Hangi adalet?

Kemal Kılıçdaroğlu “Adalet istediğini” söylüyor, ama belli ki adaleti sadece kendisiyle sınırlı. Yani şu an sadece Enis Berberoğlu için adalet istiyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu on beş gündür pankart elde yürüyor. Adına “Adalet Yürüyüşü” dediği bir yürüyüş yapıyor. Ankara’dan yola çıkmış, CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklu bulunduğu İstanbul-Maltepe’ye kadar yürüyeceğini belirtiyor. Bir beyaz gömlek giymiş, kafasına bir şapka geçirmiş, bazen elinde “Adalet” yazılı bir pankart tutarak, bazen de MHP selamı yaparak söz konusu yürüyüşü devam ettiriyor. Bazen yanında birkaç yüz kişi, bazense birkaç bin kişi biliniyor. Her sabah basına açıklama yaparak gündem oluşturmaya çalışıyor. Söylenene göre, bu biçimde faşist AKP diktatörlüğüne karşı mücadele ediyor ve haksızlıklara karşı çıkarak adalet arıyor.

Buraya kadar yaptığımız özete bakıldığında, kuşkusuz olup bitenden sadece memnuniyet duyulur. Gerçekten de AKP-MHP faşizmi o kadar çok haksızlık yapıyor ki, adalet arayışı bugün Türkiye toplumunun en önemli yaşam görevi oluyor. Yine faşizme karşı topyekûn direniş gerekiyor. Çünkü faşist diktatörlük topyekûn özel savaş saldırısı yürütüyor. Bu nedenle bizler tüm antifaşist güçlerin birleşerek faşizme karşı mücadele etmesinden yanayız. Çünkü faşist diktatörlüğün ancak bu temelde yıkılacağına inanıyoruz. Bu çerçevede, özellikle de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun faşist AKP Yönetimine karşı mücadele etmesinden elbette memnuniyet duyarız ve bunu destekleriz. Faşizme karşı her adalet arayışının mutlaka yanında oluruz.

Kaldı ki zaten tüm ezilenler ve toplum olarak AKP-MHP faşizmine karşı direniyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu bu diktatörlüğe destek verdiği zaman ve durumlar da bile bizler hep direniş içinde olduk. Örneğin Kürt halkı olarak her türlü bedeli ödeme temelinde topyekûn bir antifaşist direniş yürüttük. Kürt gençleri, kadınları, emekçileri, çocukları, aydınları, siyasetçileri, herkes söz konusu direniş içinde oldu. Binlercemiz vuruldu, on binlercemiz hapse kondu, yüz binlercemiz evinden-yurdundan sürüldü, biz yine direnişi bırakmadık. Sokakta direndik, zindanda direndik, dağda direndik. Faşist AKP diktatörlüğündün yaptıklarının hesabını her gün soran kahramanca bir direniş içinde olduk.

Kuşkusuz faşizme karşı direnen sadece Kürt halkı da değildi. Çünkü faşizmin saldırdıkları ve ezdikleri sadece Kürtler değildi. Elbette faşizm en çok Kürtlere saldırdı ve buna karşı da en çok ve en önde Kürt halkı direndi. Ama örneğin faşizmin saldırıp ezdiği başka halklar, kesimler, dinsel ve mezhepsel gruplar olarak da direndik. Hopa’daki ve Ege’deki köylüler olarak direndik. Her yerdeki kadınlar, gençler, emekçiler olarak direndik. İşten atıldığımız için açlık grevi yaptık, çocuğumuzun kemiklerini alabilmek için ölüm orucuna girdik, aydınlık görevimizi yerine getirmek için faşizmi protesto eden bildiriler yayınladık. On binlercemiz işten atılmayı, baskı görmeyi, hakarete uğramayı, zindanlara doldurulmayı göze alarak AKP-MHP faşizmine karşı mücadele ettik ve hala da söz konusu mücadeleyi derinleştirerek ve yaygınlaştırarak sürdürüyoruz.

Yani faşist AKP diktatörlüğüne karşı sadece Kemal Kılıçdaroğlu mücadele etmiyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan çok önce toplumun tüm ezilen kesimleri ve bireyleri antifaşist direniş mücadelesine ağır bedeller ödeme karşılığında başlamış ve yürütmüş bulunuyor. Hala da Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında söz konusu mücadeleyi yürütüyor. Fakat her nedense tüm bu kesimlerin faşizme karşı mücadelelerinden çoğu zaman hiç söz bile edilmiyor. Bu demokratik mücadeleler basına yansımıyor, gündem olmuyor, topluma duyurulmuyor. Hatta bazılarına “Terörizm” denerek suçlanıp atılıyor. Ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun şaibeli yürüyüşü her gün abartıla abartıla bazı basın organları tarafından veriliyor. Tabi durum böyle olunca da, yapılandan insan kuşku duyar hale geliyor.

Yanlış anlaşılmasın, biz CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun AKP faşizmine karşı “Adalet” pankartıyla yürüyüşüne karşı değiliz. Tersine az ve geç yürüyor olmasına karşıyız. Faşizme karşı yürütülen her mücadeleden yanayız ve destek veriyoruz. Faşist saldırganlık karşısında toplumun tüm kesimlerinin birleşip hak ve adalet yürüyüşü yapmasını ve demokrasi mücadelesini geliştirmesini istiyoruz. Fakat CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun söz konusu yürüyüşü bize hep şaibeli geliyor. Sevip desteklemek istiyoruz, ancak bir türlü içimiz ısınmıyor. Faşizme karşı adalet arayışı olmaktan öteye, söz konusu yürüyüşte farklı amaçlar sırıtıyor. Faşizmi teşhir edip geriletmekten çok, faşist AKP diktatörlüğünü cilalayıcı yanı ön plana çıkıyor. Şimdiye kadar başta HDP olmak üzere birçok kurum ve kişinin ağır bedeller ödeyerek yürüttükleri antifaşist direnişin siyasal sonuçlarını çalmayı amaçlayan bir yan görülüyor.

Örneğin, Kemal Kılıçdaroğlu CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması üzerine ve Berberoğlu için adalet istemek amacıyla söz konusu yürüyüşü başlatmış bulunuyor. Zaten Enis Berberoğlu’nun tutulduğu cezaevine kadar yürüyüşü planlamış bulunuyor. İşte bu noktada birçok soru insanın aklına geliyor. Peki AKP faşizmi tarafından haksız olarak tutuklanmış tek kişi Enis Berberoğlu mudur? Örneğin başta Figen Yüksekdağ olmak üzere diğer tutuklu HDP milletvekilleri için haksızlık söz konusu değil midir? Kaldı ki bu milletvekillerinin tutuklanması için gerekli yasa değişikliği, yani milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması Kemal Kılıçdaroğlu’nun oyu ve özel çabasıyla gerçekleşmemiş midir? Kemal Kılıçdaroğlu bunların unutulduğunu veya unutulacağını mı sanıyor?

Diğer yandan Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı söz konusu yürüyüş de birçok başka gariplik de var. Mesela bu yürüyüşe kim, ne zaman karar verdi? CHP yönetiminin herhangi bir kararı var mı? Durum pek böyle görünmüyor. Sanki birisi “Yürü ya Kılıçdaroğlu” dedi, Kemal Kılıçdaroğlu da bir sabah “Ben Ankara’dan İstanbul’a yürüyorum” diyerek yollara koyuldu. Örneğin tek başına yürüyor, kimseyi yürüyüşe katılmaya çağırmıyor. Örneğin sadece kendisi “Adalet” yazan bir pankart taşıyor. Örneğin, yürüyüşte bozkurt işareti yapıyor. Peki bu biçimde antifaşist yürüyüş olur mu? Bu biçimde faşist diktatörlük geriletilebilir mi? Topyekûn saldıran faşizme karşı topyekûn direniş gerekmez mi?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüş sırasındaki açıklamaları da çok ilginç! Örneğin AKP Yönetimini zorlayıcı sözler söylememek için azami dikkat gösteriyor. Ama her gün “Teröre karşı olmaktan” söz ediyor. “Terör kimden gelirse gelsin, Fetö olur, PKK olur, DHKP-C olur, ben hepsine karşıyım” diyor. Sanki adaleti AKP faşizminden değil de, söz konusu bu örgütlerden arıyor. Örneğin AKP-MHP faşizminin uyguladığı faşist terör ve baskıdan hiç söz etmiyor. Söylenenlere baktığında insan, Kılıçdaroğlu ile Erdoğan ve Bahçeli arasında ciddi bir fark göremiyor.

Yine Kemal Kılıçdaroğlu “Adalet istediğini” söylüyor, ama belli ki adaleti sadece kendisiyle sınırlı. Yani şu an sadece Enis Berberoğlu için adalet istiyor. Halbuki Kemal Kılıçdaroğlu’na sormak gerekiyor: Figen Yüksekdağ ve diğer tutuklu milletvekilleri için de adalet istiyor mu? İşinden atılan ve zindanlara doldurulan herkes için de adalet istiyor mu? Cizre’de yakılan insanlar, Sur’da evleri yıkılanlar, dağda kurşunlananlar, Lice’de yeniden katledilen mezarlar için de adalet istiyor mu? Türkiye’deki tüm bu sorunların ve çatışmaların kaynağı olan Kürt sorununun çözümü için Kemal Kılıçdaroğlu yeni bir şey söylüyor mu?

Belli ki söz konusu sorular binlerce uzatılabilir. Ve tüm bu sorular kapsamında Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği yeni ve Erdoğan’dan farklı olan hiçbir şey yoktur. O halde Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü sahtedir ve şaibelidir. Faşizme verdiği destek sonucunda iyice teşhir ve tecrit oldu, HDP ve benzeri demokratik güçler öne çıktı, söz konusu yürüyüşle kendini yeniden inisiyatifli kılmaya çalışıyor. Aslında antifaşist demokratik direnişi parçalıyor ve potansiyeli eritiyor. Yani bir tür “Gaz alma” operasyonu yürüterek faşizme destek veriyor. Dolayısıyla söz konusu yürüyüşün desteklenecek hiçbir yanı bulunmuyor. Hiç kimse kendini kandırmamalı ve Kılıçdaroğlu’dan medet beklememelidir. Demokratik güçler toplumu harekete geçirerek faşizmi yıkılışa götürecek doğru eylemliliği kendi inisiyatiflerinde geliştirmeyi bilmelidir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika