'Göçertmeye karşı çözüm; bilinçlenme ve öz savunma'

KJK Koordinasyon Üyesi Dr. Xerzi, mülteciliğin tüm insanlığın sorunu ve suçu haline geldiğini belirtti. Egemenlerin kar savaşımının mültecilikteki rolünü anlatan Dr. Xerzi, halklara kölelik sisteminin dayatılmak istendiğini söyledi.

KJK Koordinasyon Üyesi Dr. Xerzi, mülteciliğin tüm insanlığın sorunu ve suçu haline geldiğini belirtti. Egemenlerin kar savaşımının mültecilikteki rolünü anlatan Dr. Xerzi, halklara kölelik sisteminin dayatılmak istendiğini söyledi. Kürdistan'daki insansızlaştırma politikalarına da vurgu yapan Dr. Xerzi, "KDP eliyle Güney ve Rojava Kürdistanı'nda halkımız, halklarımız mültecileştirilmek istenmektedir" dedi. İnsan tacirlerinin devletlerle işbirliği yaptığını da söyleyerek, öz savunmanın önemine değinen Dr. Xerzi, "Öz savunma, insan yaşamının ve özgürlüğünün birinci ilkesidir. Kendi kendine yetebilecek bir üretim ve ekonomi bilinci ve örgütlülüğü gerekiyor" diye konuştu.

Koma Jinen Kürdistan (KJK) Koordinasyon Üyesi Dr. Jiyan Xerzi, mültecilik sorunununa ilişkin ANF'ye kapsamlı değerlendirmelerde bulundu...

'İNSANLIĞIN VİCDAN, AHLAK VE UMUDUNU PARAMPARÇA EDİYORLAR'

Xerzi, mültecilik için, "Tüm iktidar, egemen ve devletli güçlerin maskesini düşüren, dehşet ve çirkin yüzlerini açığa çıkaran tarihsel, toplumsal olarak devasa bir sorun; sınıflı-devletli ve iktidarlı uygarlığın yarattığı bir insanlık dramı" dedi.

Mültecilik sorununu insanlık vicdanının turnusol kağıdı niteliğinde ele almanın, dünyanın içinde bulunduğu krizin, kaosun ve insanlığın yaşadığı dramı doğru anlamak açısından önemli olduğunu belirten Xerzi, bu sorunun dünya insanlığının bir sorunu ve suçu haline geldiğini söyledi. Her gün adeta denizlerde insanlığın boğulduğuna dikkat çeken Xerzi, "Sadece denizlerde değil, hemen hemen uluslararası sınırlarda, bıçak keskinliğinde tel örgülerde insanlar paramparça olmaktadır. Neredeyse insanlığın yaşı kadar derin ve sonsuz bir acıdır denizlerde ve tel örgülerde yaşananlar. Tel örgülerinde paramparça olan insanlığın vicdanıdır, ahlakıdır ve umududur. Tarihin hiçbir döneminde denizlerde, sınırlarda bu kadar insanlık dışı bir vahşet yaşanmamıştır. Bir tutam umuda yolculuk adına ellerinde ne varsa sırtlayıp yola koyuluyorlar. Ancak insan tacirleri bir tutam umuda yolculuk topluluklarının avuçlarındaki umudu alıp her türlü insanlık dışı koşullara terk edip kaçıyorlar. Bazen de korkunç koşullarda tutup her türlü işkenceye tabi tutuyorlar. Yağmurdan kaçayım derken doluya tutuluyorlar adeta" şeklinde konuştu.

Xerzi, çıkar şebekelerinin çıkarı adına insanların savaşın dehşetinden, anti demokratik iktidarcı uygulamalarından, yasakçı, tek tipleştirici, ötekileştirici ve baskıcı uygulamalardan kaçmak istediklerini; köleliğin en ağır ve çok yönlü çeşidiyle karşı karşıya kaldıklarını ifade etti.

