HDP, 'Silvan Raporu'nda AKP terörünü anlattı
10 bölümden oluşan raporda; Silvan'ın neden hedef olduğuna, ölüm ve yaralanmalara, kamu hizmetlerine erişimin engellenmesine, maddi tahribat ve zararlar ile değerlendirmeye yer verildi.
10 bölümden oluşan raporda; Silvan'ın neden hedef olduğuna, ölüm ve yaralanmalara, kamu hizmetlerine erişimin engellenmesine, maddi tahribat ve zararlar ile değerlendirmeye yer verildi.
HDP, Silvan'da yaşanan AKP terörüne ilişkin rapor hazırladı. Raporda, AKP'nin talimatlandırdığı güçlerin sivilleri katlettiği, çok sayıda kişiyi yaraladığı, kamu hizmetlerini engellediği ve maddi zarar verdiği belirtildi. Devlete görevlerinin hatırlatıldığı raporda, öz yönetimleri sahiplenme çağrısı yapıldı.
HDP Genel Merkezi, Amed'in Silvan (Farqin) ilçesindeki AKP terörüne ilişkin rapor hazırladı. 10 bölümden oluşan raporda; Silvan'ın neden hedef olduğuna, ölüm ve yaralanmalara, kamu hizmetlerine erişimin engellenmesine, maddi tahribat ve zararlar ile değerlendirmeye yer verildi.
'DEVLETE İNANCI KALMAYAN HALK HENDEKLERLE KENDİNİ SAVUNDU'
Raporun "Neden Silvan?" başlıklı bölümünde, "Kürt coğrafyasının en eski yerleşim birimlerinden biri olan ve Kürtler arasında ‘Bajarê Şehîdan’ (Şehitler Şehri) olarak anılan Silvan (Farqîn / Meyafarqîn) Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte Bingöl Amed hattında devletten en fazla baskı görmüş ve ağır bedeller ödemiş yerlerin başında gelir. Sadece 1990’lı yılların başında binlerce yurtseverini kontra cinayetlerinde yitirmiş olan ve ödemiş olduğu ağır bedellere rağmen Özgürlük Mücadelesinden geri adım atmayan Silvan özellikle 2015 yılının başından itibaren Demokratik Çözüm Sürecini bitirdiğini ilan eden devletin yoğun saldırılarına yeniden maruz kalmıştır" denildi.
Öz yönetim talebiyle kendi iradesini ortaya çıkarmaya başlayan Silvan'da ilk önce belediye eşbaşkanları ve belediye meclis üyelerinin tutuklandığına, devlet altı kez sokağa çıkma yasağı ilan ettiğine dikkat çekilen raporda, "Devletin adil ve eşitlikçi olduğuna dair hiçbir inancı kalmayan halk, devlet güçlerinin mahallelere yönelik yoğun saldırı ve gözaltı operasyonlarına karşı kendi öz savunmasını hendeklerle sağlamaya çalışmış ve bunun sonucunda asker, polis, özel tim ve paramiliter güçler ile yoğun bir saldırı altına alınmıştır" diye kaydedildi.
"SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI" SIRASINDA KATLEDİLENLER
Raporda, "sokağa çıkma yasakları"na da değinilerek, 18-19 Ağustos'taki yasak sırasında 25 yaşındaki Serhat Bilen'in polis kurşunuyla başından vurularak katledildiği; 80 yaşındaki Hanife Duran ve 60 yaşındaki Veysi Toruman'ın da atılan el bombası ve çatışmalar nedeniyle kalp krizi geçirerek hayatlarını kaybettiği belirtildi. Yine 18 Ağustos 2015 Salı günü, İstanbul'un Esenler ilçesi Tuna Mahallesi'nde Silvan'da yaşanan devlet terörünü protesto eylemleri sırasında polisin ateş etmesi sonucu 16 yaşındaki Fırat Elma'nın da katledildiği hatırlatıldı.
