HDP 1. Olağan Konferansı'nın sonuç bildirgesi
HDP, 1. Olağan Konferansı'nın sonuç bildirgesini açıkladı. Bildirgede, Türkiye siyasetinin yol ayrımında olduğuna dikkat çekilerek, çözüm olarak demokratik ve özerk yönetimler işaret edildi.
HDP, 1. Olağan Konferansı'nın sonuç bildirgesini açıkladı. Bildirgede, Türkiye siyasetinin yol ayrımında olduğuna dikkat çekilerek, çözüm olarak demokratik ve özerk yönetimler işaret edildi.
HDP, 17-18 Ocak günlerinde 'Yarını Bugünden Kuruyoruz’ şiarıyla ve 610 delegenin katılımıyla Ankara’da gerçekleşen 1. Olağan Konferansı'nın sonuç bildirgesini açıkladı.
"Konferansımız, tarihe, ‘eşine az rastlanır bir akıl tutulması’ olarak geçecek olan, iktidarın neredeyse tüm enerjisini başkanlık sistemine ayırdığı, bu amaca ulaşabilmek için iç savaşı bile göze aldığı, katliamlar ve siyasi cinayetlerle Türkiye’yi bir kaos ortamına çevirmekten geri durmadığı bir dönemde gerçekleşti" denilen bildirgede, "Tanklarla toplarla ilçe sokaklarına giren, Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş uzunlukta ve hukuk dışı sokağa çıkma yasakları ilan eden, ölümlerle, tutuklamalarla, belediye eşbaşkanları başta olmak üzere yerel yöneticileri görevden almalarla Kürt sorununu gittikçe derinleştiren bir siyasi iktidarın uygulamalarına karşı direnildiği günlerde yapıldı" diye kaydedildi.
'TÜRKİYE SİYASETİ YOL AYRIMINDA'
Bildirgede, konferansta yapılan tartışma ve değerlendirmelerin sonunda, şu tespit ve kararlara gidildiği açıklandı:
"Konferansımız, Türkiye siyasetinin bir yol ayrımına geldiği günlerde toplandı. Bu dönemde rejim, ya diktatoryal bir yönetim şekliyle mevcut demokratik kurumları işlevsizleştiren, güçler ayrılığını, denge ve denetleme mekanizmalarını yok sayan bir başkanlık sistemine evrilerek emeğin ve toplumun tüm kazanılmış hak ve güvencelerini bugünden çok daha kötü bir yere sürükleyecek. Ya da partimizin mücadelesiyle; demokrasiden, adaletten, emekten, doğadan ve kadın özgürlüğünden yana bir dünya için halkın karar mekanizmalarına aktif olarak katıldığı yerel demokrasi, yerinden ve yerelden yönetimin güçlendirildiği müzakereci, doğrudan ve radikal demokratik bir yöne evrilecektir.
7 Haziran seçimlerinde HDP’nin kazandığı başarı, Türkiye halklarının demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi ve barışçıl taleplerinin ne denli güçlü olduğu göstermiştir. Partimizin yakaladığı bu başarı egemen güçleri ciddi şekilde rahatsız etmiştir.
'TESLİM ALMA VE BİAT ETTTİRME UYGULAMALARI'
AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan devletin statükocu güçlerini de yanına alarak, bir taraftan 2013 yılının son aylarından itibaren hazırlıklarına başladıkları ve 2014 yılının son aylarında tamamladıkları ‘çöktürme planı’ çerçevesinde teslim alma ve biat ettirme amaçlı; diğer taraftan ise 7 Haziran seçimlerinin rövanşını almak amaçlı Kürt halkına, Türkiye demokrasi ve barış güçlerine, HDP’ye oy verenlerin siyasi iradesine karşı çok yönlü ve ağır bir saldırı başlattı. 7 Haziran’dan 1 Kasım seçimlerine giden beş aylık dönem rejim krizinin geldiği yeri sergilemesi açısından son derece özgündür.
Cizre, Silopi ve Sur başta olmak üzere birçok yerleşim yeri günlerce abluka altına alınarak tanklarla, toplarla, keskin nişancılarla eşi görülmemiş bir saldırı ve katliam politikası hayata geçiriliyor. Yasalar hiçe sayılarak geçmişin yargısız infazlarını aşan uygulamalarla 3 aylık bebeklerden 80 yaşındaki dedelere kadar aralarında çok sayıda çocuk ve kadının da bulunduğu siviller katlediliyor, ilçeler top ateşiyle yıkılıyor, halk göç ettiriliyor. Bu saldırılara karşı halkın direnişi hendeklere sıkıştırılarak, iktidarın işlediği tüm insanlık suçları gizlenmeye çalışılıyor.
