Gezi çok önemli bir karakter ve ruh yaratmıştır
Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü Gezi ruhuyla sağlanır...
Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü Gezi ruhuyla sağlanır...
Dört yıl önce Türkiye tarihindeki demokratik devrim mücadelesinin çok önemli bir aşaması gerçekleşti. Gezi olarak ifade edilen direniş, İstanbul’dan başlayarak Türkiye’nin önemli şehirlerine yayıldı. Bu direnişin gerçekleştiği süreç aynı zamanda HPG gerillalarının Türkiye sınırları dışına çıkmak için hareket ettiği ve önemli bir kısmının da sınır dışına çıktığı bir süreçti.
Gezi Direnişi, İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’nda bulunan ağaçların kesilmesini protesto etmek için başlatılmıştı. İnsanların en temel haklarından olan temiz hava alma ve bir ağaç gölgesinde oturma hakkına saldırı yapılmıştı. Marks’ın belirttiği gibi, kapitalizm gölgesini satamadığı ağaçları kesmeye başlamıştı. Özellikle son 50 yılda doğaya sahip çıkma biçiminde gerçekleşen ekolojik bilinç, bu saldırı karşısında ayağa kalkmıştı. Bu çok haklı ve meşru demokratik eyleme AKP iktidarı gösterileri şiddetle bastırma alışkanlığıyla saldırınca, eylemler otoriter baskıcı rejime karşı demokratik Türkiye’yi hedefleyen eylemlere dönüşmüştür. Bu açıdan Gezi Direnişini AKP’nin baskıcı, otoriter faşist iktidarına karşı demokrasi mücadelesi ve demokratik Türkiye yaratmayı hedefleyen eylemler olarak değerlendirmek gerekir. Zaten bu direnişi bu karakterde bir hareket olarak değerlendiren birçok yazı yazıldı, kitaplar basıldı.
Gezi Direnişi, Türkiye’de yüzyıllık demokrasi mücadelesinin ortaya çıkardığı bir direniştir. Kuşkusuz bu demokrasi mücadelesinde özellikle Kürtlerin çok büyük emekleri ve katkıları bulunmaktadır. Gezi; Kürtler, Türkler, Türkiye’nin tüm halkları, emekçiler, kadınlar ve gençlerin yürüttüğü mücadelenin bileşkesi olarak tarih sahnesine çıkmış bir direniştir. Bu açıdan bu direniş anlık bir tepkinin ortaya çıkardığı bir eylem değildir. Ancak Gezi’de kesilmek istenen ağaçlara karşı gösterilen tepkinin ortaya çıkardığı demokratik birikim ve demokratik Türkiye özlemi olarak değerlendirilebilir. Türkiye çok önemli devrimci demokratik mücadelelere şahit olmuştur. Bu mücadelelerin yarattığı birikim toplana toplana Türkiye’de böyle bir devrimci demokratik patlama yaratmıştır. Şu bilinmelidir ki, Türkiye çok uzun yıllara dayalı mücadelenin yarattığı demokratikleşme birikimine sahiptir. Bu açıdan dünyada demokratikleşme birikimine sahip sayılı ülkelerden biridir. Kuşkusuz bunda Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinin biriktirdiği çok önemli demokratik değerler vardır. Türkiye’de demokrasi birikimi ve demokratik değerler denildiğinde Kürt halkının demokrasi mücadelesi her zaman göz önüne getirilmeli ve Türkiye’deki demokratik birikimin gücü bir de bu yönüyle görülmelidir.
Gezi Direnişi, 1960’ların sonunda Türkiye’de gençliğin öncülük ettiği devrimci demokratik mücadelenin, Mahirlerin, Denizlerin, İbrahim Kaypakkayaların öncülük ettiği direnişlerin Kürdistan dahil Türkiye’de yarattığı devrimci sonuçların ve ortaya çıkardığı devrimci hareketlerin mücadelesinin birleşik sonucu olarak görmek gerekmektedir. Nasıl ki onlarca yıldır yürütülen demokratik devrim mücadelesi Gezi Direnişini ortaya çıkardıysa, demokratik devrim birikimine eklenen Gezi Direnişi de Türkiye’de daha büyük devrimci demokratik hareketler ortaya çıkararak Türkiye’yi mutlaka tüm halkların ve toplulukların özgürleşeceği demokratik bir ülke haline getirecektir.