Çok sayıda kişinin yaralandığı bilgisinin de verildiği raporda, sokağa çıkma yasağı sonrasında Amed Büyükşehir Belediyesi ekiplerince yapılan incelemelerde Mescit ve Tekel mahallelerinde 108 kişiye ait ev ve işyerinde hasar olduğunun tespit edildiği bildirildi.
Sokağa çıkma yasağının sürdüğü 2 Ekim'de 17 yaşındaki Vedat Akcanım, 3 Ekim'de 10 yaşındaki Barış Çakıcı'nın polis kurşunuyla katledildiği belirtildi.
Raporda, sokağa çıkma yasağının, Diyarbakır Valiliği tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TC Anayasası, TCK ve diğer kanunları çiğneyerek uygulamaya konulduğuna da dikkat çekildi.
"Valilik tarafından alınan kararın uygulandığı süre zarfında 9 Kürt vatandaş yaşamını yitirirken, 10’u ağır olmak üzere birçok vatandaş yaralanmıştır" denilen raporda; asker, polis, özel harekât timi ve devletin diğer paramiliter güçleri tarafından katledilen sivillerin ve bazı yaralananların listesi şöyle sıralandı:
2 KASIM
Henüz yasak başlamadan mahalleleri ablukaya alarak sivil yerleşim yerlerine saldıran polisin zırhlı araçtan açtığı ateş sonucu 22 yaşındaki Müslüm Tayar hayatını kaybetti. Her ne kadar Diyarbakır Valiliği'nin, Tayar hakkında "Örgüt üyesi olmakla" arandığı ve çatışma sırasında yaşamını yitirdiği yönünde açıklama yapsa da Tayar’ın babası Fatih Tayar, dedesinin evine giderken katledilen oğlunun arama kararının olmadığını belirterek, 'Evim belli, adresim belli. Bugüne kadar neden gelip evden almadılar' diye sordu. Ayrıca 1 Kasım seçimlerinde seçim sandıklarının devlet tarafından güvenlik gerekçesiyle taşındığı ve Müslüm Tayar’ın 1 Kasım seçimlerinde sandık başında görev aldığı bilinmesine rağmen valiliğin yaptığı bu açıklamanın gerçekten ne kadar uzak olduğunu da göstermektedir.
3 KASIM
Sabah 05:00’te Diyarbakır Valiliği Silvan ilçesinde 7 Haziran seçimlerinden sonra 6. Kez sokağa çıkma yasağı kararı aldı. Silvan merkezdeki Tekel, Mescit ve Konak Mahallelerinde valilik tarafından ilan edilen sokağa çıkma yasağının ardından Tekel Mahallesi’nde 20 yaşlarındaki Sertip Polat özel harekât timlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.
4 KASIM
3 çocuk babası 24 yaşındaki Engin Gezici ve onu korumaya çalışan halası 55 yaşındaki İsmet Gezici katledildi.
5 KASIM
4 Kasım'da polis kurşunuyla katledilen 3 çocuk babası 24 yaşındaki Engin Gezici ile 55 yaşındaki İsmet Gezici'nin cenazeleri, patlama ve silah sesleri altında defnedildi. Rıdvan Us adlı vatandaş polis tarafından yapılan saldırıda ağır yaralandı. 20 yaşındaki Rıdvan US kaldırıldığı hastanede 11 Kasım tarihinde yaşamını yitirdi.
6 KASIM
Çatışmalar esnasında bomba patlaması sonucu beyin kanaması geçiren 68 yaşındaki Latif Nangir yaşamını yitirdi.
8 KASIM
Silvan ablukasının 6. gününde özel harekât timleri yasak olmayan bölgelere de saldırdı. Özel harekât timleri Cami Mahallesi Gazi Caddesi’ne havan topu ve roket attı. Atılan havan topu ve roketlerin şiddetiyle cadde üzerindeki birçok ev ve iş yerinin camları kırıldı. Havan topu cadde üzerinde yere çarptıktan sonra, Çiçek ailesinin evine isabet etti. Evde eşiyle yaşayan 65 yaşındaki Mehmet Emin Çiçek, kırılan cam parçalarının vücuduna isabet etmesi sonucu yaralandı. Çiçek, Silvan Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.