HDP’ye yönelik saldırılar ise düşmanlaştırma ve hedef gösterme taktiğiyle, medya ve devlet kurum kuruluşlarıyla, operasyonel tüm mekanizmalarla ve her türlü ahlaki ve etik yoksunlukla yürütülüyor. Bu saldırılarla aynı zamanda Kürt hareketi ve halkı ile Türkiye demokrasi, barış ve emek güçlerinin arasında kurulmuş olan birlik ve ittifakı boşa çıkartmak amaçlanıyor.
Ancak bu siyasi anlayış tüm çabasına rağmen HDP’yi baraj altında bırakamadı ve 1 Kasım’da Anayasa’yı tek başına yapacak ve başkanlık sistemi için uygun değişime tabi tutacak sayıya ulaşamadı. Bu hedefe ulaşmak isteyen ‘tekçi’, cinsiyetçi zihniyet Kürdistan coğrafyasında savaşı tırmandırıp, sivil halkın ve kadınların, gençlerin ve çocukların katliamına devam ederken, sokağa çıkma yasaklarıyla kendi çıkardıkları anti demokratik yasalara bile aykırı hareket etmekte, tanklarla ve toplarla mahallelere saldırarak suç işlemeyi iktidar olmanın bir ayrıcalığı olarak görmektedir."
'MÜCADELENİN CANLI KANITLARI'
Bildirgenin devamında, "Tüm bu gelişmelere karşın, henüz ne darbe rejimi tam olarak oturmuştur, ne de faşizme doğru gidiş değiştirilemez bir kaderdir" ifadesi kullanılırken, şunlar belirtildi: "Bu gidişata karşı kadınların çatışma bölgelerinde ve metropollerdeki direnişleri ve barış etkinlikleri; sendika ve meslek örgütlerinin iş bırakma dahil ortaya koydukları yaygın tepkiler; Alevi dergahlarında birbirini izleyerek yayılan savaşa karşı süresiz ve dönüşümlü açlık grevleri; ‘Barış İçin Akademisyenler’in deklarasyonu ve kovuşturmalara rağmen edebiyatçılar, sinemacılar, yayıncılar, gazeteciler, avukatlar, taraftar grupları gibi farklı toplum ve meslek kesimleri içinde genişlemeye devam eden onurlu dayanışma, savaş ve saldırı altındaki kentlerde süregiden sivil itaatsizlik ve direnişler şimdilik parçalı olmakla birlikte mücadelenin sürmekte olduğuna dair canlı ve somut kanıtlardır.
Bugün hayatın her alanında demokratik bir hak olarak mücadeleyi örgütlemek, demokrasi ilkelerinde ortaklaşabilecek tüm siyasi yapılarla, toplumsal muhalefetin tüm özneleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, kadın ve gençlik yapılarıyla, vicdan sahibi yurttaşlarla, meslek örgütleriyle, inanç çevreleriyle ortak bir mücadele zeminini geliştirmek en önemli görevdir. Partimiz, yarını bugünden kurmanın kararlılığıyla, tüm farklılıklarla yan yana gelmek için demokrasiden ve barıştan yana olan tüm kesimlerle birlikte harekete yönelecektir."
'ERDOĞAN REJİMİ'
AKP, sistemi kendinden menkul ‘Erdoğan Rejimi’ne taşıdığına vurgu yapılan bildirgede, "Asya tipi despotik başkanlık sistemleri ile mezhepçi yaklaşımın kokteylini hazırlamakta olan iktidar, Batı’yı mülteci dalgası tehdidiyle sürece müdahaleden uzak tutarken, Ortadoğu’yu IŞİD ve benzeri örgütlerle olan bağlar üzerinden, mezhepçi bölgesel organizasyonlarla terörize etmeye devam ediyor" vurgusunda bulunuldu.