Gezi Direnişi özellikle gençlerin ve kadınların katıldığı bir direniş olarak birkaç hafta sürmüştür. Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından çok önemli bir karakter ve ruh yaratmıştır. Türkiye’nin çok halklı, çok inançlı yapısını da en çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Bu açıdan Türkiye’deki demokratik toplumun ve gerçekleşecek devrimin nasıl bir karakterde olması açısından da iyi bir örnek olmuştur. Bu açıdan Gezi Direnişi Türkiye açısından bir son değil, başlangıçtır. Zaten bu nedenle başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP Gezi Direnişinden korkmakta, Gezi düşmanlığını her fırsatta ortaya koymaktadır. Çünkü Gezi’nin öngördüğü demokratik Türkiye profili ile Tayyip Erdoğan’ın öngördüğü tek renkli baskıcı Türkiye profili birbirine zıt iki Türkiye’dir. Bu açıdan Gezi’den korkmaktadır.
Tayyip Erdoğan’ın Gezi düşmanlığı, Gezi ruhunun gelip geçici bir ruh ve karakter olmadığını görmesindendir. Özellikle Gezi ruhu ile Kürdistan’daki devrimci demokratik mücadele ve karakter buluştuğunda AKP’nin öngördüğü dinci, mezhepçi, soykırımcı, tek tipe dayanan siyasal zihniyet ve yapılanmanın sonu gelecektir. Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ittifakı Türk-İslam sentezi bir faşist düzen geliştirmek istese de Türkiye’nin demokratik devrimci birikimi buna müsaade etmeyecektir. Aslında 16 Nisan referandumunda AKP-MHP’nin öngördüğü anayasanın reddedilmesi de Gezi Ruhu ile gerçekleşmiştir. Zaten bu nedenle 16 Nisan’dan sonra yapılan halk hareketleriyle Gezi ruhu yeniden harekete geçmiştir. Ancak CHP her zaman olduğu gibi yine direniş kırıcılığı yapmıştır. 16 Nisan’dan sonraki halk hareketliliği, Gezi Direnişinin her an güçlü biçimde ortaya çıkacağının işaretlerini vermiştir.
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ikilisinin bugün kurduğu halk ve emek düşmanı ittifakına karşı halkların güçlü mücadelesi mutlaka gerçekleşecektir. Tayyip Erdoğan her fırsatta Devlet Bahçeli’den sonra Hüda-Par’a da teşekkür etmektedir. Bu gerçeklik, Türkiye’de gelişecek yeni bir Gezi Direnişinin Tayyip Erdoğan’ın öngördüğü sistem için kurduğu tüm ittifaklara karşı da gerçekleşeceğini ortaya koymaktadır.
Tayyip Erdoğan adım adım gerçek karakterini ortaya koymuştur. Tayyip Erdoğan ve müttefikleri şimdi Gezi Direnişinin geliştiği dönemden daha faşist ve baskıcı bir düzen kurmuştur. 16 Nisan’daki anayasa değişikliğiyle Türkiye’de devrimcilere, emekçilere ve tüm halklara mezar olacak bir Türkiye yaratılmak istenmektedir. Bunun için böyle faşist bir düzenin kurucu şefi olmak için başkanlık sistemine geçilmiştir. Bu sistemle Gezi Direnişine katılan tüm toplumsal güçler ve inançlar ezilecektir. Gezi Direnişini yaratan düşünce ve ruhun kökü kazılmak istenecektir.
Böyle bir faşist saldırı karşısında şu anda Türkiye halklarına, emekçilere, devrimcilere ve demokratlara düşen görev, halkların ve demokrasi güçlerinin birliği temelinde Gezi ruhunu yeniden ayağa kaldırmaktır. Gezi Direnişi sırasında başta İstanbul olmak üzere metropollerde birleşen Türkiye halkları ve Kürt halkının demokratik mücadelesini bu defa Türkiye halklarının ve Kürdistan halkının kapsamlı ortak mücadelesi haline getirmektir. Belki Gezi Direnişinin başladığı dönemde çatışmasızlık ve gerilla güçlerinin Türkiye sınırları dışına çekilme sürecinin siyasal durumunun yarattığı bazı hassasiyetler nedeniyle yeterince birleştirilmeyen Türkiye halklarının devrimci demokratik mücadeleleriyle Kürt halkının devrimci demokratik mücadelesi bu dönemde kesinlikle buluşturulmalı, halkların birleşik demokratik devrimci mücadelesi haline getirilmelidir.
Şu anda Türkiye’de Tayyip Erdoğan şefliğindeki faşist iktidara karşı Gezi ruhunun ayağa kaldırılması temel devrimci demokratik görevdir. Türkiye’nin tüm devrimci demokrasi güçleri ile Kürt halkının demokrasi güçleri bir araya gelerek bu iktidara karşı demokrasi mücadelesi yükseltilmelidirler. Bu faşist iktidarı başka türlü geriletmek ve Türkiye’yi demokratikleştirmek mümkün değildir. Kürt sorununun çözümü de ancak böyle bir demokrasi mücadelesi ve demokratik Türkiye yaratmakla mümkündür. Mücadele dışında ne demokratikleşme gerçekleşir ne de Kürt sorunu çözülür. Türkiye’de demokratik zihniyet ve demokratikleşme gerçekleşmeden Kürt sorununun çözüleceğini sanmak kendini kandırmaktır. Türkiye demokratikleşmeyecek, demokratik zihniyet olmayacak, ama Kürt sorunu çözülecek! Bu Türkiye gerçeğinde mümkün müdür?
Demokrasi mücadelesi verilmeden demokratik gelişmeler, demokratik çözümler beklemek Türkiye gerçeğinden uzak olmaktır. Geçmiş dönemde Kürt Halk Önderinin sağladığı çatışmasızlıklar, görüşmeler esas olarak demokrasi güçlerinin mücadelesine zemin yaratmak, demokratik örgütlenme ve mücadeleyi güçlendirmek içindi. Kürt halkına ve demokrasi güçlerine böyle bir zemin ve fırsat yaratmak; demokrasi mücadelesini geliştirmelerini sağlamak içindi. Demokrasi güçlerinin güçlenmesi ve mücadelesi temelinde de devlet ve toplumu çözüme hazır hale getirip iktidara Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için adım attırmaktı. Ancak demokratik örgütlenme, ittifaklar ve demokrasi mücadelesi yeterince geliştirilemediği için bu süreç istenen sonuçları vermemiştir. Bu açıdan güçlenen demokratik örgütlenme, ittifak ve demokrasi mücadelesine dayanmayan demokratikleşme ve demokratik çözüm beklentileri yanılgı, gaflet ve kendini kandırmaktan başka bir anlam taşımaz. Demokratikleşmenin olmadığı ortamda demokratik gelişmeleri beklemek, katırdan doğum yapmasını beklemekle eş değerdir.
Şu anda Türkiyeli ve Kürdistanlı demokratik güçlerin, devrimci güçlerin önündeki görev, demokrasi güçlerinin birliğini yaratmak ve bu temelde demokrasi mücadelesini geliştirmektir. Gezi ruhunu daha kapsamlı hale getirip Türkiye ve Kürdistan’da demokrasi mücadelesini yükseltmektir. Bunun dışındaki hiçbir yaklaşım ve yol demokratikleşme mücadelesini geliştirmez ve Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet etmez.
Bazı çevreler tarafından dillendirilen Kürt Özgürlük Hareketi ile çatışmasızlık olacak ya da Tayyip Erdoğan şefliğinde AKP iktidarı ile görüşmeler ve süreç başlayacakmış sözleri tamamen toplumu aldatmak, halkları demokrasi mücadelesinden alıkoymaktır. Bu tür yaklaşımların demokratikleşmeyle hiçbir bağı yoktur. Aksine demokratikleşme mücadelesine zarar veren faşist güçlerin iktidarını rahatlatan anlayış ve yaklaşımlardır. Hiç kimse kendini böyle beklentilerle oyalamamalıdır.
Tüm demokrasi güçleri kendilerini demokrasi güçlerinin birliği ve demokrasi mücadelesini yaratmaya vermelidir. CHP’nin 2019 seçimlerini hedef gösterip demokrasi güçlerinin mücadelesini geriye çeken yaklaşımı ne kadar yanlışsa, faşist şef Tayyip Erdoğan-Bahçeli ve Hüda-Par ittifakından demokratikleşme anlayışı ve pratiği beklemek de o kadar yanlıştır. Demokratikleşme ve demokratik çözümler sadece bu faşist zihniyet ve ittifaka karşı mücadeleyle sağlanır. Bunu yapmayanlar, kendilerine başka yol çizenler sadece ve sadece demokrasi mücadelesinden korkanlar ve bu mücadelenin gerektirdiği fedakarlıktan kaçınanlardır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika