‘Gazetecinin dil seçimi olamaz; barışın dili tektir’

Aydın Engin, savaş ile barış arasında gazetecinin “tarafsız gözlemci” olamayacağını belirterek, "Dil seçimi de olamaz. Barışın dili tektir” şeklinde konuştu.

Aydın Engin, savaş ile barış arasında gazetecinin “tarafsız gözlemci” olamayacağını belirterek, “Tersine barıştan yana saf tutup kimden gelirse gelsin savaşa karşı çıkmak, savaşın insanlık dışı yüzünü okuruna, seyircisine ulaştırmayı bilmeli ve bunu becermelidir. Dil seçimi de olamaz. Barışın dili tektir” şeklinde konuştu.

Türkiye, AKP hükümetinin tekçi politikaları yüzünden yeniden savaş alanına döndü. Kürdistan’da yaşanan savaş, ülkenin batısında öfke ve linçe dönüşüyor. Hükümetin savaş ve ırkçı söylemleri, kışkırtıcı bir dille havuz ve ana akım medya aracılığıyla tüm ülkeye yayılıyor. Gazeteciliğin, savaş dilinden uzak kalmayı tartışmasız bir kurala dönüştürmesine karşın Türkiye’deki havuz ve ana akım medya geçmişten gelen mirasın izinde kullandığı dille şiddetin ve milliyetçiliğin yaygınlaşmasına hizmet ediyor.

Türkiye’de uzun yıllar gazetecilik yapmış Aydın Engin ile medyanın dili ve savaştaki yerini konuştuk…

‘MİLLİYETÇİLİĞİN YAYICISI VE SAVUNUCUSU MEDYADIR’

Medya ile milliyetçilik ilişkisi nelerdir? Türkiye'deki milliyetçiliği iktidarın isteğiyle medya körüklüyor diye bilir miyiz?

Bütün ideolojiler gibi milliyetçiliğin de yayıcısı, savunucusu medyadır. Organ niteliğinde olanlar bunu yüzlerine gözlerine bulaştırırlar. Ama medya bütünlüğü içinde yer alan pek çok yayın meslek hünerlerini de konuşturarak, profesyonel teknikler kullanarak milliyetçiliği yayıyorlar. Burada suçu iktidara yüklemek kolayına kaçmak olur. Bugün Türkiye medyasında yönetici konumundaki pek çok (ama pek çok) kişi milliyetçilik batağında yetişti ve orada yaşıyor. Bilinçaltı ya da üstünde milliyetçidirler. Unutmayalım ki milliyetçiliğin neredeyse 300 yıllık bir geçmişi var. Böylesine güçlü ve uzun süre siyasal egemenlik kurmuş bir ideolojinin kolay kolay sönümleneceğini beklemek çocukça umutlara kapılmak olur. Milliyetçilikle bıkıp usanmadan onun çağdışılığını açıklayarak; ulus, millet, vatan gibi kavramları içeriğini, o içeriğin nelere hizmet ettiğini anlatmak, ezberleri tuzla buz etmek bizim meslek görevimiz.

‘SUSMAK SUÇA ORTAK OLMAKTIR’

Bir kısım medya nefret söylemlerinde nerede duruyor? Toplumun kutuplaşmasındaki rolleri nedir sizce?

Bir kısmı o nefret söyleminin üreticisi, taşıyıcısı, yayıcısı. Yani dolaysız suç ortağı. Bir kısmı ise o söylemlere gözlerini yumup kulaklarını kapatmayı yeğliyor. Teşhir etmek, suçu duraksamadan, ertelemeden sergilemek gerekirken yokmuş gibi davranıyor. Bazen susmanın, yok saymanın da suça ortak olmak olduğunu bildiği halde…

‘BARIŞTAN YANA SAF TUTMAK GEREKİR’

Ülkede bir süre önce savaş yeniden başladı ve şu an sokağa çıkma yasaklarıyla katliam boyutuna kadar geldi. Bu noktada gazetecilerin nerede durması gerekiyor? Dil seçimi nasıl olmalı? 

Gazetecilerin durmaması gerekiyor. Savaş ile barış arasında gazeteci “tarafsız gözlemci” değildir. Tersine barıştan yana saf tutup kimden gelirse gelsin savaşa karşı çıkmak, savaşın insanlık dışı yüzünü okuruna, seyircisine ulaştırmayı bilmeli ve bunu becermelidir. Dil seçimi de olamaz. Barış’ın dili tektir. Ancak barışı savunayım derken içi boş, kof hamaset diline, sonunda savaşı aklayan kahramanlık öykülerine yer vermek de ciddi bir gazetecilik kusurudur. Unutmayalım, Galileo Galileo söylemişti: Yazık o ülkeye, yazık o halka ki kahramanlara ihtiyaç duyar…

‘YAYIN YASAĞINI YOK SAYMALIYIZ’

Sürekli yayın yasağı getirilmesi, gazeteciliğin artık günümüzde zor yapıldığını gösteriyor, ne yapmak lazım?

Gazetecilik her zaman zor yapılan bir meslek. İktidarlar, ülkenin iktidarından örgütlerin iktidarına kadar bütün iktidarlar medyadan aslında nefret ederler. Onu engellemeyi marifet bellerler. Çünkü medyanın ödevi kapalı kapılar ardında olup biteni gün ışığına çıkarmaktır.

Ne yapmak gerektiğine gelince. Bunun bir reçetesi yok. Yayın yasağını yok saymak, bedel ödemeyi göze alıp direnmektir. Yasakların delinmek, parçalanmak için var olduğunu unutmayalım.

‘ENİNDE SONUNDA AYIRT EDİLİR’

 Bir gazeteyle, gazete adında çıkan siyasi parti yayın organlarını nasıl ayırt edebiliriz?

Bir partinin, bir iktidarın, bir örgütün politik çizgisini ne pahasına olursa olsun savunan, sesini yaymayı hedefleyen yayınlara (Radyo, TV, dergi, gazete vb.) medya kavramının içinde yer yoktur. Onlara organ denir. Medya halkın haber alma hakkını (ihtiyacını değil hakkını) karşılayan, gerçek neyse onu gün ışığına taşıyan yayınlara denir… Organ ile gerçek bir medya organını ayırt etmeye gelince… Organı üretenler beceriksizse, meslek hünerinden, yaratıcılıktan yoksunsa hemen anlaşılır. Kokmuş bir yemeği sonuna kadar yemek gerekmediği, ilk kaşıkta anlaşıldığı ve tükürüldüğü gibi. Tersi durumlarda ayırt etmek biraz zaman alabilir ama korkmayalım, eninde sonunda ayırt edilir.

‘BEDEL ÖDEMEKTEN KAÇINMAYAN’

Ülkede artık gazetecilik yapmak "casusluk ya da terör örgütü propagandası" sayılıyor, bir gazeteci nasıl olmalı sizce?

“Bedel ödemekten kaçınmayan, yazdıkları kadar yazmadıklarından da sorumlu olduğunu asla unutmayan ve halkın haber alma, gerçekleri öğrenme hakkını ete kemiğe büründüren kişidir” desem yetmez mi?