Mülteciliğin, 'tüm iktidarın, egemen ve devletli güçlerin maskesini düşüren, dehşet ve çirkin yüzlerini açığa çıkaran tarihsel, toplumsal olarak devasa bir sorun' olduğunu vurgulayan Xerzi, sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Tarihsel-toplumsal olarak geçmişi ve kökü derinlere uzanan küresel boyuta ulaşan toplumsal soykırımdır, mültecilik günümüzde. Sınıflı, devletli ve iktidarlı uygarlığın yarattığı bir insanlık dramıdır. Bu uygarlığın ilk başladığı andan günümüze kadar biriktirdiği toplumsal sorunun nerdeyse toplam ifadesi konumuna ulaşmış bulunmaktadır mültecilik. Tarihsel olarak köleciliğe dayalı sömürü sisteminin tıkanması sonucu sistemin kaldırabileceği kapasitesinin çok üstünde köle nüfusunun artması ve verimsizleşmesi sonucu köleleştirilmiş kesime uygulanan vahşetin bir benzeridir günümüzde yaşanan mültecilik ve mültecilik sorunu. Sınıflı, devletli ve sömürülü uygarlığın son aşaması olan kapitalist modernitenin çıkar hesaplarının dışında fazla olan mültecileri insanlık dışı koşullara ve dehşet verici ölümle karşı karşıya bırakıyorlar."

'İNSAN TACİRLERİ DEVLETLE İŞBİRLİĞİ İÇİNDE'

İnsan taciri şebekelerin tamamına yakınının, bulundukları devletin istihbaratı, polisi, emniyeti ve iktidar güçleriyle işbirliği içinde bu işi yaptıklarını da sözlerine ekleyen Xerzi, "Devlet güçleri bu işin içinde olmadan bu kadar insan ticaretinin yapılmasının mümkün değildir. Uluslararası egemen güçlerin bilinçli geliştirdikleri bir siyaset ve politikadır. Bu insanlık dramından çok boyutlu çıkarları söz konusu ve savaş, yıkım, insan düşünce sınırlarını aşan acıların onların beslenme kaynağıdır" dedi.

'ESASI; KÖLELİK SİSTEMİNİ GELİŞTİRMEKTİR'

Yerinden etme politikasının nasıl işlendiğine de değinen Xerzi, devletli, sınıflı ve iktidarlı uygarlığın ilk başladığı tarihten günümüze kadar katlanarak ve çok çeşitli boyutlar kazanarak aynı diyalektik yöntemle işlemekte olduğunu söyledi. Kadın tutsaklığı ve köleliğiyle başlangıç yapıldığını, kadının tarihinden öğrendiklerini dile getiren Xerzi, şöyle devam etti: "Kadın üretimden, topraktan, doğuş kaynağı ve bir parçası olduğu doğadan ve yaşamın bir bütününden kopartılarak çok yönlü sömürüye açılır. Yalanla, bin bir hile ve çarpıtmayla, çok yönlü şiddet yöntemiyle ilk mülteci toplumu kadın olmuş oluyor işin özünde. Boyun eğmeyen, direnen kadın şeytan denilerek lanetlenerek taşlanıp recim edildi. Orta Çağ’da da 'cadı' denilerek canlı, diri diri yakılarak kül edildiler. Felsefe ve bilim adına eksik denilerek her türlü hakarete, küfürlere ve sömürüye maruz bırakıldılar. Egemen sömürülü, sınıflı kesim kendine ait tüm kötülüklerini kadına mal ederek kendilerini maskelediler. Tıpkı günümüzde olduğu gibi sömürülmesi, egemenlik altına alınması gereken toplumlara barbar, geri ve terörist denilip her türlü saldırıya maruz bıraktıkları gibi. Genel kölelik sisteminde de aynı işlemi görüyoruz. Doğal özgür topluma barbar denilerek saldırılarla yerinden etme, köle derleme, ganimet toplama ve savaşçı derleme gibi. Yerinden etme çok boyutlu saldırılarla toplumun tüm maddi ve manevi değer birikimlerine el konularak yerinden göçertip kölelik sistemini geliştirmektir işin esası."