9 KASIM
Silvan’ın Feridun Mahallesi Diyarbakır Caddesi üzerindeki bir kıraathane polis tarafından tarandı. Tarama sırasında Kutbettin Çiçek, 26 yaşındaki Mustafa Sağlam, 45 yaşındaki Mehmet Gündüz, 44 yaşındaki Seyfettin Kurt ve 50 yaşındaki Abdulsamet Kesici adlı kişiler ağır yaralandı. Yaralılar Silvan Devlet Hastanesi’ne kaldırılırken, Mehmet Gündüz adlı kişi buradaki ilk müdahalenin ardından Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilirken yolda yaşamını yitirdi.
Yine aynı gün Tekel mahallesinde ikamet eden 20 yaşındaki Yakup Sinbağ tarafından açılan ateşle yaşamını yitirdi. 11 Kasım 2015 Geride kalan dokuz gün içinde Müslüm Tayar, Sertip Polat, Engin Gezici, İsmet Gezici, Mehmet Gündüz ile Yakup Sinbağ adlı vatandaşlar devletin polisi, askeri, özel harekât timi ve diğer paramiliter güçleri tarafından katledildi.
Valiliğin açıklaması sonrası Silvan’da polis 18 yaşındaki Süleyman Güleç adlı genci vurdu. Süleyman Güleç’in hastaneye kaldırılmaması için polis ambulansların ablukanın olduğu mahalleye girmesine izin vermedi. Süleyman Güleç yaşamını yitirdi. 5 Kasım’da özel harekât polislerince kullanılan silahlarla ağır yaralanan 20 yaşındaki Rıdvan Us Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde yaşamını yitirdi. Ayrıca 12 yaşındaki İbrahim Yazkent sadece Özel Harekat Timlerinin elinde bulunan bombaatar parçasının isabet etmesi sonucu ağır yaralandı.
13 KASIM
HDP, DBP, DTK ve diğer STÖ’ler öncülüğünde Silvan’daki ablukanın kaldırılması ve mahallede bulunan vatandaşlara ulaşmak için Konak Mahallesi'ne yürüyüş düzenlendi. Polis ablukasını kıran ve Lise Caddesi üzerinden Konak Mahallesi'ne giren kitleye, özel harekât timleri ve askerler silahla ateş açtı. Polislerin özellikle HDP'li vekilleri hedef aldığı görülürken, yapılan silahlı tarama sonucu Üstün Güneş adlı yurttaş kalbinin alt kısmına aldığı kurşunla ağır yaralandı. Polisin gazlı müdahalesinde HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın başına gaz fişeği atılırken, HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya ise darp edildi."
480 BİN TL'LİK CAM VE ÇERÇEVE KIRILDI
Raporda, Silvan’da sadece Kasım ayında ortaya çıkan olaylardan dolayı kırılan cam ve çerçevelerin toplam değerinin 480 bin TL olduğuna işaret edildi.
'MARKETİM, EVİM GİTTİ; HİÇBİR ŞEYİM KALMADI'
Raporda, Doğan Çelik adlı esnafın anlatımlarına da yer verildi. Çelik, şunları anlattı: "Eski Bitlis Caddesi’nin başında marketimiz bomba ile patlatıldı. Polisler bizi çağırdılar ve bu market kime ait diye sordular. Tüpün (düzenekli patlayıcı) yer altından geçtiğini ve tüpe bağlı kablonun bizim marketin altından geçtiğini ve onu imha edeceklerini söylediler.
Ben de 'patlatıyorsanız patlatın' dedim. Patlama sonucu benim 100 bin liralık malım caddeye uçtu. Daha önce de bu şekilde bir tane daha tüp vardı, (Markette) onu birkaç gün önce bomba imha ekipleri gelip patlattılar. Bugün de aramaya çıktılar bir tane daha patlattılar ama marketim ve evim gitti. Minibüsümü ve taksimi de yaktılar; hiçbir şeyim kalmadı.
