldu. 585 belediye personeli açığa alınırken, 27 Ocak’ta Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği’ne (GABB) dahi kayyum atanmıştı.

Meclis’in üçüncü büyük partisi olan HDP’nin eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 12 vekil tutuklandı. Tutuklu bulunan Yüksekdağ’ın vekilliği de düşürülürken, neredeyse her gün bir HDP milletvekili gözaltına alınıp, kısa süre sonra serbest bırakıldı. Nisan ayı itibarıyla 28 HDP il eş başkanı ve 89 ilçe eş başkanı cezaevinde. En az 750 yönetici hapiste.

Fransa’da ise 2 bini aşkın dernek statüsündeki caminin varlığına rağmen kapatılanların sayısı sadece 20. Yerel yönetimlere dokunma, gazetecileri tutuklama veya memurları görevden alma ise söz konusu değil. Ancak kamu ve özel sektörde bazı güvenlik kaygılarıyla sözleşmeli bireylerin işine son verildiği biliniyor. Bunların büyük çoğunluğu ise poliste kaydı olan ve ‘radikalleştiği’ kesinleşen bireyler.

KHK ile kurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu üyelerinin 23 Şubat’a kadar belirlenmesi gerekiyordu. Ancak komisyonun başkanlığına kimin getirileceği dahi 16 Mayıs’ta kesinleşebildi.

Ayrıca mağduriyetler nedeniyle akademisyen, memur ve polislerin olduğu en az 27 kişinin intihar ettiği ortaya çıkarken, bu sayının medyaya yansımayanlarla birlikte daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Zaten bu intiharların 20’si cezaevlerinde yaşanmıştı.

YARGIDAN ÇEKİNME ETKİLİ

Fransa ile Türkiye’deki OHAL uygulamalarında en dikkat çekici ayrılık noktası, KHK yetkisinin kullanılmasına dair. Fransa’da bu yetki Anayasa’nın 49.3 maddesine dayanırken, en son Çalışma Yasası’nın oylanmadan geçirilmesinde kullanılmıştı, yani OHAL’in gerekçeleriyle alakalı bir konuda değildi.

Türkiye’de ise KHK’ler sayesinde tüm yetki hükümete dayanıyor. Oysa Fransa’da yukarıdaki bazı örneklerde olduğu gibi ne parlamentonun ne de yargının yetkisini kısıtlanması mümkün değil.

Fransa’da OHAL sürecinde polisin birçok aşırılığa başvurduğu, şiddet kullandığı biliniyor. Ancak buradaki fark, bireylerin hızlıca yetkili mahkemelere başvurabilmesi.

Yine Danıştay görevi gören Devlet Konseyi’nin yanı sıra birçok farklı siyasi görüşten bireyin denge unsuru olduğu Anayasa Konseyi’nin varlığı da hem hükümeti, hem de parlamenterleri dikkatli adım atmaya zorluyor. Yani işler biraz da demokratik işleyişin ne kadar sınırlandırılmak istendiğine veya siyasilerin buna ne kadar ceseret edebileceğine bağlı.