HDP, AKP'yi öz yönetimi müzakere etmeye çağırdı

HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, sokağa çıkma yasaklarının oluşturduğu toplumsal tahribatın araştırılması için Meclis Araştırması açılmasını istedi.

HDP, "sokağa çıkma yasakları"nda meydana gelen toplumsal tahribatın araştırılmasını istedi. Konuya ilişkin araştırma önergesi veren HDP Grup Başkanvekili Baluken, öz yönetimin meşru olduğunu, AKP'nin bunu müzakere etmsini de istedi.

HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, sokağa çıkma yasaklarının oluşturduğu toplumsal tahribatın araştırılması için Meclis Araştırması açılmasını istedi.

Baluken, araştırma önergesinde şunları ifade etti: "7 Haziran seçimlerinden sonra demokratik siyaset yapmayı rafa kaldıran AKP Hükümeti’nin yeni savaş konsepti çerçevesinde peşi sıra ilan edilen sokağa çıkma yasakları, İl İdaresi Kanunu’nda valilere tanınan bir yetkinin sorumsuzca kullanılmasından ibaret bir durumdur. Uygulamaya konan yasakların ne yasal ne de anayasal hiçbir hukuki temeli yoktur. Sokağa çıkma yasakları 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesine dayandırılmaktadır. Buna göre 'İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir'. Valilerin yetkilerini sınırsızca ve sorumsuzca kullanması durumundan doğan sokağa çıkma yasakları ilanları halkta huzur ve güvenliğin sağlanmasının tersine halk üzerinde terör, korku ve panik ortamının oluşmasına neden olmaktadır. Üstelik sokağa çıkma yasağının ilan edildiği yerlerde yaşananların aktarılması amacıyla bile olsa ne valiyle ne kaymakamıyla çoğu zaman vekillerin bile temas kuramadığı bilinmektedir. "

'ÖZ YÖNETİM MEŞRUDUR'

Baluken, "7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmeyen AKP’nin yeniden iktidar olmak için sandık oyunlarını gören halk demokratik siyasete olan inancını yitirmiş, kendisine amansızca saldıran AKP hükümetine karşı meşru savunma hattı oluşturmuş, öz yönetim ilanlarında bulunmuştur" dedi. Öz yönetim sistemi için, 'insanların kendi geleceği ile ilgili olarak söz söyleme hakkıdır ve son derece meşrudur' değerlendirmesini yapan Baluken, şunları da kaydetti:

"Bir halkın örgütlü olması arzulanan bir şey olmalıdır. Bunda korkulacak bir taraf yoktur. Devletin ve AKP Hükümeti’nin yapması gereken şey öz yönetim ilanlarına karşı sokağa çıkma yasakları ilan ederek tüm bir kenti ablukaya alarak cezalandırmak değil, muhataplarla bir araya gelerek talebi müzakere etmektir. Demokratik siyaset mekanizmaları dışına çıkmadan, diyalog ve müzakere yöntemiyle aşamalı olarak çözülebilecek bir sorunu asayiş temeline indirgemek sorunun çözümüne hiçbir zaman hizmet etmeyecektir. Dolayısıyla çözüm sürecine geri dönüş, sorunun muhataplarıyla atılacak samimi adımlar hendeklerin kapatılmasına ön ayak olacaktır."

'78 SİVİL YAŞAMINI YİTİRDİ'

Baluken, şu ana kadar çeşitli il ve ilçe merkezleri dâhil olmak üzere 18 yerde toplam 162 gün sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, bu yasaklar sırasında 78 sivilin yaşamını yitirdiği bilgisini verdi. Yasağın uygulandığı yerlerin günlerce abluka altına alınarak en temel insan haklarının dahi ihlal edildiğine dikkat çeken Baluken, önergesinin sonunda şunları belirtti:

'OLAĞANÜSTÜ ÖFKELİ BİR NESİL OLUŞUYOR!'

"(...) Elektrik ve suyun ya sürekli kesik olması ya da günde birkaç saat verilmesi, eczane ve fırınların kapalı olması insanları açlık ve susuzlukla cezalandırmaktan başka bir şey değildir. İlk olarak Ağustos ayında Silvan, Lice, Varto ve Şemdinli’de ilan edilen sokağa çıkma yasakları hız kesmeden devam etmektedir. Sur’da devam eden sokağa çıkma yasağında Diyarbakır’ın en eski tarihi mekânlarından Kurşunlu Cami, tarihi hamamlar, kiliseler bombalanmakta ve yakılmaktadır. Sadece Nusaybin’de 13 Kasım’dan bu yana 4 mahalle için son bir aylık zaman içinde 22 gündür sokağa çıkma yasağı uygulanmaktadır. Koca bir ilçe adeta haritadan silinmek istenmektedir. Şu ana kadar sadece Lice’de 7, Silvan’da 6, Nusaybin’de 5, Cizre’de 4 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, yasağın kalkmasından sonra sokaklar tanınmaz hale gelmiştir. Yasaklar toplumsal ayrışmayı doğurmakta, devlete karşı olağanüstü öfkeli bir neslin oluşmasına neden olmaktadır. Devlet kendi vatandaşının can ve mal güvenliğinden birinci dereceden sorumlu olduğu halde yasağın uygulandığı yerlerde insanlar hastanelere ellerinde beyaz bayraklarla gitmektedir. Yasakların bir an önce araştırılması, yasaklar boyunca yaşam hakkı dâhil olmak üzere temel yaşamsal hak ve özgürlükleri gasp eden sorumluların yargı önüne çıkarılması, toplumsal ayrışmanın daha fazla şiddetlenmesinin önüne geçilmesi için komisyonun kurulması elzem hale gelmiştir. "