Şu an kirada yaşıyorum, 3 yorgan götürmüşüz (kiralık) eve. Benim çoluk çocuğumla beraber, 4 aile bir evde oturuyoruz şimdi. Bizim gibi esnafların %50’si bu mağduriyeti yaşadı."
Silvan Belediyesi Eşbaşkan Yardımcılarının aktardığı kesin olmayan bilgilere göre, 165 civarı işyeri bulunan ilçede neredeyse olaylardan etkilenmeyen hiçbir esnafın kalmadığı belirtildi.
KAMU HİZMETLERİ
Raporun devamında, kamu hizmetlerine erişimin engellendiğine de değinildi. "13 gün süren sokağa çıkma yasakları boyunca Silvan’da yaşayan yurttaşların yaşam, sağlık, eğitim ve seyahat hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlükleri tamamıyla ihlal edilmiştir" denilen raporda, şu ifadeler kullanıldı:
"İlçeye sevk edilen polis, asker ve paramiliter güçlerin, savaş koşullarında dahi gayri hukuki addedilecek uygulamalarda bulunarak kamu hizmetlerine ve en temel insani haklara ulaşımını engelledikleri sayısız tanıklık ve görsel materyalle desteklenmektedir. Farklı tarihlerde yasakların yaşandığı mahallelere ulaşabilen heyetlerimiz tam bir savaş manzarası ile karşılaşırlarken; 3 mahallede de elektrik, telefon ve internet şebekelerinin kesik olduğunu, gıda ve su ihtiyacının karşılanamadığını, halkın sağlık ve eğitim hizmeti alamadıklarını sayısız kez ifade etmişlerdir. Kendisini anayasal ve demokratik hukuk devletinin yetkili bir mercii olarak tanımlayan mülki amirlerin süre bakımından ucu açık bir şekilde en temel hak ve özgürlükleri gasp etmiş olmaları Silvan halkına yönelik topyekûn bir imha politikasının yürürlüğe konmaya çalışıldığını göstermektedir.
Her köşesine tanklar konuşlandırılarak abluka altına alınan ve iletişim kanallarının tamamıyla kesildiği 3 mahallede sağlık hizmetine erişim de tümüyle imkânsız hale gelmiştir. Yaralı yurttaşlara ilkyardım müdahalesinde bulunmak amacıyla göreve çağrılan 112 çalışanları her defasında kolluk kuvvetlerinin engeline takılırken, sokağa çıkma yasağının olmadığı yerlerde dahi ambulans geçişlerine izin verilmediği milletvekillerinden oluşan heyetimiz tarafından bizzat kayda geçilmiştir. 9 Kasım 2015 akşamında ablukanın olmadığı bir bölgeye ağır yaralı olarak getirilen Yakup Sinbağ için ivedilikle bir ambulans sevk edilmesi talebini Silvan Devlet Hastanesi’ne giderek yineleyen vekillerimizin 155 emniyet personeli ile yaptıkları görüşmeler uzun süre sonuç vermemiştir. Yaralının bulunduğu bölgeye kesinlikle bir ambulans gönderilmeyeceğini ifade eden polisler, ancak heyetin yaralıyı Emniyet binasına yakın bir yere getirmesi durumunda ambulansın hizmet verebileceğini ısrarla belirtmişlerdir. Ağır yaralı olan Sinbağ savaş hukukunu bile ihlal eden bu uygulama sebebiyle bir cenaze aracında tarafımızca Emniyet binası önüne götürülürken hayatını kaybetmiştir.
Çok zor şartlarda hizmet vermeye çalışan sağlık emekçileri devletin ağır psikolojik baskısından nasibini alırlarken; özellikle Silvan Devlet Hastanesi’nde görev yapan personel çeşitli kereler polis özel timlerinin taciz eden tavırlarıyla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Verdikleri kamu hizmetinin polis tarafından adeta gayrı meşru ilan edilecek düzeyde sorgulandığını ifade eden sağlık emekçilerinin bazıları uğradıkları bu baskılar sonucunda tayin istemek, rapor almak ya da işe gitmemek zorunda hissetmişlerdir. Çatışmaların çıkacağı endişesi öğleden sonraları sağlık kurumları tamamen boşalmasına neden olurken, özellikle Aile Sağlık Merkezlerinde düzenli olarak verilen çocuk aşısı vb. hizmetleri de ciddi şekilde aksamıştır.