"Ortadoğu ve ülkemiz için tarihi alt üst oluşların yaşandığı bu dönem kısa bir sürede sonlanacak bir dönem değildir" denilen bildirgede, "Ortadoğu ve Mezopotamya coğrafyasının sınırlarının yeniden tartışılmaya açıldığı ve yeniden emperyal müdahalelerin ve çıkar çatışmalarının yaşandığı bu süreçte kendi geleceğimizi kendimiz yazmalı, kendimiz inşa etmeliyiz. HDP ve onun ortaya koyduğu demokrasi modeli ile önümüzdeki dönem sadece Türkiye halkları için değil, tüm bölge halkları için de başka bir yol yaratmak mümkündür" ifadeleri kullanıldı.
'HDP KORKU PERDESİNİ ARALIYOR'
Toplumun üzerinde büyük bir korku perdesi olduğu ama HDP'nin bu korku perdesini aralamayı başardığının kaydedildiği bildirgede, "Biz’ler korku imparatorluğuna karşı barışın ve demokrasinin gücünü oluşturmalıyız. Bu süreci ancak ezilenlerin topyekûn direnişiyle aşabiliriz" denildi.
TALEPLER
Bildirgede, şu taleplere de dikkat çekildi: "Bir an önce müzakere ve çatışmasızlık sürecine dönülmesi, İmralı’da 4 Nisan’dan bu yana uygulanan tecride son verilerek Sayın Abdullah Öcalan’ın eşit ve özgür koşullarda müzakere edebileceği Dolmabahçe Mutabakatı zeminine geri dönülmesi, İzleme Heyeti’nin de dâhil olduğu müzakerelerin başlatılması atılması gereken acil adımlardır.
Türkiye’nin demokratik bir rejim değişikliğine ihtiyacı vardır. Bunun somut ifadesi; 12 Eylül Darbe Anayasası’nı bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıracak, özgürlükçü, demokratik, çoğulcu, sosyal, ekolojik ve eşitlikçi bir yeni Anayasa’yla Demokratik Cumhuriyet’e yönelen adımların atılmasıdır. Köklü bir demokratik dönüşümün ve değişimin gerçekleşmesi için atanmış devlet memurlarının seçilmiş yerel yönetim organları üzerindeki üstünlüğüne son verilmeli, yeni anayasaya yönetsel adem-i merkeziyet ilkesi yazılmalıdır.
Böyle bir idari yapı bütün Türkiye’de yönetimin yerelleşmesi, yerel demokrasinin gelişmesi, merkezdeki yetkilerin birçoğunun yerele devri, seçimle işbaşına gelen yerinden yönetim mekanizmalarının yetkilerinin geliştirilmesi ve yaptırım gücü olması anlamına gelir. Yerelin kendi kendini yönetmesine imkan verecek idari ve siyasi yapılar bu yolla oluşabilir ve gelişebilir.
Yerel demokrasiyi sadece Kürt sorununun çözümü için önerilen, bir bölgeye özgü sınırlı bir çözüm olarak görmek Türkiye’nin bir bütün olarak demokratikleşme ihtiyacını göz ardı etmek anlamına gelir. Ama bu tür bir idari yapı aynı zamanda Kürt sorununu çözümü açısından da son derece önemli imkanlar sunmaktadır. Kürt halkının siyasal statü talebi ve hakkının yerel demokrasinin ve özerk yapıların gelişmesiyle karşılanabilecek olması da gerçekliğin diğer yüzüdür."
'DEMOKRATİK VE ÖZERK YÖNETİMLER ÖNEMLİ ROL OYNAYACAK'
HDP'nin, DTK’nin ‘Siyasi Çözüm Deklarasyonu’na sahip çıktığına değinilen bildirgede, "Yerinden ve yerelden yönetimi kapsayan, demokratik ve özerk yerel yönetimlerin hem Kürt halkının taleplerinin yerine getirilmesinde hem de Türkiye'nin demokratikleşmesinde, toplumsal barışın gerçekleşmesinde, halkların özgür ve gönüllü birliğinde önemli bir rol oynayacağını savunuyoruz" diye belirtildi.
HDP 1. Olağan Konferansı'nın sonuç bildirgesinin sonunda, "Toplumun en geniş kesimlerini kapsayan demokratik mücadele birliğini oluşturarak mücadeleyi yükseltecek olan demokrasi güçleri ve halklarımız, Kürt halkına yönelik ‘Çöktürme Planı’nı boşa çıkartacak, hem ilçelerdeki saldırıları hem de AKP Hükümeti’nin Saray darbesi aracılığıyla diktatoryal bir rejime gidişini durduracaktır" mesajları verildi.