Hukukçu Vurgun: Her birey tecride karşı mücadele etmeli!

ÖHD Amed Şubesi Yöneticisi Av. Özüm Vurgun, CPT'nin tecrit konusunda görevini yapmadığını belirterek, "Tecrit bu ülkede yaşayan her bir bireye uygulanıyor. Her birey tecride karşı mücadele etmelidir" dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 22 yıldır ağır tecrit altında. Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla 100'ü aşkın cezaevinde 27 Kasım’da başlatılan süresiz dönüşümlü açlık grevi 99. gününde.

Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi Yöneticisi Av. Özüm Vurgun, Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik tecridi ajansımıza değerlendirdi.

Tecridin bir insansızlaştırma politikası olduğunu söyleyen Vurgun, "Her zaman gizli, delil bırakmayan bir işkencedir. Türk hukuku içinde, Türkiye Cumhuriyeti hukuku içinde baktığımızda anayasada yasaklanmış bir suçtur tecrit. 22 yıldır öne sürülen, kendilerince suçlu adlandırdıkları ve cezalandırma politikasının da artık bir halka mal ederek somutlaşdırdıkları bir şeydir. Yani, tecrit ile bütün halkı tecrit altına almışlardır. Açlık grevi buna ses verme boyutudur. Bunun hukuksal ve sağlık kavramı tartışılması ayrı bir konudur.

Direnişçilerin yanında hukukçu olarak yapamazsınız demek ‘Bizim haddimiz değil’ ama Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit ile toplumun tamamına işkence uygulanıyor. Tecrit mantığına baktığımızda, tecrit kalkarsa ekonomi düzelir, barış gelir, savaş biter. Sadece süregelen silahlı savaştan söz etmiyoruz. Siyasi, ideolojik her alandaki savaş biter. Yani, Kürdistan halkı üzerinde ve Türkiye halkları üzerinde tamamen uygulanan bir tecrit politikası var. Abdullah Öcalan şahsında Kürdistan halkına ve tüm halklara tecrit uygulanıyor" dedi.

TECRİT İNSANLIK DIŞIDIR

Tecridin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı insansızlaştırma politikası ile başladığını, Kürt halkını tamamen baskılama, soruşturma, yeri geldiğinde öldürme, hukuku hiçe sayma süreci ile devam ettiğini kaydeden Vurgun şunları belirtti: "Tecrit kanserli bir hücre gibi, amitoz bölünmez gibi dengesiz bir ayrılma biçimidir. Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit insanlık dışıdır, tecrit mantığı insanlık dışıdır, bir cinayetin sessiz türüdür. İmralı cezaevinde bir cinayet işleniyor. 22 yıl önce başlayan, şu anda hala devam eden, bir ideolojiyi, bir ruhu, bir mantığı öldürme çabası var. Burada bir cinayetten söz ediyoruz. Abdullah Öcalan, 'Bedenim zindanda ama ruhum zindanda değil' der. 22 yıldır hiçbir şekilde, parçalanmayan bir ruh ve ideoloji var. 22 yıldır iktidarlar değişti ama tecride bakış açısı değişmedi.

Uluslararası hukuk sistemi buna yönelik eleştiriler getirse de ‘O bir suçludur’ savunması yapılıyor. Tecrit bu cümle ile ilerliyor. Fransız, Güney Kore, yaşanan tecrit hikayelerine baktığımızda, 'Delil ve izi olmayan bir işkence türüdür' denir. Tecritte belli bir zaman sonra sesinizi unutuyorsunuz. Hukuki anlamda tek diyebileceğimiz, defalarca herkesin bildiği kanunlarını kanun olarak işletmeye başlatsa tecrit sürmez. Bir devlete kanunlarını uygula demek için en yakın açlık grevlerinde 8 canı feda ettik, kalıcı hasarlar meydana geldi.

Bir devletin vatandaşları kendisine kanunlarını uygula dediği için ölüyor. Bununla beraber aileler aynı durumda. Bir anneye, 'Oğlun bedenini açlık grevini yatırdı' demek o kadar kolay değil. Bir önceki açlık grevlerinde annelerin yerlerde sürüklendiğini görüyoruz. İşkence sadece şekil değiştiriyor. Biz 22 yıldır bir cinayet öyküsünü izliyoruz. Bu devlet ve hükümet eliyle yapılıyor. Türkiye Cumhuriyet devleti şu anda bir cinayet işliyor."

DEVLET KENDİ KANUNLARINI UYGULAMALIDIR

"Hukuki kavramlara baktığımızda infaz yasasını uygula diyoruz. Ağırlaştırılmış müebbet almış bir kişinin ne kadar tekli hücrede kalacağı bellidir" diyerek sözlerini sürdüren Vurgun, "Son 5 yılda sadece 5 defa avukatlarıyla görüşebilmiş. Bir kişiyi bir mahpus olarak değerlendirdiğimizde bir insan hakkı ihlali var. Abdullah Öcalan bizim için ayrı bir yerdedir yanlış anlaşılmasın ama bir mahpustur. Bu şekilde baktığımızda bile bir insan hakkı ihlalini görüyoruz.

Türk devleti imza attığı uluslararası sözleşmeleri ihlal etmektedir. Siz bedeni dört duvar arasında olan bir insanın düşüncelerinden hala tedirginlik duyuyorsunuz ve bu yüzden tecrit uygulanıyor. Abdullah Öcalan, 'Tek bir cümle ile bu savaşı bitiririm' dedi. Çözüm sürecinde kanın akmadığını gördük. Bir devletin vatandaşları hukukçuları, hukuk bilginleri diyor ki; kanununu uygula."

İNSAN HAKLARININ İHLALİ KANUN DEĞİL, ZİHNİYET SORUNUDUR

Salgın sürecinde olduklarını ve bunun cezaevlerinde daha büyük bir risk oluşturduğunu vurgulayan Vurgun, "Bağışıklık sisteminin çöktüğü anda bulaşan bir hastalıktır. Her daim söylerim; cezaevlerine pandemi bulaştığında bütün ülkeyi kaplamış demektir. Açlık grevleri bağışıklığı öldürüyor. Zorla beslemeye dayalı, infaz soruşturmaları açılıp, görüş-telefon yasaklamaları ile devam eden bir süreç devam ediyor.

'Sen neden açlık grevine giriyorsun' diyerek cezalar veriliyor. Sen vatandaşına bakmakla yükümlüsün. İster mahpus olsun, isterse bir birey olsun. Bakmakla yükümlüsün. Onların B1 vitaminine ihtiyacı var. Ama tamamen görmemezlik politikası var. İnsan hakları kanunlarla değil, zihniyetle değişiyor.

Cezaevi sürecini görmüş, kendi ideolojisi için cezaevine girmiş bir Cumhurbaşkanından söz ediyoruz. Yargının nereye bağlı olduğunu, istihbaratın nereye bağlı olduğu çok açık ve net. Tek adam zihniyetinden, rejiminden dolayı kendisine ‘Empati yap’ diye çağrıda bulunuyoruz. Mahpusların direnişi var, en azından onların sağlığı için adım at. Tecrit meselesini sağlık hakkından, siyasetten, hukuktan ayrı konuşamıyoruz" diye konuştu.

CPT’Yİ GÖREVİNİ YAPMAYA DAVET EDİYORUZ

Türkiye’de bir Kürdistan gerçekliği olduğuna dikkat çeken Vurgun sözlerini şöyle sonlandırdı: "CPT, ne şiş ne de kebap yansın diye bakıyor. Sadece tecridin olduğunu söylüyorlar ama bir yaptırımdan, uzlaşmadan, uluslararası mekanizmaları harekete geçirmekten söz etmiyorlar. Bütün kurumlar, siyasi partiler tecridin olduğunu biliyorlar, söylüyorlar, itiraf ediyorlar. Ama CPT tecridin olduğunu söylüyor sadece. Net bir taraf mıdır hayır ama tarafsız değil. Tecrit konusu CPT’yi ilgilendiren bir durum.

Türkiye’ye öneriler sunması gerekirken, onu bile yapmıyorlar. Her gün bir cezaevinde işkence vakası görüyoruz. Zaten salgın gibi bir işkence süreci var. Şimdi bununla yaşamaya alıştırmak istiyorlar. CPT’yi görevini yapmaya çağırıyoruz. Tecridin panzehri özgürlüktür. Her birey özgür olmalıdır. Her birey tecrit altındadır. Tecrit kapalı kapılar ardında değil, her yerde anlatılmalıdır. Her bir bireyi tecridin karşısında durmaya çağırıyoruz. Biz bu yüzden herkesi özgürleşmeye çağırıyoruz."