HDK'den Türkiye'ye 'soykırım' çağrısı

HDK, Türkiye'nin soykırım inkarcılığına son vermesini istedi. HDK, Ermeni ve Süryani soykırımının inkârına son vermeye çağırdığı Türkiye'den, Êzîdîlere dönük soykırımı da tanımasını istedi.

HDK Eşsözcüleri Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü, "Uluslararası Soykırım Kurbanlarını Anma ve Soykırım Suçunu Engelleme Günü" dolayısıyla açıklama yaptı.
HDK Eşsözcüleri, yazılı açıklamalarında şunları belirtti:
 "Soykırımı önlemek kolektif sorumluluğumuzdur: Soykırım suçunun mağdurlarını anmakla onları yüceltebilir, uğradıkları zulme kayıtsız kalmadığımızı ve onları asla unutmayacağımızı ifade edebiliriz. Hakikatlerle yüzleşmek ve mağdurlarından özür dilemek Türkiye'nin dünyayla ve halklarımızla barış ve eşitlik içinde bir arada yaşayabilmesinin de yoludur.
Soykırım tanımı, Nazi Almanyasının II. Dünya savaşında başta Yahudiler olmak üzere, çingeneler, komünistler, anti-naziler, eşcinseller vb. milyonlarca insana yönelik sistematik yoketme faaliyetiyle yüzleşme gereğince uluslararası hukuk alanına girmiş olsa bile Anadolu, Mezopotamya, Balkanlar ve Kafkaslar’ın önceki yüzyıllar boyunca tanık olduğu pek çok insanlık suçu da bu tanım kapsamında anılmayı hakediyor. Aleviler, Çerkesler, Ermeniler, Süryaniler, Asuriler, Rumlar, Bulgarlar, Müslüman Pomak ve Boşnaklar, Kürtler, ve Türkler de Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı, Bulgaristan ve Yunanistan Krallıkları ile Türkiye Cumhuriyeti yönetimlerinde patlak veren isyanlar, iç savaşlar ve Dünya Savaşlarında acımasız soykırımlara, katliamlara, etnik temizliklere kırımlara, sürgünlere, tehcir ve mübadelelere uğradılar. Henüz gereğince yüzleşilmediği için bu kıyımların travması hala atlatılabilmiş değil.

'BM VE TÜRKİYE SESSİZ KALDI...'

(...) Ermeniler ve Süryaniler bin yıldır yaşadıkları öz yurtlarından kazınmıştı. Soykırım, İttihatçılarca “sermayenin Türkleştirilmesi” ve “Türk unsurunun hakim kılınması” gerekçesiyle mazur gösterilmeye çalışıldı. Üzerinden 100 yıl geçtikten sonra da Türkiye soykırımı inkarı sürdürüyor.
Soykırım 20. yüzyılda kalmadı. Siyah Afrika'da ve Orta Doğu'da soykırımın korkunç hayaleti hala halklarımızın üzerinde geziyor. IŞİD/DAİŞ çeteleri tarihleri boyunca tam 72 kez yok etme kastıyla katliama uğrayan Êzîdîlere 3 Ağustos 2014’te, bir kez daha soykırım kastıyla saldırdı. Hemen yakınımızda Şengal’de 300 bin nüfuslu Êzîdî yerleşim alanlarına yönelen IŞİD/DAİŞ vahşetinden ancak 200 bin kişi Rojava’dan gelen Demokratik Birlik Partisi (PYD) güçlerinin Şengal dağında açtıkları koridordan geçerek kurtulabildiler; Güney, Kuzey ve Batı (Rojava) Kürdistan’a dağıldılar. Doğal gelişimini sürdürebilmiş olsa on milyonlarca olması gereken Êzidî nüfusu günümüzde sadece bir milyon 200 bin civarında kaldı. Êzîdîlere yönelik soykırımın gerçek boyutları henüz tam olarak belirlenebilmiş değil; ancak kesin olan, gerek BM, gerekse Türkiye’nin bu facia karşısında sessiz kalmış olmaları."

'ERMENİ VE SÜRYANİ SOYKIRIMI İNKARINA SON VERİLSİN'

Türkiye’ye “Soykırımı Önleme Uluslararası Sözleşmesi”nin imzacısı olduğunun hatırlatıldığı açıklamada, "Türkiye’yi Ermeni ve Süryani soykırımının inkârına son vermeye, siyasi mirasına sahip çıktığı Osmanlı Devleti’nin halklara ve inançlara karşı işlediği insanlık suçlarından ötürü özür dilemeye; sorumlu ve failleri ifşa yoluyla, yaraları samimi bir yaklaşımla sarmak ve mağduriyetleri ortadan kaldırmak üzere atılması gereken ilk adımları atmaya çağırıyoruz" denildi.

'TÜRKİYE EZİDİ SOYKIRIMINI TANIYAN İLK ÜLKE OLMALI'

Açıklamada, 'IŞİD/DAİŞ çetelerine karşı onurlu bir mücadele veren, kadim bir tarihe ve zengin ve özgün bir kültüre sahip olan Êzîdî halkına' karşı gerçekleştirilen soykırım ise, "21. yüzyılın utancı" olarak tanımlandı. "TBMM'yi bu soykırımı tanıyan ilk ülke olmaya ve Türkiye'yi Êzîdî soykırımının uluslararası tanınması için BM nezdinde girişimde bulunmaya çağırıyoruz" diyen HDK Eşsözcüleri Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü, şunları da ifade etti: "Soykırımı önlemek kolektif sorumluluğumuzdur: Soykırım suçunun mağdurlarını anmakla onları yüceltebilir, uğradıkları zulme kayıtsız kalmadığımızı ve onları asla unutmayacağımızı ifade edebiliriz. Hakikatlerle yüzleşmek ve özür dilemek Türkiye'nin dünyayla ve halklarımızla barış ve eşitlik içinde bir arada yaşayabilmesinin de yoludur."