Sağlık ve eğitim hakkının yanı sıra ilçede sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinin hemen ardından telefon şebekelerinin çalışmaması, internet bağlantısının ve elektriklerin kesilmesiyle; anayasal bir hak olan haberleşme hakkının ihlal edildiği de yinelenmelidir.
Yine yasağın olduğu mahallelerde camilerin devlet güçleri tarafından işgal ve tahrip edilmesi, çatışmalarda merkez olarak kullanılması ve cami hoparlörlerinden polis anonslarının yapılması gibi uygulamalarla yurttaşların ibadet özgürlüğü de ellerinden alınmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genelgelerinde ‘camilerden ezan hariç bir anons yapılamayacağının açıkça belirtilmiş olmasına karşın bu tür uygulamaların neden sürdürüldüğünü dini değerlerin sömürüsü üzerinden siyaset yapan AKP iktidarının ivedilikle açıklaması gerekmektedir.
Devletin, polis, asker ve paramiliter güçleri ile terörize ettiği ilçede uyguladığı gayrı hukuki muamelelerin ve suçların yargılanması ve söz konusu failler hakkında bir an önce adli ve idari soruşturulmaların başlatılması gerekmektedir."
IRKÇI DUVAR YAZILARI
Raporun, 'Asker, Polis ve Özel Tim'in Yetki Sınırları&Devletin Paramiliter Güçleri ve Irkçı Duvar Yazıları' başlıklı bölümünde ise şunlar belirtildi:
"Özel Güvenlik Bölgesi' ilan edilen bu bölgelerde yerleşim birimleri özel hareket timlerince siviller rastgele taranmakta, evler ateşe verilmekte, köyler boşaltılmaktadır. Diyarbakır Valiliği, 3 Kasım günü Tekel, Mescit ve Konak mahallelerinde sokağa çıkma yasağı ilan etmiştir. Sokağa çıkma yasağını ilanından önce başlamak üzere ilçe merkezi ve ilçeye bağlı tüm köylerde mobil şebeke ağlarına erişim engellenmiştir. İlçede bulanan Tekel, Mescit ve Konak mahallelerinde elektrik ve su şebekeleri kesintiye uğramıştır. Sokağa çıkma yasağı 14 Kasım Cumartesi gününe kadar yasak devam etmiştir. Operasyonlarda sivil yurttaşlar gerçek silahlar kullanılarak hedef alınmış, on iki gün boyunca “operasyon sırasında güvenlik güçlerinin sivil yurttaşlara yönelik, yasal yetki ve sınırlarını aşarak, kasti ve hedef gözetecek biçimde silahlı saldırılarda bulunduğu tanık beyanları ile tespit edilmiştir. Bu saldırılarda 9 sivil yurttaş, güvenlik güçleri tarafından açıldığı iddia edilen ateş sonucu yaşamını yitirmiştir”1. Yine güvenlik güçleri sivil yurttaşların mal güvenliğini hedef alarak ev ve iş yerlerini rastgele taramış, evlerin kapılarını kırarak aramalar yapmıştır. Bu alanlarının büyük çoğunluğu kullanılmayacak hale gelmiştir. Ayrıca 14 bin civarında yurttaşın yaşadığı mahallede 12 gün boyunca hiçbir koruyucu tedbir alınmayarak, yurttaşların açlık, enerji gibi temel ihtiyaçları karşılanmamıştır. Yine 12 gün boyunca yasağın ilan edildiği mahallelerde hiçbir sağlık hizmeti verilmemiştir.
