Hastalıklı Türk milliyetçiliği ve destansı Kürt direnişi
Önder Abdullah Öcalan’ın yarattığı özgürlük bilinciyle donanan Efrînlilerin, yüzyılın faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetine karşı geliştirdiği çağın özgürlük direnişi gözler önündedir.
Önder Abdullah Öcalan’ın yarattığı özgürlük bilinciyle donanan Efrînlilerin, yüzyılın faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetine karşı geliştirdiği çağın özgürlük direnişi gözler önündedir.
Çağın direnişi denen tarihi Efrîn direnişi on beş günü de aşmış bulunuyor. Tam on yedi gündür Efrîn halkı ve özgürlük güçleri, tüm halkların ve insanlığın desteğiyle faşist AKP-MHP soykırımına karşı direniyor. Efrîn’de yeni bir direniş destanı yazılıyor. Bir yandan faşist zulüm ve katliamın en vahşisi yaşanırken, bir yandan da özgür insanlık yeniden canlanıyor. Faşist DAİŞ saldırılarına karşı Kobanê’de başlayan Rojava halk direnişi, faşist TC saldırılarına karşı Efrîn’de zirveye ulaşmış bulunuyor.
Faşist Türk ordusunun barbarca saldırılarına karşı kahramanlık çizgisinde başlayan YPG-YPJ ve QSD direnişi, Avesta Xabur isimli Efrînli bir kadın özgürlük savaşçısının fedai eylemiyle yeni bir boyut kazanmış oluyor. Kadın kenti de denen, kadın inisiyatifi ile tanınan Efrîn’de özgürlük direnişine yine kadınlar damgasını vuruyor. TC devletinin yönelttiği faşist-soykırımcı sürülere karşı direnişin nasıl olacağının ölçüsünü yine bir kadın savaşçı, Avesta Xabur belirliyor. Aynı zamanda özgürlük direnişinin sembolü ve zaferin de müjdecisi oluyor.
YPG-YPJ ve QSD öncülüğünde Efrîn halkının, kadınlarının ve gençlerinin tarihi özgürlük direnişine verilen desteğin ölçüsünü de geçtiğimiz hafta sonu onlarca Avrupa kentinde gerçekleştirilen yürüyüş ve mitingler belirliyor. Avrupa’da yüz binleri ayağa kaldıran direniş, daha şimdiden tüm dünyaya yayılmış ve tüm halkların ve ezilenlerin direnişi haline gelmiş bulunuyor. İktidar ve devlet güçleri sussalar da veya gizli-açık faşist Türk işgalini destekleseler de, tüm dünyadaki halkların ve insanlığın desteği de Efrîn halkının özgürlük direnişinden yana somutlaşıyor. Faşist-soykırımcı TC saldırılarına karşı Efrîn halkının özgürlük ve demokrasi direnişi günümüz dünya gerçeğini bir kez daha aydınlatıyor ve yeni bir saflaşma yaratıyor. Faşist-sömürgeci zihniyet ile özgürlük ve demokrasi zihniyeti bir kez daha saflaşıp karşı karşıya geliyor.
Burada faşist-soykırımcı TC saldırılarına yön veren zihniyeti incelemeye pek gerek de kalmıyor. Çünkü başta faşist reis Tayyip Erdoğan olmak üzere saldırıyı örgütleyip yöneten güçler her gün yaptıkları küfürlü konuşmalarda kendi zihniyetlerini zaten açıkça ortaya koyuyorlar. Her ne kadar dünyadan tepki alınca “Teröre karşı” deseler de, her fırsatta yaptıklarının Kürt karşıtı olduğunu ve Kürtleri yok etmeyi amaçladığını açıkça ifade ediyorlar. Kuzey Suriye sınır hattında oluşan demokratik özerk Kürt yönetiminin kendi varlıklarını ve güvenliklerini tehdit ettiğini belirtiyorlar. Suriye’nin her tarafı yıkılmış olmasına rağmen, şimdiye kadar ciddi bir savaş yaşamayarak istikrar içinde kalmış olan şirin Kürt şehri Efrîn’i kendilerine düşman görüyorlar. “Bizim yaşamamız için Efrîn’in, Kobanê’nin, Qamişlo’nun, tüm Kürtlerin ölmesi gerekir” diyorlar. Efrîn işgalini ve katliamını bunun için yapıyorlar ve dünyadaki herkesin de bunu kabul etmesini ve buna destek vermesini istiyorlar.
İşte buna “Türk milliyetçiliği” deniyor. Dünyada herkes bilmeli ki, söz konusu Türk milliyetçiliği başka milliyetçiliklere benzemiyor. Türk milliyetçiliği ırkçı, şoven, katliamcı ve soykırımcıdır. Türk milletinin oluşumunu Ermeni, Süryani, Rum, Kürt milletlerinin ve onlarca kültürün yok edilmesi üzerinde şekillendirmeyi öngörmektedir. Yani kelimenin tam anlamıyla soykırımcıdır. Soykırımın katliam, asimilasyon, tehcir ve demografinin değiştirilmesinden oluşan dört özelliğini de eksiksiz uygulamaktadır. “Kürt var olursa, ben yok olurum” demektedir. Dün Cizre’ye, Sur’a, Nusaybin’ne, Kuzey Kürdistan’ın tüm kent ve kasabalarına da bunun için saldırıyordu, bugün Efrîn’e ve Rojava Kürdistan’a da bunun için saldırmaktadır. Yani “Siz yok olun, ben yaşayayım” demektedir. AKP-MHP faşist sürülerinin on yedi gündür devam eden Efrîn saldırılarının başka hiçbir nedeni yoktur.