'MASKELEME OYUNUNU GELİŞTİRİYORLAR'

Hegemonya güçlerinin en güçlü sanatlarının, kutsallık ile lanetliliği, hakikat ile yalanı, özgürlük ile köleliği, ekonomi karşıtlığını ve benzeri yaşamı ilgilendiren her şeyi çarpıtıp yer değiştirtebilmeleri olduğunu söyledi. Xerzi, şunları da belirtti:

"Sadece Kürdistan coğrafyasında ve topraklarında yaşananlar iyi analiz edilirse ulus devletlerin ve tüm egemen iktidarca uygulanan politika ve siyasetin gerçeği çok iyi anlaşılır. Kendine benzeştiremediği, teslim alamadığı toplumsal kesimini önce siyasi soykırım politikası olan sınırsız tutuklama ve işkencelerle boyun eğdirmek istedi. Olmadı her türlü ekonomik soykırımla, açlıkla terbiye etmek istedi. Yetmeyince yaşam alanını yakıp-yıkarak yerinden kopartıp dünyanın her tarafına mülteciliğe zorlandılar. Mevcut süreçte uluslararası hegemonya tekel güçleri Kuzey Afrika’dan tutalım tüm bir Ortadoğu’ya daha geniş yelpazede uygulamaktadır bu politikalarını. Diğer yandan da bireysel özgürlük hakları oyunu adı altında da insanın manevi dünyası da ayrıca sömürü altına alınır. Değişik sanat dallarıyla da bu politika pekiştirilip insanlığın yüreğini ve gönül gözünü kör ederler. Romanları yazılır, sineması yapılır, belgeseli yapılır ve türküsü geliştirilir. Neredeyse her gün yüzlerce insan ölürken, içlerinden birisini alıp işlerler. Maskeleme oyununu geliştirirler aslında."

'RANT SAĞLAMA ÜRÜNÜDÜR'

Xerzi, mülteci sorununun uluslararası sermaye tekelleri, ulus devlet iktidar güçleri ile onlara bağlı şiddet tekelleri mafyanın işbirliği halinde örgütlü bir şekilde uygulandığını belirtti. Xerzi, şu değerlendirmeyi yaptı: "Dünya nüfusunun yüzde iki kesimi olan bu insanlıktan nasibini almamış bu güçlerin geri kalan yüzde doksan sekizlik toplumsal kesimi ise meta görüp çıkar durumuna göre siyaset ve politikayı acımasızca uygulamaları sonucudur. Bu güç tekellerinin kendi içlerindeki rekabeti tüm toplumsal kesimi buna kurban edecek kadar toplumun çeşitliliğini karşıtlaştırıp herkesi herkese düşman kılarak savaştırarak rant sağlamalarının ürünüdür mültecilik. Finans kapital sistemin geliştirdiği bir avuç çıkar şebekesine kar sağlama dışında kalan toplumsal kesimi çağımızın modern kölesi olan ucuz, karın tokluğuna her türlü işte çalıştırma, yerli ve mülteci olan kesimi çatıştırıp milliyetçiliği sürekli besleyerek tüm toplumun zihnini zehirlemek. Uluslararası fuhuş sektörünü süreklileştirip yaygınlaştırmak ve toplumsal ahlakı yerle bir etmek. Sistemle çelişkili olan toplumlara, devletlere karşı insanlıktan çıkardığı mülteci kesimden paravan militarist güç derleyip istedikleri yerde savaştırmak. Yer altı, karanlık güç olan mafya örgütlenmelerine eleman sağlamak. Uyuşturucu bataklığını yaygınlaştırıp derinleştirmek. Ulus devlet bu siyasetin örgütlü gücü ve uygulayıcısı olduğunu söylemek mümkün. Finans kapital sistem gerçeğini ortaya koyan kar savaşımının sonucudur."

‘KENDİNE YABANCILIK İLE YAŞAYAN ÖLÜLERE DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYORLAR'

Göç ve kültürel kırımın bağlantısını da kuran Xerzi, tarihin en büyük kültürel kırımının, kendi halklarını yerinden edip göçe zorlamak olduğunu belirtti. Xerzi, "Halkları, insanları yüzyıllarca yaşadığı topraklarından, kültürlerinden, emekten, üretimden ve çevresinden kopartmak, zihnen ve ruhen mültecileştirmek ve kendine yabancılaştırmayla kültürel kırımın en kapsamlısı gerçekleştiriliyor" tespitinde bulundu. Toplama kamplarındaki insanlık dışı koşullara dikkat çekerek, bunun da bir teslim alma politikası olduğunu söyleyen Xerzi, şunları kaydetti:

"Tam olarak kendilerine bağladıktan sonra içlerinden bazılarını devşirerek kendi en kötü işlerinde kullanırlar. Dilencilik pozisyonu en büyük kültürel kırımın kendisidir. Yaşam kültürleri, dilleri, giyimleri ve örf adetleri her gün binlerce defa aşağılanır. Tek tipleştirme değişik yöntemlerle dayatılır. Yabancı dile ve kültür benimsetilerek kendilerine yabancılaştırırlar. Kendine yabancılık tüm kötülüklerin kaynağı olduğu gibi yaşayan ölüler haline gelmektir aynı zamanda. Bir İngiliz köle sahibinin uyguladığı pratik uygulama, bugün genel bir politika ve siyaset olarak uluslararası yöntem haline gelmiştir. Bir toplumu köleleştirmek ve sömürmek istiyorsan önce inancını ve aklını ondan alıp fiziğini güçlendireceksin, deniliyordu. Bugün geçmişteki kaba yöntemi uygulamıyorlar elbette. Yerinden edip göçertmek insanlığın varoluşsal hakikati olan toplumsallığını dağıtmak, kendine yabancılaştırmak, tarihinden, kültüründen kopartarak bireycileştirmek ve yaşamın anlam yitimini sağlatarak hiçleştirmek en zayıf konuma sokarak geliştiriyorlar. Birleşmiş Milletler ve Dünya İnsan Hakları Sözleşmesi ve benzeri kurumları bu gerçeği en iyi maskeleyen kurumlar konumunda. G 20 zirvelerinde planlayıp uygulamaya sokuyorlar."

Sebep ne olursa olsun mültecilik konumuna düşmenin en kötü ölüm biçimi olduğunu dile getiren Xerzi, gülün dikenleriyle kendini korumasını örnek verdi. Xerzi, "Gül teorisiyle, en gelişkin varlık olan insan kendi yaşamının öz savunmasını yapmalıdır. Öz savunma, insan yaşamının ve özgürlüğünün birinci ilkesidir. Kendi kendine yetebilecek bir üretim ve ekonomi bilinci ve örgütlülüğü gerekiyor" dedi.

'KÜRDİSTAN'DA GÖÇERTME İLE MÜCADELE VE DEVRİM HEDEFLENİYOR'

Xerzi, genelde Ortadoğu halkları özelde de Kürt halkına yönelik çok yönlü ve planlı bir politika ile başta Avrupa olmak yurt dışı alanlarına göçertme politikasının, Rojava’da gelişen direnişin ardından hız kazandığına vurgu yaptı.

Türk devletinin Kuzey Kürdistan’da Kürt halkını savaş ve her türlü insanlık dışı uygulamalarla karşı karşıya bırakarak, metropollere göç ettirmeyi sistematik bir devlet politikası haline getirdiğini kaydeden Xerzi şunları ifade etti: "Dört bin köy boşaltılarak insanlar sürgünlerde süründürülmüş mücadeleden de kopartılmak istenmiştir. Kürdistan’ı insansızlaştırma ile devrimi ve direnişi halk dayanağından yoksun bırakmayı hedeflemişlerdir. Aynı politikayı Güney ve Rojava Kürdistanı'nda da teşvik etmektedir. KDP eliyle Güney ve Rojava Kürdistanı'nda halkımız, halklarımız mültecileştirilmek istenmektedir. Temel amaç, özgürlük mücadelesinin ve devrimin izole edilmesidir. Bunun için özel görevlendirmelere gidildiğini, istihbarat dâhil tüm güçlerini seferber ettikleri bilinmektedir. Şengal halkımızın karşı karşıya kaldığı katliam karşısında çözüm olarak gösterilen ve özellikle teşvik edilen Türkiye ve Avrupa’ya göç olmuştur. Halkın DAIŞ çeteleri karşısında yaşadığı katliam tehlikesi, özellikle medya üzerinden abartılarak psikolojik harbe dönüştürülen bu politika belli sonuçlar alsa da buna karşı geri dönüşleri sağlamak ve değerlerine sahip çıkmasını sağlamak üzerinden de belli çalışmalar söz konusudur. Ancak göç Kürt halkı açısından tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Bu durum karşısında her alanda ve anlamda önleyici ve geri dönüşleri teşvik edici çalışmaların geliştirilmesi ve mücadelenin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Özellikle halkın bilinçlenmesi ve eğitilmesi gerekir. Egemen güçlerinin bilinçli ve planlı geliştirdiklerini bilerek bu işi yapanları ifşa etmek herkesin görevi olmalıdır."