HDP vekili Tiryaki: Demokratik bir tartışma ortamı yaratılmalı

HDP Batman Milletvekili Rüştü Tiryaki, iktidar ve ortaklarının hazırladığı yargı paketi ve yeni sivil anayasa taslağının inandırıcı olmadığını belirterek, "Demokratik bir tartışma ortamı yaratılmalı, daha sonra sivil anayasa tartışması yapılabilir" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Batman Milletvekili ve Meclis Adalet Komisyonu Üyesi Mehmet Rüştü Tiryaki, yeni anayasa tartışmalarını ve 4.yargı paketine ilişkin ANF'ye konuştu.

25 Mayıs’ta AKP’li vekillerin sunduğu kanun teklifini değerlendiren Tiryaki, teklifin içeriğinden bahsederek evrensel hukuka aykırı olduğunu ifade etti. Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Tiryaki, "İktidar bu konuda bir adım atmak istiyorsa önce bu evrensel, temel hak ve özgürlükleri tanımalı, toplumun en azından bu konuda rahatlamasını sağlamalıdır" dedi.

Kanun teklifinin içeriğinden kısaca bahseden Tiryaki, teklifle ilgili şunları aktardı: "Ceza İnfaz Kurumları ile tutukevlerinin izlenmesi görevini üstlenen kurullar var. Bu kurulların görev alanları genişletiliyor. Bundan sonra bu kurullar tutuklu ve hükümlülerin ring araçlarında, adliyelerde, bekleme salonlarında ve hastanelerde geçirdikleri süreyi de inceleyip izleyebilecekler. Cumhuriyet Başsavcılıklarına, Cumhuriyet Savcılıklarının kararları arasında uyumsuzluk olursa bunu denetleme ve gözetim yetkisi verilecek. Bu belki teknik bir tartışma gibi gözükebilir ama Cumhuriyet Başsavcılarının, Cumhuriyet Savcıları üzerindeki vesayetini arttıran bir düzenlemedir. Yabancı ülke vatandaşı olan hükümlüler, infazları tamamlandığında ya da şartlı tahliyeden yararlandıklarında yurt dışına çıkabiliyorlardı, şimdi denetimli serbestlik süresi içerisinde yurt dışına çıkabilecekler ve içişleri bakanı bu süre içerisinde onları sınır dışı edebilecek.

Teklifin özünü oluşturulan bir düzenleme daha var; 10 yılın altında hapis cezası almış olan kadınlar, eğer 15 yaşından küçük çocukları varsa ve eşleri yaşamını yitirmiş veya cezaevinde ise çocukları 15 yaşını tamamlayana kadar cezaevine girmeyecekler. Elbet bunun içerisinde bir dizi boşluk var; bir ebeveynin görevinin sadece kadınlara yükleniyor olması doğal olarak bir tartışma başlığı ve eşi hakkında bir gaiplik kararı verilmişse ne olacağı yok. Ayrıca koca evi terk etmişse veya bağımlıysa bu durumlarda ne yapılacağına dair de bir düzenleme yok. Yine maddi durumu yetersiz olanlar eğer bu durumu belgeleyebilirse bir cezaevinden başka bir cezaevine nakledildikleri sırada giderleri Adalet Bakanlığı tarafından karşılanacak. Bir diğer düzenleme de hükümlülerin görüşme süreleri yarım saatten az bir saatten fazla olamıyordu, üst sınırı bir buçuk saate çıkardılar."

EVRENSEL HUKUKA AYKIRI

Meclise sunulan teklifin evrensel hukuka aykırı olduğunu savunan Tiryaki, şöyle devam etti: "Plan bütçe komisyonundan geçen, Meclis’e sunulan ve daha sonra geri çekilen iki teklif vardı; hükümlülerin elektronik haberleşmeden yararlandırılması ama telgraf, mektup ve elektronik haberleşme kayıtlarının tamamının dijital olarak biriktirilmesi ve yaptıkları bütün görüşmelerin kayıt altına alınmasına dair bir düzenlemeydi. Bu paketle, geri çekilen iki teklifi yedirmiş oldular. Teklif sahipleri, "gerekçe sunarken infaz ve ceza kanununda bir dizi değişiklik yapıyoruz; Cumhurbaşkanının İnsan Hakları Eylem Planı çağrısı çerçevesinde de bazı değişiklikler yapıyoruz" diyorlar.

Bunun bir insan hakları eylem planı çerçevesinden yapılmış olması elbette dramatik. İçinde sadece birkaç tane olumlu sayılabilecek düzenlemeden sonra temel hak ve özgürlükleri ciddi bir biçimde yasaklayan hükümler içermesi büyük bir talihsizlik. Ama emin olun son dönemde infaz yasasında, ceza muhakemesi yasalarında yapılan bütün değişiklikler, içlerinde birkaç iyi şeyi barındırmış olsa da çok büyük bir bölümü temel hak ve özgürlükleri askıya alan düzenlemelerdir. Önceki gün, Meclis Adalet komisyonunda görüşülen ve AKP-MHP’nin oylarıyla kabul edilen teklif tamamen böyle bir teklifti. İçinde hükümlü ve tutuklular için olumlu bir adım gibi görünen maddeler olsa da özü itibariyle temel hak ve özgürlüklerin suç sayılması; iletişim haklarının yok sayılması ve aile içi görüşmenin suç sayılmasının evrensel değerlere aykırı olduğu çok açık."

SINIRSIZ YETKİ

Tiryaki, meclise sunulan teklifin eşitsizlik içerdiğinin altını çizdi. Teklifin sınırsız yetkilerle dolu olduğunu belirten Tiryaki, şunları kaydetti: "Aslında AKP-MHP ittifakı uzunca bir süredir Meclis’e getirdikleri yasa tekliflerinin önemli bir bölümünde, infaz rejimine dair, ceza yargılamalarına dair getirdikleri bütün değişiklik tekliflerinde, ‘mahpusları, hükümlüleri, tutukluları veya suçluları’ kategorize ederek düzenleme yapıyorlar. ‘Terör suçları’ diyerek siyasi tutsakların, ki sayısının 80 binin üzerinde olduğunu hepimiz biliyoruz, bu hakların hiç birinden yararlanamayacağı düzenlemeler yapıyorlar.

Örneğin; 10 yılın altında hapis cezası kesinleşmiş kadınların, yararlanacağı haktan tırnak içinde söylüyorum ‘terör örgütü üyeliği’, ‘terörle mücadele kanunu’ kapsamında ceza alan kişiler yararlanamayacak. Ayrıca tehlikeli görülen suçlardan mahkum olanlar, cezaevi idaresi tarafından tehlikeli görünenler yararlanamayacak. Ciddi bir külfet ve sınırsızlık söz konusu. Dinleme ve kayıt altına alma meselesi de tam olarak böyle. Gerçekten suçla mücadele ettiğini düşünen bir iktidar, attığı bir tweetle, yazdığı bir köşe yazısıyla, bir siyasi partinin çalışmalarını yürüttüğü için cezaevinde olan kişilerin her tür haberleşme bilgilerinin kayıt altına alınmasını, hiçbir gerekçe sunmadan bir yıl saklanmasını ve annesiyle babasıyla yapacağı tüm görüşmelerin kayıt altına alınmasının anlaşılır ve kabul edilebilir bir tarafı yok. Çünkü bu bir sınırsız yetki tanımlamasıdır. Cezaevi idaresi, kurum yönetimi tarafından karar alınması yeterli olacak."

KOBANÊ DAVASI, HUKUK SİSTEMİNİN GELDİĞİ NOKTA

İnfaz sisteminde yapılan değişikliklerde katalog suçlarında somut delil aranması maddesine ilişkin de konuşan Tiryaki, 2 bin kişinin müşteki olduğu Kobanê Davası’nı hatırlatarak, "İnfaz sisteminde yapılan değişikliklerin veya ceza yargılamasına ilişkin yasalarda yapılan değişikliklerin hiç birisi temel insan haklarıyla, evrensel insan haklarıyla, temel hak ve özgürlüklerle, anayasal güvence altında olan haklarla bağdaştırılamayacak sınırlamalar ve hükümler içeriyor. Getirilen tekliflerin önemli bir bölümü böyle.

Toplumsal sorunların çözülmesi, politik tutsakların koşullarının düzeltilmesi veya bu tür davalarda adil yargılama yönünde adımlar atılması söz konusu bile değil. Bir yandan insan hakları eylem planı kapsamında düzenlemeler yapıyoruz diyeceksiniz, öbür yandan 6 yıl sonra ve geçmişte takipsizlik kararı verildiği halde, altıncı yılın sonunda bir siyasi partinin bütün kadrolarının gözaltına alınabildiği, tutuklandığı ve 2 bini aşkın kişinin müşteki hale getirildiği bir dava açılabiliyor. Bu, ülkedeki hukuk sisteminin geldiği noktayı göstermesi açısından çarpıcı bir örnektir" ifadelerini kullandı.

SİVİL ANAYASADAN SÖZ ETMEK MÜMKÜN DEĞİL

Gündemdeki yeni anayasa tartışmalarına da değinen HDP Adalet Komisyonu Üyesi Mehmet Rüştü Tiryaki, parti olarak demokratik anayasa önerilerini 2018 yılında yaptıklarını söyledi. İktidarın, demokratik anayasa taleplerine kulak asmadığını ifade eden Tiryaki, iktidar ve ortağının samimi olmadığını şu sözlerle savundu: "Siyasi partiler ve toplumsal uzlaşmayla demokratik bir anayasa talebini gündeme getirmiştik. Ama o dönem, bunların hiçbiri göz önünde bulundurulmadı. İktidar ortakları buna kulak asmadı ve herhangi bir çalışma yapılmadı. Üçüncü yılın sonunda bir sivil anayasa yapalım denilmesini gerçekçi bulmuyoruz.

Sivil anayasa istiyorsanız; askeri anayasadan daha ileri, temel hak ve özgürlüklere dair daha ileri, evrensel değerlere daha uygun hükümler içerecek bir anayasa talebini içermesi gerekiyor. Ama verili duruma baktığınız zaman hiçbir özgürlük, yurttaşların kullanımına açık değil; toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkı, basın özgürlüğü tamamen ortadan kaldırılmış durumda. Dernek kurma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü tehdit altında. Parti olarak son 4-5 yılda bize yönelik saldırıları art arda sıralarsak, Türkiye'deki örgütlenme özgürlüğünün geldiği noktayı gösterme açısından çarpıcı olacaktır. Ayrıca 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yüzlerce dernek, vakıf, sendika kapatıldı ki, bunların içinde 12 Eylül askeri darbesi tarafından bile kapatılmamış Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) bile vardı.

Türkiye'de telefonunun dinlenmediğini düşünen sıradan bir vatandaş bile yok. Belki en önemli özgürlüklerden biri düşünce ve ifade özgürlüğünün Türkiye’de olmadığı açık çünkü; ‘hakkımı helal etmiyorum’ diyen bir kadın gece yarısı operasyonla gözaltına alınabiliyor. Bu hakların hiç birisinin tanınmadığı, kullanılmadığı bir ülkede sivil bir anayasadan söz etmek mümkün değil. Kaldı ki, bu hakların kullanılmasını engelleyen bir iktidar, eğer ben sivil bir anayasa yapacağım diyorsa, öncelikle bu temel haklara saygılı olduğunu göstermelidir. Bu saygıyı göstermeyen bir iktidarın gerçekten demokratik bir anayasa, sivil bir anayasa yapmasını beklemek büyük bir hayal olur. İktidar bu konuda bir adım atmak istiyorsa önce bu evrensel, temel hak ve özgürlükleri tanımalı, toplumun en azından bu konuda rahatlamasını sağlamalı, OHAL rejiminde getirilen yasal düzenlemelerin hepsini geri almalı, demokratik bir tartışma ortamı yaratmalı ondan sonra bir sivil anayasa tartışmasını belki yapılabilir."