Sokağa çıkma yasağının sona erdiği on ikinci günde Diyarbakır Caddesi'nde Jandarma Bölge Komutanlığı'na bağlı yüzü aşkın asker yayan olarak tanklar eşliğinde konvoy şeklinde ilçeden ayrılmışlardır. Bu yürüyüş halkın tepkisine yol açmış bunun üzerine askerler halka silah doğrultmuştur. Ayrıca, sokağa çıkma yasağının bittiği gün Anadolu Ajansı (AA) Silvan'daki askerler ile özel harekâtçıların duvarlara yazdığı yazıları video ile kayıt altına alarak, bunları fotoğraflamış ve aboneleriyle paylaştır. Bu görüntülerde, ilçeye giden yüzü maskeli özel harekât polisi mensuplarının duvarlara “Devlet geldi, "Kan koksun buram buram", “Kurdun dişine kan deydi, korkun”, “Kızlar geldik ininize girdik”, “TC burda piçler nerde”, "Adam Olun!!!", “Esedullah timi burada”, “Devletin var ihanet etme”, “TC ne derse odur”, "Türksen Övün Değilsen İtaat Et" şeklinde milliyetçi, ırkçı ve cinsiyetçi tehdit içeren yazılar yazmıştır."
DEVLETE GÖREVLERİ HATIRLATILDI
Bölgeye giden heyetlerin de saldırıya uğradığı yönünde bilgilerin verildiği raporda, şu taleplerde bulunuldu:
"(...)Devlet pozitif yükümlülüklerinin yanında negatif yükümlülüklerini de ihlal ederek doğrudan ölüme sebebiyet vermiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre “Demokratik bir toplumda 2. Maddeye bağlı olarak polis veya güvenlik güçlerinin öldürücü kuvvete başvurması sonucu gerçekleşen bu durumlar AİHM hükümlerine göre suçtur ve bu suçlar dikkatle incelenmelidir.
Devlet güçlerinin halka karşı düşmanca davranışları ve uyguladıkları yoğun şiddet, ülkemizde şiddetin gündelik bir yaşam pratiğine dönüşmesini sağlamakta diyalog, uzlaşım ve adalet duygusunu yok ederek, müzakereleri topluma unutturarak özellikle diyalog yollarının tamamıyla kapandığını toplumsal bir algıya dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Sarayın ve ona bağlı AKP Hükümetinin özellikle 7 Haziran seçimlerinin öncesinde başlattığı ve sonrasında iyice büyüttüğü bu şiddet sarmalı halklarımızın geleceğini ciddi anlamda tehdit etmektedir. Dünyadaki bütün çatışma örneklerinde olduğu gibi Kürt sorununun tek çözümü demokratik müzakere ve toplumsal bir barış projesinin hayata geçirilmesidir. Savaşı, tasfiyeyi ve çatışmayı esas alan iktidarcı anlayışın başlattığı bu çatışma ve şiddet ortamının halklarımıza ve bu toprakların geleceğine hiçbir faydası yoktur. Kürt sorununun demokratik ve adil çözümü için taraflar yeniden müzakere masasına oturmalı ve Kürt şehirlerindeki polis, asker ve devlete bağlı paramiliter güçlerin ablukası acilen kaldırılmalıdır.
Çatışmalarda yaşamını yitiren ve yaralanan yurttaşlarla ilgili derhal adli ve idari süreç başlatılarak bu insanların yaşam hakkı ihlalinin birinci derecen faili olan emniyet güçlerinin silahlarına el konularak ölü ve yaralıların bedenlerinden çıkan mermi çekirdekleri ile karşılaştırılıp balistik inceleme başlatılmalıdır. Olaylarda kasti ölüme sebebiyet veren, ihmali ve kusuru olanlar açığa alınarak haklarında adli ve idari süreçler adil ve etkin bir biçimde işletilerek sorumlular acilen cezalandırılmadır. Sorumlular hakkında yürütülecek adli ve idari süreçlere paralel olarak yaşamını yitiren ve yaralanan insanların ailelerine tazminatlar ödenmelidir.
Evleri ve iş yerleri yıkılan, yakılan ve hasar gören insanların zararları kurulacak bir komisyon bünyesinde acilen giderilmelidir.
