Halkın kaderini kendisinin tayin edeceği bir süreç olmalı

Emek ve Özgürlük İttifakı ile seçim süreciyle ilgili konuşan Emek Partisi MYK Üyesi İskender Bayhan, bu seçimlerde asıl önemli olan şeyin AKP’nin baskılarına karşı halkın kendi örgütlü gücünü koruyabilmesi olduğunu vurguladı.

Seçim hattına girildikçe ittifaklar açıklanmaya devam ediyor. Devam eden bir diğer şey ise aday tartışmaları. Emek Partisi MYK Üyesi İskender Bayhan, önümüzdeki seçim sürecinin asıl belirleyici faktörünün Cumhur İttifakı’nın baskıları karşısında alınacak tavır olduğunu söylüyor. Bayhan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bu anlamda önemli bir rol oynayacağına da işaret ederken seçim sürecine aylar kala halkın, işçilerin, emekçilerin, Kürtlerin ve kadınların kendi öz örgütlülüğü ve gücüyle bu sürece dahil olması gerektiğini vurguluyor.

Emek Partisi MYK Üyesi İskender Bayhan, ANF’nin seçim süreci ve Emek ve Özgürlük İttifakı’na dair sorularını yanıtladı.

İttifaklarla girilen bir seçim var önümüzde. Toplamda dört ittifak açıklandı şimdiye kadar. Öncelikle dönemin bu ittifaklı görünümünün oluşmasındaki koşullar nelerdi?

Türkiye'de sınıf güç dengeleri ile politik partilerin mevzilenmelerini düşündüğümüzde, 2018’den bu yana Cumhur İttifakı'nın liderliğinde inşa edilen tek adam rejimi, kaçınılmaz olarak böyle bir tablo çıkardı ortaya. Ya bu rejim güçlenecek, daha da perçinlenecek ve gerici faşist bir tek adam yönetimine dayalı bir devlet örgütlenmesi egemen hale gelecek ya da buna itiraz eden, bunun karşısında olan, az çok birbirlerine yakın politik talepler, programlar öne süren güçler, kendi aralarında bir araya gelip bu süreci durduracak.

İster istemez birçok parti ve yapı, tek adam yönetimine karşı ve tek adam yönetimi sonrasında Türkiye'nin nasıl bir politik ve ekonomik süreç yaşayacağı sorusuna verdikleri yanıtlara göre yan yana gelmeye yöneldiler. Bunun temelleri zaten tek adam sistemi gündeme geldiğinde Cumhur İttifakı ile başladı. Arkasından kısa bir süre sonra İYİ Parti ve CHP'nin öncülüğünde Millet İttifakı gündeme geldi. Bu iki ittifakın dışında gerçekten halkın ekonomik, politik taleplerini daha tutarlı bir biçimde ve kararlı bir mücadele anlayışıyla savunacak bir üçüncü ittifak ihtiyacı, kaçınılmaz olarak emek, barış, demokrasi güçleri için de pratik bir sorumluluk haline geldi.

Tartışmalar böyle şekillenince başından itibaren TİP’ten Sol Parti’ye, TKP'den HDP'ye kadar birçok partinin bu cepheden bu ittifakı kurması gerektiği ortaya çıktı. Hem Türkiye'nin önümüzdeki seçimleri, hem halkın ekonomik, politik mücadelesinin ilerletilmesi için, hem de seçim sonrasına daha ileriden ekonomik ve politik talepleri savunan, mücadeleci bir ittifak ihtiyacı tartışarak bir yıllık bir dönem geçirdik. Bu dönemin olgunlaşması sonucunda bu tartışmayı yapan güçler açısından TKP ve Sol Parti’nin Sosyalist Güç Birliği çizgisinde bir araya gelişi yaşandı.

Öte yandan bütün bir emek, barış, demokrasi güçlerini birleştirmek gerektiğini, sadece sosyalistlerin bir araya gelmesinin yetmeyeceği, aksine tek adam ve tek parti yönetimi ve de Millet İttifakı'nın restorasyon programına dışında, ona alternatif, ilerici, demokratik, devrimci bir bloğun oluşmasının bugünün daha acil ihtiyacı olduğunu savunan kesimler de Emek ve Özgürlük İttifakı’nda buluştu.

 

Peki, bu kadarla sınırlı kalır mı ittifaklaşma?

Bu süreçte yeni ittifaklar çıkabilir. Daha küçük, sistem içi partilerden olan Yeniden Refah Partisi, son dönemlerde daha ırkçı söylemleriyle gündeme gelen Ümit Özdağ'ın Zafer Partisi gibi. Onların cephesindeki tartışmaları da düşünürsek orada da böyle bir şey gündeme gelebilir.

Bundan sonrasında Türkiye'nin hem siyasi güç dengeleri hem de halkın beklentileri açısından ittifaklaşma ve bir araya gelme ihtiyacı daha da büyüyecek. Yani bugün için Sosyalist Güç Birliği’nin varlığı, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın varlığı, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı'nın varlığı artık siyasette saflaşmalar tamamlandı diyebileceğimiz noktada değil. 2023’te az çok normal takvimde yapılacak bir seçimin olduğunu düşünürsek oraya giderken hala bu ittifakların nasıl genişleyebileceği, yeni güçlerin katılıp katılamayacağı, daha da etkili bir performans gösterip göstermeyeceği önemli bir tartışma gündemi olarak kalacak. Özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı açısından Sosyalist Güç Birliği’nin de içinde yer alabileceği daha da genişleyen ve büyüyen bir ittifak tartışması ile pratiği de buna dâhil.

Emek ve Özgürlük İttifakı bir yandan halk kitlelerini hazırlarken onların mücadelesini, örgütlülüğünü, birliğini ilerletmeye çalışırken bir yandan da kendi saflarını daha da genişletmesine ilişkin ihtiyaç ve tartışmaya devam edecek. Bunu önemli bir düzeyde az çok sınıf bilinçli, politik işçiler yapacak, kadın mücadelesinin ön cephesi yapacak, sendikalar, emek örgütleri yapacak, aydınlar yapacak ve hatta yapıyorlar. Nasıl bir sonuç elde edilir? Şu an için çok net, köşeli şeyler söylemek mümkün değil. Ama şu çok açık: Emek ve Özgürlük İttifakı’nın daha da büyümesi sadece siyasi partiler ya da sadece emek ve meslek örgütlerini, sendikaları da kapsayarak değil aşağıya, yerellere doğru bir mücadele ittifakı olarak daha da güçlenip örgütlenmesine bağlı. Bunun için en iddialı çalışmaları yapacağını en açık şekilde de ilan etmiş oldu.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ortaya koyduğu mücadele platformu, seçimlere ilişkin vurgularını da dikkate aldığımızda bu birliği gerçekleştirebilecek bir platform. Yeni öneriler de gelebilir, ona da açık olduğunu söylüyor. Onun ötesinde ortaya koyduğu ekonomik ve politik acil talepler bütün bu kesimlerin kapsayabileceği, altına imza atabileceği, savunması ve arkasında durması gereken talepler. Dolayısıyla bu açıdan da o bildirgeyi daha güçlü bir birliğin belgesi olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

Önümüzdeki 10 ayda ittifaklar ne kadar güçleniyor, kim halk kitleleri ve işçileri, emekçileri, ezilen, sömürülen halk kesimlerini bir araya getirecek bir yol ve yöntemle hareket ediyor tartışmaları seçimin son anına kadar tartışmaya devam edeceğimiz konular.

Bugün neden ittifakların ortaya çıktığını özetlediniz. Evet, önümüzde bir 10 aylık seçim süreci var ve dediniz ki şimdiden köşeli bir şey söylemek mümkün değil ama farklı farklı ittifaklar da çıkacak. Baktığımızda ittifakların hepsinde ‘tek adam gitsin’ söylemi var. Fakat gerisi için bir noktada bir belirsizlik hâkim. Peki, Emek ve Özgürlük İttifakı bu belirsizlik içinde nasıl bir noktaya oturuyor?

Bu dönemin en önemli ve belirgin karakteristik özelliği, “Tek adam rejimi yenilecek mi ve nasıl yenilecek?” sorusu. Bu yenilginin ardından hangi güçler işçi sınıfı, ezilen, sömürülen halk kitleleri ve bütün bu kesimler açısından nasıl bir kazanım ve de örgütlülükle çıkacak? Bence ittifakların temel belirleyen tarafı bu. Hem rejim güçlenerek çıkmak istiyor, hem işçi sınıfından, emekçilerden, ezilen halklardan, Kürt halkından, ilerici kadın hareketinden çevre hareketlerine kadar bütün bu kesimlerin güçlenme ihtiyacı var. Şöyle olamıyor: “Tek adam yönetimi gidecek e, o zaman tamam seçim olsun, sandığa da gidip oy verelim ve bu iş bitsin.” Örneğin Millet İttifakı çizgisinin böyle olduğunu özetlersek bu halkın ihtiyaçlarına yanıt vermiyor.