Dikkat edilirse, “Türk milliyetçiliği” denen söz konusu bu zihniyet gerçek anlamda zehirlidir, hastalıklıdır. Ne demek “Sen öl ki, ben yaşayayım”? Herkes birbirine böyle derse, bu dünyada yaşam nasıl olur? O zaman herkes birbirine saldırmaz mı, bugün Tayyip Erdoğan kişiliğinin ve yönetiminin yaptığı gibi? O zaman da gücü yetenin diğerlerini yok ettiği bir dünya ortaya çıkar. Öyle bir dünyada da özgürlük, demokrasi ve birlikte yaşam olmaz. Zaten dikkat edilirse, Efrîn saldırısı boyunca Tayyip Erdoğan hep güçlü olduğundan ve zayıfları ezeceğinden söz etmektedir. Efrîn’i işgal saldırısı işte bu zihniyet ve siyasetin sonucu olmaktadır. Bu zihniyet ve siyasetin de demokratik olmadığı, tersine tekçi, faşist, katliamcı, saldırgan ve soykırımcı olduğu açıktır.
Yüz yıl önce İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından oluşturulan ve adına “Türk milliyetçiliği” denen bu faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaset dün Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, Kürtlere birlikte saldırıyordu. Diğer milletler soykırıma uğratıldıkları için, bugün yalnızca Kürtlere saldırmaktadır. Yine dün Ruslara saldırıyor ve “Moskoflar” diyorlardı, bugün Amerikalılara saldırıyorlar. Yarın kime veya kimlere saldıracakları hiç belli olmaz. Bu hastalıklı zihniyet ve siyaset yok edilmedikçe, her gün birilerine mutlaka saldıracaktır. İşte bu gerçeği yerkürede yaşayan herkes bilmek durumundadır.
Biz, geçen süreçte bir dönem bu gerçeğin herkes tarafından bilinmediğini veya tam bilinmediğini sanıyorduk. Onun için de durmadan bunu anlatmaya, anladığımız kadarıyla başkalarını da aydınlatmaya çalışıyorduk. Ancak son yıllarda yaşadığımız olaylar çerçevesinde gördük ki, aslında yanılmışız. Gerçeği görmediklerini sandığımız birçokları aslında görüyorlarmış, hem de bizden daha iyi biliyorlarmış! Ancak güncel ve basit ekonomik-siyasi çıkarlar gereği görmezden geliyor, dahası onunla işbirliği yapıyorlarmış! İktidar ve devlet sistemi içerisinde siyaset böyle işliyormuş! Bugün Efrîn’de insanlık katledilirken Rusya, Suriye, Fransa, ABD ve benzerlerinin yaptıkları gibi.
Hakkını yememek lazım, bunlar içerisinde yine de ABD’nin tutumu biraz farklılık arz ediyor. Baştan itibaren açık davranıyor ve kendi çıkarına göre bir çizgi izlemeye çalışıyor. Önce “Efrîn saldırısının Türkiye’nin çıkarına olmayacağını” söyledi. Yine YPG-YPJ ve QSD ile DAİŞ’e karşı birlikte çalışmaya devam edeceğini ifade etti. Tayyip Erdoğan’ın tehdidine karşı Minbic’ten çekilmeyeceğini açıkça söyledi. En son olarak ise, DAİŞ’i esas yenen gücün YPG olduğunu ve tüm dünyanın minnet duyması gerektiğini belirtti. Kuşkusuz mevcut ABD yönetiminin politikaları ve özellikle “PKK terörüne karşı” diyerek TC devletinin Kürtlere yönelttiği soykırıma verdiği destek kabul edilemez. Bu durum açık bir biçimde soykırıma ortak olmaktır. Ancak DAİŞ’e karşı YPG’nin yaptıklarına dair belirttikleri elbette anlamlıdır. DAİŞ saldırırken buna karşı duranları sarayında ağırlayıp da, TC saldırınca sadece “İşgal olmasın” demekle yetinenlere göre elbette çok anlamlıdır.
Esad Yönetimi kendisinin devlet olduğunu söylüyor ve QSD’ye teslim olmayı dayatıyor. Peki söz konusu bu devlet TC tarafından Efrîn, yani “Benim topraklarım” dediği yer işgal edilirken ne yapıyor? Yine 1920 Ankara Anlaşmasına ve de Lozan Anlaşmasına göre, Efrîn Fransa toprakları içerisinde sayılıyor. İlk gün BM Güvenlik Konseyini toplantıya çağıran Fransa Yönetimi, acaba hemen arkasından niçin suspus olmuş bulunuyor? Rusya’ya gelince, zaten tarihsel sicili olumsuzdur. 1915’de Ermenileri, 1946’da ise Mahabad’ı nasıl yüzüstü bıraktığı hala hatırlardadır. Şimdi her şeyi taktik çıkar çerçevesinde ele alan mevcut Rusya Yönetiminin yaptıkları çok kötü olmuştur. Tıpkı Önder Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komploda yapıldığı gibi.
Tüm bunlara rağmen, Önder Abdullah Öcalan’ın yarattığı özgürlük bilinciyle donanan Efrînlilerin, yüzyılın faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetine karşı geliştirdiği çağın özgürlük direnişi gözler önündedir. Kobanê’de DAİŞ faşizmini yenen Kürt halkının, Efrîn’de de AKP-MHP faşizmini yeneceği kesindir. Bundan da sadece kendisi değil, tüm halklar ve insanlık kazanacaktır. Demek ki Kürtler aynı çizgilerinde yürüyorlar; sadece kendilerine değil, tüm insanlığa kazandıran destansı direnişlerine devam ediyorlar.
Kaynak: Yeni Özgür Politika