Sokağa çıkma yasağının başladığı ilk günden itibaren uygulamaya konulan elektrik, su ve telefon şebekelerinin iptali başlı başına bir hak ihlalidir. Bu ihlalin faili olan yetkililer hakkında derhal soruşturma açılmalı ve yargı süreci başlatılmalıdır.
Devlet yetkilileri Silvan olaylarının başından sonuna kadar devlete bağlı silahlı güçlerin neden yüzlerini tamamıyla kapattıklarına dair açıklamayı kamuoyuyla paylaşmak zorundadırlar.
Hükümet, Silvan Operasyonu boyunca kendini ‘tek muhattap’ olarak gösteren ve bütün yetkileri kendilerinde toplayan Özel Tim Polislerine bu yetkilerin kim tarafından verildiğini ve bu yetkilerin sınırlarının neler olduğuna dair kamuoyuna acilen açıklama yapmak zorundadır.
Kendini Esadullah Timi olarak tanıtan şahısların ve grubun kimler olduğu, hangi kuruma bağlı çalıştıklarına dair hükümet bir açıklama yapmak zorundadır.
Anayasal bir ilke olan halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılamak, halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alanen tahrik etmek ilkeleri bizzat devletin güvenlik güçleri tarafından ihlal edilmiştir. Anayasal ilkeleri ayaklar altına alan ve duvarlara ırkçı söylemler barındıran yazılar yazan kişiler acilen ortaya çıkarılmalı ve söz konusu adli ve idari soruşturma acilen başlatılmalıdır.
Silvan genelinde yaşanan olaylar esnasında devlet yetkililerinin verdikleri beyanatlarda kamuoyunu yanıltma ve çarpıtma suçu işledikleri alanen ortadadır. Devlet yetkililerinin bu sorumsuz ve görmezden gelen davranışına karşı kamuoyuna derhal açıklama yapmaları gerekmektedir."
'ÖZ YÖNETİMİ SAHİPLENMEK HEPİMİZİN GÖREVİ'
Raporun son bölümünde ise değerlendirme yapıldı. "1924 Anayasasıyla başlayan Türkiye’de demokrasi sorununu ve Kürt Sorununu 2015 yılında Silvan’da sokağa çıkma yasağı süresince yaşanan katliamlarla birleştirmek, bize, çok yönlü problemlerin analiz edilme şansını verir" denilen bölümde, şu hususlara dikkat çekildi: "1924 Anayasasının '80’li yıllardaki güncellenmesi ile açığa çıkan Darbe Anayasası, reorganize edilen siyasal rejimin portresini çizmiştir. Bu portre bize rejimin otoriter, cinsiyetçi ve tekçi bir mantığa ve devlet için toplum anlayışına dayandığını göstermekteydi. Toplumsal, ulusal ve kimlik haklarına yönelik taleplerin zor aygıtlarına (polis-asker-para militer güçler) teslim edilmesini esas alan bu rejim toplu öldürmeleri, yerinden etmeleri, ırkçı ve cinsiyetçi sembolleri, ret ve inkar tutumunu, siyasal hakları kriminal alanın konusu etmeye çalışmayı bir olağanüstü durum olarak değil, olağanlaştırılmış bir rejim olarak sundu. Oysa hem öncesinde hem de '90’lı yıllardan beri Kürt illerinde, Gezi Direnişinde, öz yönetim iradelerinde talep edilen yerinden yönetim/yerel demokrasi tarihsel belleğe, toplumsal talebi yaşamsallaştırmaya ve yeni yaşam talebinin inşa edilmeye başlanmasına dayanmaktadır. Bu yönüyle Silopi, İdil, Varto, Yüksekova, Nusaybin, Cizre, Lice, Sur ve nihayetinde Silvan’da ortaya konan öz yönetimler –tarihsel/politik deneyimler de dikkate alındığında- asker, polis ve para militer güçlerin eliyle gerçekleştirilen iç savaş görüntülerinin değil, demokratik siyasi çözümün konusu olarak ele alınmak zorundadır.
Çağa uyumlu olan öz yönetim ve yerel demokrasi iradeleri AKP iktidarı tarafından zor aygıtlarına, klasik devlet reflekslerine, cinsiyetçiliği esas alan erkek egemenliğine kurban edilmeye çalışılmaktadır. İktidarın kurban etme isteğinin en bariz görüldüğü yer Silvan olmuştur. Diyebiliriz ki, Silvan özelinde siyasal geleceğimizin örülmesi mücadelesi yaşanmıştır. Raporumuzda ayrıntılandırılan hukuksuzluğun, yıkımların, hak ihlallerinin, işgal ruhlu amok şiddetin cezasız kalmaması ve çağın ruhuna uygun şekilde, yönetim sürecinde tüm kimliklerin demokratik katılım ile özne olabilmesi için AKP’nin kurucu şiddetine karşı demokratik müzakereyi esas alan siyasal konumlanma gerçekleştirilmek durumundadır. Bu siyasal konumlanma Türkiye’de yaşayan tüm ulusal ve inanç kimliklerinin kendilerine siyasal temsil kazanması için elzemdir. Yani Silvan’da karşılaşılan durumun siyasal mesajı, AKP’nin güncel temsilcisi olduğu yüz yıllık inkâr sistemi ile yeni yaşam umudu arasında tercih yapmayı dayatmasıdır.
Kendi çıkarlarını toplumsal refaha, huzura önceleyen AKP’nin Silvan özelinde ortaya koyduğu iki tür kolonizasyon-sömürgeleştirme sürecinin görülmesi Türkiye’nin demokratik ve özgür geleceği açısından hayati bir konumda durmaktadır. AKP Silvan’daki uygulamaları ile inşa edilmiş hakim kimlik üzerinden kendisini tanımlayan toplumsal kesimi oto-kolonizasyon aracılığı ile re-organize etmeyi, kendi egemenliği için ortaya koyduğu seferberliğe dahil etmeyi amaçlamaktadır. Bu yönüyle AKP’nin yaptığı, toplumsal direniş ve hak taleplerinin aşındırdığı kolonize edilmiş hâkim kimliği, yeniden siyasal bir enerjiye dönüştürme çabasıdır. Açıktır ki, AKP bunu başarmakla toplumun bir kısmından rıza ve destek alarak, kendi hesabına kurduğu siyasal, ekonomik ve toplumsal sömürü çarkını devam ettirme derdindedir. İkinci kolonizasyon ise Kürt halkına uygulanan post-kolonizasyondur. Kürt etntitesini kabul edip, kendini yönetme talebini ise şiddete konu eden bu anlayış, sesini Silvan’daki ‘Türksen övün, değilsen itaat et’ duvar yazılamasında yankılandırmaktadır. Silvan özelinde uygulanan AKP şiddeti -Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sunni, Kadın, Erkek- tüm yurttaşlarımızı kendi düzeninin içerisinde sömürmeyi hedeflerken, Silvan halkına yapılan zulümlerin hesabını sormak, halkın öz yönetim iradesini sahiplenmek, hepimizin görevidir. Ancak bu şekildeki bir siyasi tavırla bu ülkenin halkları AKP’nin kolonizasyon dayatmasına dekolonizasyon ile cevap verebilir.
Öz yönetim iradeleri, sadece Silvan ve ilan yapılan diğer yerleşim birimleri için gerçekleştirilen demokratik siyasi bir teklif değil, tüm ülkemizin demokratik ve özgür geleceğine yapılmış tekliftir. AKP’nin saldırıları demokratik yaşamın en alttan doğru kurulduğu öz yönetim iradesine ve Demokratik Cumhuriyet talebine yöneliktir. Çünkü AKP tekliğin ve otoriterliğin esas alındığı, halkın siyasal nesne olarak görüldüğü, ekonomik sömürünün rant dağıtımı merkezli işlediği anti-demokratik ve özgürlük karşıtı bir yönetim rejimine sahip olmak istemektedir."