Halkın yaşadığı sorunlar, sıkıntılar arttıkça ekonomiden iç ve dış politikaya, bölgedeki yaşanan sorunlara kadar hepsi katmerlendikçe “Tek adam yönetimi gitsin de, nasıl gidersek gitsin” demek yeterli olmuyor. Daha ileri adımlar atmak gerekiyor. Dolayısıyla bunlar da belirginleşecek. Onun için de işin özünde böyle reel bir siyasi tablo oluştu. Tamam, tek adama karşıyız, dolayısıyla herkes girsin seçimlere. Kendi başına, gücü oranında tek adam yönetimini geriletecek mücadele versin. Ama işte sadece bununla yetinecek bir şeyle yüz yüze değiliz.

Dolayısıyla ittifaklar hala böyle belirsizliklerle devam ediyor sorusunun yanıtı da bunun içerisinde. Yani bu ittifakları yaratan politik ve ekonomik zemin o belirsizlikleri de içeren zemini oluşturuyor. Bu ittifaklar da o zeminden güçlü çıkmak istiyor. Sadece tek adam yönetimini yenmek değil sonrasında da Türkiye'nin ekonomik ve politik hayatı şekillenirken orada en ileri düzeyde ve en güçlü bir biçimde o sürece katılmak ve müdahale etmek istiyorlar. Böyle olunca da tabii ister istemez hem ittifak konusu hem seçimlere ilişkin “Bu ittifakların tutumunu ne olacak? Nasıl bir seçim yaşayacak?” sorusunun belirsizliği ve de sonrasına dair tartışmalar ister istemez güncel zeminde şekilleniyor. Adım adım çözeceğiz bu konuyu. Yani adım adım derken de seçim için geri sayıma başladığımızı düşünürsek, geçecek her süreç bu çelişkilerin ve çatışmaların nasıl bir seyir alacağı, burada da güçlerin o çatışmaları ve çelişkileri nasıl yöneteceğine paralel olarak adım adım ilerleyecek.

Bana şimdi deseniz ki “Bu seçimde ne olur, şöyle mi olur böyle mi olur?” Birçok şey söyleyebilirim. Ama bütün bunlara dair gerçekçi ve nesnel şeyler kestirimlerde bulunabilmek için belki de her ay yeni bir durum değerlendirmesi yapmamız gerekecek. Başka çare yok. Yoksa öbürü müneccimlik oluyor maalesef.

AKP'nin iktidarı çok da kolay terk etmeyeceği veya tıpkı 7 Haziran ve Kasım arası ve hatta 31 Mart seçimleri gibi bir kaos yaratacağı artık herkes tarafından konuşuluyor. Baskı koşulları daha da ağırlaşabilir ve bunlar ağırlaştığında Emek ve Özgürlük İttifakı bu koşullarında nasıl bir tavır alacak? Ne yapacak?

Bu önemli bir soru. Gordion'un düğümünün nasıl çözüleceğinin tartışılması gereken bir soru aynı zamanda. Süreç için iki ayaklı bir ilerleme sağlanırsa bu sanıyorum en iyi hazırlık olur. Birisi Türkiye'de artık emek sömürüsüne ve bu kadar yoğun bir krizin ağır faturasının bedelinin halk kitlelerine, işçilere, emekçilere, üretici köylülere ödetilmesine itiraz eden, faşizme, emperyalizme, gerici, din istismarcısı politikalara itiraz eden en küçük örgütlüğe sahip bir kesimin bile dışında kalmayacağı bir bloklaşmaya gitmek. Bunun için girişimleri ısrarla sürdürmek, hepsine sürekli bu çağrıyı yapmak, buna katılmak üzere mekanizmalar yaratabilmek, yerel örgütlenmeleri bu açıdan güçlendirmek.

İkincisi ise mutlaka halkın kendine güvenen, yeni kahramanlar veya kurtarıcılar aramayan, kendi örgütlü, birleşik gücüne, kendi demokratik bilincinde ilerlemesine, işçi sınıfının da sınıf bilincinde ilerlemesine, aydınların, kadınların ve birçok kesimin tüm bu çelişkilerin çözümüne hazırlanmasını sağlayacak bir hatta ilerlemek. Ekmek ve Özgürlük İttifakı tam da bu iki aşamada hem politik olarak hem de pratik olarak buna uygun adımlar atmak zorunda. Bunu ne kadar başarabilirsek önümüzdeki sürecin kritik eşikleri olabilecek geçişlerde, kritik aşamalarında o kadar etkili ve güçlü olma şansımız olur.

Bu memlekette kimse artık sandıkta hırsızlık, yolsuzluk, uğursuzluk olmayacağına inanmıyor. Açık bir devlet terörüyle seçimlerin yapılabileceği açık. Hükümet ve de başta cumhurbaşkanı olmak üzere Cumhur İttifakı cephesi, Devlet Bahçeli, sürekli bu mesajları veriyor. Devletin her kademesindeki sivil ve askeri bürokrasi sözcüleri sürekli bu mesajları veriyor. Dolayısıyla böylesi mesajların verildiği bir ortamda bir seçimin son bir haftası ve hatta seçim gecesi bile gerçekten birleşmiş, kenetlenmiş, başına gelebilecek olan en ileri tehlikelerin bile az çok farkında olan güçlerin bir arada olduğu ve halkın da bu özgüvenle oyuna sahip çıktığı bir örgütlülük gerekli.

Önceki seçimlerdeki deneyimler de sanırım buna işaret ediyor…

Elbette. Bence bunun dışındaki pratik şeyler yani aday meseleleri ilk turda seçimin ne olacağı vs. elbette küçümsenmeyecek ama asıl kilit rolde olmayan tartışmalar. Düşünelim ki son noktada öyle ya da böyle sandık kuruldu ve akşam altıdan sonraki iki saat içinde de seçimlerin sonuçları ilan ediliyor. O gün boyunca yaşanabilecek seçim yolsuzlukları, halka yönelik baskılar, halkın, işçilerin, emekçilerin, Kürt halkının özellikle bölgede oy kullanmak için sandıklara özgürce gidip gidemeyeceği, bütün bunların yaşandığı bir 24 saat düşünün.

Asıl soru, son 24 saatte bile Emek ve Özgürlük İttifakı o koşullarda örgütlü halkın gücünü Cumhur İttifakı'nın her türlü ayak oyununa karşı bozabilecek bir kararlılıkta ve güçlü tutabilecek mi? Millet İttifakı'nın pozisyonu burada ne olacak? Bence asıl hayati tartışmaların bunlar olması lazım, ki öbürleri sonuç. Örneğin bunu yapmadığınız, böyle bir taktik izlemediğiniz koşullarda Cumhur İttifakı, “Atı alan Üsküdar'ı geçti” misali gidebilir. İstanbul Büyükşehir seçimlerinde yaşandı bu. AKP çıkıp “Şu kadar oy farkıyla seçimleri Binali Bey kazandı” deyip gitti canlı yayında.

Bence bu sadece Emek ve Özgürlük İttifakı’nın değil, Sosyalist Güç Birliği’nin de Millet İttifakı'nın da önündeki asıl önemli mesele. Çünkü burjuva siyasetin ana karakteridir bu. Halkların hoşnutsuzluğunu siyasetin içine çekmez. Geleceğini inşa etme, sorunlarını çözme, çelişkileri, problemleri çözme gücünün merkezine koymaz. Aksine onu dışa iter. Onu dışta tutup temsili siyasetle kurtarıcıların veya liderlerin tayin edici olduğu, çözücü olduğu siyasete çeker. Şimdi bugün bunu yaşıyoruz ve daha da belirginleşiyor.

Oysa Emek ve Özgürlük İttifakı diyor ki, “Hayır, böyle bir siyaset anlayışıyla ne Türkiye'nin sorunları çözülür ne de halk kitleleri, işçiler ve emekçiler o hoşnutsuzluğu, o huzursuzluğu, o öfkeyi, tepkiyi yaratan koşullardan kurtulacak olanakları elde edebilir. Dolayısıyla bu ülkenin öfkesini, hoşnutsuzluğu, huzursuzluğunu taşıyan kesimlerin devreye girmesi lazım. Bu böyle basit ve taca atılacak bir mesele değil. İşte bu yüzden Emek ve Özgürlük İttifakı gerçekten çok kıymetli ve tayin edici bir rol oynamaya çalışıyor. Gökten sihirli bir formül çözüm bir üretmiyoruz, diyoruz ki sonuçta halkın kaderini kendisinin tayin edeceği bir şey yapalım.